13 Kasım 2018 Salı

Atıştırmalık #44 (2+1 Belgesel)

Son paylaştığım atıştırmalıktan baya önce izlediğim bu filmleri niye sonradan paylaştığım hakkında hiçbir fikrim yok. Siz bu aralar hangi tür filmleri izliyorsunuz?

Searching For Sugar Man - Malik Bendjelloul (2012)


Öneri Makinesi

Blogger kankam Gürültü'nün önerisiyle izlediğim muhteşem bir belgesel. Sixto Rodriguez adlı 70'lerde çıkardığı iki albümle Amerika'da duyulmamış ve 3. albümünü yarıda bırakmış bir adamı Güney Afrika'da bilinen adıyla Sugar Man'i arıyoruz. Öncelikle böyle muhteşem şarkıları olan bir müzisyeni tanıdığım için çok mutluyum daha sonrasında hikayesini öğrendiğime de çok mutluyum, bunun Gürültü'nün vesile olmasına ayrıca mutluyum :). Size tavsiyem Rodriguez hakkında hiçbir şey araştırmadan belgeseli izleyin ve benim gibi şaşırın :).

Iris - Albert Maysles (2014)


Öneri Makinesi

Iris Aphel'i bundan kaç yıl önce tanıdım bilmiyorum ama eminim bu filmin çıkış zamanlarına tekabül eder. Kendisinin, stilinin ve moda anlayışının hastasıyım. Bu belgeselle kendisini daha çok sevdim. O kadar çok altı çizilesi önemli sözler söylüyor ki sadece moda ikonu olarak moda ile ilgilenenleri değil bu hayatı yaşayan hepimizi bilge sözleriyle düşündürüyor. Eşini maalesef belgeselden bir yıl sonra kaybediyor lakin hayat arkadaşlıkları da özenilesi. Keşke o alıntıları sıra sıra yazsam ama siz izleyin de kendiniz o muhteşem kadının ağzından dinleyin :).

American Animals - Bart Layton (2018)


Öneri Makinesi

The Imposter filminin yönetmeninden yine belgesele göz kırpan bir film. Hani Flash TV'de (ya da Show TV miydi?) olurdu ya yaşanmış olayları karakterler anlatır bize de olay anını canlandırmayla gösterirlerdi işte onun gibi bir anlatımı var. Tabi Flash TV senaryosu ve oyunculuğu yok, maskeler de :). Bu filmde de yaşanmış bir olay anlatılıyor, bir grup üniversite gencinin kütüphaneyi soyma planlarını izliyoruz. Aksiyonu iyi, komedisi yerinde güzel bir film. Yarı belgesel tadında ama biraz uzun gibi geldi daha kısa olabilirdi ama yine de iyi.
Devamını Oku »

10 Kasım 2018 Cumartesi

Atıştırmalık #43 (2018'in Yere Göğe Koyulamayan 4 Festival Filmi)

The Kindergarten Teacher - Sara Colangelo (2018)



Güzel sinematografi, rahatsız edici bir baş karakter. Doğuştan yetenekli bir şairin öğretmeni olunca kendisinin gölgeye dönüştüğü bir hayatta yeteneğinin kaybolmaması için uğraştığı küçük çocuğa olan ilgisi takıntıya dönüşürken etik kuralları nasıl hiçe saydığını izliyoruz. Güzeldi, beğendim. Bir ara orijnalini de izlemeli.

Madeline's Madeline - Josephine Decker (2018)



Yetenekli genç bir aktris Helena Howard'ın başarılı performansıyla Madeline's Madeline'de, hayal ile gerçeğin veya performans ile kendi kişiliği arasında sınırının olmadığı bir gencin zihninde adeta bir yolculuk. Bir an olsun rahat nefes almıyor her an bir şey olmasını gerginlikle bekliyorsunuz. Başarılı oyuncular, görüntü yönetimi, her şey o gerilimi destekliyor. Bakış açımız sürekli değişirken kapana kısılıp karakter gibi hissetmemek elde değil. Ya sever ya nefret ederseniz öyle filmleri var yönetmenin, uyarayım. Ben beğendim.

Burning - Lee Chang-dong (2018)



Muazzam sinematografi ve müziğin muhteşem uyumu. Gizemli olaylar, hatırlanmayan anılar, karmaşık ilişkiler, patlamaya hazır öfkeler, sona doğru artan gerilim, metaforlarla dolu hikayeler. Tüm sorularınızın cevaplanacağını düşünüyorsanız hiç başlamayın ama biraz cesaretiniz varsa güzel bir seyirlik. Bu filmi de beğendim.

Cold War - Pawel Pawlikowski (2018)



Siyah beyaz şiir gibi bir film. Çok kısacık bir film zaten çok detay vermeyeyim ama iki aşığın dramı. Müzikler ve resim gibi sahnelerle gözümüzü kulağımızı hoş ediyor, sade güzel bir film. Beğendim.

4 filmde güzel de bazen abartılıyor mu diye düşünüyorum ama yok ya iyi filmler, festivalde kaçıranlara öneririm :). Keyifli seyirler, mutlu kalın :).
Devamını Oku »

4 Kasım 2018 Pazar

In The Long Run (2018)

In The Long Run

Idris Elba'dan, kendisinin yazıp baş rolünü üstlendiği yarı otobiyografik, komik, sıcak bir aile dizisi. Seksenler Londra'sında geçen dizimiz, şimdilik tek sezon ve çerezlik 20 dakikalık 6 bölümden oluşmakta. İkinci sezon 2019'da gelir diyorlar.

öneri makinesi

Dinimiz, dilimiz, ırkımız, geleneklerimiz veya kültürlerimiz farklı olabilir ama en nihayetinde hepimiz aynıyız diyen In The Long Run, Sierra Leone'den İngiltere'ye göçüp yuva kurmuş Easmon çekirdek ailesinin, Sierra Leone'de büyümüş ve yetişmiş evin babası Walter'ın kardeşi Valentine'ın kalıcı olarak İngiltere'ye gelmesi ile değişen rutinlerine konuk oluyoruz.

Valentine'ın aileye katılması ve İngiltere'deki yaşamına alışması konu edilirken İngiltere'de göçmenlerin maruz kaldığı ayrımcılık çok da derine inmeden küçük detaylarla yansıtılıyor. Ayrımcılığın çeşitli hallerini gördüğümüz dizide karşılıklı ön yargıdan da aynı şekilde bahsedilirken hepsini mizahi ve tatlı bir dille mesajına eklemeyi ve adına sadık kalarak her zaman orta yolu bulmayı ihmal etmiyor.

öneri makinesi

Dizinin bir diğer ailesi esas ailemizin üst komşuları aynı zamanda en yakın arkadaşları olunca dizi daha da renkleniyor. Evin babaları aynı yerde çalışıyor ve eşleri de yakın arkadaş, aynı okula giden çocukları gibi. 4 kişilik komşu ailemizin 4. üyesinin melez olması diziye ayrı bir renk, daha çok empati ve başka mesajlar da eklemiş.

Dizi de bedava konser veren yetenekli bir gençten güzel şarkılar dinliyoruz ki bu da kısacık dizimizde keyif veren ayrı bir detay. Dönem kostüm ve dekorları da ayrıca hoş. Soğuk İngiliz havası ne kadar sıcak gösterilebilirse o kadar gösterilmiş.

öneri makinesi

Idris Alba'dan yarı otobiyografik bu dizi, çok etliye sütlüye karışmadan farklılığımız zenginliğimiz diyen komedisi bol güzel kısacık bir aile dizisi. İkinci sezonunun gelmesini umduğum bu diziyi türünü severlerine önerir, keyifli seyirler dilerim :).
Devamını Oku »

1 Kasım 2018 Perşembe

Atıştırmalık #42 (Övdüğünüz Kadar Güzel Olan 2+1 Film)

Gerilim filmlerini ne kadar seviyorsam korku filmlerini o kadar sevmem. Tabi gerilim filmlerinde korku elementi olmuyor değil ya da hiç korku filmleri izlemiyorum demek de değil. Tercih etmem çünkü korkma eylemi sevdiğim bir şey değil. Bir de iyi değilse komik oluyor iyi olsa sevmiyorum bana pek uygun değil. Lakin gerilim filmlerine bayılırım. İyisini çok severim. Önerileriniz varsa iyi gerilim filmleri beklerim. Bu sefer de son izlediğim birçok yerde gördüğüm iki gerilim bir korku filmini yazacağım.

A Quiet Place - John Krasinski (2018)


Öneri Makinesi

Bazı klişelerden kendini arındıramasa da güzel bir gerilim filmi. Fikir güzel, uygulaması da. Keyifli bir seyirlik. Sese duyarlı bir yaratıkla bol çocuklu bir ailenin sınavı.

Get Out - Jordan Peele (2017)


Öneri Makinesi

En çok gördüğüm ama türündeki korku ibaresinden dolayı uzak durduğum lakin korku değil gerilim ağırlıklı olan bu filmi çok sevdim. Güzel bir senaryo. Fikrini de çıkan işi de sevdim. Mizah kısmını en çok sevdim, bakınız sonu :). Mümkün olduğu kadar yorum okumadan izleyin ve filmin tadını çıkarın :). Keyifli bir seyirlik olmuş. Sevdiği kızın ailesiyle tanışmak hiç bu kadar zor olmamıştı.


Hereditary - Ari Aster (2018)


Öneri Makinesi

Filmden korkmadım bu güzel bir şey çünkü korkma eylemini sevmiyorum. Ruhani bir korku filmi. Neden izledim çünkü çok karşıma çıktı, fikirsiz kalmak istemedim. Filmin ilk yarısı çok güzel bir dram keşke öyle devam etseydi. Ev çok güzeldi ormanın içinde, maketler çok güzeldi. Aynı yerde aynı oyuncular aynı hikayeyle korku yerine dram komedi tarzı bir şey çekilseydi beni çok mutlu ederdi ama film Ari beyin. Korku severler şans versin ama pek korkunç değil sinemada izleyecektiniz :). (Spoiler) Bu arada Toni Collette iyiydi ta ki duvarlarda tırmanana dek.
Devamını Oku »

30 Ekim 2018 Salı

Don't Worry, He Won't Get Far On Foot - Gus Van Sant (2018)


Good Will Hunting filmiyle yıldızımızın barışmadığı Gus Van Sant ile karikatürist John Callahan'ın hayatına tanık olma fırsatını yakalıyorum ve seviyorum. Geçirdiği kaza sonrası felç olan Callahan 13 yaşından beri muzdarip olduğu alkolizmden kurtulmak için bir kulübe yazılır ve adım adım kendini bulmaya doğru yol alır.


Yetimhaneden evlat edilinen John, evde birçok sorun yaşadığı gibi annesinin kendisini terk etmesine de öfkelidir. Cevabı alkolde bulunca bu yıllarca böyle devam eder ta ki az çok tanıdığı bir adamla yaptığı yolculuğa kadar. Uyandığında birçok vücut hareketini kısıtlayacak felç geçirdiğini öğrenir ve içmeye devam eder. Alkoliklere destek olan Donnie ile tanışınca adım adım "ayık olmaya" ve hayatında işleri yoluna koymaya başlar.


Bu yolculuğunda John'a eşlik eden arkadaşları ve onların hikayeleri de John'un yalnız olmadığını görmesini sağlar. Donnie, terapisti diyebileceğimiz daha önce bu yollardan geçmiş bir birey olarak John'a destek veren ve örnek olan önemli bir karakter. Onun dışında hastanede tanıştığı Annu da hayatının önemli bir parçası oluverir.

Filmin kadrosu oldukça ilginç ve ünlü; bu ünlülük sadece film değil müzik dünyasından bir isim Gossip ile tanıdığımız Beth Ditto ile güçlendirilmiş. Joaquin Phoenix'e Jonah Hill, Rooney Maara ve Jack Black gibi isimler eşlik ediyor.


Komedisi ve dramı dozunda tutulmuş akıcı bir film. Her ne kadar John kimliği öne çıksa da karikatürist kimliğiyle karşılaştığı olumlu olumsuz tepkiler de güzel yansıtılmış. Anakronik anlatım tarzını sevdim ama bunu seçerken filmdeki bazı önemli detayları atlamak zorunda mı kaldı diye de düşündürüyor. Önemli geçiş süreçleri olabildiğince yumuşak ve çabuk anlatılmış. Birçok şey anlatmak isterken bazılarının derinliğinden feragat edilmiş olabilir. Biraz ondan biraz da bundan derken filmde bir dağınıklığa da sebep olmuş.


Karikatürist John Callahan, daha önce karikatürlerini ya da hayatını bilmediğim bir sanatçı lakin bu film sayesinde tanıştığıma memnun oldum. Siz de onun bu yolculuğuna eşlik etmek isterseniz bu filme bir şans verin, benim gibi Gus Van Sant ile kötü bir tecrübe geçirdiyseniz bu sefer daha iyi bir tecrübe olacağına eminim :). Keyifli seyirler.
Devamını Oku »

28 Ekim 2018 Pazar

Sevgili Güllük #9 (İstikrarlı Hayal Hakikattir)

Gaye Su Akyol'un uzun zamandır merakla beklediğimiz albümü İstikrarlı Hayal Hakikattir çıktı. Albüm çok güzel lakin; albümün adını taşıyan şarkı ilk dinlediğimden beri dilimden düşmüyor.

İstikrarlı hayalleri olanların tüm hayallerinin hakikat olması dileğiyle, istikrarlı hayal hakikattir be Gayecim ağzına sağlık :).



Devamını Oku »

23 Ekim 2018 Salı

Atıştırmalık #41 (3 Hitchcock)

Notorious (1946)


öneri makinesi

Cary Grant Hitchcock'un sevdiği aktörlerden biri burada kendisine İsveç'in güzeli Ingmar Bergman eşlik ediyor. Romantizmi yüksek bu film noir yani kara filmde Amerika için ajanlık yapmayı kabul eden Bergman ajan Grant'a aşık olunca Grant'ta karşılık verince olanlar olur. Hitchcock'un gerilim ve suç filmlerini daha çok severim özellikle mizahla birleşince ama bu da fena değildi.

Strangers On A Train (1951)


öneri makinesi

Eşinden boşanmak isteyen ünlü tenis oyuncusu Guy Haines eşini ikna etmeye trenle giderken yolda ilginç bir adam, Bruno Antony ile tanışır. Sohbete başlayan ikiliden Bruno varsayımsal olarak yakalanmadan cinayet işleme fikrini ortaya atar ve buna öyle inanır ki kaçınılmaz son maalesef gecikmez. Ustadan başarılı bir gerilim ama Bruno'yu canlandıran Robert Walker'ı anmak gerekir. Öyle güzel ki sinir bozucu. Bruno karakteriyle Psycho tadı almadım da değil :). Çok sevdim.

The Man Who New Too Much (1956)


Öneri Makinesi

1934 Hitchcock yapımı filmin Doris Day ve James Stewart'lı yeniden çevrimi. Doris Day'in ünlü Que Sera Sera şarkısını seslendirdiği film. Fas tatillerinde istemeden bir suikast planını öğrenen Amerikalı bir ailenin oğullarının kaçırılınca, ebeveynlerinin onu aramalarını izleriz. Çok ağır ilerleyen bir film, mizah yönü iyi ama bir şeyler eksikti filmin çok iyi olmasına mani. Yine de ben Hitchcock derim başımın üstüne koyarım tabi o ayrı :). Bir de James Stewart yine Hitchcock'un sevdiği aktörlerden, ikilinin diğer iş birliklerine de bakmanızı öneririm.

Önceki Alfred Hitchcock atıştırmalığına gitmek için tıktık ve tıktık.
Devamını Oku »

14 Ekim 2018 Pazar

Sevgili Güllük #8 (Moleskine)

Merhabalar :). Destek mesajlarınız, tecrübeleriniz ve önerileriniz için teşekkür ederek bu yazıya başlamak isterim. Bir önceki yazımda inatla cevap ya da kod ya da herhangi bir sonuç alana kadar beklediğimi söylediğim yazımı yazdıktan kısa süre sonra kodu aldım güncelleme olarak söylediğim gibi. Aldıktan sonra müşteri temsilcisi sorunun çözüldüğünden o kadar emindi ki benim ne olacak şimdi nereden onaylatırım sorularıma büyük bir hevesle cevap verdi. Ben de en sonunda emin ve ikna olmadan ama yapacak daha iyi bir şey aklıma gelmediğinden tüm görüştüğüm müşteri temsilcilerine ve Moleskine'e ithafen yine fantastik bir konuşmayla görüşmeyi sonlandırdım, karşılıklı "iyi" dileklerimizi sunup umarım sonsuza dek vedalaştık. İki gün sonra da hesabıma paranın yattığını gördüm, bu sefer işlem tamam :). Beklemek bir şekilde işe yaradı sanırım :). Desteğinizden dolayı teşekkür eder, bu fantastik ama eğlenceli son sohbetimizi yine sübjektif bir özetle sizlerle paylaşmak isterim :). Para iadesini de aldığıma göre geriye kötü bir tecrübe ve birkaç trajikomik diyalogla Moleskine sitesini hayatımdan çıkarıyorum :).

- Blablala, herhangi bir sorunda bizimle iletişim kurmakta çekinmeyin.
- Ben iadeyi alayım bu siteyi hayatımdan çıkaracağım.
- Yaşadığınız sorunlardan dolayı üzgünüz, yardımcı olmak için buradayız.
- Hahah, buna ancak gülerim. Elveda (umarım sonsuza dek)
- İyi günler :).

Güncelleme: Sürpriz! Moleskine'nin defteri parayı iade etmesinden bir hafta sonra geldi. Son kazığını da atmayı ihmal etmedi, yani artık sadece gülüyorum iade almasaydım yine ufak çaplı bir sinirlenirdim ama iadeyi aldım sıkıntı yok. Olan bana karşıdan ödemeli kargo göndermesi (5 lira 10 kuruş) :/. Sorun miktarı değil sorun benim siparişimin kargosunun bedava olmasıydı :/. İzninizle bu kötü tecrübeyi en kısa zamanda unutmak istiyorum. Umuyorum ki güzel tecrübelerimiz olsun, sakin kalın :).

Devamını Oku »

11 Ekim 2018 Perşembe

Sorry To Bother You - Boots Riley (2018)

Rahatsız ettiğim için özür dilerim ama dünya çöküyor diyen rapçi (The Coup) Boots Riley'den fantastik komik satirik bir ilk film.

Öneri Makinesi
Sorry To Bother You

Cassius Green amcasının garajında sevgilisi Detroit ile yaşayan ve iş arayan bir vatandaştır. Tele pazarlamacı olarak iş bulan Cash (Cash- nakit para, green- yeşil yani doların rengi de diyebiliriz) günümüzün fantastik bir yorumunda işinde hızla yükselirken kendisi olmayı ve değerlerini aldığı sıfırlara yavaş yavaş değişir. Sanatçı ve aktivist kız arkadaşı Detroit'ten, maaşını alamayan greve giden arkadaşlarından, dünyanın kötü gidişatından da para kazanmak için çıktığı asansör gibi gittikçe uzaklaşır.

Öneri Makinesi

Filmdeki küçük detaylar filmin verdiği mesaja çok güzel eşlik ediyor. Fantastik bir zamanda geçmesi yaşadığımız dünyadan fazla uzak olduğu anlamına gelmiyor. Irkçılık, kapitalizm, ikiyüzlülük, köleliğin yeni formları, her türlü şiddet, bozulan ahlaki değerler, medyanın rolü ve birçok konuya değiniyor ve bunu güzel bir görüntü yönetimi ve yönetmenin grubu The Coup önderliğinde Janelle Monae, filmin başrolü LaKeith Stanfield'ın gibi isimlerin eşlik ettiği film müzikleriyle destekliyor.

Öneri Makinesi

Çok başarılı bulduğum bu filmde eksikler yok değil ama bir şans vermenizi şiddetle öneririm. İzledikten sonra insanın aklına Childish Gambino'nun This Is America şarkısı gelmemesi elde değil o yüzden o şarkıyı buraya bırakıyor ve keyifli seyirler diliyorum.
Devamını Oku »

7 Ekim 2018 Pazar

Dört Mevsim Hikayeleri - Eric Rohmer (Seri Filmler #8)

Eric Rohmer'da seri ben de Rohmer sevgisi çok olunca bu seriler ben üşenmeyip yazdıkça devam edecek (mesela aylardır bekleyen bu yazı gibi :):)). Kendisini ne kadar sevdiğimi daha önce yazdığım serisinde de bahsettim lakin yine belirtmekte bir sakınca görmüyorum. Fransız Yeni Dalga Sinemasının babalarından sayılan Rohmer'ın bu serisinin adı bile insanı filmlerini izlemeye davet ediyor. Adından da anlaşıldığı üzere 4 mevsimin baş rolde olduğu bu filmlerde Rohmer kaçamak bir hafta sonu ya da kısa bir yaz tatili tadında en iyi anlattığı şeyleri anlatmaya devam ediyor.

Eric Rohmer'dan "Altı Ahlak Hikayesi" yazısı için tıktık.
Eric Rohmer'dan "Komediler ve Özlü Sözler" yazısı için tıktık.


Diğer film serilerini okumak için tıktık.

Conte de printemps - İlkbahar Hikayesi (1990)


Öneri Makinesi


İlkbahar ile giriş yaptığımız serinin ilk filminde, Jeanne bir partide tanıştığı Natasha'nın evine davet etmesiyle arkadaşlıkları başlar. Natasha, annesi tarafından terk edilmiş babası tarafından da evde yalnız bırakılmış genç bir üniversite öğrencisi, Jeanne ise düşünmeyi seven sakin yapılı işini severek yapan bir felsefe öğretmeni. Natasha'nın babası ve Jeanne arasında çöpçatanlık yapmasıyla ağaçların çiçeklerini açması gibi bu aşk da yeşerecek midir?

Filmde felsefe, edebiyat, resim ve müzik gibi diğer sanat dallarının desteğiyle ortaya çıkan görsel ve işitsel bir şölenle seriye muhteşem bir başlangıç yapıyoruz.

Conte d'hiver - Kış Hikayesi (1992)


Öneri Makinesi


Her yaz aşkı gibi dolu dizgin geçen beraberlikten sonra ayrılan iki sevgili Felicie ve Charles bu anıyı bir çocukla taçlandırırlar yalnız ayrılırken "öylesine" yanlış adres veren Felicie bu çocuk haberini sevgilisiyle paylaşamayacaktır. Girdiği hiçbir ilişkide istediği mutluluğu yakalayamayan ve beş yıl boyunca inatla Charles'ı bekleyen Felicie sonunda aşkına kavuşacak mıdır yoksa boş bir ümit uğruna mı beklemektedir?

Bir kış hikayesi ancak bu kadar sıcak anlatılabilirdi. Rohmer'ı daha çok yazlık evler, sofralar ile izlemeye alıştığımız için filmin kışın geçmesi ilginç gelmedi değil ama Rohmer'ın mevsimi kış olsa da ruhu yaz :).

Conte d'été - Yaz Hikayesi  (1996)


Öneri Makinesi


Genç Melvil Poupaud'un (Laurence Anyways dersem anımsayacaksınız) Gaspard olarak arzı endam ettiği bu filmde, genç bir adamın yaz aşklarını izliyoruz. Arkadaşının yazlık evine kız arkadaşını beklemek için gelen Gaspard dereceli bir matematik mezunu ama müzikte de amaçları olan bir genç. Sevdiğini düşündüğü kız arkadaşı Lena'yı beklerken tanıştığı, harçlığını çıkarmak için garsonluk yapan antropoloji öğrencisi Margot ile güzel bir arkadaşlık kurar. Onun önerisiyle tanıştığı Solene ile de münasebetini ilerletirken beklediği kız arkadaşı Lena gelince Gaspard için durumlar biraz karışır. Peki hepsine aynı sözü veren Gaspard'ın seçimi kimden yana olacak?

Plaj voleybolu, deniz, güneş, kumsal, yazlık verilen sözler, heyecanlar, küçük dargınlıklar, müzik, sofralar ve mutlu anılarla yazı özletecek tatlı mizahıyla güzel bir Rohmer filmi :).

Conte d'automne - Sonbahar Hikayesi (1998)


Öneri Makinesi

Ve serimizin son filmi yine tatlı bir aşk hikayesi. Hayatının sonbaharı değil ama ikinci baharında olan şarap üreticisi Magali'nın arkadaşlarının çöpçatanlık yetenekleriyle oluşan karmaşık ilişkilerinin hikayesi. Yaz bitmiş üzümler olgunlaşmış şarap için hazırlanırken bir kadın da hayatının yeni heyecanına kapısını açacak mıdır?

Fransa, üzüm bağları, şarap, peynir, biraz zeytin, ekmek ve serin bir öğle vakti arkadaşlarla edilen tatlı sohbetler gibi geçen Rohmer'dan seriye eski dostları Marie Riviére ve Béatrice Romand ile tatlı bir kapanış :).

Sen hala Eric Rohmer izlemediysen ne duruyorsun, hadi hemen yazıyı kapatıyor ve sana en yakın gelen mevsim ile beraber onun büyülü dünyasıyla tanışıyor, pazar gününü güzel bir keşifle taçlandırıyorsun. Sonrası gelir zaten, keyifli kalın :).
Devamını Oku »

28 Eylül 2018 Cuma

Sevgili Güllük #7 (Özet)


Yeni mini diziler izlerken yarım bıraktığım dizilere devam etme kararı aldım ve Modern Family ilk tercihim oldu. Çerez gibi 20 dakikalık bölümlerle bu aileye gülmeyi özlemişim. Tabi kaldığım bölümü bulmak biraz zor oldu ama en azından kaldığım sezonu hatırlamışım, doğru bölümü bulana kadar da birkaç eski bölümle şenlendim. Son sezonda biri ölecek diyorlar ama sürpriz bir şekilde Jay'in köpeği Stella'yı öldürüp arkasından herkesi yaslı konuşturabilirler, röportajlarını izlerken herkes Jay olduğunu düşünürken mesela.

Eğer bu varsayımım doğru çıkarsa kendi dizimi yazacağım, haha. Çıkmazsa işte o zaman hürgürt şakırt çünkü her karakterini sevdiğim nadir dizilerden :(. 


The Big Bang Theory, Orphan Black ve Parks and Recreation da sıradaki dizilerim olacak ikisi bitti diğerinin son sezonuymuş yine sanırım. Ben de geriden gelerek bitireceğim bu çok sevdiğim 4 diziyi. 


Hayatımdan bir dönem kapanıyor gibi hissediyorum, ikisiyle kaç sezondur haşır neşirim, bir nevi benim zamanımın çok güzel komedi dizileri ve onları izlerken zaman geçti ben de büyüdüm. Yokluklarına alışmak zor olacak :(. 

2018 filmlerini izlemeye çalışıyorum buldukça. Sizin bu sene mutlaka izle dediğiniz filmler ne? Bir de nereden izliyorsunuz merak ediyorum.

Eric Rohmer ve Alfred Hitchcock'un bir sürü filmini izledim yine. Rohmer yazısı hazır, Hitchcock'a özel bir atıştırmalık düşünüyorum ama emin değilim. Ne dersiniz?

Kitap okuyamıyorum. Uzun süredir elime hangi kitabı alsam sürünüyor. Yazıyorum belki ilham gelir de elime aldığım bir kitabı bitiririm artık. Canıma sıkmaya başlayan bir süre oldu okumayalı. Kitaplardan değil tamamen benim isteksizliğimden.

Abur Cubur yazıları yazmayalı da çok oldu, güzel bir liste yapmalı.

Bu aralar kendi bloguma çok yorum ya da izlenme almasam da sizlerin yazılarını okuyup yorumlamaktan büyük keyif alıyorum. Sonbahar herkese yaramış ve ilham getirmiş. İzleme listemde yazılar sürekli değişiyor ve ben hepsine yorum yazmasam da okuyorum. Yaz rehaveti falan kalmamış çoğu kişi buralarda, mutluyum :). Hatta bazı arkadaşlarımız yazmaya döndü, birkaç blog daha var onlar da sürpriz yapıp dönse daha da güzel olur. 

Şimdilik benden bu kadar. Sizler ne alemdesiniz? Neler izliyor neler okuyorsunuz ya da neler yapmak isteyip yapamıyorsunuz? Kendinize iyi bakın, etkileşimde kalın :).
Devamını Oku »

26 Eylül 2018 Çarşamba

İntikam Hiç Bu Kadar Kanlı Olmamıştı: Mandy (2018)

Öneri Makinesi
Mandy

Panos Cosmatos'tan saykodelik, ilginç bir şekilde komik, dini motiflerle örülü Nicholas Cage ve Andrea Riseborough'un başrolde olduğu bol kanlı bir intikam hikayesi Mandy.

Öneri Makinesi
Mandy

Hayatının aşkının, kaçık bir adamın etrafına toplanmış kaçıklardan oluşan dini bir tarikat tarafından  öldürülmesiyle tüm zamanını, aşkını diri diri yakanları bulup cezasını vermeye harcayan oduncu Red Miller'dan, orakçı (reaper; the grim reaper: ölüm meleği) Red Miller'a dönüşümünü izliyoruz.

Red (adı da boşuna kırmızı olmamış tabi), aşkı Mandy ile sessiz sakin bir yerde yaşayan kendilerine göre rutinleri olan bir çift. Mandy, tarikatın baş kaçığının radarına istemeden takılınca çiftin hayatı tümden değişir. Tabi tarikat dışında kara kurukafalar (ayy Türkçe'si tekerleme gibi oldu, The Black Skulls işte) olarak nam salmış uyuşturucu maddenin etkisi altındaki zırhlı insansıları unutmamak gerek. Onlar da Red'in intikamından bir şekilde nasibini alacaktır.

Öneri Makinesi
Mandy

Diyaloğun az olduğu mistik bir 1983 yorumunda geçen bu intikam hikayesinde, filmin anlatımı en çok öne çıkan şey. Bölümlere ayrılan filmin, başı daha sakinken sonradan aksiyon başlar. Konusu itibariyle yarattığı gerilimi ve aksiyonu destekleyen efektler ve müziğin gücü yadsınamaz. Filmin atmosferi çok güçlü ve sizi etkisi altına alması uzun sürmüyor. Oyunculuklar da başarılı.

Öneri Makinesi
Mandy

Sonuç olarak anlatımı türünün çoğu örneklerinden biraz daha farklı olan bu aksiyon suç gerilim filmi severlerine önerir, mutlu günler dilerim :).
Devamını Oku »

24 Eylül 2018 Pazartesi

Maniac (2018)

Geçen seneki başarılı mini dizilerden sonra bu sene dizi dünyasında izlediğimiz film yıldızlarının sayısı da rekabet de artmaya başladı. Bu durumdan asla şikayetçi değil mutluyuz çünkü rekabet sayıyı arttırdığı gibi kaliteyi de yükseltti. Peki Maniac bu standardın altında mı kaldı yoksa Emma Stone ve Jonah Hill'i dizi dünyasında da ödül adaylıkları getirecek kadar iddialı mı?

Maniac (2018)

Ödül adayları olur mu bilmem, umursamam da ama benim uzun zamandır izlediğim en güzel bilim kurgu işlerinden biri olduğu kesin. Sonu her ne kadar ortalama olsa da çok tatlı bir hikayeyi 10 bölümde başarılı performanslarıyla Emma Stone ve Jonah Hill eşliğinde izledik.

Maniac (2018)

Netflix orijinal serisinden olan bu dizide, deneklerin kalıcı olarak problemlerinin çözüleceği vaat edilen bir deneyde, bilgisayarın duygu yoğunlundan etkilenen Denek 1( Owen) ve Denek 9 (Annie)  beklenmedik bir şekilde sorunlarıyla yüzleşirken yalnız olmayacaklardır. Bu istenmeyen durum deneyin başındakileri sıkıntıya sokarken bizleri Annie ve Owen ile birlikte zihinlerinde farklı dönemlerden farklı maceralara sürükler. Hikaye içinde hikayeler olan bu dizi on bölüm boyunca tempoyu düşürmüyor.

Maniac (2018)

Dramı dozunda komedisi yerinde bilim kurgusu etkili bu diziyi ben her sevdiğim dizi gibi bir solukta izledim. Filmin gezdiği dönemleri gerek kostüm gerek dekor gerekse makyaj olarak çok iyi yansıttığını düşünüyorum. Bunun yanında güzel bir soundtracki dizinin önüne geçmeden destekleyici bir şekilde dinledik.

Maniac (2018)

Jonah Hill gerçekten bu diziyle dikkat çekiyor, Emma Stone'u zaten seviyoruz bu dizide de kalitesinden taviz vermiyor. Onlara başarılı performanslarıyla Justin Theroux, Sonoya Mizunu, Sally Field, Jemima Kirke gibi dizi ve film dünyasının önemli isimleri de eşlik ediyor. Özellikle Justin Threoux bence Dr. James K. Mantleray rolüyle öne çıkan yardımcı oyunculardan biri.

Maniac (2018)

Şunu söylemeliyim ki bu deneyi yürüten bilim adamlarının deneklerinin kendilerinin izni dışında istemeden birbirlerini bulması bana Eternal Sunshine Of The Spotless Mind'ı hatırlattı. O filmi de çok seviyorum çünkü bu aklımızın içinde çıkılan gezinti fikri her zaman hoşuma giden bir şey o yüzden o filmi sevenler eminim bu diziyi de sevecektir. Zihnin derinlikleri, içimizdeki şeytanlar, duygularımızın zihnimizdeki somut yansımalarını görmek ve düşünmek bu diziyi etkileyici kılan özelliklerden biri.

Maniac (2018)

Sonuç olarak dizinin bilim kurgu tarafının, anlatımı oldukça eğlenceli kıldığını ve gerçek dünyada baş etmeye çalıştığımız birçok aile, arkadaşlık veya herhangi biriyle girdiğimiz iletişimi, ilişkiyi yine bilim kurgu yardımıyla güzel anlattığını düşündüğüm her bölümü ortalama 30-35 dakika süren bu diziyi  severlerine öneririm :). Diziden aldığım mesajlarından biriyle kapanışı yapmak isterim. Acı, sorunlar kaçınılmaz belki ama bunları her zaman tek başımıza taşımak zorunda değiliz.
Devamını Oku »

16 Eylül 2018 Pazar

Limonata Tadında Film Maratonu Bitiş

Yazın başında büyük umutlarla başladığım izleme listemden 30 filmi seçtiğim, son 3 yıl içinde çekilen filmleri izleme amaçlı koca bir yaz boyunca verilen süreyi kapsayan Limonata Tadında Film Maratonu'nu ben tabi ki bitiremedim. Bırakın bitirmeyi yanına yaklaşamadım.

Bu liste dışı 3 filmi tarihleri uyduğu için yazdım ki öncesinde böyle bir şeyin olabileceğini tahmin ettiğimden bu hakkımı saklı tuttum :). Maraton için 30 film seçtim ama bir defter dolusu izlenecek film listemin olduğu unutulmasın :).

Yavaş yavaş herkes sonucunu paylaşırken ben paylaşmasam mı çok dedim çünkü maratonuna katılanların yüz karası olarak bırakın 30 filmi üçte birini bitiremedim :/. Meydan okumalarda bana bir şeyler oluyor daha da yapamıyorum sanki :). Son dönemlerde daha çok dizi izlediğimden öncesinde de pek film izlemediğimden izlediğim filmlerin de meydan okumanın tarihlerine uymadığından maalesef sonucum 9 film oldu :(. Film sonu notlarımı yazdım diye yayınlıyorum yoksa rezillik :). Umudumu kaybetmiyor başka meydan okumalara diyorum (hala!?!). Engineering Vibes ve Thesaglams' a teşekkürlerimi sunarım bu güzel maraton için. Önemli olan katılmaktı dimi blogdaşlarım :).

1. Ahlat Ağacı - Nuri Bilge Ceylan (2018)


Öneri Makinesi

Yine muazzam bir film, çok güzeldi. Gözlerim doldu, güldüm de. Diyalog ve monologlar düşündürücü ve o kadar güzel yazılmış ki, Tiryaki kamerasıyla daha da etkileyici oluyor. Her ne kadar zaman zaman inkar etsek de eleştirsek de değişeceğiz asla benzemeyeceğiz desek de annemizin babamızın çocuklarıyız.

2. Oh Lucy - Atsuko Hirayanagi (2017)


Öneri Makinesi

Kısa filmini izlediğim keşke uzunu olsa dediğim filmin aslı uzunmuş :). Kısa filmdeki beklentimden çok daha farklı bir filmdi. Güzeldi. İstifçi içe kapanık ve yalnız Lucy bir gün İngilizce dersine başlaması ve yıllar sonra ilk kez başkası olma şansı deneyimi ile monoton hayatından çıkar. Daha güzel olabilir miydi bence evet ama yine de hoşuma gitti :).

3. Annihilation - Alex Garland (2018)


Öneri Makinesi

İzlerken neden abartıldığını anlamadığım film. Yani iyi, fena değil hatta güzel bile olabilir de pek sevmedim. Bir de o kadar çok gördüm ki her yerde bu filmi, filmin açıklamasını yazmak yerine neden açıklamadığımı yazmayı tercih ederim. Bıktırdılar :).

4. How To Talk to Girls At Parties - John Cameron Mitchell (2017)


Öneri Makinesi

Punk ruhuyla, müziğiyle çekilen filmleri severim. Bu filmin de bir tek punk şarkılarını sevdim zaten yoksa cık, geri kalanını beğenmedim. İnanması güç Hedwig and the Angry Inch'i çeken yönetmenin bu filmi çeken yönetmen olması :/. Siz Hedwig'i izleyin :).

5. Red Sparrow - Francis Lawrence (2018)


Öneri Makinesi

Gereksiz uzun (140 dk) ve pek beğenmedim. Lawrence'ın stili en çok hoşuma giden şey filmde bir de Lawrence'ı seviyorum ben galiba ya; iyi değil ama kötü de gelmiyor gözüme. Sizce de filmde en beğendiğim şeyin Lawrence'ın stili olması garip değil mi :/. Jencim, severim seni bilirsin ama  Phantom Thread'e laf atmakla olmuyormuş değil mi güzelim (Phantom Thread'e bayıldığımdan değil ama Red Sparrow'dan daha iyiydi).

6. Isle of Dogs - Wes Anderson


Öneri Makinesi

Anderson tarzı diye bir şey varsa (ki var) o tarz bu stop-motion animasyon filmde de bangır bangır buradayım diyor. Ara ara sıkılmadım değil ama yine de iyi film. Olmasını ummadığımız bir dünyada köpeklerin dışlandığı ve evcil hayvan olarak kedilerin yerini aldığı Japonya'da, bir adaya terk edilen köpekler arasında sadık bir çocuğun köpeğini arama uğraşını izliyoruz.

7. Don't Think Twice - Mike Birbiglia (2016)


Öneri Makinesi

İlk başta keşke biraz daha inceleseydim de açsaydım dediğim sonrasında toparlayan ve düşecekken stabil kalan film. Fazlaca anlamadığım espri içeriyor, Amerikan esprisi dediklerinden sanırım. Doğaçlama tiyatro olunca akla Mahşer-i Cümbüş geliyor en azından izlerken benim geldi, hehe :). Amerikalı Mahşer-i Cümbüş oyuncularının Amerikan esprileriyle bezeli bir film.

8. Tereddüt - Yeşim Ustaoğlu (2016)


Öneri Makinesi

Güzel çok güzel bir dram. Ustaoğlu izlemeyenler yönetmenin filmografisine göz atsın, pişman olmazsınız. Toplumun farklı kesimlerinden iki kadının benzer hayatları.

9. Kelebekler - Tolga Karaçelik (2018)


Öneri Makinesi

Sinemada izleme şansına eriştiğim çok güzel bir Karaçelik kara komedisi ya da trajikomedisi mi desem bilemedim ama çok güldüm bir de duygulandım. O kötü efektler de olmasaydı iyi olurdu ama olsun. Çok iyi. Üç kardeşin köklerine dönüşü, yol hikayesi. Bir kere daha izlemek istiyorum.
Devamını Oku »

12 Eylül 2018 Çarşamba

Sevgili Güllük #8 (Moleskine Faciası)

Böyle şeyler hep benim mi başıma gelir gerçekten bilmiyorum ama o kadar internetten alışveriş yaptım böyle sorumsuz müşterisinden ve verilen siparişin nerede olduğundan bile haberi olmayan bir site görmedim.

Bahsettiğim sitenin linki aşağıdadır.

https://tr.moleskine.com/en/

Biraz sinirliyim içimi dökeyim zira kendilerine de söylediğim gibi Türkiye Moleskine sitesinden alışveriş yapan  ya da yapmayı düşünen kullanıcılarına bu acı tecrübemi paylaşacağıma söz verdim madem yazayım.

Uzun zamandır şöyle kağıt kalitesi yüksek (öyle çok anladığımdan değil sadece en az derecede sayfanın arkasında izi kalacak şekilde olması) bir defter bakınıyordum. Deftere o kadar para verilir mi ne gerek var diyen ben biraz daha kaliteli olsun diye en sonunda limitimi aşıp hem de yüzde elli indirimle kalitesine göre ne ucuz ne pahalı fiyatıyla Moleskine'nin sitesinden alışveriş yapmaya karar verdim. Kırtasiyede ya da online sitelere göre çok daha ucuz oluyordu ki fiyatları az çok görmüşsünüzdür.

Her şey iyi güzel de o siparişi vermez olaydım zira siparişi 23 Temmuz'da verdim hala ne ürünü ne de para iadesini aldım. Bakın o kadar yurtiçi yurtdışı alışveriş yaptım, böyle sorumsuzluk ve umursamazlık görmedim. Tabi bunu Türkiye sitesi için konuşuyorum onu belirteyim.

Şimdi o günden beri yaşananları kısaca bahsederek sizi de çok sıkmadan yazacağım. Olaylar şöyle gelişiyor ben ürünü 2-3 hafta almadıktan ve sipariş durumunda (ki hala öyle gözüküyor) "işlem görülüyor" bilgisiyle kutsanmışken (alıp alabildiğim tek bilgi) müşteri hizmetlerini ürünü hala almadığıma dair bilgilendirirken (evet haberleri yoktu) bugüne kadar yaşadığımız ve halen yaşamakta olduğumuz bu fantastik konuşmalardan birkaçını sübjektif bir özetle paylaşmak isterim.

- Ürün yok.
- Özür dileriz, hata veriyor. (bu birkaç konuşmada yaşandı tekrarlamayayım)

- Ürün yok, hala işleniyor görünüyor.
- Ben de bilmiyorum ama bu demek değil ki siparişiniz gelmiyor/yolda değil.
- ?!:?!?!'

- Ürün hala yok, bilgilendirme de yok, ürün nerede?
- Bir hata var biz size mail yazacağız. (O mail gelmedi, ben sorup öğrendim)

- Ürün yok para iadesi istiyorum.
- Özür dileriz ama ürün Türkiye'de her an gelebilir.

- Ürün yok, iade yok.
- Ürün Türkiye'de görünüyor, kaybolma ihtimaline karşı iade yapılacak, araştırılıyor.
- ?

(En sonunda iade işlemi başlatılır)

- Paramı verin!
- Özür dileriz. Ürün Türkiye'de, 2016 (yılından bir tarih gönderir)
- ?!?!''. Şaka mı yapıyorsunuz, yılına baktınız mı?
- Özür dileriz, benim hatam.
- Eminim paralel evrende almışımdır ama günümüzde ürün de iade de yok. (paralel evren kısmını gerçekten yazdım)

- İade istiyorum.
- İade işlemi başlatıldı, finans departmanımızda.

- İade?
- Bakıyorum.
- İade?
- Finans departmanı

- İade yok bir hafta oldu.
- Finans departmanında, 7-14 gün içerisinde yatacak. Bekleyin (sanki söylediği sürede daha önce işlerini yapmışlar gibi, pehh)

- İade yok 15 gün oldu, ürün zaten yok.
- Finans departmanında, işleniyor.
- Biliyorum, iade yok, 15 gün oldu, süre aşıldı. Demek ki bir sorun var, düzeltin lütfen!
- Güncelleme için mail attım
- Gelmeyen postalardan sıkıldım, burada bekliyorum.
- En kısa zamanda gelecek, özür dileriz.
- Evet evet, buradayım ;)
- Özür dileriz sizi bu şekilde beklettiğimiz için.
- Ben iki aydır bekliyorum, sayenizde beklemeye alışmayı öğrendik, (bu hızınızla zaten) çalışma saati bitimine kadar buradayım.

Sonuç olarak evet hala bekliyorum, sitesindeyim şimdi. Kararlıyım bu sefer neler dönüyor öğreneceğim. Belki de benden kaynaklı sorun yani hiçbir bilgi yok, kimse bilmiyor, öğrenemiyor. Beni sürekli o departmanda diye bekletip hiçbir zaman gelmeyen maillerini beklemektense biraz da canlı bekleyeyim. Cidden sinirlendim. Orada beklerken de boş durmayıp buraya yazayım dedim. Belki bu sefer bir sonuç çıkar. Olur da çıkarsa zaten bilgilendiririm sizi de. Müşteri hizmetlerinin tek yaptığı özür dilemek ama o bile batıyor bana artık çünkü hiçbir şey yapılmıyor. Evet hepsi çok kibar arada yardımcı olan da oldu ama sonuç yok.

Bir de şunu not düşeyim, online alışverişlerde bu tarz şeyler normal, hep de anlayışla karşılamaya ve müşteri hizmetleriyle halletmeye çalışırım. Daha önce bir kez daha benim sabrımı sınayan bir durum oldu onu da sizle paylaştım ama o bunun yanında hiçbir şeymiş. Ürün nerede bilmiyorlar ben söyleyince sistemde hata olduğunu fark ediyorlar, geç de olsa nerede olduğunu öğreniyor bu sefer niye bana gelmediğini bilmiyorlar hadi onu da geçtim olur bunlar; bari o arada iadeyi yapın da beni her hafta en az 2 kere müşteri hizmetlerine yazmak durumunda bırakmayın, onu da yapmıyorlar. Müşteri hizmetleri çok kötü acilen geliştirmeleri lazım, finans departmanı ve yurt dışı kargo ile ilgilenenler dahil. Gerçekten sabır testi oldu ve olmaya devam ediyor benim için.

Para iadesini de aldıktan sonra bu siteye girmeyeceğim olur da zaten girersem müstahak bana artık. Moleskine alırım belki ama bu siteden alacağımı hiç sanmıyorum. Bu benim yaşadığım kötü bir tecrübe maalesef. Yorumlara baktığımda kısa sürede ürünü alanlar da olmuş sorunsuz, bana mı denk geldi bilmiyorum ama bu da bir örnek olarak dursun burada. Ürün gelmemesi ya da uluslararası alışverişlerde sıkıntılar olur iki taraf kaynaklı da ama ben ürünün nerede olduğunu da neden hala gelmediğini bilmiyorum kötü olan onlar da bilmiyor. O zaman iade bekliyorsun sorunsuz bir şekilde o da olmayınca bende yandı devreler.

Sizin daha önce böyle bir tecrübeniz oldu mu, önerileriniz var mı? Yorumlarınızı bekliyorum. Sabırlı kalın :).

Güncelleme: İade kodunu aldım ama sadece kodunu.
Devamını Oku »