Sinek Sekiz Yayınlarına kaldığım yerden devam ediyorum :). Bu yayınevini gerçekten çok seviyorum ve kitaplarını okudukça daha da çok sevgim artıyor. Okulsuz Büyümek kitabı şu ana kadar okuduğum yayınevinin üçüncü kitabı ve en akıcı olanı. Çok rahat bir şekilde okunan bu kitap yazarın çocuklarını okula göndermeyip evde okulsuz nasıl bir eğitim verdiğini kendi deneyimleriyle anlattığı tamamen öznel alternatif bir eğitim süreci.
Kitabın kapağında başlığın altında şöyle bir açıklama var ki kitap hakkında size yeterli özet bilgiyi veriyor;
"Okulsuz eğitim, kırsalda yaşamak, doğa ile bağ kurmak ve yaşarken öğrenmek hakkında sıradışı bir ebeveynlik macerası".
Ayrıyeten belirtmeliyim ki kağıt dokusu, kapakları okurken gerçekten sizi mest ediyor :). Bu kitabın zaten kapak rengi ve resmiyle ayrıca bir albenisi var :).
Ben Hewitt iki oğlu ve eşiyle köyde yaşayan çocuklarını okula göndermeyen evde eğitim veren bir aile. Bu okulsuz büyüme tecrübelerini aktarırken önemli ayrıntı şehirde değil bir kırsal yerleşim yerinde yaşamaları. Hewitt lisede okulu bırakmış akademik kariyerleri olan bir anne babanın oğlu, karısı Penny ise üniversite okumuş, sanırım sonradan terk etmiş. Yani aslında ikisi de okulda büyümüş insanlar. Bu kararı vermelerindeki etkende birinci elden bu tecrübeyi yaşayıp ne kadar mutsuz olduklarını keşfetmeleri ve asıl ilgi duydukları şeyler için harcayacak zamanı nasıl bu sıralarda kaybettiklerini keşfetmeleri. Kendi yaşadıkları bu tecrübeyle çocuklarını okula göndermeme kararı alıyorlar ve kırsalda kendi inşa ettikleri evde, ormanın içinde, güzel komşularıyla iletişim içinde, yardımlaşarak beraber yaşıyorlar.
Kitap benim aklımdaki birçok merak ettiğim soruyu cevapladı, çocukların nasıl okuma ve yazma öğrendikleri, nasıl zorluklarla karşılaştıkları veya bu konuda neler düşündükleri gibi. Kitabın biraz daha ayrıntılı ve örnekli olmasını daha iyi yaşamlarını anlamak amacıyla isterdim ama kitap yine de çok yüzeysel değil. Okurken aklıma sürekli "Kaptan Fantastik" filmi geldi. Birçok benzerlik olan bu kitap ve film acaba film bu kitaptan mı uyarlama diye düşündürttü bile :). Baktım böyle bir durum bulamadım :). Lakin yine de ikisi arasında birçok benzerlik var :).
Kitabı genel olarak çok sevdim. Benim gibi böyle alternatif eğitim fikirlerini merak ediyorsanız bu kitap güzel bir okuma olacaktır. Ben yazara her konuda katılmıyorum, bazı soru işaretlerim var bazı konularda lakin genel anlamda beni okurken bilgilendiren ve bu konuda merakımı biraz da olsa gideren bir kitap oldu. Okulsuz eğitimin sadece bir hayal olmadığını ve okulun öğrenmek için tek seçenek olmadığını yaşayan birinden okumak ve fikirlerini onun gözünden dünyaya bakacak şekilde görmek için güzel bir kitap. Yazar gibi ben de okulun tamamen boş bir yer ve tamamen gereksiz bilgiler öğreten bir yer olarak görmüyorum ama alternatif seçenekler de ilgi çekici. Bu konuda meraklıysanız ve bir örnek okumak isterseniz bu kitabı sizlere öneririm :).
Kitabı ben hiçbir internet sitesinde bulamadım, tükenmişti. Bir kitapçıda buldum. Siz de eğer okumak isterseniz, Sinek Sekiz Yayınevi kitaplarını satan kitapçılara bakabilirsiniz. Belki hala satılmamış birini bulup okuyabilirsiniz :). İnternette okumadığım tek kitabı kaldı ve lütfen hemen yeni basımları yapılsın tükenen kitapların, bulmak çok zor :(.
Yine her zamanki gibi birçok yerin altını çizdim, hepsini yazamayacağım işte bazıları :). Alıntıların altında da ilgili linkler var bir bakın :).
Alıntılardan bazıları;
"Doğuştan gelen merakını ve öğrenme isteğini bastıramadı. Tıpkı yürümeyi, konuşmayı veya akıllarına koydukları herhangi bir şeyi öğrenmelerine engel olunamayacağı gibi.
İşte bu yüzden ben öğrenmenin, diğer bütün çocuklarda olduğu gibi, çocuklarımın doğasında olduğunu söylüyorum."
"Onlara yargılanma veya başarısızlık korkusu olmadan gerçek tutkularının peşinden gitme özgürlüğü, keşif ve ifade özgürlüğü verildiğinde neler öğrendiklerini gördüm ve bu resmi eğitimin onlara verebileceğinden çok daha fazla."
"Hayatımız mükemmel değil çünkü biz mükemmel olmayan bir dünyada yaşayan kusurlu insanlarız."
"Kendimi eğitim, zenginlik tutku veya başarı gibi kültürel beklentilerden ne kadar azat ettiysem o kadar özgürleştiğim gerçeği her geçen gün daha sık yüzüme çarpıyor."
"Bize emredilen eğitimin öz güvenimizi geliştirmek yerine tamamen yok edeceğini kimse fark edemedi."
"Ana akım ekonomi ve onun destekçileri bizim seçtiğimiz yaşam tarzını desteklemiyor bunun çok az getirisi olduğu zannediliyor."
"Önceleri bana fısıldanan hikayeleri duyamazdım. Çünkü kendimi diğerlerinden ve doğadan ayrı tutardım. Elbette ayrı değildim, hiçbirimiz değiliz. Hepimiz birbirimizle bağlantıdayız ve birbirimize ihtiyaç duyuyoruz. Bu yüzden biz sadece etrafımızdakileri zenginleştirdiğimiz kadar zenginiz. Ve ben bunu okuldan değil çocuklarımdan öğrendim."
Öneri Makinesi'nde yayınlanan Sinek Sekiz Yazıları için ilgili yazılara tıklamanız yeterli :).
Sinek Sekiz Yayınevi
Bizim Dünyamız
Petrol Değil Toprak
Öneri Makinesi Instagram Hesabı
Ben Hewitt Instagram Hesabı
30 Haziran 2017 Cuma
29 Haziran 2017 Perşembe
Bir Sahaf Gezisi (Antalya) #1
Merhaba arkadaşlar nasılsınız görüşmeyeli :). Gerçi Instagram'da olanlarla hiç ayrılmadık gibi hissediyorum iletişimde olduğumuz için :). Bu arada artık Instagram'dayım ve ilk kez video çektim :). Hikayeler balkabağına dönüşmeden umarım izlemişsinizdir :). Öneri Makinesi'ni Instagram'da takip etmek için tıktık. Yorumlarınızı merak ediyorum ama kimse yorum yapmadı, bunu bir daha çekme sakın olarak mı algılamalıyım acaba :)? Bir de bir haftada anket kızışmış, dengeler değişmiş :). Hala oy kullanmadıysanız son saatler, hemen sağ üst köşede :).
Bugün Antalya'da gezdiğim sahaflardan sizlere bahsedeceğim. Keşke daha çok gezsem de bu bir bölüm olsa blogda ama ikincisi şimdiden kesin :). Sonrasına bakarız. Sahafları seviyorum, Antalya'da boş günüm de olunca gittik. Tabi Antalya'da sanmayın ki tatile gittim,bir işim vardı doğum günümde apar topar gittim ama o iş de olmadı bir hafta kaldım ama olaylar olaylar :). Doğum günü yazısı yazdım gitmeden gideceğimi bilmeden yazmışım o yazıyı ama gün gerçekten olaylı oldu. Şimdi hepsini anlatacağım ama yazı çok uzayacak yine bir yazıda anlatırım ama şu kadarını söyleyeyim ben trajikomik olaylar yaşamıyorum benim hayatım trajikomik :). Çoğu zaman komik bile değil ama idare ediyoruz :).
Doğum günü mesajlarınız için çok ama çok teşekkür ederim beni çok mutlu ettiniz :). Bir blogda okumuştum aranızdan, hangisi hatırlamıyorum kusura bakmayın ama sosyal medyada en samimi olan demişti blog dünyası için gerçekten o yayınımla bana bunu hissettirdiniz, kişisel yazmama rağmen destek yorumlarınız, anladığınızı gösteren yorumlar beni çok ama çok mutlu etti :). Bir de en güzeli akranlarımı keşfettim :). Kendimi hep büyük görüyordum bloglar arasında ama akranlarım varmış, onlarında az çok benim gibi hissedip düşüncelerini benle paylaşmaları bana yalnız olmadığımı hissettirdi :). İyi ki yazmışım iyi ki yazmışsınız :). Kısaca lafı daha fazla uzatmadan hepinizi çok seviyorum, iyi ki varsınız :).
Gelelim sahaf keşfimize :). Kışla ve Elmalı Mahallelerinde olan sahaflar hep aynı sokakta yan yana dip dibe :). Bir girdiniz mi art arda birçok sahaf uğrak yeriniz olabilir. Ben 2 veya 3 saat full gezdim ama hepsinde çok uzun kalamadım maalesef, bazılarında sadece Richard Brautigan'ın kitaplarını sordum ve çıktım :). Şimdi ben de baktığım gezdiğim sahafların birkaçını burada anlatacağım bir fikriniz olsun, yolunuz düşerse uğrayın ve bakalım kimler gezdi buraları ve zaten adı gibi biliyor :)
İlk uğrak yerimiz bu sahaf oldu. Sanırım iki dükkan yan yana ve birbirine bağlı. İlgilenen iki sahibi de çok tatlıydı, bana çok yardımcı oldular :). Ben birinci dükkana ilk, ikincisine daha sonra girdim. İkinci dükkanda anladığım kadarıyla başka bir yere taşınıyor bina yıkıldığı için. 15 yıldır işletiyorlarmış burayı ve artık siz düşünün nasıl bir birikim tarih var orada. Bu sahaflar gerçekten çok güzel. Birçok kitap bulabilirsiniz. Yeni kitaplar da var ama ben ikinci el olanlara baktım. Fantastik, bilim kurgu ya da genç kurgu da baya vardı. Bu sahaftan Yüzbaşının Kızı adlı kitabı Varlık Yayınlarından 2 liraya aldım ve okudum bitti bile :). Buradan da Instagram sayfalarına uğrayabilirsiniz. Bu ilk ziyaretimden sonra bir sonraki durağım Kitap Kurdu oldu.
Bir kere mekan olarak çok güzel düşünülerek dizayn edilmiş iki katlı bir yer. Hem yeni hem ikinci el kitap satıyorlar ama ilki daha çok. Karışık şekilde raflara dizilmiş ikinci el olanlar için iyice karıştırmanız gerekiyor. Buradan iki kitap ve bir defteri sembolik bir indirimle alınca başka kitap da alamadım zaten :). Bir de beni evde bekleyen kitaplar da vardı. En çok zamanım burada geçirdim herhalde. Zaten genç yaşlı birçok müşterisi var. Belli ki Antalya'da sevilen uğrak bir yer, kitapları incelerken hiç durmayan kapı açılınca çınlayan kapı sesinden biliyorum. Ad ve mekan insanı çekiyor.
Tek sevmediğim olay indirimin az olması hem de heyecanla Sinek Sekiz yayınlarını görüp "aa bu kitap tükenmiş siz de var" diye sevinçle dediğim için :(. Aslında Sinek Sekiz kitapları şu an yeniden basılmıyor ama tükenen ve internetten alınamayan bazı kitapları önceki basımdan kitapçıların elinde kalmış olabiliyor, Kitap Kurdu'ndaki Okulsuz Büyümek gibi. Keşke baştan böyle demeseydim dedim belki daha çok indirim alırdım çünkü başta ,Sinek Sekiz'e indirim yaparım demişti ama sanırım tükendiğini ben diyene kadar bilmiyordu ve ödeme yaparken iki lira indirim için aslında indirim yapmayabilirdim tükenmiş bu kitap demesi düşündürttü :/. Tekrardan basıma gireceğini İrem Çağıl Instagram'da söyledi, umarım olabilen en kısa sürede tükenen kitaplara ulaşabiliriz.
Yine de güzel bir yer, gidin görün. Onları da anlıyorum aslında kolay değil internetten alışveriş, D&R gibi şubeleri olan kitabevleri, mekan kirası, vergiler falan filan derken onlarda ayakta kalmaya çalışıyorlar. Ben de diğer seçenekleri tercih ediyorum çoğunlukla, bir kitap sever olarak. Bütçemiz kısıtlı ve okunacak çok kitap var. Yukarıda bahsettiğim olay beni biraz üzse de baya zaman geçirdim orada. Şimdi de Okulsuz Büyümek kitabını okuyorum ve gayet güzel gidiyor :).
Yani kendilerine Türkiye'nin en büyük sahafı diyorlar, inanırım. Böyle bir yer yok. Labirent ve her yol kitaplara çıkıyor. Muhteşem bir yer, bayıldım. Resmin tümüne bakmaktan tek tek kitap inceleyemedim. Bir de sisteme kaydetmişler kitapları nasıl etmişler hayret. Öyle bir birikim öyle bir tarih kolay değil. Bir de antika eşyalar da vardı, değmeyin keyfime ağzım açık bakakaldım, aradığım kitapları sordum çıktım. Aslında öyle bir yer ki kütüphane gibi, sanki her basılan kitabın bir nüshası oradaymış gibi :). Aradığınız kitabın olmaması imkansız gibi geliyor :). Muhteşem bir yer, zamanım olsa tüm günümü o labirentte kaybolarak geçirmek isterdim, kim bilir neler keşfederdim ama bir dahakine. Yolu düşenler mutlaka ama mutlaka bu sahafı ziyaret etsin :). Pek etkin olmasalar da bu da Instagram hesapları buyurun :).
Daha birçok sahafa aradığım kitabı sordum ama zaman sıkıntısından dolayı inceleme fırsatım olmadı :(. Brautigan'ın tükenen kitaplarını bulamadım ama çok güzel zaman geçirdim. Antalyalılar çok şanslı böyle sahaflarla dolu şehirleri olduğu için bir de plajları tabi ki :). Antalya'ya gitme şansınız olursa bu kitap kokan mekanları es geçmeyin, ben gezemediğim tüm sahaflar adına da yazdım bu üç sahafı, siz hepsini gidin görün. Çok güzel kitaplar keşfedeceğinize eminim. Bir iki de hoş sohbet etmiş olursunuz. Daha çok sahafları gezelim daha çok sahaf olsun :). Bu güzel nesilden nesle aktarılan güzellikler bitmesin :). Sevgiyle :).
Bugün Antalya'da gezdiğim sahaflardan sizlere bahsedeceğim. Keşke daha çok gezsem de bu bir bölüm olsa blogda ama ikincisi şimdiden kesin :). Sonrasına bakarız. Sahafları seviyorum, Antalya'da boş günüm de olunca gittik. Tabi Antalya'da sanmayın ki tatile gittim,bir işim vardı doğum günümde apar topar gittim ama o iş de olmadı bir hafta kaldım ama olaylar olaylar :). Doğum günü yazısı yazdım gitmeden gideceğimi bilmeden yazmışım o yazıyı ama gün gerçekten olaylı oldu. Şimdi hepsini anlatacağım ama yazı çok uzayacak yine bir yazıda anlatırım ama şu kadarını söyleyeyim ben trajikomik olaylar yaşamıyorum benim hayatım trajikomik :). Çoğu zaman komik bile değil ama idare ediyoruz :).
Doğum günü mesajlarınız için çok ama çok teşekkür ederim beni çok mutlu ettiniz :). Bir blogda okumuştum aranızdan, hangisi hatırlamıyorum kusura bakmayın ama sosyal medyada en samimi olan demişti blog dünyası için gerçekten o yayınımla bana bunu hissettirdiniz, kişisel yazmama rağmen destek yorumlarınız, anladığınızı gösteren yorumlar beni çok ama çok mutlu etti :). Bir de en güzeli akranlarımı keşfettim :). Kendimi hep büyük görüyordum bloglar arasında ama akranlarım varmış, onlarında az çok benim gibi hissedip düşüncelerini benle paylaşmaları bana yalnız olmadığımı hissettirdi :). İyi ki yazmışım iyi ki yazmışsınız :). Kısaca lafı daha fazla uzatmadan hepinizi çok seviyorum, iyi ki varsınız :).
Gelelim sahaf keşfimize :). Kışla ve Elmalı Mahallelerinde olan sahaflar hep aynı sokakta yan yana dip dibe :). Bir girdiniz mi art arda birçok sahaf uğrak yeriniz olabilir. Ben 2 veya 3 saat full gezdim ama hepsinde çok uzun kalamadım maalesef, bazılarında sadece Richard Brautigan'ın kitaplarını sordum ve çıktım :). Şimdi ben de baktığım gezdiğim sahafların birkaçını burada anlatacağım bir fikriniz olsun, yolunuz düşerse uğrayın ve bakalım kimler gezdi buraları ve zaten adı gibi biliyor :)
Nabu Artemis
İlk uğrak yerimiz bu sahaf oldu. Sanırım iki dükkan yan yana ve birbirine bağlı. İlgilenen iki sahibi de çok tatlıydı, bana çok yardımcı oldular :). Ben birinci dükkana ilk, ikincisine daha sonra girdim. İkinci dükkanda anladığım kadarıyla başka bir yere taşınıyor bina yıkıldığı için. 15 yıldır işletiyorlarmış burayı ve artık siz düşünün nasıl bir birikim tarih var orada. Bu sahaflar gerçekten çok güzel. Birçok kitap bulabilirsiniz. Yeni kitaplar da var ama ben ikinci el olanlara baktım. Fantastik, bilim kurgu ya da genç kurgu da baya vardı. Bu sahaftan Yüzbaşının Kızı adlı kitabı Varlık Yayınlarından 2 liraya aldım ve okudum bitti bile :). Buradan da Instagram sayfalarına uğrayabilirsiniz. Bu ilk ziyaretimden sonra bir sonraki durağım Kitap Kurdu oldu.
Kitap Kurdu
Bir kere mekan olarak çok güzel düşünülerek dizayn edilmiş iki katlı bir yer. Hem yeni hem ikinci el kitap satıyorlar ama ilki daha çok. Karışık şekilde raflara dizilmiş ikinci el olanlar için iyice karıştırmanız gerekiyor. Buradan iki kitap ve bir defteri sembolik bir indirimle alınca başka kitap da alamadım zaten :). Bir de beni evde bekleyen kitaplar da vardı. En çok zamanım burada geçirdim herhalde. Zaten genç yaşlı birçok müşterisi var. Belli ki Antalya'da sevilen uğrak bir yer, kitapları incelerken hiç durmayan kapı açılınca çınlayan kapı sesinden biliyorum. Ad ve mekan insanı çekiyor.
Tek sevmediğim olay indirimin az olması hem de heyecanla Sinek Sekiz yayınlarını görüp "aa bu kitap tükenmiş siz de var" diye sevinçle dediğim için :(. Aslında Sinek Sekiz kitapları şu an yeniden basılmıyor ama tükenen ve internetten alınamayan bazı kitapları önceki basımdan kitapçıların elinde kalmış olabiliyor, Kitap Kurdu'ndaki Okulsuz Büyümek gibi. Keşke baştan böyle demeseydim dedim belki daha çok indirim alırdım çünkü başta ,Sinek Sekiz'e indirim yaparım demişti ama sanırım tükendiğini ben diyene kadar bilmiyordu ve ödeme yaparken iki lira indirim için aslında indirim yapmayabilirdim tükenmiş bu kitap demesi düşündürttü :/. Tekrardan basıma gireceğini İrem Çağıl Instagram'da söyledi, umarım olabilen en kısa sürede tükenen kitaplara ulaşabiliriz.
Yine de güzel bir yer, gidin görün. Onları da anlıyorum aslında kolay değil internetten alışveriş, D&R gibi şubeleri olan kitabevleri, mekan kirası, vergiler falan filan derken onlarda ayakta kalmaya çalışıyorlar. Ben de diğer seçenekleri tercih ediyorum çoğunlukla, bir kitap sever olarak. Bütçemiz kısıtlı ve okunacak çok kitap var. Yukarıda bahsettiğim olay beni biraz üzse de baya zaman geçirdim orada. Şimdi de Okulsuz Büyümek kitabını okuyorum ve gayet güzel gidiyor :).
İltem Sahaf
Yani kendilerine Türkiye'nin en büyük sahafı diyorlar, inanırım. Böyle bir yer yok. Labirent ve her yol kitaplara çıkıyor. Muhteşem bir yer, bayıldım. Resmin tümüne bakmaktan tek tek kitap inceleyemedim. Bir de sisteme kaydetmişler kitapları nasıl etmişler hayret. Öyle bir birikim öyle bir tarih kolay değil. Bir de antika eşyalar da vardı, değmeyin keyfime ağzım açık bakakaldım, aradığım kitapları sordum çıktım. Aslında öyle bir yer ki kütüphane gibi, sanki her basılan kitabın bir nüshası oradaymış gibi :). Aradığınız kitabın olmaması imkansız gibi geliyor :). Muhteşem bir yer, zamanım olsa tüm günümü o labirentte kaybolarak geçirmek isterdim, kim bilir neler keşfederdim ama bir dahakine. Yolu düşenler mutlaka ama mutlaka bu sahafı ziyaret etsin :). Pek etkin olmasalar da bu da Instagram hesapları buyurun :).
Daha birçok sahafa aradığım kitabı sordum ama zaman sıkıntısından dolayı inceleme fırsatım olmadı :(. Brautigan'ın tükenen kitaplarını bulamadım ama çok güzel zaman geçirdim. Antalyalılar çok şanslı böyle sahaflarla dolu şehirleri olduğu için bir de plajları tabi ki :). Antalya'ya gitme şansınız olursa bu kitap kokan mekanları es geçmeyin, ben gezemediğim tüm sahaflar adına da yazdım bu üç sahafı, siz hepsini gidin görün. Çok güzel kitaplar keşfedeceğinize eminim. Bir iki de hoş sohbet etmiş olursunuz. Daha çok sahafları gezelim daha çok sahaf olsun :). Bu güzel nesilden nesle aktarılan güzellikler bitmesin :). Sevgiyle :).
21 Haziran 2017 Çarşamba
Sevgili Güllük #40 (Doğum Günü)
İyi ki doğdum la la la la, gördün mü 25 oldum, oldum valla :). En önemsediğim gün doğum günü bir şeyleri kutlama babında. Çok mutlu hissettiğimi söyleyemem, biraz kompleks de oluyor sanırım istediklerimi yapamadığımdan ve hayatı yeterince dolu yaşayamadığımdan çokça endişelendiğimden ki öyle aslında. Şanssızım dediğim zamanlardan tek farkım şu an o zamana göre daha da çok şanssız olmam :/.
Bir şeyler öğrendim hayatta ama bazılarını kabullenmeyi öğrenemedim sanırsam. Mutsuzluğumun bir kısmından sorumlu o da olabilir. Kabullenmek istemiyor muyum yoksa zaten kabullenmemem mi gerekiyor emin değilim ama daha çok şey öğreneceğim onu da biliyorum. Şu aralar ruh halimin en üst düzey olduğu bir dönem olmadığından en güzel geçirdiğim günlerden biri değil ama yine de kötü de değil, yazı karamsar olsa da :). Sadece ben uzun zamandır iyi hissetmiyorum. Yine de yaşıyoruz, bak yaş bile alıyoruz :). Yeni yaşımdan istediklerim var ama ne istersem isteyeyim şu şekilde istiyorum :). Bu sene mutluluğun ve huzurun doruk noktasına ulaşıp hep artarak devam etmesini istiyorum :). Bir de köpek :).
Umarım bu yaş iyi bir şekilde güzel bir dönüm noktası olur ve daha nice güzel yaşlar sevdiklerimle beni bekler :). Fon müziğimiz ne olsun, sahi ne olsun? Hadi siz önerin, bana hediyeniz olsun :). Ben de keyifle dinleyeyim :).
Dipnot: Giflerin hepsi tumblrdan alıntıdır, üzerine tıklayarak kaynağına ulaşabilirsiniz.
20 Haziran 2017 Salı
Sevgili Güllük #39 (25. İstanbul LGBT-İ Onur Haftası 2017)
19-25 Haziran arası gerçekleşecek, 25. İstanbul LGBT-İ Onur Haftası 2017 dün başladı. Aramızda Ne Var? temasıyla bu sene yola çıktılar. Bu hafta boyunca dolu dolu bir etkinlik programı sizleri bekliyor ve hepsi ücretsiz. Akademisyenlerin katıldığı paneller, tiyatro oyunları, sinema gösterimleri, sergiler, atölyeler ve birçok etkinliğin olacağı bu haftada etkinlik programı için buraya tıklayabilirsiniz :). Etkinliklerin de duyurulduğu resmi Facebook hesabı için de buraya :). Son gün ise LGBT-İ Onur Haftası Onur Yürüyüşü ile kapanacak.
Ben de kendi çapımda bir Queer Sinema listesi hazırladım, bakmak isterseniz o da burada.
Bu fotoğraflar da benim katkım olsun, kitaplarla gökkuşağı :). İkisini de Instagram'da paylaştım. Üzerilerine tıklayarak hesabıma ulaşıp, Öneri Makinesi'ni Instagram'dan takip edebilirsiniz :).
Ben de kendi çapımda bir Queer Sinema listesi hazırladım, bakmak isterseniz o da burada.
Bu fotoğraflar da benim katkım olsun, kitaplarla gökkuşağı :). İkisini de Instagram'da paylaştım. Üzerilerine tıklayarak hesabıma ulaşıp, Öneri Makinesi'ni Instagram'dan takip edebilirsiniz :).
Sevgili Güllük #38 (Açık Hava Sinemalar)
Yaz mimimde bahsettiğim açık hava sinemaların 2017 yılı toplu bir listesi yayınlanmış Artful Living'de aşağıdaki ilgili yazıya tıklamanız yeterli, bakabilirsiniz :). İstanbul ve Ankara'dan açık hava sinemaları paylaşılmış.
Off hep zaten böyle güzel şeyler İstanbul'da, Ankara'da olur diyenler; İzmir, Muğla, Adana, Mersin şehirlerinde de geçen sene bu tarz etkinliklerin olduğu bir liste buldum, aşağıdan bakabilirsiniz. Bu sene de devam ediyorlar mı bilmiyorum ama bu şehirlerde yaşıyorsanız, bir kontrol edin derim :). Eğer ben de diğer şehirlerde yapıldığını görürsem hem blogda hem de Twitter'da paylaşırım :).
Yaz önerilerimi okumadıysanız orada da paylaştım bu listeyi, başka öneriler de var :). Ödüllü başka sinema filmleri gösterilecek, fırsatınız varsa koşun gidin. Tadından yenmez yani :).
Mim: Yaz önerileri
Açık Hava Sinemalar
2016 Yazlık Sinemalar
Burada da manzarayı mı izlesek filmleri mi kararsız kalacağınız dünyadan 13 açık hava sineması listelenmiş. Keyifle okuyun, izleyin :).
Dünyadan 13 Açık Hava Sineması
Bu fotoğraf da geçen yaz doğum günümde gitmiştik yani 21 Haziran'da, şu anki tarihe çok yakın tam bir sene olmuş. o zamandan :). Cermodern'de izlediğimiz Son of Saul filminden benim çektiğim fotoğraf :). Çekirdek veriyorlardı ve insanlar köpekleriyle gelmişti. Açık barı vardı, çeşit çeşit içecekli. Fotoğraf karanlık, çok belli olmuyor ama orta derecede bir kalabalık vardı. Öyle güzel oluyor işte, kaçırmayın :).
Off hep zaten böyle güzel şeyler İstanbul'da, Ankara'da olur diyenler; İzmir, Muğla, Adana, Mersin şehirlerinde de geçen sene bu tarz etkinliklerin olduğu bir liste buldum, aşağıdan bakabilirsiniz. Bu sene de devam ediyorlar mı bilmiyorum ama bu şehirlerde yaşıyorsanız, bir kontrol edin derim :). Eğer ben de diğer şehirlerde yapıldığını görürsem hem blogda hem de Twitter'da paylaşırım :).
Yaz önerilerimi okumadıysanız orada da paylaştım bu listeyi, başka öneriler de var :). Ödüllü başka sinema filmleri gösterilecek, fırsatınız varsa koşun gidin. Tadından yenmez yani :).
Mim: Yaz önerileri
Açık Hava Sinemalar
2016 Yazlık Sinemalar
Burada da manzarayı mı izlesek filmleri mi kararsız kalacağınız dünyadan 13 açık hava sineması listelenmiş. Keyifle okuyun, izleyin :).
Dünyadan 13 Açık Hava Sineması
Bu fotoğraf da geçen yaz doğum günümde gitmiştik yani 21 Haziran'da, şu anki tarihe çok yakın tam bir sene olmuş. o zamandan :). Cermodern'de izlediğimiz Son of Saul filminden benim çektiğim fotoğraf :). Çekirdek veriyorlardı ve insanlar köpekleriyle gelmişti. Açık barı vardı, çeşit çeşit içecekli. Fotoğraf karanlık, çok belli olmuyor ama orta derecede bir kalabalık vardı. Öyle güzel oluyor işte, kaçırmayın :).
En Çatlağından 10 Tatlı/Komik Film
Merhabalar, merhabalar :). Sağ üstteki anketten yola çıkarak film listelerine ağırlık vermeye başladım :). Şimdilik açık ara öne geçen o :). İtirazınız var ise ankete bekleriz :). Tabi bu demek değil ki diğer yazılar olmayacak, olacak ama öncelik en çok talepten yana :).
Gelelim bugünün listesine. Komedi olarak sunulan en çok paylaşılan filmlerden sıkıldınız mı? Artık o filmlere gülmüyor ve sıkılıyor musunuz? O zaman doğru yerdesiniz (yine içime overlokçu kaçtı). Benim de izlemekten en zevk aldığım bu tarz komedilerdir not düşeyim :). Bu alışılmışın dışındaki hiçbir kalıba sığmayan karakterlerin olduğu filmler moralinizi düzeltip enerjinizi yükseltme garantili. İşte popüler komedi filmlerine alternatif en absürt en kara en romantik ve en tatlısından 10 çatlak film burada :).
Bu film listede olmazsa olmazdı herhalde. Tüm üyelerin hasarlarla dolu olduğu aileyi bir araya getiren ailenin en küçük bireyinin dans yarışmasına gitme isteğidir. Yolda birçok engelle karşılaşan ailemiz bakalım dans yarışmasında başarı elde edecek midir? Biraz ipucu vereyim, başarı sadece bir derece değildir :).
Yine absürd, eksantrik bir romantik komedi. Ana karakterimiz Christine para kazanmak için yaptığı iş dışında bir sanatçıdır. Bir adama aşık olur ve bu ikilinin dokunduğu iletişime geçtiği insanların başka hikayelerini de izleriz. Çok katmanlı iç içe geçen bir çok hikayenin olduğu bu film bağımsız severleri oldukça memnun edecek :).
Evin ortanca çocuğu Dawn birçok açıdan kendini şanssız görmektedir. Üniversiteye hazırlanan abisi ve küçük sevimli annesinin göz bebeği kardeşi arasında pek göze çarpmadan yaşar. Okul hayatında da zorluklarla karşılan Dawn'un işi hiç de kolay değildir. Büyümeyi anlatan bu ödüllü kara komedi film hem güldürüp hem hüzünlendirenlerden :).
Bu üç saate yakın süren komedi dram filmi en olmadık yerlerde kahkaha atmanıza sebep olacak :). Yurt dışında yaşayan kızını tatilde ziyarete giden babanın kızının hayatına nasıl ve ne şekillerde dokunduğunu izliyoruz.
Son dönemlerde filmlerine ağırlık verdiğim yönetmen favorilerime girdi bile :). Bu absürd çatlak filmde bir kartal ile köpek balığının aşkından çok daha fazlası var :). Müzikleri ile de ayrıca sizi mutlu edecektir. Sıradan aşk hikayelerinden sıkılanlara da güzel bir alternatif :).
En yakın arkadaşının evlenmeden önceki son haftasında onu şarap evlerinde yolculuğa çıkaran kitabı yayınlanmayan İngilizce öğretmeni Miles'ın ve Jack'in bir haftalık bol şaraplı yol hikayesi. Eğer şarap seviyorsanız dikkatle izlemenizde fayda var, bir anda krize girebilirsiniz :), çünkü şarap hakkında bilgilenirken o üzüm bağlarının arasında canınız çokça çekebilir, uyarmadı demeyin :). Posteri de ayrı bir güzeldir.
Jim Jarmusch'u seviyorum. Siz de seviyorsanız ve bu filmi izlemediyseniz hemen izleyin :). Eğer Jarmusch hiç izlemediyseniz de bu filme bir şans verin. Siyah beyaz çekilen bu komedinin başrollerinde yönetmenin sevdiği oyunculardan şarkıcı Tom Waits, ünlü İtalyan oyuncu Roberto Benigni ve John Lurie'nin aynı koğuşu paylaştığı bu film güzel bir seyirlik :).
Wes Anderson'ın ilk filmlerinden. Diğer filmleri kadar renk skalası göze çarpmasa da (ki çarpıyor:)), sonraki filmlerin nasıl olacağına dair bu konuda güçlü sinyaller veren bir film. Akıl hastanesinden taburcu olan Anthony'i kurtarmaya gelen arkadaşı Dignan'ın küçük bir soygunla başlayıp işleri büyütmesiyle sizi kahkahaya boğacak :). Özellikle son soygunlarında bir ekip var ki evlere şenlik. Bir de yan rol var Kumar, benim favorim onun sahnelerinde kahkahaya hazırlıklı olun :).
Tim Burton'ın gotik dünyaları meşhurdur. Onun tatlı dünyası da ancak Beterböcek ile olurdu herhalde :). Evini bırakmak istemeyen sevimli hayalet çiftimizle ona yardım amacıyla kandırıp başlarına türlü işler açan çeşit çeşitli deforme olmuş yaratık insan gördüğümüz bu film çok eğlendirecek. Özellikle sonundaki Winona Ryder dansı filmin şekeri :).
Sevdiğiniz kızın kalbini kazanmak hiç bu kadar zor olmamıştı :). Sevdiği kızla beraber olmak için dünyaya karşı gelen Scott Pilgrim günlük yaşamda olan olaylara fantastik bir açıdan bakarak betimlemeleriyle sizi hem güldürecek hem de olaya farklı bir açıdan bakmanızı sağlayacak.
Gelelim bugünün listesine. Komedi olarak sunulan en çok paylaşılan filmlerden sıkıldınız mı? Artık o filmlere gülmüyor ve sıkılıyor musunuz? O zaman doğru yerdesiniz (yine içime overlokçu kaçtı). Benim de izlemekten en zevk aldığım bu tarz komedilerdir not düşeyim :). Bu alışılmışın dışındaki hiçbir kalıba sığmayan karakterlerin olduğu filmler moralinizi düzeltip enerjinizi yükseltme garantili. İşte popüler komedi filmlerine alternatif en absürt en kara en romantik ve en tatlısından 10 çatlak film burada :).
1. Little Miss Sunshine - Valerie Faris/Jonathan Dayton (2006)
Bu film listede olmazsa olmazdı herhalde. Tüm üyelerin hasarlarla dolu olduğu aileyi bir araya getiren ailenin en küçük bireyinin dans yarışmasına gitme isteğidir. Yolda birçok engelle karşılaşan ailemiz bakalım dans yarışmasında başarı elde edecek midir? Biraz ipucu vereyim, başarı sadece bir derece değildir :).
2. Me You and Everyone We Know - Miranda July
Yine absürd, eksantrik bir romantik komedi. Ana karakterimiz Christine para kazanmak için yaptığı iş dışında bir sanatçıdır. Bir adama aşık olur ve bu ikilinin dokunduğu iletişime geçtiği insanların başka hikayelerini de izleriz. Çok katmanlı iç içe geçen bir çok hikayenin olduğu bu film bağımsız severleri oldukça memnun edecek :).
3. Welcome to the Doll House - Todd Solondz (1995)
Evin ortanca çocuğu Dawn birçok açıdan kendini şanssız görmektedir. Üniversiteye hazırlanan abisi ve küçük sevimli annesinin göz bebeği kardeşi arasında pek göze çarpmadan yaşar. Okul hayatında da zorluklarla karşılan Dawn'un işi hiç de kolay değildir. Büyümeyi anlatan bu ödüllü kara komedi film hem güldürüp hem hüzünlendirenlerden :).
4. Toni Erdman - Maren Ade (2016)
Bu üç saate yakın süren komedi dram filmi en olmadık yerlerde kahkaha atmanıza sebep olacak :). Yurt dışında yaşayan kızını tatilde ziyarete giden babanın kızının hayatına nasıl ve ne şekillerde dokunduğunu izliyoruz.
5. Eagle vs Shark - Taika Waititi (1998)
Son dönemlerde filmlerine ağırlık verdiğim yönetmen favorilerime girdi bile :). Bu absürd çatlak filmde bir kartal ile köpek balığının aşkından çok daha fazlası var :). Müzikleri ile de ayrıca sizi mutlu edecektir. Sıradan aşk hikayelerinden sıkılanlara da güzel bir alternatif :).
6. Sideways - Alexander Payne (2004)
En yakın arkadaşının evlenmeden önceki son haftasında onu şarap evlerinde yolculuğa çıkaran kitabı yayınlanmayan İngilizce öğretmeni Miles'ın ve Jack'in bir haftalık bol şaraplı yol hikayesi. Eğer şarap seviyorsanız dikkatle izlemenizde fayda var, bir anda krize girebilirsiniz :), çünkü şarap hakkında bilgilenirken o üzüm bağlarının arasında canınız çokça çekebilir, uyarmadı demeyin :). Posteri de ayrı bir güzeldir.
7. Dawn By Law - Jim Jarmusch (1986)
Jim Jarmusch'u seviyorum. Siz de seviyorsanız ve bu filmi izlemediyseniz hemen izleyin :). Eğer Jarmusch hiç izlemediyseniz de bu filme bir şans verin. Siyah beyaz çekilen bu komedinin başrollerinde yönetmenin sevdiği oyunculardan şarkıcı Tom Waits, ünlü İtalyan oyuncu Roberto Benigni ve John Lurie'nin aynı koğuşu paylaştığı bu film güzel bir seyirlik :).
8. Bottle Rocket - Wes Anderson (1996)
Wes Anderson'ın ilk filmlerinden. Diğer filmleri kadar renk skalası göze çarpmasa da (ki çarpıyor:)), sonraki filmlerin nasıl olacağına dair bu konuda güçlü sinyaller veren bir film. Akıl hastanesinden taburcu olan Anthony'i kurtarmaya gelen arkadaşı Dignan'ın küçük bir soygunla başlayıp işleri büyütmesiyle sizi kahkahaya boğacak :). Özellikle son soygunlarında bir ekip var ki evlere şenlik. Bir de yan rol var Kumar, benim favorim onun sahnelerinde kahkahaya hazırlıklı olun :).
9. Beterböcek - Tim Burton (1988)
Tim Burton'ın gotik dünyaları meşhurdur. Onun tatlı dünyası da ancak Beterböcek ile olurdu herhalde :). Evini bırakmak istemeyen sevimli hayalet çiftimizle ona yardım amacıyla kandırıp başlarına türlü işler açan çeşit çeşitli deforme olmuş yaratık insan gördüğümüz bu film çok eğlendirecek. Özellikle sonundaki Winona Ryder dansı filmin şekeri :).
10. Scott Pilgrim Dünyaya Karşı - Edgar Wright (2010)
Sevdiğiniz kızın kalbini kazanmak hiç bu kadar zor olmamıştı :). Sevdiği kızla beraber olmak için dünyaya karşı gelen Scott Pilgrim günlük yaşamda olan olaylara fantastik bir açıdan bakarak betimlemeleriyle sizi hem güldürecek hem de olaya farklı bir açıdan bakmanızı sağlayacak.
18 Haziran 2017 Pazar
Mim: Yaz İçin Öneriler
Merhabalar, nasılsınız? Benim ruh halimin en iyi olduğu, dünyanın en mutlu en şanslı insanı olduğumu hissettiğim bir dönem olduğu söylenemez ama idare ediyorum. Okuyorum, izliyorum, notlar alıyorum, listeler hazırlıyorum ama günün sonunda yazıya geçirip yayınlayacak enerjiyi bulamıyorum kendimde. Bu yaz temalı mim iyi geldi, hem yavaş bir giriş olur hem de diğer yazılar için enerji verir diye düşünüyorum :). Beni mimleyen Meczup'a teşekkür ediyorum :). Ben de onu ilk hazırladığım mimimde mimlemiştim o da burada okumak isteyeniniz olursa mimi, hatta mimlediğim arkadaşlarım çok güzel yazılar yazdılar onlara da bakın :). İade-i ziyaret gibi oldu bir nevi yani :).
Blog zaten öneri makinesi hani işim bu, öneriyorum :). Daha önce de belirttiğim gibi yaz mevsimi bizim için güzel bir tema, ben de blogumda yazılarımda ve temada kullandım, kullanmaya da devam ediyorum. Bu mim için ise özel bir şeyler yapmak istedim. Sadece kültür sanat değil (ama olacak kaçış yok :)) genel olarak yaz mevsimi için içimizi serinletecek ferah güzel kısa öneriler yapacağım. Yazın da çok gezme şansım olmadığından; deniz, kum, güneşten uzak olanlar ve özellikle öğrenciler için ekonomik maddeler olacağından yazlarınızı hem faydalı hem de eğlenceli geçirmenize olanak sağlayan öneriler olmasını umuyorum. Umarım sıkılmadan okursunuz :).
Yazın meyve çeşitleri çok hatta benim en sevdiğim meyve çilek ve favorilerimden karpuzun mevsimi :). Bir de bunların yanına üzümler, kayısılar, kirazlar, dutlar, kavunlar, şeftaliler onlar bunlar da gelince yazı özel kılıyorlar :). Hele bir de kaynağından yeme şansınız varsa daha da güzel :).
Dondurma ayrı bir başlığı hak ediyor ama diğer soğuk yenen tatlıları da kırmamak lazım :). Meyveli, fıstıklı, soslu, kurabiyeli, çikolatalı, sütlü yazın vazgeçilmezi ferahlığın adresi dondurma :). Benim gibi yaz kış yiyenleri tenzih ediyorum tabi ki :)
Yazın güzelliklerinden biri de tiril tiril elbiseler, etekler ve şortlardır herhalde. İncecik, bol desenli, renkli kumaşlar veya keten, denim kumaşlar da yine yazın en güzel yanlarından. Yine bunların en güzel arkadaşları tişörtler, bluzlar ve gömlekleri de unutmamak lazım. İçimizi açan güzel ayrıntılar. Siz de spor ayakkabılar, kumaş ayakkabılar, babetler veya sandaletlerle kombininizi tamamlayıp kendinizi güneşli günleri hazır hissedebilirsiniz :).
Kıyafet önerdik, aksesuarlar eksik kalmasın. Ben aksesuarlara bayılırım. Hem de her türlüsüne, yaz kış kullanırım. Gözlük, şapka, yüzükler, bileklikler, bandana, kolyeler, saat, broşlar, halhallar, küpeler; aklınıza gelebilecek her tür aksesuar yazın size ayrı bir hava katacak, en basit kombinizi bile size özel kılacaktır :).
Yazın en güzel yanlarından biri de bu nostaljik olayın yeniden hayat bulması herhalde :). Elinize buzlu içeceğinizi, çekirdeğinizi alın ve filmin keyfini akşamın tatlı esintisiyle çıkarın. Başka Sinema'nın büyük şehirlerde bu etkinliği yaptığını biliyorum, birkaç özel mekan da yapıyor. Kendim de deneyimleyen biri olarak söylüyorum eğer böyle bir şansınız varsa şehrinizde bu fırsatı kaçırmayın :). Burada da bir liste var nerede diye, bir bakın :).
Açık hava sinemamız yoksa biz ne yapalım diyenlere ilk sezonu size unutturacak zamanı tanımayan mini diziler ne güne duruyor. Al bak önerdim burada, aç izle bir tanesini keyfine göre :).
Yazın havalardan dikkatimiz azalıyor ve güneşin tadını çıkarmak istiyoruz haliyle. Bol bol hayallere dalıp odak noktamızı sık sık değiştiriyoruz. O yüzden öykü kitapları veya kolay okunan akıcı, mizahi yönü güçlü kitaplar benim de tercihim oluyor. Bu kısa öyküler özellikle aniden gelen dikkat dağınıklığına birebir :). İsterseniz şöyle hikaye önerileri de yaptım, bir fikriniz olsun :).
Müziğin yazı kışı yok, her daim dinliyoruz ama kendi müziğinizi yapmak istemez misiniz? Piknik yaparken, arkadaşlarınızla kalabalık bir grupken veya evde kendi kendinize şöyle tıngırdatacak bir müzik aleti edinin. Yeni bir şey öğrenmenin ve bir aleti çalabilmenin verdiği keyif paha biçilemez olacaktır. Bu ister ukulele, melodika olsun ister bir darbuka veya mızıka sonuç aynı. Bütçenizin el verdiği bir çalgı edinin ve öğrenin. Teşekkür edeceksiniz :).
Benim henüz elimde olmayan çok ama çok isteğim makinelerdir. Polaroid olsun, Lomography'nin makineleri olsun bayılıyorum ve hepsini istiyorum :). Yazın bu makinelerle çekilen fotoğraflara da bakmaya bayılıyorum :). Eğer sizin de yoksa telefonunuzu biraz kurcalayın, çok güzel programlar keşfedeceksiniz :). Anılarınızı bir de bu gözle kaydedin :).
İşte yazın en güzel yanlarından biri çimlere yayılmak :). Elinizde kitap, yanınızda kendi ellerinizle hazırladığınız atıştırmalıklar tek başınıza veya sevdiklerinizle bir ağacın altında güzel temiz bir örtünün üstüne kendinizi bırakın ve mümkün olduğunca kalkmayın :). Yukarıda önerdiğim her şeyi açık havada, piknik yaparken uygulayın :).Güneş kemiklerinize nüfuz etsin ve siz bu anların tadını çıkarın :).
Valla yazarken içim açıldı, bu yazıyla da blogda başlayan yaz esintileri devam ediyor :). Sizin yaz için önerileriniz neler, bunlardan hangileri sizin de vazgeçilmeziniz? Yorumlarınızı bekliyorum :).
Dipnot: Fotoğrafların hepsi aksi belirtilmediği takdirde tumblrdan alıntıdır.
Blog zaten öneri makinesi hani işim bu, öneriyorum :). Daha önce de belirttiğim gibi yaz mevsimi bizim için güzel bir tema, ben de blogumda yazılarımda ve temada kullandım, kullanmaya da devam ediyorum. Bu mim için ise özel bir şeyler yapmak istedim. Sadece kültür sanat değil (ama olacak kaçış yok :)) genel olarak yaz mevsimi için içimizi serinletecek ferah güzel kısa öneriler yapacağım. Yazın da çok gezme şansım olmadığından; deniz, kum, güneşten uzak olanlar ve özellikle öğrenciler için ekonomik maddeler olacağından yazlarınızı hem faydalı hem de eğlenceli geçirmenize olanak sağlayan öneriler olmasını umuyorum. Umarım sıkılmadan okursunuz :).
Serinletici Kokteyller
Yazın en çok ihtiyaç duyulan şey sıvı içecekler herhalde. Yazın güzel meyveleri de devreye girince tercihinize göre alkollü alkolsüz birçok yeni keşif yapabilirsiniz :). Hazır almak yerine evde yapılan naneli limonatalar, ayranlar, karpuzlu çilekli meyve kokteyleri, meyveli buzlu çaylar, soğuk kahveler ve bilimum yaratıcılığınıza kalmış çeşitli içecekler için yaratıcılığınızın yanına elinizi korkak alıştırmayacağınız sınırsız buz küpleri yeterli olacaktır :).Meyveler ve Dondurma
Dondurma ayrı bir başlığı hak ediyor ama diğer soğuk yenen tatlıları da kırmamak lazım :). Meyveli, fıstıklı, soslu, kurabiyeli, çikolatalı, sütlü yazın vazgeçilmezi ferahlığın adresi dondurma :). Benim gibi yaz kış yiyenleri tenzih ediyorum tabi ki :)
Etekler, Elbiseler, Şortlar
Yazın güzelliklerinden biri de tiril tiril elbiseler, etekler ve şortlardır herhalde. İncecik, bol desenli, renkli kumaşlar veya keten, denim kumaşlar da yine yazın en güzel yanlarından. Yine bunların en güzel arkadaşları tişörtler, bluzlar ve gömlekleri de unutmamak lazım. İçimizi açan güzel ayrıntılar. Siz de spor ayakkabılar, kumaş ayakkabılar, babetler veya sandaletlerle kombininizi tamamlayıp kendinizi güneşli günleri hazır hissedebilirsiniz :).
Aksesuarlar
Kıyafet önerdik, aksesuarlar eksik kalmasın. Ben aksesuarlara bayılırım. Hem de her türlüsüne, yaz kış kullanırım. Gözlük, şapka, yüzükler, bileklikler, bandana, kolyeler, saat, broşlar, halhallar, küpeler; aklınıza gelebilecek her tür aksesuar yazın size ayrı bir hava katacak, en basit kombinizi bile size özel kılacaktır :).
Açık Hava Sinemalar
Yazın en güzel yanlarından biri de bu nostaljik olayın yeniden hayat bulması herhalde :). Elinize buzlu içeceğinizi, çekirdeğinizi alın ve filmin keyfini akşamın tatlı esintisiyle çıkarın. Başka Sinema'nın büyük şehirlerde bu etkinliği yaptığını biliyorum, birkaç özel mekan da yapıyor. Kendim de deneyimleyen biri olarak söylüyorum eğer böyle bir şansınız varsa şehrinizde bu fırsatı kaçırmayın :). Burada da bir liste var nerede diye, bir bakın :).
Mini Diziler
Açık hava sinemamız yoksa biz ne yapalım diyenlere ilk sezonu size unutturacak zamanı tanımayan mini diziler ne güne duruyor. Al bak önerdim burada, aç izle bir tanesini keyfine göre :).
Hikayeler ve Kolay Okunan Kitaplar
Yazın havalardan dikkatimiz azalıyor ve güneşin tadını çıkarmak istiyoruz haliyle. Bol bol hayallere dalıp odak noktamızı sık sık değiştiriyoruz. O yüzden öykü kitapları veya kolay okunan akıcı, mizahi yönü güçlü kitaplar benim de tercihim oluyor. Bu kısa öyküler özellikle aniden gelen dikkat dağınıklığına birebir :). İsterseniz şöyle hikaye önerileri de yaptım, bir fikriniz olsun :).
Şarkılar Seni Söyler
Müziğin yazı kışı yok, her daim dinliyoruz ama kendi müziğinizi yapmak istemez misiniz? Piknik yaparken, arkadaşlarınızla kalabalık bir grupken veya evde kendi kendinize şöyle tıngırdatacak bir müzik aleti edinin. Yeni bir şey öğrenmenin ve bir aleti çalabilmenin verdiği keyif paha biçilemez olacaktır. Bu ister ukulele, melodika olsun ister bir darbuka veya mızıka sonuç aynı. Bütçenizin el verdiği bir çalgı edinin ve öğrenin. Teşekkür edeceksiniz :).
Retro Fotoğraf Makineleri
Tarkovsky'nin Polaroid Fotoğraflarından |
Benim henüz elimde olmayan çok ama çok isteğim makinelerdir. Polaroid olsun, Lomography'nin makineleri olsun bayılıyorum ve hepsini istiyorum :). Yazın bu makinelerle çekilen fotoğraflara da bakmaya bayılıyorum :). Eğer sizin de yoksa telefonunuzu biraz kurcalayın, çok güzel programlar keşfedeceksiniz :). Anılarınızı bir de bu gözle kaydedin :).
Parklar, Çimler ve Piknik
İşte yazın en güzel yanlarından biri çimlere yayılmak :). Elinizde kitap, yanınızda kendi ellerinizle hazırladığınız atıştırmalıklar tek başınıza veya sevdiklerinizle bir ağacın altında güzel temiz bir örtünün üstüne kendinizi bırakın ve mümkün olduğunca kalkmayın :). Yukarıda önerdiğim her şeyi açık havada, piknik yaparken uygulayın :).Güneş kemiklerinize nüfuz etsin ve siz bu anların tadını çıkarın :).
Valla yazarken içim açıldı, bu yazıyla da blogda başlayan yaz esintileri devam ediyor :). Sizin yaz için önerileriniz neler, bunlardan hangileri sizin de vazgeçilmeziniz? Yorumlarınızı bekliyorum :).
Dipnot: Fotoğrafların hepsi aksi belirtilmediği takdirde tumblrdan alıntıdır.
12 Haziran 2017 Pazartesi
Sevgili Güllük #37 (Doğu Ekspresinde Cinayet 2017)
Biraz geç oldu ama paylaşmasam olmaz :). Kenneth Branagh hem yönetip hem en sevdiğim dedektiflerden Hercule Poirot'u oynayınca bir de yetmezmiş gibi canımın içi gözümün nuru Johnny Depp olunca bu ikisinin döktürmesini bekliyorum. Gerçi tahminimce Johnny Depp baştan ölecek, belki konuk oyuncu gibi bile olabilir lakin napayım seviyorum oynadığı karakterleri, filmlerini (kendisini:)).
Branagh'ın Hamlet'ini hala izlemediyseniz çok şey kaçırıyorsunuz. Bu film de Agatha Christie uyarlaması bir de en güzel romanlarından. Yine hem yönetip hem başrolü kimselere vermiyor. Sarışın Poirot diğer Poirot tiplemelerine veya benim kafamda oluşturduğum Poirot figürüne uymuyor ama kendisi muhteşem bir oyuncu, tiyatrocu o yüzden güzel şeyler yapacağını biliyorum :). Yani bir de hem de ile oluşan bir yazı oldu ama çok heyecanlandıran bir film :). Kadro süper, merakla bekliyorum. Tesadüfe bakın uzunnn yıllar sonra tekrardan şu an Agatha Christie okuyorum, hem de (<-bknz.) Poirotlu bir roman, o yüzden de baya bir heyecanlıyım :).
Branagh'ın Hamlet'ini hala izlemediyseniz çok şey kaçırıyorsunuz. Bu film de Agatha Christie uyarlaması bir de en güzel romanlarından. Yine hem yönetip hem başrolü kimselere vermiyor. Sarışın Poirot diğer Poirot tiplemelerine veya benim kafamda oluşturduğum Poirot figürüne uymuyor ama kendisi muhteşem bir oyuncu, tiyatrocu o yüzden güzel şeyler yapacağını biliyorum :). Yani bir de hem de ile oluşan bir yazı oldu ama çok heyecanlandıran bir film :). Kadro süper, merakla bekliyorum. Tesadüfe bakın uzunnn yıllar sonra tekrardan şu an Agatha Christie okuyorum, hem de (<-bknz.) Poirotlu bir roman, o yüzden de baya bir heyecanlıyım :).
10 Haziran 2017 Cumartesi
İtalyan Kızı - Iris Murdoch (Yarıyıl Reading Challenge 2017)
Benim ve katılan arkadaşlarımın listeleri için tıktık. Kitap önermeyi unutmayın :).
8. Birleşik Krallıkta geçen bir kitap
Bugün sizlere yine listede seçmediğim bir kitabı anlatacağım :). Yukarıdaki madde için Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresini seçtim ama gel gör ki bu kitabı okudum maddeye de uyuyordu, makine durur mu yapıştırdı hemen :). Valla azimliyim bitireceğim bu listeyi galiba :).
Eren'in blogunda çokça gördüğüm bir yazardı, fuarda sahafta görünce de alıverdim. Baskısı tükenmiş bir kitap (bknz.sahaf güzelliği). Yazara da başlangıç kitabım oldu. Kitap akıcı, olaylar hemen gelişiyor bu yönünü sevdim :). Beni hazırlıksız yakalayıp şaşırttığı da oldu :). Kitapta öyle olaylar oluyor ki yani bir Beni Affet veya Brezilya günlük dizileri tadında hissetmedim desem yalan olur :). O kadar şey üst üste oldu ki gülmeye başladım artık ve absürd bir yanı var gibi geldi ya da ben öyle sandım emin değilim ama güldüm okurken :). Dram ama anlatış şeklinden midir nedir, böyle güldürdü de yani :). Benim psikolojim mi bozuk okuyan varsa yorum yapsın, ona göre kendimden şüpheleneceğim :). Böyle eski bir dizi vardı Dallas diye ben izlemedim de, büyüklerimiz kimin eli kimin cebinde belli değil derdi biraz öyle bir durum vardı :). Belki de o güldürdü beni bilemeyeceğim, biraz spoilerı da verdik ama baskısı tükenmiş bulana kadar unutursunuz bence :).
Kitap Edmund amcanın annesinin ölümü üzerine eve dönmesiyle başlar, evden gitmesiyle sonlanır ama bu arada neler olur neler. Bu evde ölen annesi 'absent presence' der edebiyatçılar hatta karakter yoktur, ölüdür, uzaktır ama hala varmış gibi karakterleri, olayları etkiler. Yoktur ama vardır yani :). Burada da ölen anne Lydia yokluğuyla bile oğullarını hatta gelinini ve torununu etkiler. Edmund'u evde abisi, yengesi, büyüyen kızları, İtalyan kızı Maggie ve abisinin çırağı ve onun kız kardeşi evde bekler. Edmund'un eve gelmesiyle "evin düzeni" bozulacak, karakterlere yeni yollar açılacaktır.
Kitabı genel anlamda beğendim. Akıcı, çabuk ilerleyen bir olay örgüsü vardı. Bazı altını çizdiğim yerler de oldu hoşuma giden. Yazarı okumaya devam ederim, önerilere de açığım hatta lütfen listemdeki dördüncü madde için benim listeme öneri yorumu yapın :). Önerilen kitaplardan anket açacağım, kazananı alıp okuyacağım :).
Kendinize iyi bakın, sanatla kalın :).
8. Birleşik Krallıkta geçen bir kitap
Bugün sizlere yine listede seçmediğim bir kitabı anlatacağım :). Yukarıdaki madde için Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresini seçtim ama gel gör ki bu kitabı okudum maddeye de uyuyordu, makine durur mu yapıştırdı hemen :). Valla azimliyim bitireceğim bu listeyi galiba :).
Kitap Edmund amcanın annesinin ölümü üzerine eve dönmesiyle başlar, evden gitmesiyle sonlanır ama bu arada neler olur neler. Bu evde ölen annesi 'absent presence' der edebiyatçılar hatta karakter yoktur, ölüdür, uzaktır ama hala varmış gibi karakterleri, olayları etkiler. Yoktur ama vardır yani :). Burada da ölen anne Lydia yokluğuyla bile oğullarını hatta gelinini ve torununu etkiler. Edmund'u evde abisi, yengesi, büyüyen kızları, İtalyan kızı Maggie ve abisinin çırağı ve onun kız kardeşi evde bekler. Edmund'un eve gelmesiyle "evin düzeni" bozulacak, karakterlere yeni yollar açılacaktır.
Kitabı genel anlamda beğendim. Akıcı, çabuk ilerleyen bir olay örgüsü vardı. Bazı altını çizdiğim yerler de oldu hoşuma giden. Yazarı okumaya devam ederim, önerilere de açığım hatta lütfen listemdeki dördüncü madde için benim listeme öneri yorumu yapın :). Önerilen kitaplardan anket açacağım, kazananı alıp okuyacağım :).
Kendinize iyi bakın, sanatla kalın :).
8 Haziran 2017 Perşembe
Sevgili Güllük #36 (Alvvays - In Undertow)
Daha önce şu yazımda bahsettiğim güzel grup Alvvays yeni bir şarkı yayınlamış bize de hemen dinlemek düşer :). Bu yaz nasıl bir yaz ya hep bir sevdiğim en bir sevdiğim isimler yeni yeni şarkılar albümler çıkarıyorlar. Seviyorum :).
İsahag Uygar Eskiciyan Önerdi: Jose Saramago - Görmek (Konuk Yazar)
Merhabalar, nasılsınız :)? Bugün ilk kez ben değil blogumun ilk konuk yazarı sevgili İsahag Uygar Eskiciyan sizler için önerecek, çok heyecanlıyım :). Kendisiyle Instagram üzerinden iletişim kurdum, beni kırmadı ve bir öneri yazısı yazmayı kabul etti. Bu yazısında sizler için Jose Saramago'nun Görmek romanını önerdi. Umarım bu yazı da güzel bir serinin başlangıcı olur :).
Eskiciyan'ın mayıs ayında Sel Yayıncılık'tan çıkan son kitabı Konteyner Zaafı'nı yazdığımı şuradan hatırlıyorsunuz. Bugüne kadar bir roman, bir şiir ve üç öykü kitabı bulunan yazarın Aşağıdan Seveceğim Ülkeyi adlı şiir kitabıyla 2013'te Arkadaş Z. Özger İlk Kitap Ödülü, Metropol Ninnisi adlı öykü kitabıyla 2015 Selçuk Baran Öykü ödülünü almıştır. Konteyner Zaafı ise şimdiden ikinci baskıya girmiş. Eğer hala okumadıysanız ve öykü severseniz Konteyner Zaafı'nı sizlere öneririm. Lafı da fazla uzatmadan, yazara tekrar teşekkür ediyorum ve sizi onun sözleriyle baş başa bırakıyorum. Keyifli okumalar, edebiyatla kalın :).
Eskiciyan'ın mayıs ayında Sel Yayıncılık'tan çıkan son kitabı Konteyner Zaafı'nı yazdığımı şuradan hatırlıyorsunuz. Bugüne kadar bir roman, bir şiir ve üç öykü kitabı bulunan yazarın Aşağıdan Seveceğim Ülkeyi adlı şiir kitabıyla 2013'te Arkadaş Z. Özger İlk Kitap Ödülü, Metropol Ninnisi adlı öykü kitabıyla 2015 Selçuk Baran Öykü ödülünü almıştır. Konteyner Zaafı ise şimdiden ikinci baskıya girmiş. Eğer hala okumadıysanız ve öykü severseniz Konteyner Zaafı'nı sizlere öneririm. Lafı da fazla uzatmadan, yazara tekrar teşekkür ediyorum ve sizi onun sözleriyle baş başa bırakıyorum. Keyifli okumalar, edebiyatla kalın :).
Görmek.
Saramago’nun Körlük adlı romanı bu kez Işık Ergüden çevirisiyle bir süre önce
Kırmızı Kedi Kitap’tan yayınlandı. Görmek
romanının da Ergüden çevirisiyle tekrar yayına hazırlandığının haberini direkt
çevirmeninden aldım. Bu haberi sizlerle kitabı hatırlatacak bir kısa metin
eşliğinde paylaşmak istedim. Bu şekilde ben de romanı bir kez daha hatırlamış
olacağım. Son zamanlarda seçimlerin ne denli saçma bir hâl aldığını malumunuz.
Vekillerin, belediye başkanların, siyasetçilerin, gazetecilerin, yazarların
tutuklu olduğu bir ülkede seçimlerde hile yapmasını da “en iyi biz biliriz.”
Peki ya seçmenin gücü? Onu da Saramago işlemiş.
Nobel ödüllü yazar José Saramago’nun Görmek romanında adı bilinmeyen bir
ülkenin adı bilinmeyen başkentinde yapılan seçimlerde halk sözleşmişçesine saat
dörtte oy kullanmaya gider. Sandıklar açılıp oylar sayılmaya başlanınca oyların
çoğunun “beyaz oy” yani herhangi bir parti ve adaydan yana tercih
kullanmadıklarını okuruz kitaptan.
“Şurada
burada gezip duran sözcükleri nasıl bir araya getireceğimizi bilebilseydik
dünya belki daha yaşanabilir bir yer olurdu. Hor görülen sözcüklerin günün
birinde bir araya gelebileceğine dair kuşkularım var, Benim de, ama düş kurmak
bedava,[1]”
(Son zamanların alıntı çılgınlığından dolayı kitaptan bir alıntı yapma
konusunda kararsız kaldığımı itiraf ediyorum. Ama oldu işte.)
Yukarıdaki diyalog ise Görmek romanından. Saramago’nun 1994’te
kaleme aldığı ve 1998’de yazara verilecek Nobel Edebiyat Ödülü’nün yolunu açan Körlük romanındaki “beyaz körlük”
salgınından etkilenmeyen tek kişi olan doktorun karısı bu sefer Görmek romanında karşımıza çıkıyor
diyalog ise komiserle aralarında geçiyor. Sandıklar açılıp oyların büyük bir
kısmının beyaz oy olduğu ortaya çıkınca seçim bir hafta sonra yinelenir. Ama bu
sefer beyaz oy oranı yüzde seksen üçe kadar yükselir. Hükümet yetkilileri,
diğer partiler, bunu anarşist bir eylem olarak görür ve başkentin yerini
değiştirmek, savunma ve emniyet güçlerini şehirden çekerek olası bir kaosla
halkı cezalandırmak isterler ama sonuç tahmin ettikleri gibi olmaz. Devlet
tarafından terk edilmiş eski başkent ülkenin en huzurlu ve olaysız yerine
dönüşür. Romanın tamamında Saramago’nun büyük bir haz veren diliyle demokrasi,
seçim, halk, hükümet eleştirini görürüz.
Portekizce aslından ilk defa çevrileceğini de eklemem gerekir.
[1]
Görmek, José Saramago, s. 280, Can Yayınları, 2008, Çeviri: Aykut Derman
5 Haziran 2017 Pazartesi
Tek Kanatlı Bir Kuş - Yaşar Kemal (Yarıyıl Reading Challenge 2017)
Merhabalar :). Yarıyıl Reading Challenge'da sıradaki kitabım Şule'nin çekilişinden gelen seçtiğim bir kitap oldu. aslında kırmızı kapaklı bir kitap için iki farklı kitap söyleyip hangisini okursam dedim ama bu kitabı okuyunca bu da uyar dedim ve hemen listede değişiklik yaptım :). Şuraya tıklayarak meydan okumaya katılanların listesini görebilir, bize önerilerde bulunabilirsiniz (şahsen ben önerilerden anket açacağım) :). Gelelim kitabımıza :).
2. Kapağı kırmızı olan bir kitap
Yaşar Kemal'in bu kısacık romanını okurken tadı damağınızda kalacak, keşke daha uzun olsa diyeceksiniz. Girilemeyen ışığı yanmayan bir kasabaya atanan postane şefi ve karısının yeni gelenlerle beraber bir türlü kasabaya gitmeyen araçların geçip gitmesini izlerken bekledikleri bu kasabanın önünde kimse kasabaya gitmek istemez. Tren yolculuğundan kasabaya gelene kadar anlatılan bu kısacık romanı ben beğendim. Betimlemeler, insan ve doğa tasvirleri çok güzel. İnce Memed de hep okumak istediğim bir seriydi bu kitaptan sonra daha da bir heveslendim, bu sene okurum umarım.
Siz de Yaşar Kemal seviyor veya daha önce hiç okumadıysanız fikir sahibi olmak için bu romanı seçebilirsiniz. Daha önce de bir romanını okuduğum yurt içi ve yurt dışında birçok ödül kazanan usta yazarın ben de İnce Memed başta olmak üzere kitaplarını okumaya devam etmek istiyorum.
Öneri Makinesi'ni sosyal medyada takip edin.
Twitter
Tumblr
Instagram
Goodreads
Soundcloud
2. Kapağı kırmızı olan bir kitap
Yaşar Kemal'in bu kısacık romanını okurken tadı damağınızda kalacak, keşke daha uzun olsa diyeceksiniz. Girilemeyen ışığı yanmayan bir kasabaya atanan postane şefi ve karısının yeni gelenlerle beraber bir türlü kasabaya gitmeyen araçların geçip gitmesini izlerken bekledikleri bu kasabanın önünde kimse kasabaya gitmek istemez. Tren yolculuğundan kasabaya gelene kadar anlatılan bu kısacık romanı ben beğendim. Betimlemeler, insan ve doğa tasvirleri çok güzel. İnce Memed de hep okumak istediğim bir seriydi bu kitaptan sonra daha da bir heveslendim, bu sene okurum umarım.
Siz de Yaşar Kemal seviyor veya daha önce hiç okumadıysanız fikir sahibi olmak için bu romanı seçebilirsiniz. Daha önce de bir romanını okuduğum yurt içi ve yurt dışında birçok ödül kazanan usta yazarın ben de İnce Memed başta olmak üzere kitaplarını okumaya devam etmek istiyorum.
Öneri Makinesi'ni sosyal medyada takip edin.
Tumblr
Goodreads
Soundcloud
30 Şarkı Meydan Okuması Meydan Bükücüler
Herkese merhaba :). Dün meydan okumamızı bitirdik. Bir ay nasıl geçti anlamadım. Bu bir ayda birçok güzel şey oldu, yeni bloggerlar, yeni şarkılar ve isimler keşfettim. Yorum yaptım, dinledim, sevdim, hüzünlendim. Hayatımıza fon müziği olmuş şarkıları paylaştık, beraber dinledik. Ne mutlu ki bir sürü insan katıldı bu etkinliğe ve büyüdü bu alışveriş.
Katılan herkese tek tek teşekkür ediyorum. Başta benimle beraber hatta bazen benden daha da çalışkan, günü gününe yapan sevgili blogger arkadaşım canım Bonheur'a çok teşekkür ediyorum kendisi benimle başlayıp benimle bitirdi <3. Yine çok sevdiğim blogger arkadaşlarım Gözde ve Belle'ye teşekkür etmek istiyorum müsaadenizle. Kendileri benimle başlayıp benimle devam ettiler, arada geç kalsalar da koşup yetiştiler, hala meydan okumaları devam ediyor aşağıdan bakabilirsiniz :). Beraber 30 günü 30 farklı şarkıyla tamamladık.
Tabi diğer blogger arkadaşlarım haftalık yaptı diye onları es geçtim saymayın, onlarda vakit darlığında bile haftalık veya yarı yarı yapıp beni kırmadılar. Koştular geldiler, hem yorum yaptılar hem dinlediler. Sevgili Momentos, Şebnem ve Mariposa. Onlara da çok teşekkür ediyorum. Bir de bu vesileyle tanıdığım yeni blogger arkadaşlar oldu, şarkılar paylaştılar hem de çok güzel. Hem blog hem de şarkı keşfi yapmış olduk onlara da tek tek teşekkür edeyim, onlar sadece meydan okumayla değil diğer yayınlarımı okuyup yorum yaparak da beni mutlu ettiler; sevgili Handan, Özlem, jihoo, Beyda, Ayşe Şule, Balthus, Ruhuna Renk Kat. Olur da arada kaçırdığım olursa kusura bakmasın ve lütfen yorumlarda belirtsin. Herkese çok teşekkür ediyorum katıldığı için nice meydan bükmelere :). Aşağıdaki bu meydan okumanın son listesidir, meydan okuma için artık yayın yapmayacağım için burada toplu bir şekilde dursun, devam eden arkadaşlarında şarkılarını gidip dinleyelim arada :).
30 Şarkı Meydan Okuması Katılanlar
Okuyan Muggle
Belle'nin Kütüphanesi
Mürekkeple Hayaller
Haykırarak Yazıyorum
Momentos
Handan
Kafka'ya Mektuplar
Beyda'nın Kitaplığı
Oytun'la Hayat
Yinebirgünbizböyle
Hayat Ağacı
Benim Blokum Bu
Ruhuna Renk Kat
Zihnin Arka Sokakları
Ve gelelim somut bir teşekküre, ben tüm katılan arkadaşlarımın son şarkılarını yani bizi bize anlatan şarkıları toparladım ve bir liste yaptım. Henüz devam edenlerinde ilk şarkılarını koydum. Bakalım biz bloggerları hangi şarkılar anlatıyor :). Bu da bu etkinliğin anısı olsun. Keyifli dinlemeler :).
Katılan herkese tek tek teşekkür ediyorum. Başta benimle beraber hatta bazen benden daha da çalışkan, günü gününe yapan sevgili blogger arkadaşım canım Bonheur'a çok teşekkür ediyorum kendisi benimle başlayıp benimle bitirdi <3. Yine çok sevdiğim blogger arkadaşlarım Gözde ve Belle'ye teşekkür etmek istiyorum müsaadenizle. Kendileri benimle başlayıp benimle devam ettiler, arada geç kalsalar da koşup yetiştiler, hala meydan okumaları devam ediyor aşağıdan bakabilirsiniz :). Beraber 30 günü 30 farklı şarkıyla tamamladık.
Tabi diğer blogger arkadaşlarım haftalık yaptı diye onları es geçtim saymayın, onlarda vakit darlığında bile haftalık veya yarı yarı yapıp beni kırmadılar. Koştular geldiler, hem yorum yaptılar hem dinlediler. Sevgili Momentos, Şebnem ve Mariposa. Onlara da çok teşekkür ediyorum. Bir de bu vesileyle tanıdığım yeni blogger arkadaşlar oldu, şarkılar paylaştılar hem de çok güzel. Hem blog hem de şarkı keşfi yapmış olduk onlara da tek tek teşekkür edeyim, onlar sadece meydan okumayla değil diğer yayınlarımı okuyup yorum yaparak da beni mutlu ettiler; sevgili Handan, Özlem, jihoo, Beyda, Ayşe Şule, Balthus, Ruhuna Renk Kat. Olur da arada kaçırdığım olursa kusura bakmasın ve lütfen yorumlarda belirtsin. Herkese çok teşekkür ediyorum katıldığı için nice meydan bükmelere :). Aşağıdaki bu meydan okumanın son listesidir, meydan okuma için artık yayın yapmayacağım için burada toplu bir şekilde dursun, devam eden arkadaşlarında şarkılarını gidip dinleyelim arada :).
30 Şarkı Meydan Okuması Katılanlar
Okuyan Muggle
Belle'nin Kütüphanesi
Mürekkeple Hayaller
Haykırarak Yazıyorum
Momentos
Handan
Kafka'ya Mektuplar
Beyda'nın Kitaplığı
Oytun'la Hayat
Yinebirgünbizböyle
Hayat Ağacı
Benim Blokum Bu
Ruhuna Renk Kat
Zihnin Arka Sokakları
Ve gelelim somut bir teşekküre, ben tüm katılan arkadaşlarımın son şarkılarını yani bizi bize anlatan şarkıları toparladım ve bir liste yaptım. Henüz devam edenlerinde ilk şarkılarını koydum. Bakalım biz bloggerları hangi şarkılar anlatıyor :). Bu da bu etkinliğin anısı olsun. Keyifli dinlemeler :).
4 Haziran 2017 Pazar
Renklerin Beyaz Perdeden Silemediği Bir Klasik: Siyah Beyaz Filmler
Fotoğraf makinesi, ilk kamera, tren, film derken sinema hayatımıza girdi :). Giriş o giriş birçoğumuzun gönlüne taht kurdu ve sanat oldu. Birçok film yapıldı, izlendi, oynandı. Siyah beyaz ile başlayan hareketli görüntülerin serüveni, sessiz sesli sinema derken renklerin de girmesiyle, boyutlar da değişti en son sayamadım kaça çıktı :). Lakin ta o zamandan bu zamana değişmeyen bir şey oldu. Şu an hala birçok ünlü yönetmenin türlü imkanlara sahip olup da yine de vazgeçemediği şey siyah beyaz filmler oldu :). Kimisi maddi kimisi estetik kimisi ise işlevsel açıdan siyah beyazı tercih eden yönetmenlere gelin bir göz atalım. Renkler beyaz perdeye geldi ama siyah beyaz filmleri bitiremedi, işte renklerin geldikten sonra bile ekrandan silemediği siyah beyaz filmler :). Keyifli seyirler :).
Sondan başa gidersek benim de sevdiğim ödüllü yönetmenlerden Onur Ünlü'nün bol ödüllü filmi "Sen Aydınlatırsın Geceyi" filmi adını Shakepeare'den alır. Euripides'ın "İnsan endişeden yaratılmıştır" sözüyle başlayan film sıradan insanların süper güçleri olduğu bir kasabada geçmektedir. Kara mizah ve dram türlerinde olan bu filmin başrollerinde Demet Evgar, Ali Atay, Ercan Kesal ve Serkan Keskin gibi önemli oyuncular yer alır. Süper güçlerin hayatı kolaylaştırmadığı kimseyi de kahraman yapmadığı bu siyah beyaz film sıradan insanların sıradışı güçleriyle sizi izledikten sonra da fazlasıyla düşündürecek.
İlgili şiir
" Yarayla alay eder yaralanmamış olan,
Bak nasıl da sararıp soluvermiş tanrıça kederlerden,
Sen çok daha parlaksın çünkü,
Sen tüm göklerdeki yıldızın ilki,
Sen aydınlatırsın geceyi"
Eğlenceli, komik, bir türlü büyüyememiş bir kadın Frances Ha. Yeteneği olmasa da, fiziği elvermese de dans etmeyi seven Frances'in en yakın aynı zamanda aynı evi paylaştıkları arkadaşı onu bırakıp başka bir eve taşınınca Frances'in kendine yeni bir düzen kurması gerekecektir. Siyah beyaz olup da bu kadar renkli bir film olmayı başaran az film vardır, bu hafta sonu bu filme bir şans verin :).
Sıradaki filmimiz Almanya'nın bağımsız filmlerinden. Sadece kahve içmek isteyen Nico'nun absürd, komik, rahatsız edici ve her şeyin üst üste geldiği kahvesiz bir günü :). Bunun yanında da siyah beyaz Berlin'e bir bakış. Kahvesiz güne başlayanların sonu işte böyle olur desek mi yoksa kahvenin 40 yıl hatırı var ilkini reddedersen lanetlenirsin mi desek ne desek :).
Fransa'da bir köprüden atlamayı kafasına koymuş bir adama göklerden 2 metre boyunda bir melek gelirse işler biraz karışacaktır :). Komik, eğlenceli ve fantastik ögelere sahip bu Angel-A size keyifli bir zaman geçirten güzel bir Luc Besson filmi.
Jim Jarmusch'un renklerle arası iyi ama siyah beyaz filmler de ondan sorulur. Bu film dışında da birçok siyah beyaz film yapan yönetmenin bu filmi, kısa hikayelerden oluşan bir kitap gibi. Birçok ünlü oyuncunun bu kahve sohbetine katıldığı film size keyifli dakikalar geçirtecek. Güzel haber Jim Jarmusch da kahve insanı :). Hepsi birbirinden eğlenceli karakterleri olan bu film hakkında daha fazla bilgi için tıktık.
Coen kardeşlerin de bu güzellikten eksik kalmayıp onlar da siyah beyaza yakışan bir kara film, suç filmi çekmişlerdir. Bir berberin trajikomik hikayesi bizi geçmişe götürüp nostalji tadı verirken bir yandan da absürd olayların birbirini izlemesini seyreder, baş karakterimiz "the barber" gibi kaçınılmaz sonu bekleriz.
Rotamızı Uruguay'a çevirelim, ödüllü 25 Watts üç gencin yaşamına siyah beyaz bir pencereden bakmamızı sağlıyor. Yine komik, hatta belki biraz çatlak bir film :). Bağımsız film severler bu filme bir göz atsın :).
Ünlü Fransız oyuncular Vanessa Paradise ve Daniel Auteuil başrolde oynadığı bu siyah beyaz aşk hikayesinin replikleri paylaşımlarınızın altına yazacağınız cinsten :). Ayrıca filmin bize çok da uzak olmayan ezgilerle Fransa'da bir köprüde başlayıp İstanbul'da bir köprüde yine tanıdık ezgilerle bittiğini hatırlatalım :).
Nuri Bilge Ceylan'ın Cannes öncesi filmlerinden Kasaba'da akla gelebilecek her türlü çatışmayı; insanın kendisiyle, insanla ve doğayla, izleyebiliriz. Kasaba'da kendini sıkışmış hisseden, ne giden ne de kalan baş karakterimizin ormanın içinde ailesiyle olan sohbeti herhalde filmin doruk noktası. İzlediğim en kısa NBC filmi olabilir şu ana kadar. Yönetmenin filmlerini severlerdenseniz bir de siyah ve beyazla neler yaptığını görün :).
Tim Burton bizi 50'li yılların Hollywood'una, başarısız bir yönetmenin trajikomik hikayesini anlatmak için sanki o dönemde film izliyormuşçasına siyah beyazla o zamana götürüyor. Ed Wood, başarısız bilim kurgu ve korku filmleri çeken, zor şartlar altında filmine bütçe sağlayan ama asla vazgeçmeyen, Orson Welles hayranı yapımcı, senarist ve yönetmendir. Biyografik olan bu film başta Johnny Depp ve Martin Landau olmak üzere müthiş oyunculuklarıyla sizi gülmekten kırıp geçirecektir :). Ed Wood ile beraber film yapmak isteyecek, Bela Lugosi ile yeniden Dracula olacaksınız. Başından sonuna temposu düşmeyen en güzel Depp-Burton işbirliklerinden, Burton'ın bu başarısız yönetmenin hayatını çektiği en başarılı işlerinden biri olan bu filmi izlerken keşke yine bu tatta daha çok film yapsa diyeceksiniz.
Film özellikle şu sözüyle de Feud'u ciddi anlamda anımsattı;
"Bu meslek, bu kasaba seni çiğneyip sonra da tükürür"
Wim Wenders'ın ustalığını konuşturduğu bir film. Şiirsel Gerçekçilik ve Alman Dışavurumculuk akımlarının etkilediği yarı siyah beyaz bu film ikinci yarısında renklere geçiş yaparak siyah beyazın estetik görünümün yanı sıra işlevselliğini de kullanarak bizi şaşırarak filmden alacağımız keyfi de arttırıyor. Siyah beyazın ve renklerin güzelliklerini ayrı ayrı vuguluyor. Zülfi Livaneli ve Nick Cave'i bir arada dinleyebileceğiniz enfes bir soundtracke sahip bu film özellikle sinema aşıkları için nefis bir seyirlik :).
Sundance'ten ödülle dönen Clerks, izin gününde çalışmak zorunda kalan markette satış sorumlusu Dante'nin ve yakın arkadaşı, kendisi film kiralamak için başka dükkana giden ama aslında Dante'nin hemen yan dükkanında müşterilerine film kiralayan Randal'ın bu tek günlük siyah beyaz maceraları; arkadaşları, müşteri tipleri ve müşteri satıcı ilişkileri ile size güzel bir seyirlik sunacak :). Bu siyah beyaz filmi renklendiren anlar ise sizi güldürürken çizimleri ile de hoşnut edecek animasyon olarak çekilen sahneler olacak :).
Renkli sinemanın çok da eski olmadığı bir dönemde, yine de bu film öncesi renkli filmler de çeken, "Psycho" ile siyah beyaz bir klasik yapan Hitchcock'un düşük bütçe gibi nedeni olmasına rağmen o ünlü banyo sahnesinin de renklerle fazla kanlı olacağını düşünmesi de filmi siyah beyaz çekmesinde etkili olduğu söyleniyor. Güzel bir film yapmak için ne renklere ne de yüksek bütçelere gerek olmadığını yine de korku/gerilim filmi çekileceğini gösteren Hitchcock; aynı zamanda bugüne kadar güncelliğini korumuş bir klasik bizlere sunmuştur. Film dezavantaj gibi görünen siyah ve beyaz çekimin işlevselliğini ve avantajlarını öyle güzel kullanmıştır ki ortaya zamansız, hala yönetmenlere esin kaynağı olan bir film çıkmıştır. Siyah beyazın kullanımına en güzel örneklerden biri olan "Psycho", siyah beyaz film yapacaklara ders niteliğinde ve bize harika bir seyirlik sunmakta :). Keyifli seyirler, bol sanatlı günler :).
Öneri Makinesi'ni Sosyal Medyada Takip Edin
Twitter
Instagram
Goodreads
Tumblr
Soundcloud
Sen Aydınlatırsın Geceyi - Onur Ünlü (2013)
Sondan başa gidersek benim de sevdiğim ödüllü yönetmenlerden Onur Ünlü'nün bol ödüllü filmi "Sen Aydınlatırsın Geceyi" filmi adını Shakepeare'den alır. Euripides'ın "İnsan endişeden yaratılmıştır" sözüyle başlayan film sıradan insanların süper güçleri olduğu bir kasabada geçmektedir. Kara mizah ve dram türlerinde olan bu filmin başrollerinde Demet Evgar, Ali Atay, Ercan Kesal ve Serkan Keskin gibi önemli oyuncular yer alır. Süper güçlerin hayatı kolaylaştırmadığı kimseyi de kahraman yapmadığı bu siyah beyaz film sıradan insanların sıradışı güçleriyle sizi izledikten sonra da fazlasıyla düşündürecek.
İlgili şiir
" Yarayla alay eder yaralanmamış olan,
Bak nasıl da sararıp soluvermiş tanrıça kederlerden,
Sen çok daha parlaksın çünkü,
Sen tüm göklerdeki yıldızın ilki,
Sen aydınlatırsın geceyi"
Frances Ha - Noah Baumbach (2012)
Eğlenceli, komik, bir türlü büyüyememiş bir kadın Frances Ha. Yeteneği olmasa da, fiziği elvermese de dans etmeyi seven Frances'in en yakın aynı zamanda aynı evi paylaştıkları arkadaşı onu bırakıp başka bir eve taşınınca Frances'in kendine yeni bir düzen kurması gerekecektir. Siyah beyaz olup da bu kadar renkli bir film olmayı başaran az film vardır, bu hafta sonu bu filme bir şans verin :).
A Coffee in Berlin - Jan Ole Gerster (2012)
Angel A - Luc Besson (2005)
Fransa'da bir köprüden atlamayı kafasına koymuş bir adama göklerden 2 metre boyunda bir melek gelirse işler biraz karışacaktır :). Komik, eğlenceli ve fantastik ögelere sahip bu Angel-A size keyifli bir zaman geçirten güzel bir Luc Besson filmi.
Coffee and Cigarettes - Jim Jarmusch (2003)
Jim Jarmusch'un renklerle arası iyi ama siyah beyaz filmler de ondan sorulur. Bu film dışında da birçok siyah beyaz film yapan yönetmenin bu filmi, kısa hikayelerden oluşan bir kitap gibi. Birçok ünlü oyuncunun bu kahve sohbetine katıldığı film size keyifli dakikalar geçirtecek. Güzel haber Jim Jarmusch da kahve insanı :). Hepsi birbirinden eğlenceli karakterleri olan bu film hakkında daha fazla bilgi için tıktık.
The Man Who Wasn't There - Joel Coen/Ethan Coen (2001)
Coen kardeşlerin de bu güzellikten eksik kalmayıp onlar da siyah beyaza yakışan bir kara film, suç filmi çekmişlerdir. Bir berberin trajikomik hikayesi bizi geçmişe götürüp nostalji tadı verirken bir yandan da absürd olayların birbirini izlemesini seyreder, baş karakterimiz "the barber" gibi kaçınılmaz sonu bekleriz.
25 Watts - Pablo Stoll/Juan Pablo Rebella (2001)
Girl on the Bridge - Patrice Leconte (1999)
Ünlü Fransız oyuncular Vanessa Paradise ve Daniel Auteuil başrolde oynadığı bu siyah beyaz aşk hikayesinin replikleri paylaşımlarınızın altına yazacağınız cinsten :). Ayrıca filmin bize çok da uzak olmayan ezgilerle Fransa'da bir köprüde başlayıp İstanbul'da bir köprüde yine tanıdık ezgilerle bittiğini hatırlatalım :).
Kasaba - Nuri Bilge Ceylan (1997)
Nuri Bilge Ceylan'ın Cannes öncesi filmlerinden Kasaba'da akla gelebilecek her türlü çatışmayı; insanın kendisiyle, insanla ve doğayla, izleyebiliriz. Kasaba'da kendini sıkışmış hisseden, ne giden ne de kalan baş karakterimizin ormanın içinde ailesiyle olan sohbeti herhalde filmin doruk noktası. İzlediğim en kısa NBC filmi olabilir şu ana kadar. Yönetmenin filmlerini severlerdenseniz bir de siyah ve beyazla neler yaptığını görün :).
Ed Wood - Tim Burton (1994)
Tim Burton bizi 50'li yılların Hollywood'una, başarısız bir yönetmenin trajikomik hikayesini anlatmak için sanki o dönemde film izliyormuşçasına siyah beyazla o zamana götürüyor. Ed Wood, başarısız bilim kurgu ve korku filmleri çeken, zor şartlar altında filmine bütçe sağlayan ama asla vazgeçmeyen, Orson Welles hayranı yapımcı, senarist ve yönetmendir. Biyografik olan bu film başta Johnny Depp ve Martin Landau olmak üzere müthiş oyunculuklarıyla sizi gülmekten kırıp geçirecektir :). Ed Wood ile beraber film yapmak isteyecek, Bela Lugosi ile yeniden Dracula olacaksınız. Başından sonuna temposu düşmeyen en güzel Depp-Burton işbirliklerinden, Burton'ın bu başarısız yönetmenin hayatını çektiği en başarılı işlerinden biri olan bu filmi izlerken keşke yine bu tatta daha çok film yapsa diyeceksiniz.
Film özellikle şu sözüyle de Feud'u ciddi anlamda anımsattı;
"Bu meslek, bu kasaba seni çiğneyip sonra da tükürür"
Berlin Üzerindeki Gökyüzü - Wim Wenders (1987)
Wim Wenders'ın ustalığını konuşturduğu bir film. Şiirsel Gerçekçilik ve Alman Dışavurumculuk akımlarının etkilediği yarı siyah beyaz bu film ikinci yarısında renklere geçiş yaparak siyah beyazın estetik görünümün yanı sıra işlevselliğini de kullanarak bizi şaşırarak filmden alacağımız keyfi de arttırıyor. Siyah beyazın ve renklerin güzelliklerini ayrı ayrı vuguluyor. Zülfi Livaneli ve Nick Cave'i bir arada dinleyebileceğiniz enfes bir soundtracke sahip bu film özellikle sinema aşıkları için nefis bir seyirlik :).
Clerks. - Kevin Smith (1994)
Sundance'ten ödülle dönen Clerks, izin gününde çalışmak zorunda kalan markette satış sorumlusu Dante'nin ve yakın arkadaşı, kendisi film kiralamak için başka dükkana giden ama aslında Dante'nin hemen yan dükkanında müşterilerine film kiralayan Randal'ın bu tek günlük siyah beyaz maceraları; arkadaşları, müşteri tipleri ve müşteri satıcı ilişkileri ile size güzel bir seyirlik sunacak :). Bu siyah beyaz filmi renklendiren anlar ise sizi güldürürken çizimleri ile de hoşnut edecek animasyon olarak çekilen sahneler olacak :).
Psycho - Alfred Hitchcock (1960)
Renkli sinemanın çok da eski olmadığı bir dönemde, yine de bu film öncesi renkli filmler de çeken, "Psycho" ile siyah beyaz bir klasik yapan Hitchcock'un düşük bütçe gibi nedeni olmasına rağmen o ünlü banyo sahnesinin de renklerle fazla kanlı olacağını düşünmesi de filmi siyah beyaz çekmesinde etkili olduğu söyleniyor. Güzel bir film yapmak için ne renklere ne de yüksek bütçelere gerek olmadığını yine de korku/gerilim filmi çekileceğini gösteren Hitchcock; aynı zamanda bugüne kadar güncelliğini korumuş bir klasik bizlere sunmuştur. Film dezavantaj gibi görünen siyah ve beyaz çekimin işlevselliğini ve avantajlarını öyle güzel kullanmıştır ki ortaya zamansız, hala yönetmenlere esin kaynağı olan bir film çıkmıştır. Siyah beyazın kullanımına en güzel örneklerden biri olan "Psycho", siyah beyaz film yapacaklara ders niteliğinde ve bize harika bir seyirlik sunmakta :). Keyifli seyirler, bol sanatlı günler :).
Öneri Makinesi'ni Sosyal Medyada Takip Edin
Goodreads
Tumblr
Soundcloud