12 Temmuz 2017 Çarşamba

Müzisyen Yazarlar

Merhabalar, bugün sizlere müzisyen yazarların kısa bir listesini hazırladım. Sanat bu ya hep birbiriyle ilgili ve ilişkili. Yazar olup müzik yapan, müzik yapıp film çeken, film çekip oyuncu olan, oyuncu olup resim yapan birçok sanatçı var ve ben bu sanatın bir dalı değil birçok dalıyla ilgilenen sevdiğim isimlerden bir liste yaptım. Bakalım siz hangilerini zaten biliyordunuz, hangileri sürpriz oldu bu müzik yapıp edebiyatla da ilgilenen yazarlardan :).




Nick Cave


Nick Cave efsanevi bir müzisyendir. Yeni öğrendim ki aynı zamanda kitapları da varmış. Şarkı sözlerinden, kısa hikayelerden oluşan kitapları olduğu gibi iki de romanı vardır. Ülkemizde de bu iki kitap çevrilmiştir.

Ve Eşek Meleği Gördü - 1989
Bunny Munro'nun Ölümü - 2009

Patti Smith


Patti Smith çok güzel bir müzisyen. Şarkılara kattığı yorumla da dinleyeni mest eder. Smith bu yaratıcı kişiliğini müzikle sınırlandırmamış ve birçok kitap da yayınlamıştır. Üç kitabı çevrilen bu müzisyen yazarımızın birçok şiir ve çevrilmemiş kitabı da vardır. Türkçe'ye sadece üç anı kitabı çevrilmiştir.

Hayalperestler 1992
Çoluk Çocuk 2010
M Treni 2015

Umay Umay


Umay Umay'ı 90'lar gençliği rahatlıkla hatırlayacaktır, videolarını ve şarkılarını :). En son 2002 de solo albüm yapan Umay Umay, kitapları ile de sevilen bir yazar/şair.

Elleri Kara Çocuk
Orospu Kırmızı
Sokaklar Uyudu Artık Öpüşebiliriz
Bütün Güzel Çocuklar Şüpheli
Rüya Duvarları
34 U 442/Veda Busesi
Cevapsız Ağrı

Mehmet Güreli


"Kimse Bilmez" şarkısı ile tanınan ama o şarkı dışında da çok güzel şarkıları olan Güreli'nin bir deneme, bir roman, iki hikaye kitabından oluşan dört kitabı bulunmaktadır.

Sıcak Bir Göz 1985
Alope'nin Odası 1993
Hayaller ve Sokaklar 2009
Bedrufi'nin Nefesi 2015


Hüsnü Arkan


Ezginin Günlüğü'nden sonra solo albümleriyle de kalbimizi kazanan Arkan'ın yedi romanı ve iki şiir kitabı vardır. Yazar olarak da başarılı olan Arkan'ın Hırsız ve Burjuva adlı romanıyla da Orhan Kemal Roman Armağanı 'na layık görülmüştür.

Ölü Kelebeklerin Dansı 1998
Menekşeler, Atlar ve Oburlar 2001
Uzun Bir Yolculuğun Bittiği Yer 2005
Hiçe Doğru 2005
Uyku 2008
Mino'nun Siyah Gülü 2011
Hırsız ve Burjuva 2014
Naş 2016
Gülhisarlı Terziler 2016

Zülfü Livaneli 


Bu listede en bilinen müzisyen yazar olabilir. Hatta eminim çoğunuz kitaplarını okudunuz bile :). Müzisyen kişiliğinin yanında yazar kişiliğiyle de öne çıkan Livaneli, bu alanda da başarılı olduğunu 34 dile çevrilen kitaplarıyla kanıtlamıştır. Birçok kitabı olan Livaneli'nin en çok bilinen kitaplarından bazıları;

Huzursuzluk
Son Ada
Serenad
Kardeşimin Hikayesi
Mutluluk
Leyla'nın Evi
Konstantiniyye Oteli

Aydilge


Şu aralar adını dizi müzikleriyle duysak da ödüllü albümleri ve solo kariyeriyle müzik dünyasında da rüşdünü ispatlayan Aydilge aynı zamanda 4 kitabı olan bir yazar.

Kalemimin Ucundaki Düşler 1998
Bulimia Sokağı 2002
Altın Aşk Vuruşu 2004 (Biyografisinde yazmayan bir kitap ama kayıtlarda var)
Aşk Notası 2011


Leonard Cohen 


Yakın zamanda kaybettiğimiz Cohen, birçok dinleyicinin idolü olması dışında birçok müzisyenin de ilham kaynağıdır. Gitmeden bu dünyaya güzel albümlerinin yanı sıra birçok kitap da bırakmıştır. İşte dilimize çevrilen kitapları;

En Sevilen Oyun
Görkemli Kaybedenler
Sevda Kitabı
Bir Kadına Dokunmayı Özlüyorum
Kendi Ağzından


Can Bonomo


Şarkılarının yanı sıra şiir kitaplarıyla da sevilen Bonomo'nun iki şiir kitabı bulunmaktadır.

Delirmek Belirmektir 2013
Şu Sevdalar Tevatürü 2016

Bob Dylan


İlginçtir ki Bob Dylan'nın hiç roman veya şiir kitabı olmamasına rağmen şarkı sözleriyle Nobel Edebiyat Ödülü'nü almış ve bu ödülün "Amerikan şarkı geleneğine yeni ve şiirsel bir ifade tarzı getirdi" ifadesiyle Dylan'a verilmesi birçok tartışmaya yol açmıştır.


Bana sorarsanız ben buradaki tüm isimlerin şarkılarını sever, dinlerim ama sadece birkaçının kitabını okuma şansına sahip oldum. Sizin ilk aklınıza gelen müzisyen şair/yazarlar kimler? Bu müzisyenlerin hangi kitaplarını okudunuz? Yorumlarınızı merakla bekliyorum :). Sanatla kalın.

Devamını Oku »

10 Temmuz 2017 Pazartesi

Mim: Yarıyıl Raporu (Mid-Year Book Freak Out 2017)

Yolla yolla kaderim yolla acıları bana yolla ne de olsa dert babasıyım ya ben, vur ya lafı mı olur vur ya düşüne bir de sen vur ya ne de olsa sabır taşıyım ya ben... DIDIDIDIDIDI.



La La Land - Damien Chazelle (2016)

Sebastian - I'm letting life to hit me until it gets tired. Then I'll hit back. It's a classic rope-a-dope.

Bu sefer de şarkı söyleyerek açılış yapayım, merhaba falan her seferinde sıkıcı oluyor zaten, değişiklik olsun :). Bakarsınız hep böyle başlarım yazılara artık :). Bu Tarkan'ın şarkısını günde bir kez dinlemesem eksiklik hissediyor, kendim gün içinde sesli sessiz söylemeden duramıyorum. Tarkan 7 yıl hazırlanmamış bu albümü ben sanki yedi yıl beklemişim bu şarkıyı, niye bilmem :).

Sevgili Esseve Rin beni bu yarıyıl miminde etiketlemiş, biz Yarıyıl Reading Challenge ile ikinci yarı on iki kitabı okuyaduralım ama bu sırada gelin hep beraber bu ilk yarıyı yorumlayalım demiş, ben de kolları yazmak için sıvadım :). Söylemesi ayıp Goodreads'deki Reading Challenge'mda ilk yarıda hedefimi bitirdim ve yeni hedef koydum :). Gaza gelip uçmadım makul bir hedef koydum umarım yıl bitmeden yeni hedefi de bitiririm :). Şimdi artık sorulara geçeyim, biraz da orada konuşalım :).

1. Şu ana kadar okuduğun en güzel kitap?


Karpuz Şekerinde - Richard Brautigan. Benim için 2017 eşittir Richard Brautigan.

2. Şu ana kadar okuduğun en iyi devam kitabı?


Şu zamana kadar serilere daha el atmadım :/.

3. Okumak istediğin ama henüz okuyamadığın yeni çıkan bir kitap?


Miranda July'nin Birinci Kötü Adam'dan sonra hikaye kitabı Hiç Kimse Buraya Senin Kadar Ait Değil'in yine orijinal kapakla Everest'ten bugün yayınlanması beni mutlu etti. Birinci Kötü Adam fena değildi bu kitaptan beklentim büyük, July'i de seviyorum.

4. İkinci yarıda çıkmasını beklediğiniz bir kitap?


Yakın zamanda çıkmayacağını bile bile Brautigan ve Sinek Sekiz Yayınlarının tükenen kitapları :(. 

5. Sizi hayal kırıklığına uğratan bir kitap?


İlk aklıma gelen Lena Dunham'ın kitabı. Nasıl tarif edeceğimi bilmiyorum ama vadettiği gibi bir kitap değil hatta sanki birkaç konuda öyle şeyler yazmış ki bunları karşılamadığı gibi başka konularda yaptığı yorumlarda gerçekten böyle mi düşünüyor dedirtti :/. Bir şeyi eleştirirken onu yapamayıp başka bir şey tarafından eleştirilecek şeyler söyleme gibi :).

Bir de Oz vardı off ki ne off yarım bırakmak zorunda kaldım :/.

6. Sizi şaşırtan bir kitap?


Junky çünkü beklenti büyük ama karşılığı hüsrandı benim için. 

7. Favori yeni yazarınız?


Bu senenin yıldızı, aşk yaşadığım Richard Brautigan. Benim için çok güzel bir keşif oldu. Tüm kitaplarını okuma gibi bir amacım var ve yayında olanların hepsini okudum sayılır. Onun dışında da ilk kez okuyup sevdiğim yazarlar oldu.

8. En yeni kurgusal aşkınız?


Kurgusal aşkım yok. Sadece bu sene Brautigan ile karşılıksız aşk yaşıyorum :).

9. En yeni favori karakteriniz?


Yok ama Brautigan'ın "Kürtaj" kitabında 24 saat sıradışı bir kütüphanenin içinde yaşayan bir karakter vardı. Favori karakterim olmasa da mesleği ve yaşamı ilgi çekiciydi. 

10. Sizi ağlatan kitap?


Cık ağlamadım, filmlerde çok ağlarım, ağladım ama kitaplarda yok. Birkaçında çok duygulandım, ilk aklıma gelen de Didem Madak'ın Ah'lar Ağacı. Beni çok üzdü ve şiirler yüreğimi dağladı desem abartmış olmam herhalde :(.

11. Sizi mutlu eden kitap?


Ben, Earl ve Ölen Kız kitabı beni güldürdü, sevdim :). Bugün Bize Kim Geldi'deki ilk öykü başta olmak üzere birçok öyküde kahkaha attım :).

12. En beğendiğiniz kitaptan uyarlanan film?


İki uyarlanan kitap okudum; Ben Earl ve Ölen Kız ve Androidler Elektrikli Koyun Düşler Mi? İlkinin filmini izleyip kitabını okudum zaten, beğendiğim bir filmdi. İkincisini okudum sonra izledim. Kitabı sevdim, filmi beğenmedim.

13. Bu yıl yazdığın favori kitap yorumun?


Bu yıl Sinek Sekiz Yayınları'ndan üç kitap okuduğum için mutluyum. Biri burada diğeri burada, öbürü de burada :).

14. Bu yıl satın aldığın en güzel kitap?


Karpuz Şekerinde - Richard Brautigan

15. Yıl sonuna kadar neleri okumak istiyorsun?


Brautigan'nın tükenen kitapları, Highsmith'in Ripley serisi, Otostopçunun Galaksi Rehberi'ni kaldığım yerden, yaza özel aldığım okuması kolay kitapların hepsi ve elimde okumadığım kitapların çoğunu okumak istiyorum :).

Bir de baktım ki o da ne sürü sürü bir sürü çileeee. Kapanışı da "Yolla" ile yapıyorum. Yolla mimleri yolla bu bitti yenisini yolla :). Sıcakların daha az etkilediği bir günde görüşmek üzere, dertlerinizin eğlence havuzunda şarkı olup sizi eğlendirdiği günleriniz olsun, yolla ile pardon müzikle kalın :).
Devamını Oku »

9 Temmuz 2017 Pazar

Mim: Elimin Gitmediği Kitaplar

Bana ne yapıyorsun diye sorarsanız size eriyorum diye cevap veririm. Şu an size su kütlesi olarak yazıyorum zaten. Bu sıcakların cildime pek iyi geldiği de söylenemez kabartılar oluyor, soğuklar da (aslında çok soğuk olmasına da gerek yok) kronik burun akıntısı yapıyor. Vücudum aşırılığı kaldırmıyor sanırım :). Ben olmak zor :).

Kağıt Salıncak sağ olsun beni mimlemiş, ben de mimlenirsem elimden geldiğince kısa sürede cevaplamaya çalışıyorum. Mimler daha önce de bahsettiğim gibi blog tanımak ve bildiğimiz blogları daha iyi tanımak için güzel yazılar, severek yazıp okuyorum. Bu mimde elimizin gitmediği kitapları yazıyoruz. Benim elimde öyle çok kitap var, niye bilmem :). Halbuki her kitabı isteyerek alıyorum ama sonra bazılarından bir çekiniyorum. Çekinip almadıklarım da var da o ayrı bir mim :). Elimde olup da çekindiğim kitaplardan beşini yazayım :).


1. Oliver Twist - Charles Dickens


Elimde 60 yıllık orijinal dilinde Oliver Twist var ama cesaret edip bir türlü başlayamıyorum :(.

2. Pride and Prejudice - Jane Austen


Bu kitabı iki kere elime aldım başladım ama devamı gelmedi. Biraz daha ilerlersem bırakmayacağımı umuyorum :). Biliyorum ki dördüncüsü zor olur üçten sonra :/.

3. Her Şey Seninle Başlar - Mümin Sekman


Kişisel gelişim kitaplarını pek okuyamıyorum, 2015 challenge için aldım başladım, akmayınca bıraktım bir şans daha vereceğim olmazsa yapacak bir şey yok, herkes kendi yoluna :).

4. Boş Koltuk - J. K. Rowling


Sayfa sayısı ve sevmeme korkusu işte bütün mesele bu :(. Çok zor, korkuyorum eşkıya :(.

5. Çanlar Kimin İçin Çalıyor - Ernest Hemingway


Benim için çalmadığı kesin, halbuki ne de severim Beyaz Fillere Benzeyen Tepeler kitabını :(. Üzülüyorum :(.

Son yaptığım mimlerde unutmuşum hep mimlemeyi, bu sefer unutmadım canı yapmak isteyen herkes Makine mimledi yazsın :). Sağ üst köşede bir anket var, hiçbirini okumadıysanız bile ismini beğendiğinize tıklarsanız sevinirim :).

Benim elimin gitmediklerinden bazıları, sizinkiler neler?
Devamını Oku »

8 Temmuz 2017 Cumartesi

Taika Waititi Sevmek


Merhabalar, nasılsınız? Xavier Dolan'dan beri sevmek yazılarında yönetmenlerden bahsetmiyordum ama son zamanlar keşfettiğim yönetmen Waititi ile sevmek yazılarına yönetmenlerle geri dönüyorum :). Bir filmi çok seversem tüm filmlerin izleme eğilimim olduğundan dikkatimi çeken yönetmenlerin sinemalarına ağırlık veriyorum ve son zamanlarda Waititi bunların başında geliyor. "Hunt for the Wilder People" filmi ile başlayan bu serüven "Eagle and Shark" filmini izlemem ile yönetmenin dikkatimi çekmesi uzun sürmedi. Daha sonra art arda tüm filmlerini izlediğim yönetmen kısa zamanda favori yönetmenler listeme girdi bile :).


Çok sevdiğim bir tür olan komedi de alışılmışın dışında karakterlerle ve hikayeleriyle, sinemaya bakışı ve tüm filmlerinde görülen kendine has dokunuşlarıyla Waititi kendi sinema dilini oluşturan bir yönetmen. İzlediğiniz de yönetmeni bilmeseniz bile aynı elden çıktığını anlayacağınız küçük doneleriyle güzel filmler üreten Yeni Zelandalı kendine has bu yönetmenin filmleri gerçekten sizi kendine bağlıyor.

Kara komedi, absürt komedi türlerini zaten ne kadar sevdiğimi biliyorsunuz. İlk filmini izleyip de Kenneth Branagh olmasına rağmen pek de sevmediğim Thor filminin üçüncü filmini çekmesi ise seriye tekrardan dönüş yapmama sebep olacak kişidir. Kendisinin Taika-esque olacağını da belirtmesi ki bu da kısaca izlemek istememe sebep olacak şey, yine filmi merakla beklememe sebep oldu :). Sevdiğim türlerde yaptığı filmlerle de beni kendine çeken yönetmeni sevmemin altı nedenini sıralayacağım. Eğer hala izlemediyseniz bu maddelerden sonra yönetmenin filmlerine bir şans verin derim :).



Filmlerde müziğin önemi benim için büyüktür, yönetmenin bu konuda oldukça başarılı olduğunu söyleyebilir, hatta bunu size gösterebilirim. Her maddenin sonunda keşif yapmamı sağladığı güzel şarkılar bulacaksınız, film bilgileriyle :). Waititi'nin filme koyduğu müziklerde kazanan açık ara The Phoenix Foundation grubu ve üyelerinden Luke Buda olduğunu söyleyeyim :).

1. Mizah anlayışı


Kara komedi, absürt komedi, parodi filmlerinde var ve bu nedenle özellikle benim için filmlerini çok komik yapıyor :). Gülmediğim filmi yok, dram olsa bile.  Özellikle en sevdiğim filmi olma özelliği taşıyan "What Do We Do in the Shadows" ile baştan sona kahkaha dolu bir film yapmıştır, arkadaşı ve "Eagle vs Shark" filminde de başrolü oynayan güzel oyuncu memleketlisi "Flight of the Conchords"'tan tanıdığımız Jemaine Clement ile. Senaryoyu da beraber yazmışlardır ki ortaya çok güzel bir sonuç çıkmış :).

The Phoenix Foundation - Apples and Tangerines (Eagle vs Shark 2017)


2. Yeni Zelanda'nın güzel doğası


Yeni Zelandalı yönetmenin çekimlerini bu ülkede yaptığı filmlerde özellikle son filminde Yeni Zelanda'ya gitme isteğiniz artacak, aklınızda olmasa bile :). Doğasının güzel bir resmini gördüğümüz filmleri ve güzel çekimleri filmlerini daha da güzel kılıyor. "Hunt For The Wilder People", "Boy" manzarada doruk noktasına ulaştığımız filmlerdir herhalde :).

DD Smash - Magic (Hunt For The Wilder People 2016) Bu şarkıyı J. Dennison'nın dansıyla bir de dinleyin :).


3. Stereotiplerden uzak karakterleri


Karakterler genelde şahsına münhasır :). Bu filmleri hem eğlenceli hem de daha özgün kılıyor. "Eagle vs Shark" olsun, "Hunt for the Wilder People" olsun, "Boy" olsun ya da WDWDITS hepsi alışılmışın dışında daha doğrusu ekranda görmeye alışık olmadığımız karakterler, işte filmlerini daha öznel kılan unsurlardan biri.

Norma Tanega - You're Dead (What Do We Do In The Shadows 2016)


4. Soundtrackleri ve Danslar


Her filmde bir iki şarkı garanti keşfedersiniz. Filmlerinde müzikleri kullanmayı seven ve bunu çok iyi yapan yönetmenlerden. Seçimleriyle bizi mutlu eden yönetmen ayrıca dans sahnelerini de ihmal etmiyor :). Bu dans sahnelerinden en sevdiğim "Boy" filminin sonunda MJ - Thriller ve Maori dilinde olan ve dinledikten sonra çok sevdiğim "Poi E" şarkısının klibi ve film ekibiyle yapılan koreografidir herhalde. Bu kadar güzel harmanlanmış dans sahnesi zor bulunur :).

Tabi sadece Thor'da değil tüm filmlerinde dans sahneleri var. Yeni filminde de "Thor"'u Loki ile dans ederken görürseniz şaşırmayın :). Ki zaten klip tadında fragmanını izlediyseniz bir ipucu da verildi bize :). Ben bir dans sahnesi bekliyorum :).

Benim "Boy" filminden sonra keşfettiğim Yeni Zelanda'nın yerlileri Maorilerin kendi dillerinde yaptıkları bu şarkının, bağımlısı olacaksınız.

Patea Maori Club - Poi E (Boy 2010)


5. Olaylara farklı bakış açısı sunan hikayeleri


Vampir parodisi, büyüme hikayeleri ve romantik filmlerinde de güzel hikayeler anlatıyor. Farklı şeyler anlatmasa bile farklı şekilde anlattığı her filmde Taika-esque bir yanı olduğu inkar edilemez. Ve hepsi komik :).

The Reduction Agents - The Pool (Eagle vs Shark 2007)


6. Aynı zamanda çok iyi bir oyuncu olması


Kendisi aynı zamanda çok yetenekli bir oyuncu. "What Do We Do in the Shadows" olsun, "Boy" olsun çok güzel bir oyunculuk sergilemiştir. "Boy" filminde kaçık bir baba, WDWDIS filminde ise titiz ve sorumluluk sahibi bir vampiri canlandıran Waititi komedi de dramada da başarılı olduğunu bence göstermiştir. Kendi filmleri dışında birçok filmde oynamış hala izleme şerefine nail olamasam da :).

Tomica Miljic - Svatovsko Kolo (WDWDITS 2014)


Taika Waititi Filmografisi (Yıllara göre değil en sevdiğim sıralamasına göre :))


1. What Do We Do in the Shadows (2014)

2. Eagle vs Shark (2007)

3. Boy (2010)

4. Hunt for the Wilder People (2016)

5. Thor (2017)

Şuraya Kasım'da vizyona girecek video klip tadındaki "Thor" filminin fragmanını da koyayım. Seriyi başta da dediğim gibi bırakmama rağmen beni heyecanlandırdığını söyleyebilirim, beklenti büyük :). Yeni şeyler denemesi ama hep özgün kalması dileğimle :). Seni seviyoruz Taika Waititi :).

Devamını Oku »

7 Temmuz 2017 Cuma

I Don't Feel At Home In This World Anymore - Macon Blair (2017)



Sundance'te en iyi drama ödülüyle ayrılan IDFAHITWA, temiz görüntüleri, güzel müzikleri, yer yer araya serpiştirdiği güzel sorularla güzel bir suç, dram, gerilim filmi. Bir de bunların yanına absürt ve kara komedi eklenince güzel bir film çıkmış ortaya. Adıyla ilgimi çeken film beni gayet mutlu etti :).

Tek başına yaşayan karakterimiz Ruth'un (Melanie Lynskey) evine hırsız girmesi ve polislerin tutunduğu tavırdan sonra bu dünyadaki adaleti Ruth en azından kendine yapılan haksızlığı çözecek kadar sağlamaya çalışacaktır. Evini kilitlemediği için polisler tarafından evine hırsız girmesi ciddiye bile alınmazken büyükannesinin çalınan kaşık çatal takımı üzerinden ölümü, yaşamı ve insanlar üzerinde bıraktığımız izleri ve ölüm sonrası unutulma kaygısıyla Ruth'un birçok diyalog ve monologlarını dinleriz.

Bu tarz çizilmiş gibi posterler de moda oldu sanki

Birey üzerinden sorulan yaşama dair sorular, ara ara kameramıza yansıyan karakterimizin dünyaya olan bakışı ve umutsuzluğu evine hırsız girdikten sonra insanlarla yaşadığı ilişkilerinden sonra da insanlık, vicdan, saygı konuları daha çok sorgulanıyor Ruth tarafından. Bu süreç içinde başkalarını eleştirirken kendini de eleştirmeyi ihmal etmeyen Ruth bu dünyada her ne kadar hissetmese de aslında onun bir parçası ve bu düzenden o da nasibini alıyor. Kendisine yardım etmeyi kabul eden Tony (Elijah Wood) ise bu dünyanın iyi yüzlerinden biri. Karaktere yardım eden iyi komşu rolünde güzel bir iş çıkarmış. Bu karakterimiz dalıp dalıp giden kendi halinde köpeğiyle yaşayan bir karakter ve bu dünyayı Ruth için daha katlanılabilir kılan insanlardan biri.

Ruth: Bu dünyada ne yapıyoruz?
Tony: İyi olmaya çalışıyoruz, daha iyi.

Arada kötülükler, adaletsizlikler olsa da aslında bir şekilde trajikomik hayatlarımızda daha iyi bir insan olmak için yaşıyoruz. Hatalarımız tabi ki oluyor ama bu diyalog ile belki de filmin adını daha iyi anlıyor ve Ruth'un sorusunu cevaplıyor olabiliriz. Yaşamı daha katlanılabilir kılan belki de sahip olduğumuz güzel ilişkiler ve hatalarımız olsa da daha iyi insanlar olmak için gösterdiğimiz çabadır. Küçük ayrıntılar ve bu herkesin herkesten tek istediği ihtiyacını karşılamak, "almak" dışında bir alışveriş olmadığını gösteren küçük nüanslar bu dünyayı döndürüyordur. Tabi bu konu uzar gider ve bir diğer paragrafta bu kadar iyimser olmayabilirim ama film bu duyguyu bize veriyor :).  Baş karakterimiz de her ne kadar bu konuları sorgulasa ve bu dünyaya inancı kalmasa da kötü bir olaydan hiç beklemediğin sürprizler çıkabiliyor :).

Görsel olarak başarılı, şarkılar yerinde ve güzel, mizah ise en olmadık anlarda kahkaha atmanıza sebep olacak kadar komik. Oyunculuklar güzel, her ne kadar Melanie Lynskey'nin mimiksiz yüzü biraz donuk dursa da yine de kötü değil, Wood da iyi iş çıkarmış. Sıkılmadan izleyeceğiniz güzel bir film çıkmış ortaya, ben çok sevdim :). Özellikle Sundance ve bağımsız severler kaçırmasın :).

Filmin Netflix orijinal yapımlarından biri olduğunu da not düşeyim :). Bir diğer yapımı Okja'nın yorumunu da isme tıklayarak ulaşabilirsiniz. Sanatla kalın :).

Devamını Oku »

6 Temmuz 2017 Perşembe

Atıştırmalık #18 (Yüzbaşının Kızı, Things To Come, Junky, Elle, La Pianiste)

Merhabalar yine kısa kısa son izlediklerim ve okuduklarımdan notlar :). Eksikler var, kendi başına yayın olanlar var hiç yazmayı düşünmediklerim var ama öyle işte :).

Yüzbaşının Kızı - Aleksandr Puşkin




Sahaftan aldığım bir kitap, akıcı hızlı okunan kısa bir kitaptı. Başladığı gibi bitti. Romantizm akımının etkilerinin görüldüğü savaş ortamında bir aşk hikayesi. Fazlaca romantik ele alınan naif bir hikaye. Uzun zamandır da Rus Klasikleri okumuyordum, Andreyiçler, Andreyovskiler falan iyi geldi :). Çok hoşuma gidiyor bu tarz isimleri okumak :). Güzel bir klasik tavsiye olunur :).

Things to Come - Mia Hansen - Love (2016)




Bu aralar Isabelle Huppert'a takığım gibi, filmlerini izliyorum. Huppert; depresif bir anne, başkasına aşık olan bir eş ve çocukları arasında yaşayan bir öğretmeni canlandırıyor. Bir de öğretmen olan sevdiği bir öğrencisi var arada gelip giden. Filmi sevdim ama bir şeyler eksikti sanki, filme bayıldım diyemememin sebebi oydu herhalde. Çok iyi film, güzel ama bir şey eksik daha bulamadım :). Benim huysuzluğum da olabilir bilemiyorum :). Yoksa güzel film. En çok park, çimen, yeşil gördüğüme sevindim bir de çok sevdiğim Fransız evlerini, iç dizaynını. Kitaplar da filmde yan rolde ki okuduğu kitaplar benlik olmasa da kitapları her karede görmek güzeldi. Müzikler de güzeldi. Huppert'a laf söylemek olmaz zaten çok iyiydi hele ki birkaç yerde beni de ağlattı ve özellikle bir yerde vauv dedirtti :). Muzaffer'in önerdiği filmlerdendi ama gitti yine beni duygusallaştıran bir film seçti iyi gelecek diye :). Gelmesine geldi de yine bir burukluk bıraktı :). Teşekkür ediyorum kendisine, önerilere devam. Onun film yorumları paylaştığı güzel bloguna gitmek isterseniz de burada :).

Junky - William S. Burroughs




Ayy ne umutlar ve beklentilerle okudum da sonra bitsin diye dua ettim. Sevemedim, sevenlerinden özür dileyerek. Beat kuşağı severim ama bu kitap beni sıktı. Yazara kesinlikle bir şans daha vereceğim ama zaman geçtikten sonra ancak herhalde. Bu kitap bir eroinmanın günlüğü gibi. Arada bazı tespitler var beni etkiledi ama çok düz bir anlatıma sahip. Kolay okunan bir kitap.

Elle - Paul Verhoeven (2016)




Off off of ki ne of. Valla abartıldığı kadar var. Huppert'ten nefis bir oyunculuk, güçlü bir hikaye, gerilim dozu çok iyi. Yani ne kadar övgü varsa sıralayabilirim. Almodovar tadında bir gerilim filmi hissettim. Sonu biraz düşündürttü ama gayet güzel gerilim filmiydi. Film baştan sona rahatsızlık verici uyarmadı demeyin.

La Pianiste - Michael Haneke (2001)




Uzun zamandır psikolojimi bu kadar bozan bir film olmamıştı. "Elle" de etkiledi gerçi ama Haneke yine farkını konuşturmuş. Huppert annesiyle yaşayan orta yaşlarında annesinin baskı ve kontrolünde yaşayan bir kadını canlandırmış. İnsan taştan değil ya onun da bastırılmış duygularının dışa vurumunu yine rahatsız edici biçimde bizlere gösteren Haneke'nin önemli filmlerinden. Bu film bana belki okuyanınız vardır "The Beauty Queen of Leenane" oyununu oldukça anımsattı. O da çok güzel bir dramadır. Haneke'nin Huppertli son filmi yine beni heyecanlandıran filmlerden, çıksa da izlesek :).

Huppert'in bu üç filminde de çokça ortak özellikler var. Anne kız problemleri, anne sorunları hatta çokça ön planda. Bir şekilde birbirine benzeyen karakterler. Bir de sanki "Elle" ve "Things to Come"'daki karakterleri birleştirsek ortaya "Piyanist" filmindeki karakteri çıkar gibi :), ne diyorsunuz? Huppert bu rollerin altından ustaca kalkmış ama "Piyanist" ve "Elle"'deki karakterler gerçekten etkileyici özellikle ilkinde. Bana önerebileceğiniz başka Huppert filmi varsa önce onları izleyeyim :).

Siz bu aralar neler atıştırdınız? Yorumlarınızı merak ediyorum :).
Devamını Oku »

Sinema Güzeldir #4 (Baby Driver - Edgar Wright 2017)


Edgar Wright'ın son filmi Baby Driver bol aksiyon ve müziğin buluştuğu oldukça hareketli bir film. Wright'ın en bilinen filmlerinden Zombilerin Şafağı, Hot Fuzz gibi parodi içermese de Tokyo Drift veya Fast and Furious ile biraz parodiden küçük ayrıntılar bize sunmuş sanki. Bir de Kevin Spacey'nin yaptığı son harekette yine bana bu komedi türünden nasibini almış gibi geldi :). Filmin aksiyon sahnelerini beğendim özellikle müzikle harmanlaması ise filmi görsel açıdan daha etkili yaparken kulaklarımızın da pasını silmeyi ihmal etmiyor.

Oyunculuklara gelirsek Kevin Spacey adını görünce insan ister istemez heyecanlanıyor ama normal ortalama bir rol ve oyunculuk vardı. Ne öne çıktı ne yok oldu böyle bir arada kalmış :/.  John Hamm, Jamie Foxx ve Ansel Elgort da iyiydi. Bir Lily James'de böyle bir şeylik vardı ki sevgili gürültü hislerime tercüman olmuş "Bana bir tek Lily James sırıtmış geldi. Rolünün biraz aptalca yazılmasından mı kendi beceriksizliğinden mi bilemem " diyerek :). Başka şeyler de geliyor aklıma da zorlama gibi duracak yazmayacağım zira öyle olsa bile hissettirememiş çünkü :/. Baby'nin dedesini çok sevdim, tatlım benim <3. Bir de "Everything is Embarrassing" ile kalbimi çalan Sky Ferreira da bu filmde, şarkıyı dinlemediyseniz adına tıklamanız yeterli. Çok sevdiğim bir şarkı, vazgeçemediklerimden bu filmde de Sky'ımızın çok küçük bir rolü vardı.

Film ana akımda şu ana kadar bence en izlenilebilecek film. Güldürüyor, güzel aksiyon ve görüntüler var, şarkılarla keşifler radyo programı gibi. Wright'ın en iyi filmi değil ama kötü de değil. Bence güzel vakit geçirmek için gidilebilinecek bir film. Ben sevdim :). Cuma günü bizde film kalkıyor siz de kontrol edin gitmeyi düşünüyorsanız ertelemeyin :).



Şimdi geldik asıl sorumuza :). Sinefilleri buraya alalım :). Benim yıllardır aradığım bir aile/çocuk filmi vardı. Çok tatlı bir filmdi ve eskiden Show Tv'de falan koyarlardı, hatırlıyorum. Filme dair tek elimdeki ipuçları ise benim iki turşum var diye siyahi bir çocuğun arkadaşının salatalık turşusunu da alarak bir yerlerde gezmesi. Bir de baş karakterin babası gibi hiç inmeyen dik bir saç tutamının olması. İşte bu filmde Baby dedesi ile televizyon izlerken filmin başlarında bu çocuğu gösterdi şarkı söylerken :). Çilli bir çocuk böyle saçı da dik :). Yani yıllardır düşünüp aradığım film :). Bu filmi hatırlayan bilen varsa sevdiğine kavuşsun ve bana ismini yorumda yazsın :). Filmi bulana benden çok sevdiğim filmde de iki üç kez çalma şerefine erişen Lionel Ritchie şarkısını şimdiden hediye :). Film yorumlarınızı ve bu anlatmaya çalıştığı filmin adını sabırsızlıkla bekliyorum :).

Mutlu bir tatil sabahının güzel kokularına her gün uyanmanız dileğiyle :). Sanatla kalın <3.


Devamını Oku »

5 Temmuz 2017 Çarşamba

Sing Street - John Carney (2016)



John Carney bu tarz filmleri ortak paydada toplayıp üçleme mi yapmak istedi (umarım üç tanedir :)). yoksa bu tuttu güzel de oluyor böyle devam mı demek istiyor bilmiyorum ama ne olursa olsun bu sokakta söylenecek hala şarkılarının ve hikayesinin olduğu bir filmi daha Sing Street. Once'ta olan o amatör ruh, Begin Again'deki ortalamanın biraz üstü halden sonra bu sefer 80'lerde geçen müzikal tadındaki filmlerine bir yenisini eklemiş Carney. Filmin şarkıları, kostümleri, mizahı lafım yok ama benzer hikayeler. Bu filmin nostalji havası, dönemin müzik gruplarından esinlenen Sing Street grubu ve başrollerin başarılı oyunu filmi izlenilir ve güzel kılmış lakin hikayeyi daha önce farklı şekillerde zaten izledik.

"Begin Again"'den daha iyi ama "Once" mı bu mu emin değilim :). Bu filmde oyunculukları beğendim. Baş karakter Cosmo, çok iyiydi. Özellikle başrol kadın karakter bence çok güzel bir seçim olmuş. Filmdeki abi karakterini de sevdim. Hatta izlerken bu adam sanki Chris Pratt ile Seth Rogen'ın birleşimi gibi düşündüm ve internetten arattım bakın kanıt tek düşünen ben değilmişim :). Yine de yakışıklı bir abimiz, daha çok ekranlarda görmek isteriz :).

Bir de neden şapka ve gözlüğü aksesuar olarak sevdiğimi bu filmde bir kez daha gördüm :). Kostümler başarılıydı, 80'ler gruplarına da şöyle bir göz attık. Yeni çıkan video kliplere yorum yaptık, çektik :). En çok güldüğüm sahnelerdi. Nostalji, dönem filmi sevenler ve müzik aşığı insanlar benim gibi özellikle çok sevecektir.

Carney'in bu üç filminde de gerçek olamayacak bir iyimserlik var, bu filmde de fazlasıyla. (Bu cümle biraz spoiler içerir :)) Sonuyla umut duygusunu vermek istese de ben Londra'ya giden genç aşıklarda mutlu son göremiyorum.

Yine de biraz neşelenmek, gülmek ve gençliğin enerjisini hissetmek için izlenilebilir, güzel bir film. Carney'de bakalım bu filmlere devam mı yoksa güvenli bölgesinden dışarı adım atacak mı, bekleyip görelim :). Bu arada ben de şimdi "Baby Driver" izlemeye gideyim, yorumuyla geri döneyim :). Sinemayla kalın :).


Devamını Oku »

4 Temmuz 2017 Salı

Okja - Joon-Ho Bong (2017)



Yeni dünyada ekolojik, doğal, sağlıklı, çevre dostu doğaya verdiğimiz zararı kapatacak yeryüzündeki ayak izimizi azaltacağı reklamlarıyla daha çok zarar veren açlık gibi insanlığın şu an ki temel problemlerinden birini yok edeceğini önerdiği çözümlerle şimdiki verdiğimiz zararın katı katınca fazlasını verdiğini gösteren "Okja" filmi, Petrol Değil Toprak kitabını bana izledikçe anımsattı.

Teknoloji ürünü laboratuvar domuzları farklı çiftliklerde yetiştirip dünyadaki açlığı bu şekilde bitireceğinin reklamını yapan Mirando şirketinin ürettiği ve küçük bir kızın (Mija) bu domuzlardan biriyle (Okja) kurduğu bağla bize; açlığı, su sıkıntısını, hava kirliliğine çözüm getireceğini söyleyip daha çok para kazanmak için filmde de bahsedildiği gibi "beyaz yalanlarla" yeryüzündeki ayak izimizi büyütüp sadece zenginin daha zengin olduğu geri dönülemez yollara gitmemize yol açmaya sebep olan şirketlerin bir yüzünü gösteriyor. Bunu yaparken de eziyet edilerek etinden yararlanılan hayvanlar ve şirketlerin bunu bize mutlu reklamlarla nasıl pazarladığını da gösteriyor. Tabi her ne kadar filmde laboratuvarda üretilen bu hayvanlar şu an için gerçek üstü olsa da (ki yakında olmayacağı ne malum), gerçekte de oynanmış yemler ile doğal olmayan yöntemlerle yetiştirilen endüstriyel üretime ve hayvancılığa da sözünü sakınmıyor.

Filmde Animal Liberation Front olarak geçen Paul Dano'nun oynadığı Jay karakterinin başı çektiği eziyet gören canlılara karşı tepkisini en naif yollarla gösteren bu oluşumdan ve gördükleri baskı ve şiddetten bahsetmesek olmaz. Zira filmin en başarılı oyununun Dano tarafından oynandığı da bir gerçek.

Ben farklı mıyım değilim. Ben de bu bahsettiğim tüketici grubun içindeyim maalesef. Kendime göre dikkat ettiğim öğrendikçe hayatıma uygulamaya çalıştıklarım var ama ekoköyler inşa edip orada yaşayan yediğine içtiğine dikkat eden bu uğurda her türlü savaş verip hayatını doğaya karşı değil doğa yeryüzü ile beraber yaşayan insanların yanında benimki devede kulak bile değil. O yüzden "Okja" belki de bir çocuğun gözüyle en basit şekilde bilindik bir anlatıya sahip olsa da bu düzene sisteme en azından bir bakış atmamızı sağlıyor.



Film rüya kadrosuyla; Tilda Swinton, Paul Dano, Jake Gyllnhaal, Giancarlo Esposito da güzel bir seyirlik sunuyor bizlere. Daha iyi olabilir miydi evet ama yine de ortalamanın üstünde güzel bir film olduğunu söyleyebilirim :). Cannes listesinde merak ettiklerimden biriydi, o liste için tıktık. Netflix yapımı olduğunu da not düşeyim :).
Devamını Oku »

2 Temmuz 2017 Pazar

Sinema Güzeldir #3 (Karayip Korsanları + Transformers)

Merhaba arkadaşlar :). Geçenlerde üst üste iki filme girdim, onlardan ilki Karayip Korsanları Salazar'ın İntikamı 5 diğeri de Transformers Son Şövalye 5. Sinemalarda özellikle ana akım sinemada şu aralar pek de ilgimi çeken film yok bunlara da yokluktan girdim aslında :). Yine de iki serinin ilk üç filmini severek izlediğimi hatırlıyorum. Bu cuma vizyona giren "Baby Driver" ise filmlerini blogumda da önerdiğim Edgar Wright filmi. Önümüzdeki hafta ona da kesin gideceğim ama onu ayrıca yazmayı düşünüyorum. Genel olarak yorumları güzel benim de beklentim yüksek :). Şimdi gelelim bu filmlere ama önce ikisinin de ortak özelliklerine :).

Ortak yönler;

İkisi de çerezlik, seyirlik filmler
İkisi de serinin 5. filmi
İkisinin de 3 filmini izlememe rağmen 4. filmini izlemedim
İkisi de aksiyon ve komedi özellikleri barındıran belli bir karakter üzerinden ilerleyen filmler
İkisinin de serisini hiç izlemeseniz veya karışık izleseniz de bu filmleri izlerken zorlanmayacaksınız
İkisini de yokluktan izledim :)

Karayip Korsanları: Salazar'ın İntikamı 5



Johnny Depp'in efsane karakteri Kaptan Jack Sparrow'un bu beşinci filminde ilk üç filmin yolundan giden güzel bir seyirlik. Komedisi güzel, efsane ve mitlerle örülmüş hikayesi yine kendini izlettiriyor. Orlando Bloom ve Keira Knightley dönüyor diye bir reklamı oldu ama yani iki sahne için utanır insan döndü demeye :). Bloom'un karakterinin oğlu sahneye girince babasının lanetini bozmak için onlarda geçerken anne baba olarak uğramışlar :). O değilde Keira neyse ki bir sahne de dönmüş kendisiyle şahsen hiç hoşlaşmam :). Bloom'u daha çok görmek isterdik ama bana Depp bile az göründü gibi geldi filmde :).

Sparrow yine aynı Sparrow ama Johhny yaş ve kilo almış o belli. Ben onu her haliyle seviyorum ve bence yaşayan en karizmatik erkek. Aynı zamanda başarılı ve yetenekli her oyuncuya nasip olmayan birçok karaktere girebilmiş, oynamış çok iyi bir oyuncu. Benim onu sevmem bu filmle değil gazetede okuduğum bir röportajıyla başlamıştır bu arada, onun samimi ve gerçekçi cevapları beni kendisini takip etmeye yöneltmiştir. O zamanlarda bu serinin çıkış zamanına denk geliyor olabilir. Çok eski zaman tam hatırlamıyorum ama o röportajdan sonra ne yapsa bakmışımdır, çok severim. Son evliliği ile ekranda pek alışık olmadığımız Depp görüntüsü oluşsa da yeni çıkan filmleriyle birlikte eski Depp'i göreceğiz gibi geliyor :). Bu filmin başarısında kesinlikle kendisini büyük bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Onun karaktere katkısı ve ismi geçince akıllarda bir imaj oluşturması bence kendisinin yeteneği. Hala birçok kostüm partisinde ya da etrafta korsan lafı geçince aklımıza bu sevimli korsanın gelmesi Depp'in yeteneği. Sparrow yine aynı Sparrow bencil, ayyaş, çapkın, ama vicdanlı bir korsan :). Kendisi arada bizi gıcık etse de sevdiğimiz bir anti kahraman. Ben anti kahramanları filmlerde izlemeyi severim, Deadpool'un abartıldığını düşünüyorum, hele ki Jack Sparrow varken :). Tabi şimdi karşılaştırma yapmayacağım ama en bilinen ve sevilen bir diğer anti kahraman o olunca aklına geliyor insanın :).

Bu arada uzun zaman sonra bilmeden dublajlı film izledim :). Hiç özlememişim mizahından çokça çalındığını düşünüyorum. Bunun dışında sanırım 4. filmde Penelope Cruz vardı şimdi de Javier Bardem var :). Ailecek Karayip Korsanları'nı seviyorlar herhalde :). En son No Country for Old Men'i izleyen ben Bardem'i bu rolde görünce aklıma o film geldi hep. Çok çok iyi oyuncu <3. Bu filmdeki karakteri de güzeldi. Genel olarak güzel bir filmdi ilk filmleri izleyip sevdiyseniz buna da gidin güzel zaman geçirirsiniz :). Ben bu filmi dördü izlemeden gitmezdim de dedim ya bir anda oldu :). Serileri karışık izlemeyi sevmem. Yoksa sevdiğim bir seri dördüncüsünü izleyip giderdim. Yine de her filmde ayrı bir hikaye anlatıldığı için serinin tüm filmlerini izlemeseniz bile anlaşılır bir film.


Transformers: Son Şövalye 5



Ayyy başrol değişmiş, Mark Wahlberg olmuş. Ee tabi o gelince de filmin havası o komedi aksiyon filminden daha çok aksiyona kaymış. Sam karakteri filmi bence güzelleştiriyordu ama o meğersem dördüncü filmde zaten yokmuş hatta filmin dördüncüsü varmış :):)). Baya fragman bile izlemeden girdim filme anlayacağınız. Yokluktan en azından ilk filmleri izledim diye gittim ama arada bir film daha varmış :).

Benim kardeşimin çok sevdiği bir seri bu, ben de severdim ama artık sevmiyorum :). Yani bu film bence olmamış. Wahlberg'in bazı aksiyonlarını sevsem de Transformers dünyası içinde sevmedim. Gözüm çok alışmış herhalde Shia Labeouf'a başka baş karakter sevemedim. Bu film başlarda iyiydi ama sonunda 45 dk civarında aksiyon sahnesiyle uykumu getirdi. Gereksiz uzatıldığını düşünüyorum. Aksiyon film sevmediğim düşünülmesin iyi aksiyon severim, ben aksiyon polisiye filmleriyle büyümüş bir insanım ama bu filmin sonu off ki off. Çok uzatılmış, bir oraya bir buraya dön dön öldüm sıkıntıdan. Sevenler için problem yok ama sevmiyorsanız gitmeden önce bir kez daha düşünün. Zaten o Transformers komedisi ciddi azalmış, birkaç yerde güldüm ama en çok Antony Hopkins'in evinde güldüm, izleyenler hatırlayacaktır. Öfke kontrol sorunu olan ev robotumuzun halleri çok güzeldi :). Onun dışında ise başı ortalama sonu ortalamanın altı bir filmdi. Hatta şöyle söyleyeyim bir sahne var, Suicide Squad'ı Transformers'a çevirelim bakalım nasıl oluyor demişler. Bu kadar olur yani. Cık olmamış beğenmedim :/. Film üç boyutlu not düşeyim, izlemek isterseniz gözlüklerinizi alın da gidin :).


Siz bu aralar neler izlediniz sinemada? Bu filmleri izlediyseniz nasıl buldunuz? Hangi filmleri bekliyorsunuz? Yorumlarınızı bekliyorum :). Sevgiyle :).
Devamını Oku »