2 Ekim 2016 Pazar

Caramel – Nadine Labaki (2007)




Hikayemiz Lübnan/Beyrut’ta geçiyor. İsmi Karamel, adı gibi hayatın, kadın olmanın acı tatlı yanını gördüğümüz bir film. Bir kuaför salonunda çalışan üç kadının, oyuncu olmak isteyen samimi müşterilerinin ve terzi teyzelerinin hayatına odaklanmış. Başrol oyuncumuz Layale afeti devran, genç ve güzel. Neşeli, cıvıl cıvıl bir kadın ama o evli bir adama umutsuzca âşık. Onunla beraber çalışan arkadaşı Nisrine Müslüman bir gençle nişanlı ve yakında gerçekleşecek düğününün stresi ve baskısı altında. Rima, kuaförde çalışan kadınlardan hoşlanan genç bir kız. Sesi de öyle güzel ki yüreğinize dokunur. Bir de iki çocuk annesi, boşanmış, oyuncu olmak isteyen orta yaşlarındaki Jamale. Oyuncu seçmelerine gidiyor ve sık sık arkadaşlarının olduğu bu kuaföre geliyor, gençlik döneminin geride kaldığını kabul etmek istemiyor. Ve bir de teyzeleri terzi Rose. Yaşlı annesi Lili ile yaşıyor, Lili , yollardan kağıt toplamayı seviyor. Kızını kızdırmak ve müşterileri rahatsız etmek başlıca hobileri arasında :). Rose kendini unutmuş belki de kendinden vazgeçmiş bir kadın. Kendini annesinin bakımına vermiş ve geçinme derdine düşmüş. Aşk, süs, bakım onun için uzak ihtimal, lüks. Kendine layık görmüyor. Filmde mekan, kostümler ve müzik şahane. Filmin ahengi, rengi güzel. Bu küçük ayrıntılara bayılmamak elde değil, konusuna da. Filmde dram var ama dedik ya adı gibi acı tatlı bir film, karakterlerle ağlarken onlarla gülebiliyoruz. Kadın olmak zor çok zor fakat aynı zamanda eşsiz ve eğlenceli de. Filmde erkek karakterler yok denecek kadar az. Layale’in aşık olduğu adamı görmeyiz hatta sesini bile duymayız ama karısının dünyasına az çok hakim oluruz. Gördüğümüz erkeklerden ikisi dışında diğerleri konuşmaz bile doğru dürüst. O ikisi de aşıktır belki sevilen belki de sevildiğini bilmeden. Bu filmde kadınlar ön planda. Onların anlatacakları, dertleri, sıkıntıları baş rolde. Stereotip olmadan farklı karakterlere, inanışlara, görüşlere sahip kadınlar bu filmde. Hepsi biz, hepsi gerçek. Hepsi birbirinden farklı ama bir o kadar da bir.




             


Özgürlüğü de anlatır film. Rima’nın saçını yıkadığı güzel kadının saçınızı keselim sözü üzerine verdiği cevap keşkedir. Keşke kestirebilsem; önyargıları, bana olan bakışları, insanların düşüncelerini ve istediğimi yapabilsem bir kere. Bari bir kere kimsenin ne dediğini umursamadan kestirebilsem der işte o keşke. Ve “evdeki” herkes delirdiğimi düşünür diyor. Herkes kim, başından beri gözümüze çarpan altın halkanın sahibi mi? Bilemeyiz ama sonunda “keşke”’nin ”iyi ki”’ye biliriz dönüştüğünü. Filmin sonunda da yönetmen “Benim Beyrut’uma” der birbirinden farklı bu kadınların saygı ve sevgiyle beraber yaşamalarına referans vererek. Ve son sahne gelir. Anne kız sokaktan kağıt toplarlar renk çaprazlamasıyla ve muhteşem bir final müziğiyle. İstemsizce gözlerinizden yaşlar akar yavaş yavaş. Onlar bizsiz de hayatlarına devam eder, biz ise bu acı tatlı hayatların arasında ağzımızda karamel tadı gözyaşlarıyla süslenmiş yüzümüzdeki tebessümle bakarız ekrana.



 Fotoğraflar benim tarafımdan hazırlanmıştır.

1 Ekim 2016 Cumartesi

Hikayeler #3

Merhaba sevgili okuyucularım(sanırsın çok okunan köşe yazarı, girişe bak girişe). Bugün sizlere daha önce de haberini verdiğim bir liste paylaşacağım. Son zamanlarda okuduğum yazarlardan ve öykülerinden bahsetmeye devam edeceğim. Ben bu türü çok seviyorum, ne kadar varsa nerede bulursam alıp okuyorum. Hikaye okumak da dinlemek de harika bir şey. Sizin bloglarınızdaki hikayelerinizi de okumayı çok seviyorum. Eğer sizin de yazdığınız hikayeler varsa linkini yorumlarda paylaşırsanız seve seve okurum :). Bugün iki isimden bahsedeceğim çünkü ilkinden o kadar çok alıntı var ki üç kitap yapmak istemedim fazla uzun bir yazı olmasın diye. Listede yeni keşfettiğim isimler var her ne kadar birinden emin olamasam da nedenini yazacağım :). Yine önerdiğiniz isimler, kitaplar varsa paylaşın ben de inceleyeyim ve listemiz başlasın :).



Esneyen Adam – Feryal Tilmaç


YKY’nin kitabevinde öykü bölümün keşfettiğim isimlerden biri. YKY gerçekten öykü yazarları bakımından bana çok güzel isimler keşfettiriyor. Yeni yazarları görmek ve okumak mümkün. Desteklemeleri ve yayınlamaları çok güzel. Genelde hepsini de beğeniyorum okuduklarımdan; Yalçın Tosun, Ömür İklim Demir burada da önerdiğim isimler. Feryal Tilmaç’a gelirsek bu kitap çok güzel başlayıp ortalarda zayıflayıp son öyküyle daha doğrusu kısa bir drama örneği var tekrar yükselen bir grafiğe sahip bir kitaptı bana göre. Yedi öykünün olduğu ince bir kitap. Genel olarak dikkatimi çeken öykülerde ve benim üst üste en azından aynı kitap içinde okumaktan hoşlanmadığım şey karakterlerin yazar olması ya da olmak istemesi durumu. Dört öyküde üst üste aynı tip karakter okumak benim için can sıkıcıydı. Aynı karakter dememin sebebi kısacık öykülerde sürekli başkarakterin yazı işleriyle alakalı olması durumu. Benim kişisel huysuzluğum da olabilir ama sürekli ya da üst üste yazar olmak isteyen, olan, hisseden ya da kalanları okumak bana hepsi aslında aynı karaktermiş hissini veriyor. Yekta Kopan’ın Aşk Mutfağında Yalnızlık Tarifleri öykü kitabını da sırf bu sebepten sevememiş olabilirim (içinde sevdiğim öyküler olmasına rağmen). Bu benim şahsi fikrim diyelim neyse onun dışında bir de çok fazla resim, film vesaire örneği vermesinden hoşlanmadım. Belki arada kullanılabilirdi ki ben severim öyle şeyleri ama ben çok olmasından ya da direkt olarak verilmesinden hoşlanmadım. Ruhi Mücerret’te de çok vardı bu olay belki de hoşlanmamın nedeni bu olabilir o kitaptan, fazlaca gözüme çarparsa bu alıntılar veya anlatım tarzıyla da alakalı olabilir sevmiyorum herhalde. Bu iki şeyden dolayı kitaba bayıldım diyemiyorum fakat kitabı sevdim aslında.

Bunların dışında, eleştirel bir yanı var yazarın, öykülerinde bunu hissetmek mümkün. Gerçekdışı hatta bilim kurgu öğeleri de görmek mümkün ki hikayeler güzelleşmiş. Son hikaye tek perdelik oyun diye geçiyor ama yazarın gözlem gücünün yüksek olmasından kaynaklı çok güzel bir yazı çıkmış ortaya. Sonu da sonsuz diye bitiyor zaten ki müthiş bir düşünce, okuyunca anlayacaksınız. Bir de bilerek yapılmış bu yazım hali çok hoşuma gitti; Ayselatun, hocanım … gibi. Okuyan Us’tan çıkan bir öykü kitabı var Tilmaç’ın, ben tanıtım yazısını çok beğendim ve onu da kesinlikle alıp okumak isterim.

“Düşünüyorum da beni en çok kasaba halkının yıkımı da aynı büyük heyecanla izlemesi yaraladı. Görünen oydu ki sanat, form, mükemmellik, aşkınlık, hakikat zaten sözü edilmeye değmez kavramlar, ağza alınmayan kelimelerdi.”

“Sanat ruhu yüceltmek için, daha iyi insanlar olabilmemiz için…”

“Ben üzülmedim sanki. Ama hayat bu. Şişelerin dibini bulduğumuzda gör sen. Mutlu bile oluruz.”

“Bu sefer de memnun musun diye soruyor. Sen hiç işinden memnun olan birini gördün mü Ayça?”

“Şimdi sana yazmaya karar verdiğime göre bütün bunları bir kenara bırakabilir, sadece seni düşünebilirim. Yaza yaza sen olabilirim, senle beni biz yapabilirim. Karışmasen.”

Öyle bir uzaklaş ki karda kalmasın izin… Seni düşünerek dinlediğim şarkılardan kaçıp geldi bu sözler. Buyursunlar!”

“Fazlasını anlamak hastalıktır dememiş miydi birisi?”

“Sevgiler, arkadaşlıklar, dostluklar değil de alıntılar mı biriktirmişim ne?”

“Korku tek dilini damağını mı kurutur adamın? Duyduğun sessiz dehşet ruhunu kurutuyor.”

“Bazen sevdiğiniz şeye gerçekten sahip olmanın tek yolu onları yok etmekten geçer.”

Kız – O.Henry


Kitabı tanıtmadan önce ben kitabın yapısından bahsetmek istiyorum :). Evet, baya bildiğiniz kitabın kapağı ve sayfalarından. Neden mi? Çünkü bayıldım. Böyle bir doku, sayfa ve kapak olamaz. O yumuşaklığı, esnekliği o elinizi değdirdiğinizde hissettirdikleri… Anlayamazsınız! Tamam, saçmaladım fakat gerçekten abartmıyorum ben böyle bir kitap okumadım. Harika yapılmış. Yayınevine böyle bir kitap çıkardıkları için teşekkür ediyorum zaten başka türlü incecik kitaba on beş lira istemelerinin açıklaması olamaz. Ama ben neyse ki D&R indiriminden 9.90’a almış bulunmaktayım. Bir de kapak tasarımı çok hoşuma gitti. Sonra inceledim tüm kitaplar öyleymiş, tarz meselesi anlayacağınız. Ben o üç rengin birleşimini çok sevmesem de kitapta hepsi doğru orantılıydı. Moda bloggerına döndüm kitapların stillerini inceliyorum, kendimi şaşırdım unuttum kültür sanat bloggerı olduğumu :). Ne oluyor anlamadım kitaptan kombin çıkardım hadi hayırlısı.

Kitaba geleyim artık o ilk kez okuduğumdan emin olamadığım ama sonradan kesinkes emin olduğum kitap bu kitaptı arkadaşlar. Ben kitap halinde değil ama içindeki en az üç öyküyü net biçimde okuduğumu hatırlıyorum. Zaten siz de okuduğunuzda eminim aşina gelecektir. Tarz olarak Maupassant’ı severler benim gibi bu öyküleri de sevecektir. Eğlenceli kısa öyküler ben sevdim kitabı. İçinde zayıf bulduğum, sevmediğim öyküler de var ama bu kitabı size kesinlikle öneririm çünkü çok güzel hikayeler var. Arka kapak yazısı beni çok etkiledi ayrıca, çevirmen Zeynep Avcı tarafından yazılan bu yazı kitabı almamda büyük etki. Alıntı paylaşmayacağım çünkü kitap o kadar güzeldi ki (bknz.üst paragraf) kıyamadım çizmeye :).