3 Nisan 2017 Pazartesi

Bir Sen Xavi, Bir Ben, Bir de Cannes Jüri Üyeleri - Alt Tarafı Dünyanın Sonu

Xavier Dolan'ın olaylı son filmi "Alt Tarafı Dünyanın Sonu" izleyenleri ve Dolan severleri resmen ikiye ayırdı. Ben de tescilli bir sever olarak bu filmi hemen izledim. Yönetmen güzel, oyuncular güzel, çok şey vadediyordu. Tüm yorumlara da kulaklarımı tıkadım, sevgim öyle büyük (bknz.) :). Şimdi gelelim benim yorumuma. Benim yorumuma bu tarihten bir buçuk ay önce de gelebilirdik lakin masaüstünde gözümün önünde endamı arz eden yazıyı kaybetmeseydim. Bakar kör olduğum doğrudur :). Kambersiz düğün olmadığı gibi makinenin yorumsuz bıraktığı Dolan filmi de olmaz. O yüzden yerden yere vurulmalara inat bir senin, bir benim, bir de Cannes jüri üyelerinin çok sevdiği bu filmi neden sevdiğime gel bakalım beraber Xaviercim.


Film bir oyundan uyarlama ki bu hal çok önemli çünkü filmin büyük ölçüde beğenilmemesinin sebebi bundan kaynaklı. Film değil de tiyatro oyununun kameraya alınması gibi durması. Filmde veya oyunda sıkışmışlık, kapalı alan önemli. Bunu da filme uyarlayınca kısıtlı olması sahnede avantajken sinemada dezavantaja dönüşebiliyor. Bunun dışında müzik seçimlerinin bazılarının çiğ durduğu yorumuna da katılmak zorundayım. Sözlü müzik en fazla bir tane kullanılması daha uygun olurdu hiç kullanılması belki daha iyi çünkü ne filmin vermek istediği atmosfer ne de mesaj bunu kaldıracak durumda değil özellikle bu şekilde seçilen yol bu olunca. Bana gelirsek müzik (hepsini hesaba katmazsak) kapalı alanlar o sıkışmışlık ve kapana kısılmışlık hissini destekliyor. Dış mekan neredeyse hiç yok ve olanlarda kafe veya arabanın içi. Hüznün rengi mavi film boyunca baskın. Filme uyarlanırken daha farklı yöntemler belki düşünsek buluruz ama çok kötü bir film diyebileceğim kadar rahatsız etmedi. Film değil de dramadan uyarlama olduğu baştan beri belliydi. Sanırım filmin sıkıntısı da bu. Filmden çok tiyatro oyununun kameraya alınması hissi vermesi.


Eğer bunları bir kenara bırakırsak da ben filmi çok sevdim. Hem de baya sevdim. Oyunculuklar çok başarılıydı. Özellikle Lea Seydoux'a bir kez daha hayran kaldım. İzlediğim kötü filmi yok sanırım. Yer aldığı filmler hep başarılı. Bu filmdeki karaktere bürünüp oynaması çok ama çok güzeldi. Bu övgüleri tüm oyuncular içim rahatlıkla söyleyebilirim. Benim canım Marion Cotillard, Vincent Cassel ve Nathalie Baye başta olup Gaspard Ulliel de iyiydi :). Louis iyiydi de diğerleri çok iyiydi :). Kötü olduğundan değil yani :). Özellikle monologlarda ön plana çıkan bu oyunculuklar muazzam.

Filmi izlediğimde çok az yorum okudum etkilenmemek için ama bir oyundan yazıldığı belliydi ve bana direkt drama derslerimi özellikle çok sevdiğim bir hocamdan aldığım dersi anımsattı :). Ben de bu filmi biraz drama inceler gibi inceledim. Notlar falan çıkardım. Çok başarılı bir drama olduğunu düşünüyorum. Yukarıda zaten bunun artı ve eksisini yazdım.




Gelelim filmin konusuna; Louise yıllar sonra ölmek üzere olduğunu söylemek için ailesinin evine gelir. Bunca yıldır özel günlerde yolladığı kartposallar dışında ailesi ile iletişim kurmamıştır. En son küçükken gördüğü kız kardeşinin büyüdüğünü, abisinin ne eşini, ne düğününü ne de çocuklarını görmüştür; çocuklardan biri kendisinin adını taşısa bile. Bunca yıl sonra katedilen mesafeler bu aile ile Louise'in arasını böyle bir neden ötürü bile kapatabilecek midir işte sorularımızdan biri budur. Zaman geçer, insanlar değişir. En çok tanıdığını sandığın insanlar bile. Zaman da ne Louise'i ne de ailesini es geçmiştir. Yıllar içerisinde özlem, merak,sitem, kızgınlık ve kırgınlıkları da bugüne getirmiştir. İşte buluşulan bu sıcak günde, yenilen son yemekte herkes eteğindeki taşları dökmek için hazırdır. Yıllardır yokluğuyla bile var olan, "evin babası" rolünü bunca yıldır yanlarında olmasa bile üstlenen yapılanlar veya yapılmak istenenler için  onay beklenen Louise beklediğinden çok daha fazlasıyla karşılaşacaktır. Louise'in öleceğini bilmeyen ve ziyaretini dört gözle bekleyen ailenin geri kalan üyelerinin Louise'de söyleyecek iki çift lafı olacaktır.



İletişimsizlik, yabancılaşma, soyutlanma, sıkışmışlık, aidiyet ve yüzleşme gibi temaların ön plana çıktığı, çeşitli çatışmalar ve uzun monologlar filmin genelini kapsıyor. Yengesi Catherine ve kız kardeşi Suzanne onu ilk kez görürler ve tanışırlar. Kız kardeşi sadece ona anlatılardan oluşturduğu imajla gerçeğini bağdaştırmaya çalışırken onunla zaman geçirmek en iyi halini göstermek ister. Annesi en güzel kıyafetlerini giyip oğluna sevdikleri şeyleri hazırlar. Abisi her ne kadar uzun zamandır etrafta olmadığı için ona kızgın olsa da ondan gelecek adımları bekler. Catherine ise ona çocuklarını yani Louise'in yeğenlerini ve nasıl oğullarına onun adını verdiklerinden bahseder. Herkesin söyleyecek şeyi vardır. Loise annesinin dediği gibi iki üç cümleden başka bir şey diyemez. Herkes ona kaçırdıklarını anlatmak için can atar. Her ne kadar fazla heyecan onları farklı hallere soksa da iletişim kurmak için çabalarlar ama bir türlü karşılık bulmaz bu çaba. Cümleler ve hikayeler hep yarım kalır. Bazen anne bazen abi hikayeleri yarıda bıraktırırlar. İletişimsizlik ve yabancılaşma had safhadadır. Diyalogdan çok monologların ön plana çıkması da bu sebeptendir, karşılıklı konuşmaların hepsinin de tartışma olması gibi. Loise onlarlayken bile başka yerdedir. Bir türlü sohbetlere dahil olamaz ve kendini yabancı hisseder. Oraya ait değil gibi. 




Suzanne ona hayrandır. Hiç tanımadığı ama kan bağı olduğu ünlü bir abi. Makaleleri ve onun hakkında anlatılan hikayeleri olan ünlü bir abi. Kartpostal dışında kimseyle iletişim kurmamış. Mektup bile yazmamış sadece birkaç cümle. İletişim kurmak için daha fazlasına gerek görmemiş, abisinin düğününe gitmemiş, kendini tamamen soyutlamış ama ailenin her üyesinde kartpostal “koleksiyonu” olmuş biri Louise. Kız kardeşinin dediği gibi, insan postacının bile okuduğu bir şeyi yazmak, paylaşmak ister mi? İşte bu kadar uzak Louise ailesine ailesi de ona. İki şehir arasındaki mesafelerin kapanması onların arasındaki mesafeleri kapatmaya yetmez. Mesafeler beraber otururken bile somut ve görülebilirdir. Aynı oturma odasında oturmak bu uzaklığı dindirmez. Louise saatine bakar, uzaklara dalar. Sohbete dahil olmaz, dinlemez. Oraya ait değildir. Suzanne ona dair ortak özel bir anıya sahip olabilmek için adeta yalvarır ama Louise’nin başka dertleri vardır. Pişman olmak fayda etmez, onun pek fazla ömrü kalmamıştır. 




Abisi ona kızgın, onu bırakıp gittiği için, yalnız bıraktığı için. Hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Louise’nin iletişim kurmaya çalıştığı iki kelimeden fazla konuşmak istediği abisi onu reddeder. Her şey değişmiştir. Kimse kimseyi anlamaz. Varoluşsal sorunlar baş gösterir. Catherine, iletişim kurmaya çalışanlardan biri. Hiç görmediği kocasının kardeşi. Yokluğuyla bile yankı yapan bu insanın varlığı tüm aileyi etkiler. O iletişim kurmaya çalışır ama ayrıntıya dikkat edersek iletişim kurmada, konuşmada zorluk çeken birisidir. Cümleleri yanlış kurar ve kelimeleri yanlış seçer. Konuşma teşebbüsü hep birileri tarafından kesilir ama o yine de Louise ile tek konuşabilen kişidir. O da tam olarak ya kendisinden dolayı veya dış etkenlerden dolayı kesilir. Aile öfkelidir. Louise bu sıkışmışlık, yabancılaşma duygularını en derinden hisseder ve bu mekana da havaya da yansımıştır. Hava sıcaktır, adeta nefes alınamayacak kadar. Louis'de öyle bunalmıştır işte bu geçikmiş ziyaretten. Kendini oraya ait hissetmez artık, kaçtığı sıkışmışlık duygusunu yeniden hisseder. Louise kendini bu sorumluluk duygusundan ve sıkışmışlık hissinden kurtarmış başka yere gitmiştir ama aynı şeyi Suzanne yapamamıştır ve mutlu değildir. Abisine gıptayla bakar. Hayranlık besler ona karşı. Louise ise kimliğini rahat yaşayabildiği başka bir yerde yaşamayı tercih etmiş ailesiyle sınırlı sayıda iletişim kurmuştur. Peki aile daha onun varlığına alışamamışken yokluğuna hazır mıdır? Uzakta da olsa 'yaşadığını' düşünmek belki de daha az hasar bırakacaktır.

Dipnot: Görsellerin hepsi tarafımdan hazırlanmıştır.
Devamını Oku »

2 Nisan 2017 Pazar

Harry Potter'da Hiçbir Şeyin Boşuna Söylenmediğinin 5 Kanıtı (HP Yazı Serisi)

Merhabalar. Ben dikkatli okuyucularımın bildiği üzere Harry Potter hayranıyım. Onunla büyüdüm, hala seriyi elime aldım mı bitirmeden bırakmıyor ve filmlerini tekrar tekrar izliyorum (David Yates'in katlettiklerine rağmen). Böyle bir sevgi olunca dikkatimi çeken şeyler oluyor ve bu kadar sevmeme de etkisi olan şeyler ortaya çıkıyor. Bunların biri de tekrar izledikçe okudukça fark ettiğim foreshadowing'ler. Tam Türkçe karşılığı yok ama önceden ima etme manasına geliyormuş. Zaten internette aratırsanız eminim birçok liste çıkar karşınıza Harry Potter için. Ben de bu yüzden yapmak istemiyordum fakat o kadar güzel ince detaylar var ki hoşuma gidiyor. O yüzden yine de yapmak istedim bunlar zaten benim dikkat ettiklerim, kopyala yapıştır ya da çeviri diye düşünmeyin çünkü değil, belli başlı dikkatimi çekenlere ben de yorum yapmak istedim. Zaten Harry Potter serisini birden çok izlemiş neslin gözüne çarpan şeyler bunlar. İlla ki benzerlikler olacak ama bunların hepsi benim öznel yorumlarım ve gördüklerim.Artık haftanın üç günü; pazar, salı ve cuma günlerinize bol kahkaha ve biraz hüzün getirmek istiyorum bu yazılarla. Şimdiden çoğu hazır. Blogda da Harry Potter' a özel bir bölüm hep olsun ben hep yazayım istiyordum da, bu seri altında yayınlamaya başlayacağım artık yazıları sıra sıra.

Tabi bunların hepsini bize veren ve bize bu dünyayı sunan saygıdeğer J. K. Rowling. Onun ince espri anlayışı ve zekası kitabın her yerinde var. Kendini hissettiriyor. İlk kitapta hiçbir şeyin boşa söylenmediği her noktasının dikkat edilmesi gerektiğini bize söylüyor. Ben böyle muhteşem bir seri için kendisine teşekkür ediyorum (eminim o da beni okuyordur :/). Temaları o kadar güzel ki herkes her yaş okuyabilir. Bunu başarmak da kolay değil tabi. Kaç sene oldu hala konuşacak konusu var hala inceleyebiliyor ve devamlı okuyup izleyebiliyoruz. Bu döneme yetiştiğim için çok mutluyum. Daha önce de bahsettiğim gibi benim için önemli bir seri, tekrar yazıp iyice kafanızı şişirmeyeyim merak edenler buraya tıklayabilir. Ve bu serinin ilk listesi başlıktan anlaşıldığı üzere önceden ima edilen yedinci kitaba kadar önemi olan şeyler. Bu listede sadece ilk filmde ve kitapta gördüğümüz beş olay var. Birinci filmde bile serinin son kitapları düşünülüp ona göre söylenmiş öyle şeylerle dolu ki bu beş az bile. Böyle bir giriş yapıp yavaş yavaş ilerleyen yazılarda hızımızı arttıracağız :). Çok güzel yazılara hazır olun. Bol bol güleceğiz :). Daha yeni başladık yani :). Uzun zamandır hazırladığım, emek ettiğim bir seriyi sonunda sizlerle paylaşıyorum. Hep birlikte çok eğleneceğiz :).

1. Burun Lekesi Ron




Filmde bahsedilmese de ilk kitapta Ron'a burun lekesini silmesini söyleyen ilk annesidir. Daha sonra filmde de kitapta da o leke temizlenmez ve Hermonie'de belirtir lekeyi. Bu durumun birçok yorumu olsa da bence bu leke belirtme olayı Ron'un hayatındaki önemli kadınların bu lekeyi söyleyenler olduğudur. Ron'un hayatındaki en önemli kadın annesi sesli bir şekilde ona söylerken bunu dile getiren ikinci kişinin Hermonie olması tabi ki tesadüf değil, hayatındaki en önemli ikinci kadının Hermonie olacağının işaretiydi <3.


2. Snape ve Bezoar




Snape ilk dersinde filmde hatırlayacaksınızdır Harry'e birçok soru yöneltir, babasının oğlu olması sebebiyle ve şöhretine duyduğu katıksız nefretle :). Snape'in ilk dersinde Harry'e sorduğu sorulardan biriydi Bezoar ve bu bilgi Harry'nin altıncı kitapta kardeşi gibi gördüğü Ron'u kurtarmasına yardım etti. Tabi bu bezoar sadece ilk filmde değil daha sonraki kitaplarda da adı geçen bir taştı. İşte bu bağlantılar bize Potter dünyasını daha çok sevdirdi. Daha bahsetmediğim bir çokları gibi.

3. Draco'nun Harry'e Arkadaş Mesajı




İlk kitapta arkadaşlarını iyi seçmelisin lafının kendi geleceğini yansıttığını bilmeyen Draco, Lanetli Çocuk'ta Harry'nin zamanında beğenmediği arkadaşlarını övmüştür. Evet, aslında verdiği öğüt kendisine dönmüş ve Harry Hermonie ve Ron gibi arkadaşlar edinirken kendisinin Crabbe ve Goyle gibi insanlarla olan arkadaşlığının Harry'nin seçimlerinin aksine yararından çok zararını gördü desek pek de yanılmayız herhalde :).

4. Altın Snitch




Adı gibi altın değerinde olan özellikle Harry için anlamı büyük olan altın snitchde son kitaba kadar değerini korur. İlk kitapta ve filmde Harry en genç Quidditch oyuncusu olur ve ilk maçında altın snitch'i yakalayarak tarihe bir kez daha adını yazdırır. Sadece almasıyla değil alma şekliyle de. Bu yakalama şekli Dumbledore'un müthiş zekasına yedinci kitapta göndermeyle de hafızalarımızı yokladı. Tabi ki bu Harry'nin ilginç bir şekilde yakaladığı ilk snitchten başkası değildi. Bunun dışında Oliver'ın Harry'e oyunu ilk anlattığında sahnedeki son sözü şu olur tatlı kaçık Oliver'ımızın "Eğer bunu yakalarsan Harry, bir kazanırız." Harry birçok kez snitchi yakaladı ve takımının oyunu kazanmasına vesile oldu; lakin snitch bundan fazlası oldu ve son kitapta ona hayat da verdi :).

5. Büyücü Asası




Asa büyücüyü seçer. Harry'nin asasının Voldemort ile bağlantılı olması tabi ki tesadüf değildi. Yedinci kitaba kadar birçok kere bu kardeş asaların yararını gören Harry, Voldemort'a karşı büyük avantajlar sağladı ve gerçekten Ollivander'ın dediği gibi büyük işler başardı. İlk kitapta ve filmde Harry'i seçen bu asa sadece son kitapta veya filmde değil tüm kitaplarda bu sözü kanıtladı :).

Bonus: -You're a wizard Harry!

- I can't be a wizard, I mean I'm just Harry, just Harry




Tabi bu daha uzun bir diyalog ve böyle art arda şekilde değil ama ben kısalttım. İşin özü şudur, Harry büyücüdür ve "sadece Harry" değildir. Harry'nin Hagrid'den büyücü olduğunu öğrendiği an herhalde her Potterfanın kalbinde özel bir yer edinmiş, mektup beklemiş ve birinin bize de büyücü veya cadı olduğumuzu söylediği anı hayal etmiş en azından düşünmüşüzdür (sadece ben de olabilirim :)). Harry'nin evini bulacağı bu yolculukta birçok macera bizi beklemektedir ve Harry'nin kapıdan çıkıp gittiği andan itibaren hayatında artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır :). O aslında gerçekten de sadece Harry idi ama düşündüğü gibi değil bütün bu zorluklarla  karşı göğüs geren yetenekli, cesur, sevgi dolu bir büyücü olarak <3.

Girişimizi yaptık, ne diyorsunuz; daha çok yazı için meraklandınız mı? :). Sizin nasıl bu olmaz dedikleriniz neler? Yorumlarınızı bekliyorum, güç sizinle olsun (yok bu o değildi), Merlin aşkına???? :) Salı günü bu bölümde görüşmek üzere :).

Dipnot: Görsellerin hepsi tarafımdan hazırlanmıştır :).
Devamını Oku »

1 Nisan 2017 Cumartesi

Sevgili Güllük #28 (Neden Tarkovski Olamıyorum...)

Bugün 01.04.2017. Bugün severek okuduğumuz Masa Online Dergi'si okur masasında Murat Düzgünoğlu filmi "Neden Tarkovski Olamıyorum..." incelemem yayınlandı. Okumak isterseniz aşağıdaki linkin üzerini tıklamanız yeterli :).



http://masadergi.com/neden-tarkovski-olamiyorum-murat-duzgunoglu/



Masa Dergi Sosyal Medya Hesapları

http://masadergi.com/
https://twitter.com/masadergi
https://masadergi.tumblr.com/
Devamını Oku »

31 Mart 2017 Cuma

Sevgili Güllük #27

Alper Canıgüz yeni kitabı için gün saymaya başlayabiliriz. Çok sevindim. Birçok online siteden 3 Nisan'da ön sipariş verebilirsiniz ben de yakın zamanda okumayı planlıyorum çünkü çok özledik <3.

Alper Canıgüz yazım için tıklayınız.



Devamını Oku »

28 Mart 2017 Salı

Kitaplık Kedisi Reading Challenge 2015 3/4

Asdfgghgjghdssshf. Arkadaşlar ciddi kalamıyorum :). Bu başlığı attıkça ciddi olamıyorum. Bu arada başlığı görüp de şaşırmayın 2017'den yazıyorum :):). Efenim, yıl oldu dediğim gibi 2017 insanlar kaç meydan okuma bitirdi yeni yılda yenilerine başladı ben 2015'te kaldım. Resmen kaldım :), ama azimliyim bu yıl bu meydan okuma bitecek ve ben yeni bir meydan okumaya başlayacağım dedim ama sonra vazgeçtim. Bu meydan okumayı uzun zaman sonra bırakıyorum, pes ediyorum. Demek ki bazı şeyler olmayınca olmuyor ama bu demek değil ki bir daha hiç böyle etkinliklere katılmayacağım. Aksine kıyıda köşede duyduklarınız varsa yorumlarda belirtin katılacağım (akıllanmadı) ama kısa bir liste uzun vadede olmak şarkıyla yoksa hangi yıl biter onu bilemem :). Aşağıda öyle kitaplar var ki seneler öncesi okumuşum, şu an verdim mi evde bir yerde ben mi bulamıyorum bilemiyorum. Artık kısaca bahsedeceğim ve kapatacağım bu defteri. Kaç zamandır duruyor yazı bunu da yayınlayıp bitiriyorum. Okuyamadığım 6 kitap oldu sanırım ama canımız sağ olsun yapacak bir şey yok :).


(Yazı uzun olduğundan tek şarkı yetmez anca liste paklar dedim :))

Birkaç gündür buralarda yoktum ve şu an size farklı bir evden yazıyorum :). İnternet daha yeni bağlandığı için ve telaşımız biraz da olsa azaldığı için şu an buradayım. Kaldığımız yerden devam edeceğiz eğer bu sefer de bilgisayarım "error" vermezse şu aralar gitti gidecek diye çok korkuyorum. Eğer bir sıkıntı olmazsa çok güzel yayınlar hazırladım yeni yazılar olacak aynı zamanda eskiler de devam edecek onları da fırsat oldukça düzenleyip yayınlamaya çalışacağım. Bana çok çok şans dileyin, bolcasına ihtiyacım var :). Bu arada ukitaptan güzel takaslar yapıyoruz, onları da kısa zamanda okuyup yazmak istiyorum ve kullananlara bir şey danışmak istiyorum. Çekilişlerimde de takaslarda da kitaplar gönderdim ama ilk kez başıma bir iş geldi. Gönderdiğim yeni, hasarı sıfıra yakın kitap iki büklüm üyenin eline ulaşmış ve çok ama çok üzüldüm. Her zaman gönderdiğim gibi gönderdim fakat kargoda sorun oldu ve böyle bir şeyle karşılaştım. Bunun önüne geçmek için önerilerinizi yorumlarda yazarsanız sevinirim. Bu riski de sonraki takaslarımda ortadan kaldırmak istiyorum. Ptt zaten poşetle göndermemize izin vermiyor onu da belirteyim ve yardımcı olursanız çok sevinirim. İlk kez karşılaştığım için de diğerlerinden ne farkı oldu çok merak ediyorum ama ne kadar üzüldüğümü anlatamam kargonun hatası olmasına rağmen ve yorumlarınızı bekliyorum bu konuda.

Bu derdimi de paylaştıktan sonra sabrınız için teşekkür eder ve sizlere çok zaman önce okuyup çok zaman önce yazdığım ve çok zaman önceki bu dört kitabı sizlerle paylaşıp bu güzel meydan okumayı bir şekilde bitirip yenilerinde görüşmek dileklerimi sunarım :).

1. Yavaşlık - Milan Kundera


Bu kitabı sevdiğimi ve diğer kitaplarını okumak istediğimi hatırlıyorum. Azıcık varsayımsal olarak konuşuyorum, çünkü baya zaman oldu tamamen hatırlamakta zorluk çekiyorum :). Postmodern roman özelliklerini görebilirsiniz. Kısacık bir kitap ama birçok zaman, mekan ve karakter çeşitlemesi var.

2. Türkü Söylüyor Otlar - Doris Lessing


Çok güzel "postcolonial" sömürgecilik sonrası bir roman. Irkçılık, sömürgecilik, sömürge, sömürgede oturan beyazlar ve bu bölgelerdeki zencilerin (kitapta böyle bahsedildiği için ben de öyle yazdım) durumu, bu iki farklı ırkın arasındaki ilişki, başlıca temalar olabilir. Bu kitapta okuduğum Albert Memmi'nin okuduğum bir makalesinin örneğini gördüm diyebilirim.

3. Aşk Mutfağından Yalnızlık Tarifleri - Yekta Kopan


Beğenmedim. Üzülerek söylüyorum fakat bazı öyküler dışında kitabı beğenmedim. Baş karakterlerin hemen hemen her öyküde yazarlıkla ilgilenip başka iş yapması, karakterler arasında hep aynı kişiyi okuyormuşum etkisini vermesini sevmedim. Birkaç şey daha vardı sevmediğim fakat pek hatırlamıyorum malumunuz sebeplerden :)))). Bunun dışında büyük umutlarla aldığım bu öykü kitabını sevemedim ama kesinlikle başka kitaplarını okumak isterim.

4. Rüzgarın Adı - Robert Rothfuss


Sayfası dolayısıyla indirimden aldığımdan beri okumadım sonra bir yaz aldım okudum liste dolayısıyla ama o kadar zaman oldu ki kitabı bile bulamadım :) sonra taşına vesilesiyle buldum :). Kitap güzeldi ama nedense ikincisini almadım, bir yandan da olayları, adları unutmuşumdur diye biraz çekiniyorum devamını okumaya. Çok çok ayılıp bayılmadığımdandır herhalde böyle bir ikincisini almadım ama olsa okurum. Kalınlığı sizi hiç korkutmasın akıp gidiyor. Yalnız yine de okuması rahat, güzel bir kitap.

Adet yerini bulsun istenin tamamı --->>>> burada, bunlar da bir ve iki.
Devamını Oku »

22 Mart 2017 Çarşamba

Abur Cubur #33 (Rock&Roll)

Merhabalar :), bugün eskilere gidiyoruz. Türe hakim olmasam da herkes kadar bildiğim sevdiğim bu türden en bilinenlerden yedi şarkı paylaşacağım sizlere. Özellikle bu aralar çok dinliyordum paylaşacağım ilk şarkıyı sonra dedim ki neden beraber dinlemeyelim :). Geçen hafta canım çektiğinden bir Back to the Future izledim bayadır izlemiyordum. Çok iyi geldi, fanlar bilir Johnny B. Goodie ilk filmin starıdır. Ben de bayılarak dinliyorum. Filmi izlediğimin ertesi günüydü Chuck Berry'nin vefat ettiğini öğrendim ve üzüldüm :(. Eminim aranızda benim gibi bu filmi bu şarkıyla özdeşleştirmiş birçok insan vardır. O yüzden bu liste de Chuck Berry'nin anısına olsun.

1. Chuck Berry - Johnny B. Goodie



2. Chubby Checker - Let's Twist Again



3. Bill Haley & His Comets - Rock Around the Clock



4. Elvis Presley - Jailhouse Rock



5. Roy Orbinson - Oh Pretty Woman



6. Little Richard - Tutti Frutti



7. Ike Turner/Jackie Brenston - Rocket 88



Üşengeçler için :)

Devamını Oku »

19 Mart 2017 Pazar

Abur Cubur #32 (Kısa Film Tadında Klipler)

Aylar yıllar sonra bu listeyi hazırladığım için çok mutluyum çünkü şu aralar blogda filmler ön plana çıksa arada kitaplar ben buradayım dese de burada bir müzik arşivi de var, öneri makinesi aynı zamanda müzik blogu da fakat üşengeç yazar adının hakkını verdi ve upuzun bir ara verdi. Arada ... sevmek yazılarında müzikten bahsetsem de uzun zamandır playlist ya da abur cubur hazırlamadım. Baya da güzel gruplar, isimler keşfetmişken hem de. Baya boşladım anlayacağınız ama her hafta en az bir liste çıkarmayı düşünüyorum ve hazırlıyorum. Müziğe doyacaksınız arkadaşlar, güzel bir dönüş olacak :). Dile kolay şimdiye kadar sadece abur cuburlar 31 tane. Bir de ... sevmek ve tematik uzun müzik listeleri var, bir arşiv yatıyor burada :). Sağ tarafta beni kategorize etme bölümünden ilgili etiketlere tıklayıp ulaşabilirsiniz. Zamansız şarkılar hepsi, eminim siz de seveceğiniz yeni bir şey bulacaksınız. Yine çenem düştü ama mazur görün. Kaç ay sonra bir dönüş oldu ve çok mutluyum hele bugünkü tema da hem göze hem kulağa hitap edecek şarkılar seçtim. Temamız kısa film tadındaki klipler. Bu tarz çok fazla klip var, bu tema için bu sadece bir başlangıç. İkincisini de büyük ihtimal yaparım. Bu listeye gelirsek ise klipleri izlemekten şarkıya odaklanamasanız bile ilk dinleyişte ikincisinde de şarkıya bayılacaksınız. Özellikle çok sevdiğim şarkıları seçtim. Böylece yeni sezonun açılışını da yapmış olayım. Heyecanlanınca çeneme vuran bir günden daha selamlar :). Siz de yorumlarınızı eksik etmeyin :).

1. Rhye - The Fall


Bugüne özel şarkıları ve klipleri de tek tek yorumlayacağım ohh sefam olsun :). Bu klipte olaylar olaylar, paralel evrenler bir bir şeyler. Şarkı zaten büyülü. Tiryakisi olacaksınız :).



2. Yakup - Platonik


Eski bir şarkı eski bir klip ama çok güzel. Daha doğrusu Cenk Özakıncı'nın kısa filmi imiş ama bence müthiş bir uyum var. Çok tatlı bir film. Yakup sanırım şu aralar şarkı yapmıyor ama bu şarkıyı Dream Tv döneminin güzide gençleri özellikle hatırlayacaktır. Tabi hala var ama eskisi bir başkaydı :).




3. The Away Days - Calm Your Eyes


Bu kısa film tadındaki klip de şarkı da çok güzel. Gruba zaten şu ve şuradan aşinasız. Bu klipte benim Almadovar'ın en sevdiğim filmi Volver'in afişi de açılışta sizi karşılıyor :).



4. Father John Misty - Hollywood Cemetry Sings


Aubrey Plaza'nın arz-ı endam ettiği bu klip etkileyici:). Şarkı ise on numara, bir arkadaşımın önerisiyle dinledim öyle ki baya dinledim bir süre. Bozuk plak gibi öyle derler ya, siz de çok seveceksiniz :).



5. Athena - Ses Etme


Bu klip olaylı. Şöyle ki Denizatı adlı kısa film ile benzer olduğu söyleniyor. Ki ben izledim çok benziyor ama şöyle bir şey var Denizatı da başka kliplere benziyor. Mesela şuradaki gibi. Bu iki Türk yapımının benzediklerini okuup gördüm fakat yabancı ve önceki versiyonlarını da filmin sayfasında baylaşmışlar yorum olarak orada da görünce ben şarkı güzel klip de mesajlı burada dursun izledim. Kısa filme gelince o da güzel :).


6. Mitsky - Happy


Afedersiniz apışıp kalacağınız bir klip ama kalmayadabilirsiniz :). Ben kalmıştım. Şarkı deseniz teşekkür edeceğiniz cinsten. Ben bayılıyorum birkaç gündür de bağımlısıyım. Günde iki üç dozdan aşağısı kurtarmıyor. Bazen klip bazen şarkı bazen ikisi birden beni alıp götürüyor :).


7. Massive Attack - Voodo in My Blood


Rosemund Pike'ın oyunculuğunu konuşturduğu bir klip. Kadın yetenekli yapacak bir şey yok :).


Devamını Oku »

17 Mart 2017 Cuma

Atıştırmalık #12

Merhabalar, nasılsınız? Ben idare ediyorum, yazılar hazırlıyorum; uzun incelemeler, playlistler ve bir şeyler bir şeyler. Üşengeçliğimi atabilsem neler çıkacak da, her zaman dediğim gibi sektöründe öncü marka olmak kolay değil. Yine de uzun aralar vermeden atıştırmalıkları paylaşabiliyorum. Bugün de sizlerle bir okuduğum kitabı iki izlediğim filmi yazdım kısaca. Umarım seversiniz. Özellikle filmler çok güzel. Tavsiye ediyorum.

American Honey - Andrea Arnold (2016)




Valla üşenmesem üzerine yazı yazmak isterdim. Belki yine yazarım ama şimdilik buraya yazayım da bu güzel filmi izleyip de önermeden geçmeyeyim. Çok güzel film. Yol filmi, Shia Labeouf ile ciddi düşündüğüm bir film. Oyunculuğu çok iyiydi. Aksan falan çalışmış sanırım. Daha çok bu tarz kendini gösterebileceği filmlerde oynar umarım. O saçındaki kuyruğa gıcık oldum o ayrı :) ama bizımlasın. Star karakterini canlandıran Sasha Lane de çok iyiydi. Sürekli profilden izledik onu ve yakın çekim resmen yanına bizi koydu yönetmen bazen de arka koltuğa ama en çok Star'ın yerine. Yani çok güzel ve etkileyici bir film ara ara bana geldiler duygusaldı ve dram vardı ama müzikleri, oyunculuğu ve hikayesiyle çok güzel film. İzleyin.

Paris, Texas - Wim Wenders (1984)




Zamansız film yapmışlar. 1984 yapımı ama bugünden pek farkı yok. Travis'in hikayesi, dört yıldır ortalarda görünmeyen, kendini, geçmişini, zaman kavramını, konuşmayı bile unutan bir adamın hikayesi. Etkileyici. Olur da başlarda sıkılırsanız sakın bırakmayın, güzel bir film izleme zevkinden mahrum kalırsınız :). Ben yönetmenin diğer filmlerine geçeceğim :). Bu arada buradaki çift bana My Blueberry Nights'daki çifti hatırlattı. İkisini de izleyenler hangilerinden bahsetttiğimi anladı, spoiler vermek istemiyorum. İkisini izleyenler bir yorum yapsın, konuşalım bunu :).

Benim Hüzünlü Orospularım - Gabriel Garcia Marquez


Yıllar sonra Marquez'e geri dönüş. Yüzyıllık Yalnızlığı yüzyıl olmasa da baya sene önce okudum ve ondan beridir de uzak dururum kendisinden. Bu kitabı çok sevmedim, rahatsız edici bir  yanı vardı sanki tam anlatamasam da hislerimi.Yine de birçok kitabını okumak istiyorum. Merak ediyorum. Size bir günde okumanızı öneririm zaten kısacık.


Öneri Makinesini Sosyal Medyada Takip Edin:

https://soundcloud.com/ms-m-5
https://www.tumblr.com/blog/mubblr
https://twitter.com/onerimakinesi
Devamını Oku »

15 Mart 2017 Çarşamba

Atıştırmalık #11

Yine bu aralar üşengeçliğim üstümde bu kaçamak atıştırmalıkları bile zor yazıyorum, hadi hayırlısı :).
Yine son izlediklerimden bir öncesi. Eğer üşengeçliğim biraz kenara çekilirse yeni abur cuburlar geliyor. Çok güzel bir dönüş hazırlıyorum. Bayılacaksınız.

20th Century Women - Mike Mills (2016)



Bayıldım, çok güzel. Beginners filmi ile ortak noktaları var resimle geçmişi anlatma gibi çok güzel bir durum. Sürekli olursa belki sıkılırım ama bu filmle de çok güzel uyum sağlamıştı. Onun dışında sizi sıkmayan aksine merak edeceğiniz kitaplardan alıntılar var. Çok önemli isimlerin adı geçiyor. Dekor, mekan ve kostüm üçlüsüne ba-yıl-dım. Greta Gerwig'e zaten bayılıyorum, bu filmdeki karakterine, dansına, görüşlerine ayrıca bayıldım. İzlediğim kötü filmi yok sanırım, seviyoruz kendisini. Diğer oyuncular da çok iyiydi. Çok güzel bir filmdi. Müzikler zaten harika. Daha övmediğim yer kaldıysa hatırlatın devam edeceğim :). Sanırım Mike Mills ve Miranda July favori çiftim falan şu an ikisinin de işlerine bayılıyorum. Bu filmi bir daha izlemek isterim.

Mistress America - Noah Baumbach (2015)



Yine Greta Gerwig bu sefer senaryonun başında yönetmenle beraber ve hissediyoruz olduğunu da. New York'a üniversite için giden arkadaşımız uyum sorunu yaşar. Aynı zamanda en büyük tutkusu yazar olmak ve okulun edebiyat dergisine girmek. Bu uyum aşamasında annesinin önerisiyle yakında üvey kız kardeşi olacak Brooke'u araması için yönlendirilir. Ondan sonra da macera başlar. Komik, eğlenceli bir film.

While We're Young - Noah Baumbach (2014)



Yönetmenin izlemediğim filmlerini izlediğim bir dönem o yüzden bu bilinen filmini de izlemek istedim. Gençlikten yaşlılığa doğru geçilen süreçte olan çiftimiz, yetişkin olmak ve bir çocuğun sorumluluğunu almaya hazır hissetmez ama zaman sadece onlar için akmıyor. Aynı zamanda etraflarındaki çiftler ve arkadaşları da çocuk sahibi olup hayatlarının başka evresine girmektedirler. Düşünce ve hislerin gençken bedeninin sana ihanet etmesi, ne gençlerle ne de yetişkinlerle de uyum sağlama, arada kalma toplum baskısı ve bilimum sorun ve durumları bu filmde ve bu çiftte görebiliriz.


Öneri Makinesini Sosyal Medyada Takip Edin:

https://soundcloud.com/ms-m-5
https://www.tumblr.com/blog/mubblr
https://twitter.com/onerimakinesi
Devamını Oku »

12 Mart 2017 Pazar

Dünya Kadınlar Gününe Özel (Pazar 6'lısı)

Merhabalar :), nasılsınız? Ben çok iyiyim çünkü bu haftaki temaya bayıldım, Şule'nin hatırlatmasıyla esseve rin arkadaşımız bu temayı koymuş çok da iyi etmiş :). Bir de sizinle mutlu anımı paylaşmak istiyorum, 8 Mart Dünya Kadınlar Gününe özel hazırladığım Kadın Yönetmenler yazımı nasıl oldu bilmiyorum ama Filli Boya sponsorluğunda çekilen güne özel kısa filmin yönetmeni sevgili Sinem Cezayirli facebook hesabında paylaşmış. Nasıl mutlu oldum, sevindim anlatamam :). Bir kez de buradan teşekkür etmek istiyorum.

Gelelim bu pazar altılısı yazısına. altı değil daha çok da yazılabilir seçmek kolay olmadı. Ben altı yazar altı kitap yapmaya karar verdim. Kitaplarını okuduğum yazarların en sevdiğim kitaplarıyla paylaşacağım. Sizin yazılarınızı da merakla bekliyorum.



1. Ursula K.Le Guin - Dünyaya Orman Denir


Guin'in okuduğum ilk kitabı devamını okumak çok istiyorum. Bu kitabı da çok önemli.

2. Mine Söğüt - Beş Sevim Apartmanı


Mine Söğüt ile beni tanıştıran kitap. Bir iki saatte bitirdim herhalde hiç unutmuyorum. Çok etkilenmiştim. Sonrasında iki kitabını daha okudum ama hala en sevdiğim kitabı budur. Söyleşisine de katılmıştım. Çok değerli kibar bir insan. Okumadığım kitaplarını da okumak istiyorum.

3. Mina Urgan - Bir Dinazorun Anıları


Bu kitap adından da anlaşılacağı gibi anı kitabı. Mina Urgan'ın otobiyografik bir kitabı. Devamı da var hala okuyamadığım. Bu kitap çok güzeldi.

4. Sevgi Soysal - Tante Rosa


Bu kitabı daha önce hikayeler bölümünde de önerdim. Çok özel bir kitap olduğunu düşünüyorum. Bu kitabı da yine aynı şekilde çok kısa bir zamanda bitirdim. Etkileyici bir kitap. Kesinlikle öneriyorum. Yanlış bilmiyorsam İzmir'de oyunu da vardı. Eğer İzmirlilerin öyle bir şansı varsa bir baksın derim.

5. Didem Madak - Gramafon Kağıtları


Didem Madak'la tanıştığım kitap. Çok güzel ve özel şiirlerin olduğu, yüreğinize dokunacak dizeler bunlar. Eğer hala onun şiirleri ile tanışmadıysanız bu kitap iyi bir başlangıç olacaktır.

6. Doris Lessing - Türkü Söylüyor Otlar


Çok güzel bir kitap. Klasik. Postkolonyalizmden cinsiyet eşitliğine birçok yere değinen birçok tema altında incelenebilinecek bir kitap. Doris Lessing aynı zamanda Nobel edebiyat ödülü sahibidir. Çok geç olmadan bu kitaba da göz atmanızda fayda var.

Dipnot:Gif bana aittir. 

Öneri Makinesini Sosyal Medyada Takip Edin:

https://soundcloud.com/ms-m-5
https://www.tumblr.com/blog/mubblr
https://twitter.com/onerimakinesi
Devamını Oku »

11 Mart 2017 Cumartesi

Atıştırmalık #10

Merhaba, Benim Adım Doris - Michael Showalter (2015)




Böyle beni eğlendiren bir filme ihtiyacım varken açıp izlediğim bir film. Kafa dağıtmalık eğlenceli bir film. Zaten oyuncular tanıdık. New Girl'ün sempatik oyuncusu Max Greenfield başta olmak üzere 2 Broke Girls'ün yetenekli komedyeni Beth Behrs de vardı ama çok az. Yine dizilerden birkaç tanıdık isim vardı. En azından benim izlediklerimden. Filmde güldüm, üzüldüm. En önemlisi amacıma ulaştım, eğlendim. Sally Field çok iyiydi. Bu arada başkarakter bir istifçi ve ben bu aralar Lifetime Channel'daki "Hoarders" programını deli gibi izlediğim için karakter hafif bile kaldı ama ilgimi çekti.


Manchester by the Sea - Kenneth Lonergan (2016)




O kadar başarılı bir dram ki ne sizi yoracak kadar melodramatik ne de hayalperest. Gerçekçi bir dram olmuş, ben çok sevdim hikayeyi. Elinde öyle anlar vardı ki sizi aşırı yorup üzecek ama o ince çizgiyi çok güzel başarıp aşırı dramdan kaçırıp ara ara mizahla beslemiş. Manchester'ın mavi/gri soğuk havasıyla desteklenmiş bu dram gerçekten başarılı. Geçmiş ile şimdinin iç içeliği düzeni çok güzel, tahmin edilebilirliği yüksek olsa da. Yalnız Casey Affleck olmamış :(. Michelle Williams göründüğü 5 10 dakikada nasıl parladıysa sen 2 saat boyunca sönük kaldın. Ben olsam ödül verecek aday olmasa yine vermezdim ama yok yani. Duygu eksikliği var. Eminim bu donukluğu başarılı bir aktör zaten yapardı gerekli yerlerde. Üzgünüm, oscar goes to another friend :(. Zaten oscarı da pek taktığım söylenemez o ayrı :).

Bozkırkurdu - Hermann Hesse


Valla şu başlığı attığım için bile mutluyum. O kadar zamandır kitap okuyamıyordum ki atıştırmalık hep film olmuştu. Bundan sonra umarım daha çok okuyup açığı kapatacağım çünkü bazen bana geliyorlar ve kitabı elime almayı bile canım istemiyor. O zamanlarımdayım şimdi. Bu kitap ilk başta nasıl elimde kaldıysa elli altmışıncı sayfalarda bir açıldı ki bir baktım sona yaklaşıyorum. Üzerine çok düşünülesi bir kitap. Goethe'nin de adının geçtiği gibi Faust'a göndermeler var. Kitapta yavaş ilerlememin bir nedeni de her cümle sonrası kendi dünyama dalmam oldu. Okurken de beni başka düşüncelere sevk etti ama sonraları toparladım. Güzel kitaptı. Bundan sonra da yazarın Siddhartha'sını okumak istiyorum.


Öneri Makinesini Sosyal Medyada Takip Edin:

https://soundcloud.com/ms-m-5
https://www.tumblr.com/blog/mubblr
https://twitter.com/onerimakinesi
Devamını Oku »

10 Mart 2017 Cuma

Hala İzlemediğimi Söyleyemediğim Filmler

Hani böyle kült olmuş rüşdünü ispatlamış filmler olur ya. Genelde herkes tarafından sevilen, üzerine sayfalarca yazı yazılan ve birçok filmi etkileyenler işte ben onlardan bazıları izlemedim. Duysanız yok artık dersiniz. Yani gider kaç senesinin adı duyulmamış filmini izlerim de  Godfather 1 ve 2'yi bir sene öncesine kadar izlememişimdir. Ya da Can Dostum gibi çok bilinen bir filmi yine geçen seneye kadar afişini bilirdim sadece, burada bahsettiğim gibi pek memnun kalmadım ama olsundu. Yine Matrix gibi bir filme yıllar sonra başlayıp sonuncunu izlememiş de olabilir, tekrardan tüm seriyi izlemem gerekedebilir. Bu ve bunun gibi en az film seyreden insanın bile izlediği ve benim hala izlemediğim ağzınızı açık bırakan filmleri listeleyeceğim. Emin olun yarım bıraktığım kitaplar kadar şaşıracaksınız :). Bu da hem eğlenceliğimiz hem de bu senenin benim için küçük bir challenge'ı olsun bu sene izlediğim filmlerin arasına bu filmleri de serpiştireyim :). Yok artık, yuh o da mı demek serbest :). Siz de bakın bakalım bu listede izledikleriniz mi izlemedikleriniz mi daha çok :). Bu arada koskoca yazı yazdım başlık gerçeği yansıtmadı sanki :).

Sakin kalın, baygınlık geçirmeye gerek yok. Başlıyoruz :).



1. Esaretin Bedeli 

Yaa şöyle büyük bir açılış yapmak istedim başlığa yakışır. Yok hala izlemedim. Denk de gelmedim ama umudum var bu sene izleyeceğim :).

2. Batman Serisi

Bunun için açıklamam şu; önce ilk Batman serisini izlemek istemem. Başladım da aslında Tim Burton abimiz çekmiş sonuçta ama bir şey oldu devamı gelmedi. Artık Burton'ın ikinci filmini de ya izlerim izlemem başlayacağım Nolan'ınkine. Zaten ikisi de sevdiğim yönetmenler ama işte :/.


Yandı gülüm keten helva

3. Kuzuların Sessizliği

Bu film de eskilerden ama evde çok sevilen bir film eskiden beri överler bizimkiler ama ben hala izleme şerefine nail olamadım.

4. Yeşil Yol

Bak bu filmi baya merak ediyorum ama denk getirip izleyemedim bir türlü :).

5. Er Ryan'ı Kurtarmak

Aslında hala ilgimi çekmiyor bu film.

Özrü kabahatinden büyük :)

6. Gladyatör

Sadece adını bilirim hala izlemedim, o kadar gösterilmesine rağmen :). Bir gün izleyeceğim inanıyorum, hala beni çekmese de olacak :).

7. Cesur Yürek

Ağlamayın, yok artık demeyin, kınamayın. Olabilir, olur böyle şeyler. Kızmayın, izleyeceğim bir gün valla bak :(.

Bu filmleri hala izlemediğimi okuyan takipçiler (Temsili)

8. Rocky

Acı yok Rocky acı yok lafının kaynağını izlemek ben de isterdim. Tüm seriyi olmasa da bir ilk birkaç filmi en azından :/.


9. Terminatör

İlk filmi izledim sonra yine kaynadı gitti arada. Valla birinin bu listedeki on filmi elime verip (seriler dahil) tek sayalım dahil başka film göstermeyip izletmesi lazım yoksa hep bir şeyler oluyor :).

10. Titanik

Kapanışı güzel yapmak istedim :). Milyon kere gösterilen bir dönemin fenomen filmi Titanik'i asla bir kere bile baştan sona izlemedim. Hep tvde yarım yamalak denk geldim ve hiç bir zaman açıp da bir kere bile baştan sona izlemedim tüm konusunu bilmeme rağmen. Ama bilirsiniz ki üşengeç olmak bunu gerektirir :).

Amannn asıl neşemiz kaçmasın diyen blogger :).


Ben film izlemem diyen insanın bile izlediği filmleri izlemediğimi söylemekten bir kez daha gurur duymazken kendinize iyi davranın, sanatla kalın :).

Dipnot: Giflerin hepsi bana aittir :).

Öneri Makinesini Sosyal Medyada Takip Edin:

https://soundcloud.com/ms-m-5
https://www.tumblr.com/blog/mubblr
https://twitter.com/onerimakinesi
Devamını Oku »

9 Mart 2017 Perşembe

Atıştırmalık #9 (Biraz Nostalji)

Bu sefer atıştırmalığımız biraz nostaljik :).

Taxi Driver - Martin Scorsese (1976)




Güzel film, Robert De Niro eski aşkımdır Al Pacino için bıraktım :). İzledikten sonra "Are you talking to me?" deme garantili :).

The Birds - Alfred Hitchcock (1963)



Sizce kuşlar insanlara zarar vermeyen oradan oraya uçan varlıklar mı? Dünyayı sadece ve sadece güzelleştirmek için mi buradalar? Göç ederken sessizce oradan başka bölgelere mi giderler? Çocuk düşmanı değil de çocuk dostu mu? Kana susamış toplu halde gezen çete değiller mi? Bu filmi izlemeden karar vermeyin çünkü kararınız değişebilir :). Beğendim beğendim, arada baya eğlendim de :). Ya bu adam bu imkanlarla böyle filmler yapmışsa şu imkanlarla neler yapardı ben görmek isterdim.

Psycho - Alfred Hichcock (1960)



Sanırım izlediğim korku filmi adı altında geçen filmler tek Hitchcock'a aittir ama o da izlenir hani. Bu üçüncü filmim ve sanırım çoğunu izlerim yine. Tabi korku filmi hiç izlemedim diyemem ama bilinçli olarak çok nadirdir, sevmediğim tek tür sanırım. Müthiş bir filmdi bu siyah beyaz bir film. Gölgelendirmeler, ışığın kullanımı çok güzeldi. Oyunculuklar çok iyiydi hele ki Norman Bates karakterine bayıldım, süper bir filmdi. Eğer iyi bir seyirci olursanız Hitchcock'u bu filmde görebilirsiniz :).

Frenzy - Alfred Hichcock (1972)



Buram buram İngiliz kokan, aksanı, sokakları, evleri, Scotland Yard'ı ve patatesleriyle bir İngiliz filmi olmuş :). Öyle ki bana Agatha Christie romanlarını hatırlattı, adı da geçiyordu zaten. Pos bıyık Poirot dedektifimiz olmasa da polis memuru vardı :). Mizahi yanı da güçlüydü. Güzel bir film, özellikle Hitchcock severerdenseniz bu filmi kaçırmayın.

The Apartment - Billy Wilder (1960)



Başrol kadın oyuncusuna hayran kaldım maşallah çok güzel bir yüzü var söylemeden edemeyeceğim kendisi Shirley Maclaine olur, iyi bir oyun da sergilemiş :). Filmi çok sevmedim ne yalan söyleyeyim. Komik olması gereken yerlerde gülmeyince pek sevmedim herhalde. Türü romantik komedi dram. Sevdiğim de bir üçlüdür aslında. Kötü bir film değil, özellikle sonu çok tatlı :).


Öneri Makinesini Sosyal Medyada Takip Edin:

https://soundcloud.com/ms-m-5
https://www.tumblr.com/blog/mubblr
https://twitter.com/onerimakinesi
Devamını Oku »

8 Mart 2017 Çarşamba

Kadın Yönetmenler

Merhabalar, yine yapmak istediğim bir temayı günün anlam ve önemine uygun olarak bugün sizlerle paylaşmak istedim :). Bugün başarılı kadın yönetmenlerden oluşan bir liste paylaşacağım sizlere. Daha önce de ana karakterlerin kadın olduğu yedi filmlik bir liste daha hazırladım ona da buradan ulaşabilirsiniz. Tüm kadın yönetmenlere ithafen ben filmlerini izlediğim ve başarılı bulduğum yedi kadın yönetmeni ve tüm eserlerini paylaşıyorum.

Aşağıda da Filli Boya'nın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü için hazırladığı reklamı paylaşıyorum, hala izlemeyeniniz varsa mutlaka izleyin, yine bir kadın yönetmen, Sinem Cezayirli'nin yönettiği bu belgesel; çok anlamlı ve güzel. Eğer dün saat 21.00'da televizyon izlediyseniz mutlaka görmüşsünüzdür, bugün de yine aynı saatte göreceksiniz. Beş farklı yerde çekilen bu filmin çekimleri de bir aydan fazla sürmüş. 60 kişi katılmış. Müzikte blogu takip edenlerin aşina olduğu Can Kazaz ve Nilipek'e ait, sevdiğim bir şarkıyı duyunca da daha çok mutlu oldum. Muhteşem bir iş çıkmış ve kadınlar vardır!



1. Miranda July


Filmleri: Me and You and Everyone We Know (2005), The Future (2011)

2. İlksen Başarır


Filmleri: Başka Dilde Aşk (2009), Atlıkarınca (2010), Bir Varmış Bir Yokmuş (2015)

3. Yeşim Ustaoğlu


Filmleri:  İz (1994), Güneşe Yolculuk (1999), Bulutları Beklerken (2004), Pandora'nın Kutusu (2008), Araf (2012), Tereddüt (2016)

4. Sofia Coppola


Filmleri: The Virgin Suicides (1999), Lost in Translation (2003), Marie Antoinette (2006), Somewhere (2010), The Bling Ring (2013)

5 Belma Baş


Filmleri: Poyraz (kısa film, 2006), Zefir (2010)

6. Maren Ade


Filmleri: Der Wald vor Lauter Baumen (2003), Alle Anderen (2009), Toni Erdman (2016)

7. Nadine Labaki


Filmleri: Caramel (2007), Peki Şimdi Nereye? (2011)

Devamını Oku »

7 Mart 2017 Salı

Atıştırmalık #8

Yine film izledim ve son izlediklerimden kısaca bahsedip kaçacağım :). Son izlediklerim desem de yayınlayana kadar hep sondakilerden bir önce oluyor :).

Louder Than Bombs - Joachim Trier (2015)




Etkileyici bir film. Savaş fotoğrafçısı depresif bir annenin ölümünün ardından çocuklarının ve eşinin yaşamlarına odaklanırız. Geçmiş ile şimdi filmde iç içe. Isabelle Hubert'ı neden bu kadar övdüklerini anlamak zor değil, iyi bir performans sergilemiş ve çok cool bir kadın ya, "mrs. asalet".  Pianist ve Elle filmleri başta olmak üzere filmlerini merak ediyorum. Ve her izlenilesi yapımda karşıma çıkmak zorunda olan Keira Knightley dışında bir isim varsa o da Jesse Eisenberg (gerçi Kristen Stewart ile de yarışırlar hani). Hiç sevmiyorum adamı hangi rolde oynarsa oynasın, o yüzden objektif olamıyorum pek. Bu filmde ama karakterini çok uygun buldum kendisine nedense :).

Moonlight - Barry Jenkins (2016)




Üç bölümden oluşuyor film. Baş karakterin yaşamının üç hali. Buna istinaden yapılan film afişine de bayıldım. Film de güzel. Bence de La La Land'den daha iyi :) (La La Land cilerle kapışırmışız yorumlarda :), yok yok o da iyi de bu daha iyi bence, evde de sürekli City of Stars'ı söylemiyorum zaten :/). Bu arada bir video gördüm Moonlight ile Wong Kar Wai filmlerinin karşılaştırmasını ve tek bir şey diyeceğim Wong Kar Wai'den esinlenmeyen film mi var :). Adam yaşayan efsane :).

Wiener Dog - Todd Solondz (2016)




Beklentilerim yüksekti ama tam karşılayamasa da güzel bir filmdi. Her zaman dediğim gibi potansiyeli yüksek ama tam olarak değerlendirilememiş. Buna rağmen bu içindeki kısa hikayeleri çok sevdim. Oyuncu kadrosu da çok güzel. Şarkıları da :).

Me and You and Everyone We Know - Miranda July (2005)




Miranda July'nin izlediği ikinci filmi kendisinin ilk uzun metraj filmi. Yazıp yönetmiş. Ben bakış açısını seviyorum bu da eksantrik bir film. Kısa filmlerini de bulursam izlemek isterim. İzlediğim ilk filmin incelemesini de umarım yakın zamanda yayınlayabilirim :). Onu da sevdim. Bu film ayrıca sevdiğim iki festivalden  (cannes + sundance) de eli boş dönmemiş.

Julieta - Pedro Almodovar (2016)




Ahh Almodovar ahh. Olmamış diyorlardı da yorumlarda duymazlıktan geliyordum. Ben olmamış demeyeceğim. O her zamanki entrikalar, olay içinde olaylar veya türlü türlü hikayeler yok. Var ama çok değil. Fazla şaşırtmıyor. Almodovar filmlerini bilenler öyle şeyler beklemesin. Gayet sıra sıra ilerleyen bir anne kız dramı var ki Almodovar olduğu sadece oradan belli. Bir de o gerçek olmadığı apaçık olan pencereden deniz fırtına görünümü çok moralimi bozdu. İyi bir film ama daha iyi olabilirdi. Belki Antia karakteri daha ön planda olsaydı. Odak noktası yanlış olmuş sanki.


Öneri Makinesini Sosyal Medyada Takip Edin:

https://soundcloud.com/ms-m-5
https://www.tumblr.com/blog/mubblr
https://twitter.com/onerimakinesi
Devamını Oku »

6 Mart 2017 Pazartesi

Tek Başına Bir Adam - Tom Ford (2009)

İzlenmekte geç kalınmış bir film. Zamanında kitabını okuyup sevdim ama kesinlikle karşılaştırma yapacak kadar hatırlamıyorum. O yüzden sadece film hakkında yorumlarımı yapacağım. Senesinde çok fazla beğenildiğini hatırlıyorum bu filmin kitap da hatta bu filmin posteriyle basıldı. Film eleştirmenlerden iyi yorumlar aldı ama zat-ı bloggerınız bugünlere kadar izlemedi. Bu gibi durumlarda kullandığımız mottomuz "geç olsun, güç olmasın" ile yola devam ediyoruz.



Colin Firth'in oyunculuğunu konuşturduğu, Julianne Moore'un bile gözüme sempatik gözüktüğü (genelde beğenmemeye yakın nötr'ümdür), izlemesi hoş, estetik bir filmdi. Yönetmenini fark etmem "Nocturnal Animals"'ın çıkışına denk gelir neden derseniz "A Single Man"'in yönetmeni olarak geçtiği için :). A bu o muymuş, o modacı olan mı diye araştırmalara sebep olup Gece Hayvanları'ndan önce bunu izleyelim bakalım ne çıkacak diye izledim filmi :). Zaten izlemek istediğim filmdi ama yönetmenin adı başka gözle bakmama sebep oldu. Tom Ford deyince ve 1960'larda geçen bir film olunca en çok merak ettiğim şey kostüm oldu. Nitekim beni hayal kırıklığına uğratmadı, kostüm tasarımı muhteşem olmasa da çok güzeldi. George (Colin Firth)'un jilet gibi takımları, Komşusunun ve kızının kıyafetleri özellikle gözüme çarptı. Tabi James Dean özentili Carlos'un stili de çok güzeldi. Film yorumunu ertelemek istiyorum ne yapıyorum sohbet muhabbet yapmaya başladım, filmin dedikodusu gibi sonda yazılabilecek şeyleri yorumdan önce yaptım, ayyh.



Kısa bir incelemesini yapalım filmin hadi artık. Kendimden sıkıldım.

Tek başına bir adam, tek bir gün.

George (Colin Firth), 16 yıllık sevgilisi, yol arkadaşını bir trafik kazasında kaybetmiştir. 8 ay boyunca bu süreyi atlamaya çalışır ama bu izlediğimiz günde bu hayatı bitirmeye karar verir. Gündelik normal işlerini yapar, görüştüğü sayılı insanı da o gün mutlu etmek ister ve kendince bir veda etmeye çalışır. Peki George kimdir? George bir üniversitede İngiliz Edebiyatı Profesörü, hayat arkadaşını kaybettikten sonra evinde tek başına yaşayan, az insan az dert prensibiyle yaşayan biri, tabi öncesini bilemiyoruz ama komşusuyla bile ilişkilerinin sınırlı olduğunu düşünürsek çok da geniş çevresi olduğu söylenemez. Gelin bu tek başına adamın hayatını biraz yakından bakalım.



Sevgilisinin ölümünden sonra onun yokluğuna kabullenemeyen, anılarıyla yaşayan bu hayatı çekilir kılan yegane kişiyi kaybetmiştir.Tek başına dünya ağır geliyor ona. 1960'ların Amerika'sından bahsediyoruz, şimdi bile zorken; o zaman hetereoseksüel olmayıp bir yalanın içinde yaşamamak zorken George'un yüksek kalite elit yaşamı bile bu durumu kolayca kaldıramıyor. O yüzden filme bu bağlamda yapılan semboller ve sözler çok anlamlı. "Biz görünmeziz diyen hep sen değil miydin" diye soruyor sevgilisi George'a bir anısında çünkü gay olanlar yok sayılır, görmezden gelinir. Cam evde yaşasalar bile. Cam ev olması da tesadüf değil, gay bir çiftin beraber yaşadıkları bir evin camdan olması topluma sizden korkmuyoruz biz de varız deme şeklidir bir nevi. Cesaret ister. George ise dersinde son günün hatırına dersin dışına çıkıyor ve azınlıklardan, korkudan bahsediyor. Bu filmde alakalı olarak da şöyle bağlayalım bu iki olguyu; Gayler de toplumdaki azınlıklardan biridir ve toplum onları görünmez kabul eder, yok sayar. Filmde de bahsedildiği gibi bu bilinmeyene olan korkudur. Onları istememelerinin sebebi de korkudur. Toplum tarafından istenmeyen, kabul edilmeyendir. Aile kurumunu ve ahlakı bozucudur. İşte bu gibi ön yargılar yüzünden de yalnız bir adamdır George. En yakın arkadaşı bile George'un 16 yıllık ilişkisini "gerçek" olarak görmez. Komşusu da üniversitede profesör olmasına ve  normal şartlarda saygı duyulan bir meslek yapmasına rağmen George'u kaçık olarak görür bu da toplumun sadece George'a değil temsil ettiği azınlığa olan bakış açısıdır.



George sevdiği adamı kaybetmiştir. Bunun yükü zaten ağırken, cenazesine bile aileler sadece katılıyor diye dışlanıp gidemezken "ailesinden" bile daha çok onunla zaman geçirmesine rağmen acısını tek başına yaşamak ve 16 yıldır beraber yaşadığı insanı sırf toplum kurallarına uymuyor diye son yolculuğunda yalnız bırakmak zorunda kalır.

Küçük bir ayrıntı da var filmde, ikiz köpeklerden biri kazada ölür öbürünün durumunu bilemeyiz ve ölen köpek ölen sevgiliyi temsil ederken kayıp köpek ise geleceği meçhul George'u temsil eder.



Sinematografi olarak söyleyeceğim iki şey var birincisi George'un ruh haline göre veya mutlu olduğu kısacık anlarda renk değişmesini çok sevdim, filmin havasını destekleyen sıkışmış çerçeve oranını da. Bir de Umbeyashi'nin bestesiyle ağır çekim ilerlemesi direkt akıllara Wong Kar Wai'i getirdi. Umbeyashi'nin müzikleri Won Kar Wai'nin sevilen filmleriyle özdeşleşmiştir biliyorsunuz. Ağır çekim de yine Wong ustamızın sevdiğidir, filmlerinde kullanır. Özenti mi saygı duruşu mu emin olmadım.

Sonuç olarak film de güzeldi mesajı da. Bir kez daha bu film dolayısıyla empatiyi hatırlayalım. Şimdi Tom Ford'un son filmini izlemeyi umup başka filmlere geçeyim :). Siz bu filmi veya yönetmenin diğer filmini izlediniz mi? Ne düşünüyorsunuz, yorumlarda belirtin. Kendinize iyi davranın ve sevgiyle kalın :).

Çok uzun zamandır yapmadığım bir şeyi paylaşacağım bugün, alternatif soundtrack listesiyle. Daha önce de Locke (2013) ve Lütfen Beni Öldürme (2006) gibi yazılarımda da yapmıştım, şimdi de devam :)

1. Adele - Lovesong
2. Lana Del Rey - Dark Paradise
3. Lily Allen - Somewhere Only We Know
4. Ben E. King - Stand By Me
5. The Ronettes - Be My Baby

Dipnot: Gif ve fotoğrafların hepsi bana aittir. 


Öneri Makinesini Sosyal Medyada Takip Edin:

https://soundcloud.com/ms-m-5
https://www.tumblr.com/blog/mubblr
https://twitter.com/onerimakinesi
Devamını Oku »

5 Mart 2017 Pazar

Kitap Adlarını Kitap Kurtları ile Değiştiyoruz (Pazar 6'lısı)

Sevgili esseve rin bu ay yine çok güzel temalar seçmiş, eğer fikirleriniz varsa da ona iletmeyi, yorum yapmayı unutmayın. Onun yazısı için tıktık. Ben baya alıştım bu pazar altılılarına, her hafta bana uysun her hafta yazayım istiyorum. Yazmayı çok seviyorum hele ki temalar güzel olunca :). Bu haftanın teması çok eğlenceli o yüzden lafı uzatmadan hemen başlayalım.


1. Harry Potter ve Kitap Kurtları


Hahaha, eminim birçok blog arkadaşım bunu yazacak ama olsun ben de yazmak istiyorum çok komik. Siz de yazın size de güleceğim :). Düşünsenize Harry Potter Voldemortla savaşmış yetmemiş bir de Potterfanlarla savaşacak. Yok o kadar da değil, o kadar macerayı kaldırır ama bizle yarışamaz bence :). Dost gibi görünen düşmanlarız. Psikolojik olarak biter, bu sefer de fazla sevgiden :). Biz hep daha çok macera isteriz :).

2. Kitap Kurtlarının Galaksi Rehberi


O kitaptan bu kitaba evrenler arası yolculuk yapmak kolay değil. Rehberimiz olmasın mı? Olsun tabi ki. O yüzden bence cuk oturdu :). Bu serinin 3.5 kitabını okudum ama çok güzel geldi kulağa, koyuverdim :).

3. On Küçük Kitap Kurdu


Hahaha, çok iyi bu tema ya kimin aklına geldiyse, çok eğleniyorum. Böyle uygulamaya geçmiyorsa bile bu şekilde çok eğlendim :). Doğrudur umarım :). Bu da mini mini bir çalışkan iki kitap kurtlarının on kişilik arkadaş grubunun maceraları :).
Devamını Oku »

4 Mart 2017 Cumartesi

Atıştırmalık #7 (İzlerseniz Zararlı Çıkmazsınız)

Atıştırmalıklarımıza devam ediyoruz :). Bu listedeki filmleri çok beğendim söyleyeyim :). İnceleme falan yapmadım son zamanlarda izlediğim filmlerden bir kesit paylaştım yine. Bir tur daha yazacağım sanırım en son izlediklerimi. Bazı yazdığım incelemeler de var burada bahsetmediğim onları da umarım yakın zamanda yayınlarım. Daha uzun yorumlarda görüşmek dileğiyle :).
Devamını Oku »

3 Mart 2017 Cuma

Atıştırmalık #6 (İzlemeseniz de olur İzleseniz de)

Bu aralar çokça film izleyip kitap pek okuyamadığımdan yine film paylaşacağım, hatta iki veya üç bölüme ayırdım izlemeseniz de olur izleseniz de ve izleyin zararlı çıkmazsınız diye :). İlerde belki uzun yazarım da şimdilik burada dursun :).
Devamını Oku »

28 Şubat 2017 Salı

Atıştırmalık #5

Toni Erdmann - Maren Ade (2016)


Devamını Oku »

26 Şubat 2017 Pazar

Reklamdaki Gibi Olmayan Şeyler #Mim

Sevgili Oytunla Hayat blogunun tatlı sahibesi Şebo beni mimledi, kendisine çok teşekkür ediyorum. Kendisini de blogunu da çok seviyorum. Cıvıl cıvıl neşe dolu yazıları var. Onun cevapları için tıktık.
Devamını Oku »

Yazdığı Kitapları Kıskandığınız 6 Yazar (Pazar 6'lısı)

Merhabalar :). Dediğim gibi bu haftanın yazısını da yazıyorum çünkü tema hoşuma gitti. Yalnız hiç ummadığım bir sorun oldu :), şöyle ki ben düşünüyordum ki seçmekte zorlanacağım fakat öyle olmadı aksine listeyi doldurmakta zorlandım. Kendime inanamadım seçerken bir ince elemeci sık dokumacı onu bunu beğenmeyen biri oldum :). Favori yazarlarım kitaplarım var ama kıskanacak kadar birinin kitabını seçerken çok zorlandım. Yine de altı taneyi tamamladım. Bu arada geçen hafta pazar altılısını bir ben yazdım sanırım :), hiç görmedim kimsede.
Devamını Oku »

25 Şubat 2017 Cumartesi

Uyarlamaca #Mim

Sevgili Yorum Atölyesi yazarları Esma ve Sümeyye beni kendi hazırladıkları çok güzel bir mime davet etmişler. Onları severek takip ediyor, onları da bloglarını da çok seviyorum. Davete icabet etmek gerekir ben de bu güzel mimi yapacağım. Sümeyye'nin cevapları için tıktık. Mimin konusu başlıktan anlaşıldığı üzere uyarlamalar. Uyarlama dizi ve filmler hakkında sorular, ben zaten çok doluyum bu konuda özellikle bir seri hakkında.
Devamını Oku »

23 Şubat 2017 Perşembe

Tam Ciddi Olacağım Bir Gülme Geliyor #1

Başlıktan anlaşılmadığı gibi bugün hazırladığım kara komedi listemi sonunda sizlerle paylaşıyorum :). Sanırım türden bahsedince biraz daha anlaşılır oldu :). Kara mizah olarak da bilinen (ing. dark comedy veya black comedy) kara komedi türünün beş örneğiyle karşınızdayım. Peki nedir bu kara komedi, genellikle ölüm teması var ve bunu mizahi bir tavırla anlatıyorsa kara komedidir :). Tabi sadece ölüm değil, böyle mizahı yapılmayacak şeylerin komik yapılanlarıdır mesela :). Kara mizahtır. İşte bu yüzden filmi izlerken tam üzülüp ağlayacaksınız bir gülme geliyor :). Ciddi kalamıyorsunuz. Benim en sevdiğim tür sanırım kara komedidir, neden anladınız zaten :). Zekice yazılmıştır, mesajını çok güzel verir. Özellikle bu tarz filmleri izlemeye bayılıyorum. O yüzden sizin de benim izlemediklerimden önerileriniz olursa seve seve izlerim. Sizin de aralarında izledikleriniz varsa yorumlarda belirtin. Bu listenin devamı gelecek zaten. Ben de bu sevgi olduktan sonra :).

1. Harold and Maude - Hal Ashby (1971)




Bir numarada tabi ki benim en sevdiğim filmler listesinde ilk beşte rahatlıkla yer alan Harold and Maude hem güldüren hem öldüren bir film :). Evet yanlış okumadınız, öldüren bir film :) sonuçta kara komedi böyle şeyler normaldir :).

2. Delicatessen - Marc Caro, Jean Pierre Jeunet (1991)




Karanlık bir dönemde geçen çok tatlı bir film. Açlığın doruk noktalarda olduğu bir dönemde kasaplık yapmaya çalışınca gülsek mi ağlasak mı bir durum ortaya çıkıyor :). Neyse ki film ben gülmeyi seçiyorum :).

3. Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi - Onur Ünlü (2011)




Tabi ki nadir de olsa ülkemizde de başarılı örnekleri bulunmakta. Yine tabi ki gülsek mi ağlasak mı bir durumun olduğu cinayete kurban giden genç eşin ardından kendine günah keçisi bulmaya çalışan akademisyen yaşı biraz geçkin kocanın ve ailesinin hikayesi. Bir de kardeşinin ölümünü aydınlatmaya çalışan görme engelli abi var ki sözleri dinlenmeli. 

4. Liza the Fox Fairy - Karoly Ujj Meszaros (2015)




Macaristan yapımı çok tatlı film diyeceğim de kara komedi ne kadar tatlı olabilirse işte :). Gerçi müzikleriyle ve dekoruyla içinizi ısıtan bir film, karakterleri öldürse de :).Ben çok sevdim, dekor, müzik, hikaye her şey çok güzel. Eleştirilerini de araya sıkıştıran güzel bir film. Bir soundtrack'i var ki zaten bayılacaksınız.

5. Fargo - Joen Coen, Ethan Coen (1996)




Coen kardeşlerin kara komedi türünde yaptıkları filmler gerçekten izlenmeye değer. Bu film de çok sevilen bir film mutlaka duymuşsunuzdur hatta dizisi de var ben izlemedim, bir ara bakmak lazım. Bu filme aynı zamanda polisiye severler de bir bakmalı.


Devamını Oku »

21 Şubat 2017 Salı

Sevgili Güllük #26 (Video Klipler 2)





Devamını Oku »

20 Şubat 2017 Pazartesi

Sevgili Güllük #25 (Video Klipler 1)

Her zaman film değil :),






Devamını Oku »

19 Şubat 2017 Pazar

İsminde kış mevsimini çağrıştıran bir kelime geçen veya olayların kışın geçtiği 6 kitap (Pazar 6'lısı)


Temasına bayıldım ama kitap bulmakta zorlandığım bu pazar altılısı yazısıyla şubatın ilk altılısını yapıyorum. İlk iki temada ilki çevrilmesini istediğim kitap olmamasından; zorlasam bir iki tane çıkar ve romantik türde kitap okumadığımdan; yine aynı şekilde uğraşsam bir iki tane çıkar) bu ay çok istememe rağmen iki hafta yazamadım ama bu hafta zorlanmama rağmen online kütüphanemi tekrardan gözden geçirip gözüme ilk çarpan bu altı kitabı seçtim. Belki sonradan daha farklı kitaplaraklıma gelir ama ilk izlenimler bunlar olduğu için pişman olacağımı sanmıyorum.
Devamını Oku »

18 Şubat 2017 Cumartesi

Sevgili Güllük #24 (Let's Dance 5)

Just dance, gonna be okay.

Devamını Oku »

17 Şubat 2017 Cuma

Sevgili Güllük #23 (Let's Dance 4)

Dance me to the end of love...

Devamını Oku »

16 Şubat 2017 Perşembe

Sevgili Güllük #22 (Let's Dance 3)

Devamını Oku »

13 Şubat 2017 Pazartesi

Mim: Koleksiyon

Merhabalar, bugün bir mim fikriyle karşınızdayım. Daha önce böyle bir mim yaptınız mı gördünüz mü bilmiyorum ama yapmadıysanız mutlaka yapın. Ben denk gelmedim o yüzden böyle bir mim başlatmak istedim. Zaten bazılarınız el mahkum yapacak mimleyeceğim kaçış yok :). Şaka şaka, ben mimlerim isteyen vakti olan yapsın :). Kendi ayraç koleksiyonuma bakarken aklıma geldi ben birkaç şeyin baya bir koleksiyonculuğunu yapıyormuşum. Madem yapıyorum bakalım kimler de yapıyor bir
Devamını Oku »

10 Şubat 2017 Cuma

Atıştırmalık #4

Children of Men - Alfonso Cuaron (2006)



Devamını Oku »

9 Şubat 2017 Perşembe

My Blueberry Nights - Wong Kar Wai (2007)

Wong Kar Wai'nin en güzel anlattığı belki de anlatmayı en çok bildiği iki duygu var; aşk ve acı. Birini anlatmadan diğeri eksik kalıyor sanki. Mesela acısız aşk olmuyor mu? Yok mu bir çaresi hocam diye sormak geliyor içimizden. Çaresi yok en azından filmlerinde. Acıyı dibine kadar yaşayıp aşkı doruklarda hissetmek ruhunda var. Ayrılmaz ikili, birbirleri olmadan varlık gösteremiyorlar sanki. Nasıl Days of Being Wild, In the Mood for Love ve 2046'da derin acıları ve umutsuz aşkları
Devamını Oku »

8 Şubat 2017 Çarşamba

Happy Together - Wong Kar-Wai (1997)

Yine bir Wong Kar Wai yine bir aşk filmi. Ben bu adamın sinemasına bayılıyorum <3. Çok sevdiğim iki oyuncu da başrolde olunca ortaya yine güzel bir iş çıkmış. Tony Leung zaten efsane bir oyuncu, Leslie Cheung'un da yine Kar Wai'nin Days of Being Wild'dan sonra izlediğim ikinci filmi ama orada da hayrandım burada emin oldum favorilerime rahatlıkla girebilen bir oyuncu. Çok güzel muazzam bir oyunculuk yine göz doldurdu bu filmde.
Devamını Oku »

2 Şubat 2017 Perşembe

Bir Kişisel Çelınc Hatıraları (#17 Çelınc)

Noldu? Başlığı görünce şaşırdınız değil mi? Bu benim size sürprizimdi aslında ama söylemeyi unuttum :). Bu listeyi son güne sakladım, böyle bir anı olsun, kenarda dursun dinleyelim diye. Meydan okumada paylaştığım tüm şarkılar sırasıyla bu listede :). Nasıl fikir, beğendiniz mi :)? Kendince bir teması oldu ve böyle bir müzik listesi çıktı ortaya :). Malum ben bazı günleri atladım o yüzden adına yakışır olsun diye +2 bonusuyla 17 şarkılık bu listeyi keyifle beni anarak dinleyin :).
Devamını Oku »

#17 Çelınc 17. Gün

Ayy kaç zamandır ne film izliyorum ne de doğru dürüst kitap okuyorum. Bu çelınc iyi geldi en azından blog hareketleniyor, siz de sağ olun yorum yapıyorsunuz. Ben, kim beni, benim hayatımı veya benim hakkımda bir şeyleri merak eder diyordum ama yorumlarınız beni şevklendirdi ve ben buralara kadar geldim, teşekkürler. Bu ne ya veda mı ediyorum noluyor, hopp dur orada daha yeni başladık gelsin meydan okumalar gitsin mimler. Hadi son soruyla bu çelıncın kapanışını yapıyor ve
Devamını Oku »

1 Şubat 2017 Çarşamba

#17 Çelınc 16.Gün

Son iki hadi bakalım :), hala gelmedi çelınc önerileriniz bakın boşlukta kalcam :).

16. Kağıda bir şey çiz ve bize göster.

Hıhhh tam adamına söyledin, ben kim çizim yapmak kim. Yani herhalde hayatta en çok istediğim şeylerden biridir keşke resmetme yeteneğim olsa şöyle ajandama, not defterime, oraya buraya küçük
Devamını Oku »

31 Ocak 2017 Salı

Bizim Dünyamız - Thich Nhat Hanh

Bu ad bir yerden tanıdık geliyor mu? :) Evet evet pazar altılısı yazımda bahsettiğim Sinek Sekiz yayınevinden bir kitap. Yazıyı yazdıktan sonra kendimi resmen gaza getirip kitabı aldım, mutluyum :). Bu arada bazı okumak istediğim kitapların baskısı tükenmiş görünüyor sitelerde fakat İrem Çağıl yeniden basılacağı müjdesini vermiş :) Beklemedeyiz. Bu arada da ben baskısı olanları okumaya bir yandan başladım. İlk aldığım kitap da Bir Zen rahibinin barış ve ekoloji hakkındaki düşünceleri alt
Devamını Oku »

#17 Çelınc 15. Gün

Şaka maka yavaştan bitiriyorum bir meydan okumayı, hani bana tebrik :). Bu bitiyor madem gelsin mimler, meydan okumalar yazın yorumlara, katılacağım :):) Hahaha, yok hepsine katılamam en kısadan olanlara katılırım belki :). Bitiyor dedik de son üç yani, devamını da yapacağım :).

15. On beş yaşındaki birine vereceğin nasihat ne olurdu?

Yani nasihat değil nasihatlar verilebilir fakat ben kimim ki nasihat vereyim o da ayrı mesele :). Neyse
Devamını Oku »

30 Ocak 2017 Pazartesi

#17 Çelınc 14. Gün

14. Keşke arkadaşım olsa dediğim ünlü?

Ohhh çok güzel soru geldi :). Düşünsem aralarından seçemem belki ama bu soruyu okuduğumda aklıma bir isim geldi çünkü ben büyük takipçisi olduğumdan hep komşum olsa komşum olsa diye gezen biriyim :). Kim mi? Mabel Matiz :). Ondan müthiş bir arkadaş olurdu. Multi yetenek, iyi kalpli (en azından görüğümüz kadarıyla ), çok yönlü, sanatsever, beste yapar, söz yazar, şarkı söyler,
Devamını Oku »

29 Ocak 2017 Pazar

Hikayeler #4

Merhabalar, nasılsınız? Nasıl geçiyor günler? Benim bu aralar çokça bolca şansa ihtiyacım var, bana şans dileyin, gönderin :). Ben bugün üşengeçliğimi kırmak istedim ve art arda yazıları yayınlıyorum. Birkaç gündür hazır yayınları bile yayınlamaya üşeniyordum bugün bir dur diyebildim neyse ki ve yine süper kitap önerileriyle karşınızdayım :). Bir de aşağıda ilk karşılaştığım bir sorun oldu nedenini bilmiyorum ve çözemedim son çare olarak da gri alt
Devamını Oku »