2 Ağustos 2017 Çarşamba

Puslu Kıtalar Atlası - İhsan Oktay Anar (Yarıyıl Reading Challenge 2017)

Kötü bir espri ile başlayacağım hazırlıklı olun, Puslu Kıtalar Atlası artık benim için puslu bir kitap değil gayet net bir kitap, böğkkk :).

Merhabalar, nasılsınız? Espri (?) sonrası değil, genel anlamda :). Ben sayenizde çok çekindiğim bir yazarı okuma şansına eriştim. Elimde yıllarca kitabı olan ama bir türlü elimin gitmediği bir yazar Anar'ın, Puslu Kıtalar Atlası'nı, meydan okuma için Okuyan Muggle önerdi ve 19 kişi bu kitabı meydan okuma için oku dedi. Tüm çekincelerime rağmen kitaba başladım ve o 19 kişiye tek tek teşekkür ettim çünkü sayenizde çekincelerimden ötürü böyle güzel bir kitabı okuyamayacaktım ya da çok geç okuyacaktım. Hem sizin istediğiniz hem de benim okumak istediğim bir yazar olan İhsan Oktay Anar'ı da meydan okuma vesilesiyle okudum ve çok mutluyum. Bir yazarı daha tanımanın verdiği o gururla artık elimdeki kitabı Suskunlar'ı da en kısa zamanda okuyacağım. Bu kitabı bildiğiniz gibi kütüphaneden aldım bknz. Kütüphane Günlükleri.



4. Kendin için seçmediğin önerilen bir kitap.

Benim gibi çekinenler varsa diye ki eminim var bir liste hazırladım, neden çekinmemeniz gerektiği hakkında. Belki bazı nedenlerden okumayı erteleyenler vardır (misal ben) onlar için birkaç maddede yazardan korkmamanız ve hemen başlamanız gerektiğini kendimce anlatacağım. Lafı uzatmadan başlayayım, sonra kitap hakkında genel yorumumu yapacağım.

1. Eski kelimeler gözünüzü korkutmasın. Alışmanız uzun sürmeyecek. Sonrası kolay anlaşılır, açık ve net, anlamadığınız bilmediğiniz kelimeler olacak ama kitap sizi asla yavaşlatmayacak.

2. Kitap su gibi akıcı. En çok korktuğum şey eski kelimelerin olması ve akıcı olmamasıydı ama iki korkum da fos çıktı. İlk 30 sayfa alışma süreci sonrasında kitabı zamanın nasıl geçtiğini anlamadan bitiriyorsunuz.

3. Mekan ve zaman padişahların paşaların olduğu bir zaman Konstantiniyye'de ve hiç olmadığı kadar ilgi çekici yaşamlar, hikayeler hikayeler. Yine sıkılacağım diye dert etmeyin.

4. Büyülü gerçekçilik, fantastik, bilim kurgu her şey bu kitapta. Mekan ve zamana o kadar yakışmış ki.

5. Hikaye içinde hikayeler ve hepsi de kendini merakla okutturuyor. Birbiri ile bağlantılı iç içe geçmiş hikayeler, efsaneler, mitler her şeyler. Dolu dolu yan hikayelerin bile ilgi çekici olduğu güzel hikayeler. Her karakterin kendine özgü ilginç hikayeleri zevkle okuyacaksınız.

6. Kitabın içinde güzel de bir mizah var, sizi memnun edecek. Sıkılmanıza fırsat vermeyecek.

Biliyorum ki başkası ne derse desin insan yine bir korkusunu yenemiyor ilk başta ve okumadan karar veremiyor o yüzden meydan okuma veya bir tetikleyici unsurla siz de bu kitaba başlayın aslında bu korkuyu aşmanın tek yolu bu. Kitabı sevmeseniz bile yukarıdaki gibi çekinceleriniz varsa bunları yıkmak için bile okuyun :).

Sonuç olarak bu kitap hikayelerden oluşuyor ve hakkını her türlü veriyor. Güzel bir macera okuyoruz aslında. O kadar güzel bir kurgu var ki ne olacak diye merakla okuyorsunuz. Elinizden bırakamıyor bir bölüm bir bölüm daha derken kitap bitiveriyor. Yazara boşuna usta deyip bu kadar övmüyorlar o kadar dolu bir kitap ki zevkle okudum. Güzel sorular soruyor ve anlattığı satırlarda bize şu fikri veriyor ya biz de bir adamın düşündeki bir karakter isek? Bir yazarın düşüncesinde yaşayan bu karakterlerden ne farkımız var? İşte sırf bu yüzden bile Puslu Kıtalar Atlası okunur, sevilir. Bu düşünce bana bazı filmleri hatırlattı, yazarın yaşayan karakterlerini izlediğimiz filmleri. Kitabı bir kez daha sevdim. Kısaca çok sevdim ve sayenizde korkularımı yenip güzel bir kitap okudum. Meydan okumanın dördüncü maddesi kendin için seçmediğin önerilen bu kitap beni oldukça memnun etti, hepinize teşekkür ediyorum iyi ki böyle bir anket yapmışım <3 ve böylece meydan okumada bir maddenin daha üstü çizildi. İlginç ayrıntı ise kitap doğduğum yıl yazılmış :).

Öneri Makinesi Yarıyıl Reading Challenge 2017

Yarıyıl Reading Challenge 2017 Katılanlar Listesi

Öneri Makinesi Goodreads Hesabı
Devamını Oku »

1 Ağustos 2017 Salı

Sinema Güzeldir #5 (Valerian ve Bin Gezegen İmparatorluğu)

Şimdi aklımda birkaç film daha var da gitmeyi düşündüğüm ben bunu taze taze yazayım hem belki gidemem, bekletmeyeyim zira bu film izlenirse bir tek sinemada izlenir, evinizde sinema sistemi varsa bilemem de tamamen görsellik üzerine kurulu bir film çünkü. Ben yorum yapmak istemedim kısa kısa notlar düşeceğim. Bu sefer de böyle olsun, canım böyle anlatmak istedi :).



- Cara'cım Delevigne'cım sen kimden torpillisin de baş rolleri kapıyorsun. Kankan Riri'n de var ohh değmeyin keyfine. Yine de çok gözüme batmadı zira o kadar yoğun bir film ki oyunculuk ikinci belki de üçüncü planda. Yine de beklediğim kadar kötü değil, idare ederdi.

- Yine sözde dikkat etmeme rağmen dublajlı filme girdim ve yok olmuyor sevemiyorum dublajı :(.

- Dehaan'ı severim, soğuk sempatik bir kardeşimiz.

- Luc Besson olduğunu gözümüze sokulan sevgi temalı konuşmadan anladık bir tek de sen iş bilen adamsın alttan da verebilirdin yani mesajını.

- Filmde bana en çok Star Wars'u hatırlatan sahne Cara'nın güzel bir kıyafet giydirilip bir yaratığa yem olmasıydı bknz. Prenses Leia, onun dışında da birkaç yerde aklıma geldi de şu an hatırlamıyorum.

- Gereksiz uzundu, biraz daha kırpılabilirdi bazı yerler.

- Rihanna var ya bebek gibi, çok güzel bir şovu var filmde, karakterini de sevdim. Bu kız nasıl böyle bebek suratlı, normalde şarkılarını dinlerim ama fanı değilim yine de çok bebeksiydi bu filmde.

- Müzikler çok güzeldi, sevdim.

- O kadar çok bilgisayar ürünü var ki filmde yani nasıl desem ne yorum yapsam bilemiyorum.

- Clive Owen nasıl yaşlanmış ama rolünü de çok güzel oynamış. Baktıkça aklıma "Children of Men" geliyor, sonra bu filme bakıyorum nasıl itici bir karakteri oynuyor. Güzel oyuncu :).

- Ethan Hawke da bilim kurguya bayılıyor, konuk olarak vardı kendisi bir göründü kayboldu. Seviyorum kendisini <3.

-  Görsellik güzel diyebiliriz aslında ama ben bunca karmaşayı yoğunluğu sevmem mesela o yüzden peki dedim.

- Hikaye zayıf yani, gözümüze sokulan mesajlar, sonu bilinen sahneler ne bileyim...

- Zaten yanlışlıkla dublaja girmişim iki espri yaptılar ona da gülemedim tam, yarım kaldı ağzım, yamuldu.

- Onun dışında anlatacak bir şey yok, uzay, uzay gemileri, zeki konuşan bir uzay gemisi; afacan ajanlar, askerler; paralı asker robotlar, küçük haberci çıkarcı kurnaz tatlı yaratıklar, insan yiyen büyük yaratıklar, asil bir halk olan başka tür yaratıklar, her zaman kendi türünden başka kimseyi düşünmeyen ben merkezci insan yaratıklar, sanatçı ruhlu bukalemun yaratıklar, biraz görsellik biraz daha görsellik öyle bir film işte.
Devamını Oku »

31 Temmuz 2017 Pazartesi

Sevgili Güllük #43 (Güncellenen listeler, çekiliş ve anket sonucu)

Öncelikle güncellenen listelerin linklerini aşağıda vereyim :). Eklenen filmleri başlıkların üzerine tıklayarak görebilirsiniz.

Renklilerin Beyaz Perdeden Silemediği Bir Klasik: Siyah Beyaz Filmler
Tim Burton Sevmek

İkinci olarak çekilişimiz 27. 08. 17'e kadar devam edecek ve yetirince açıkladığımı düşünüyorum fakat birçok yorumda denk geldiğim için belirtmek istedim, karışık gelmiş olabilir; katılmanın tek şartı yan tarafta GFC'den takip etmek ve ek hak istiyorsanız istediğiniz bir sosyal medyada herkese açık bir şekilde paylaşıp linkini yorumda benimle paylaşmanız, yoksa ek hak geçerli olmayacaktır göremediğim için. Bunun dışında şu ana kadar güzel bir katılım var, teşekkür ediyorum sizlere :).

4 yaş özel 4 güzel kitap; Kan ve Gül, Satranç, Benim Hüzünlü Orospularım ve Hani kitaplarını kazanmak için aşağıdaki linke tıklayıp katılabilirsiniz.

İyi ki doğdun Öneri Makinesi (ÇEKİLİŞ 2017)

Son olarak ikinci anketimiz de sonuçlandı ve kazanan 19 oy ile Puslu Kıtalar Atlası oldu :). Kitabı kütüphaneden şurada belirttiğim gibi buldum ve okumaya başladım :). Şu aralar daha çok başındayım ama bitince sizinle yorumlarımı paylaşacağım :). Lakin diğer arkadaşlarımın önerdiği kitaplar okuma listemde en yakın zamanda onları da okumayı çok istiyorum. Bana kitap öneren Ezgi, Sade ve Derin ve Okuyan Muggle arkadaşlarıma tekrar teşekkür ederim :). Onların güzel bloglarını ziyaret etmek için adlarına tıklamanız yeterli :).

Yeni anket duyurusu da yakında olacak :).

Son yayınım, upuzun yazım dizi karşılaştırması Leyla ile Mecnun vs Şevkat Yerimdar için buraya tıktık :).

Devamını Oku »

30 Temmuz 2017 Pazar

Leyla ile Mecnun vs Şevkat Yerimdar

Merhabalar :). Başlıktan da anlaşıldığı üzere bir yanda yayınladığı dönemde takım kursa taraftarı hazır, aday olsa muhtarlık seçiminde birinci olacağı kesin gençlerin kalbini kazanmış hala hatırlanan severek izlenen bir dizi, diğer yanda filmden diziye uyarlanan ve şu aralar ekranlarda komedi dizisi olarak hayatına başarıyla devam eden bir dizi. Şevkat Yerimdar henüz yeni ama bir hayran kitlesi oluşturduğu kesin. Önceden ön yargılı olduğum baş karakteri de itici bulmamdan kaynaklı sağ olsun kanalın sürekli diziyi gözümüze sokmasıyla yani Şevkat Yerimdar'ı izlememle diziyi ön yargılarımı kırıp sevdim. Leyla ile Mecnun dizisiyle benzerliklerini fark etmem beni bu yazıyı itti. Bu iki dizinin gözden kaçmayacak birçok ortak noktası var. Şimdiden belirteyim ki film değil Şevkat Yerimdar'ın dizisi ile L&M'in bir karşılaştırması olacak. Gelin bakalım bu televizyonda kendine yer edinmiş bu iki dizinin ortak özelliklerine.



Dizileri bilmeyenler için kısa bir özet geçersek;

Leyla ile Mecnun; Leyla ile Mecnun birbirine aşık iki gençtir. Onların bir araya gelmesini engelleyen dünyaya karşı onlar yine de bu engelleri aşıp beraber mutlu olmak ister biz de Mecnun'un mahalleden arkadaşları, ailesi, dedesi ile güzel bir komedi izleriz.

Şevkat Yerimdar; Şevkat, asabi öfkeli mahallenin yağız delikanlısıdır. Sert görünüşünün altında yumuşak bir kalbi vardır. İnsanlara yardım eden haksızlığa gelemeyen türünün son örneğidir. Esin ile olan arkadaşlıkları aşka dönüşürken Şevkat'in yaşadığı ve çalıştığı mahallede bize yine güzel bir komedi sunarlar.

1. Mahalle Dizisi


Bu iki dizinin muhtemelen en belirgin özelliği ve başarılı olmasının sebebi mahalle dizileri olması ve bunu iyi anlatması. İki dizinin mekanı da çeşitli yan karakterlerin bulunduğu ve bu karakterlerin başarıyla hayata geçmesi bu dizileri başarılı kılıyor. Komşuluk ilişkileri, küçük esnaflar, kavga etseler de en küçük bir sorunda hemen birlik olan bu karakterler o özlenilen birlik duygusunu güzel ekrana taşıyorlar.



2. Başarılı yan karakterler


Mahalle dizisi olmasından kaynaklı başarıyla hayata geçirilen yan karakterlerin kendi hikayelerinin olmasının dizinin komedi unsuruna büyük katkıları var. Şevkat Yerimdar'da daha yeni yeni alışılmaya başlanılan ve yavaş yavaş tanıyıp sevmeye başladığımız bu yan karakterler, L&M'de ise 3 sezon sonunda artık başlı başına dizinin asıl konusunun yanında aranılan ve kendi hayran kitlesini oluşturan bir konuma gelmiştir. Hani dizi yapsalar izlenir kıvamında dizinin hikayesini zenginleştirip diziyi daha da izlenilir kılan unsurlar. ŞY yeni olsa da daha şimdiden bazı karakterler çıksa da daha çok izlesek diyoruz. Bunun en büyük payı tabi ki iki dizide de bu yan karakterleri canlandıran usta tiyatroculardır.

3. Zengin Kız - Fakir Oğlan


İki hikayenin de asıl konusu zengin kız ile fakir oğlanın maceralarla dolu aşkıdır aslında. Şevkat asabi sinirli ama özünde yufka yürekli bir insandır. Kendi yetiştirdiği tavuklardan aldığı yumurtalarla geçimini sağladığı bir dükkanı vardır. sevdiği kız ise babadan zengin idealleri olan bir kızdır. Mecnun ise yaşına rağmen hala açık öğretimde okuyan babasının taksicilikle geçimini sağladığı bir gençtir. Leyla ise  özel üniversitede okuyan aklı bir karış havada genç bir kızdır. İkisinin de ortak özelliği ise aşklarının hiçbir sosyal sınıfı tanımaması ve birbirlerini çok sevmeleridir.


4. Kötü Çocuk (zengin kızın zengin eski sevgilisi)


İleri de kendine özel bir maddesi olan bu zengin parayla her şeyi satın alabileceğini düşünen yenilmeyi kabul etmeyen dizinin kötü çocukları esas kızın eski sevgileridir. Esas kızın çoktan unuttuğu bu karakterler esas oğlan ile yeni bir hayat kurmak isteyen esas kızımızın hayatından çıkmak istemeyen ve kızın gönlünü kapmak için bu iki dizide de bu eski sevgililer ellerinden geleni ardına koymazlar.




5. Zengin kız ve onun yakın iki arkadaşı


Esas kızlarımız; Leyla ve Esin'in yakın arkadaşları, kızımıza akıl veren zaman zaman haberci görevleriyle de karşımıza çıkan bu yan karakterler iki dizide de görevlerini yani esas kızımıza desteklerini  başarıyla gerçekleştirirler.

6. Mahalle Esnafı


İki dizide de mahallenin vazgeçilmezi küçük esnaftır. ŞY'de manavın, yumurtacının, çaycının, tesisatçının, tuhafiyecinin mahallenin küçük esnafını temsil ederken; L&M'de ise bakkal dükkanı, mahallenin taksicisi, lastikçisi derken mahallenin ruhunu bozan her şeyi bulabildiğimiz market anlayışından uzaktır.


7. Kireçburnu - Balat


Dizide adı sık sık geçen hayali değil gerçek mahallede geçen bu dizilerde de bu semtlerin adı da sık sık geçer. Kireçburnu'nun zamanında (misal ben) bu kadar ziyaretçi alması adı geçince aklımıza hemen L&M'in gelmesi tesadüf değil. Şevkat Yerimdar da bu izlekte ilerliyor ve zaten yükşelişte olan bu semtin yakında bu diziyle daha da ön plana çıkacağı aşikar :). (Yalnız adı geçiyor ama plato mu gerçekten orada mı çekiliyor emin değilim)


8. Beşik Kertmesi


Diziler de iki çift de yetişkinlikte aşık olsalar da aslında daha bebekken "kaderleri" ortak çizilmiş ve beşik kertmesi ile birbirlerine bağlanmışlardır. Bu olay da aşklarına ilahi bir boyut ekler ve kader algısını bu aşklarına destek yapıp bu aşkı pekiştirir.



9. Eskiye olan düşkünlük/özlem


Mahalle dizileri olması bu duyguyu aslında bize zaten yansıtır. Bu özlem aynı zamanda beraberinde birlik, beraberlik, dostluk, sevgi, hepsi için bir olma, paylaşma, çok kültürlülük gibi o unutulan duyguları bize hatırlatır.

10. Mecnun - Şevkat


Gelelim esas oğlanlarımıza :). Mecnun hala açık öğretimde okuyan işsiz daha çok hayal dünyasında yaşayan mahallenin haylaz çocuğu hayalperest bir gençtir. Şevkat ise daha olgun ayakları yere basan işinde gücünde sorumluluk sahibi yardım elini esirgemeyen güvenilir mahallenin abisi kabına sığmaz yağız delikanlısıdır. İkisinin de ortak özelliği sevgililerini çok sevmeleri ve onlar için her şeyi göğüslemeleridir. İkisi de mahallenin sevilen isimleridir.

11. Leyla - Esin


Bu iki zengin kızımız babadan zengin olsalar da gönülleri daha zengindir. Aşkları için her şeyi göze alır, tüm zorluklarla başa çıkarlar. Leyla özel bir üniversitede İngiliz Dili ve Edebiyatı öğrencisidir. Esin ise Avrupa'da yaşamış idealleri olan sanat aşığı ressam ve heykeltıraştır. İki kızımız da sanata düşkün bu konuda çalışkan insanlardır. Güzel olmalarının yanı sıra çevreleri tarafından da sevilirler.

12. Arda - Bora


Dizilerimizin kötü çocukları. İkisi de zengin, kendilerinde her hakkı gören babalarının şımarık çocuklarıdır. Arda dizide babasının yardımıyla kurnazlık yapan biraz daha saf salak tabiri caizse bir karakterken Bora ise daha kurnaz, iş bilen ve esas kızı kapmak için elinden geleni ardına koymayan bir karakterdir. İkisi de sadakatsiz ama yine de şımarık çocuk misali sırf istediklerini elde etmek için kötülük yaparlar. Onlar için aşk ve sevgi gibi duygulardan önce kazanma hırs duyguları ön plandadır. Hele ki esas oğlanlar kendilerin maddi anlamda daha az gelirliyse onlara karşı kaybetmeyi asla kabul etmezler.

13. Erdal Baggal - Cuma


Erdal Bakkal dizide başlarken daha farklı bir boyuttayken sonra aldı başını gitti. Cengiz Bozkurt'un başarılı bu kurnaz para düşkünü bakkal tiplemesi herkes tarafından gıcık olunsa da çok sevildi. ŞY'de ise benzer karakter özellikleri göstermeleri dışında Murat Akkoyunlu gibi başarılı bir oyuncu tarafından canlandırılan Cuma karakteri de Erdal Bakkal gibi kurnaz, iş bilen, çıkarcı bir karakterdir. Yine güzel bir oyun oynayan Akkoyunlu'nun da bu karakterinin yolu bence Erdal Bakkal kadar açık :).



14. Ak Sakallı Dede - Nico


Dizilerin bilge karakterleridir. Özlü bilgiç sözleriyle dizinin bu bilge karakterleri sözleri ilk başta pek anlaşılmasa da dizi boyunca bu sözlerin kıssadan hissesini izleriz. İki karakter de esas oğlana yardım amaçlı fikir veren bir nevi ermiş kişilerdir.

15. Kaan - Miço


Kaan ilkokul öğrencisi geleceği parlak, yeniliklere açık, zehir gibi bir çocuktur, Mecnun'un da yakın arkadaşıdır. Miço ise Şevkat'in kurnaz çırağı, günümüz sosyal medya gençliğinin katıksız bir örneğidir. Bu iki karakter de esas oğlanın yanında güzel bir komedi sunarlar. Kaan, Erdal bakkalın yanında Miço ise Şevkat'in dükkanında çıraklık yapar.

16. İsmail Abi - İsmail


Adları da aynı olan bu iki karakter de iş bulmakta oldukça zorluk çeker. İsmail Abi'nin dedesi, babası, halası alanlarında uzman kişilerken; İsmail ise bir bağlama çalan bir türkücüdür. Bir türlü istedikleri işi bulamayan bu karakterlerden İsmail abi sürekli iş değiştirirken İsmail Şevkat'in yardımıyla ilk bölümde tesisatçı Cuma'nın yanında kalıcı bir iş bulur. Aynı zamanda mahalleye yeni taşınan Tezene'nin de sevgilisidir.

17. Beşiktaş


İşte iki dizide de oldukça yer alan bir takım Beşiktaş. Ana karakterler babadan koyu Beşiktaşlıdır. Onlar ne sevdalarından ne de Beşiktaş aşklarından vazgeçerler. Bu takımla özdeşleşen bir sevdaları vardır onların siyah beyaz film gibi severler, kaybetse de kanser de etse ne Beşiktaş'tan ne de sevdalarından vazgeçerler. Şevkat'in öyle koyu Beşiktaşlıdır ki horozunun adı Amokachidir. L&M'de ise Beşiktaş muhabbeti asla bitmez :).

Birkaç replik paylaşayım da gönlümüz şenlensin :).

Mecnun: Kaybetmekten korksak Beşiktaş'ı tutmazdık!

İskender: Beşiktaş'ı tutuyorum ve hala kanser olmadım.

İskender'in peri kızından istediği dilek Beşiktaş'ın şampiyonluğudur ama perinin cevabı ile yıkılır;

Peri: Maalesef bu dileği ben bile gerçekleştiremem.

Tabi o zamanlar Beşiktaş şampiyon olmamış :). Şimdi ise Şevkat yolda bulduğu bebeğin adını Atiba koyar ve dizide bol bol kazanılan maçların tadını çıkarır :).

Dipnot: Merak edenleriniz varsa ben de anadan Beşiktaşlıyım. Bu sezona kadar yalnızca ismen takım tutsam da bu sene birçok şey değişti, ilk on biri sayıp transfer sürecini takip eden bir takipçi oldum, taraftar olmak için daha yolum var, bu ilgim geçmezse :).

18. Mecnun ve Şevkat'in Telefonları


Tabi ki bunu gülelim diye koydum :). İkisi de teknolojiden uzak, saf karakterlerdir ve son model telefonla işleri olmaz :). Mecnun'un Ferdi Tayfur Fadime'nin düğünü polifonik telefon zili ile Şevkat'in tuşlu telefonu gösterişe değil sadeliğe basit yaşama verdikleri önemin bir göstergesidir :).

Sonuç olarak;

Dizinin ortak özellikleri bunlar. Karakter, hikaye ve mekan açısından oldukça benzerlik gösteren bu iki dizide L&M'da daha fantastik ögelerle beslenen postmodern bir anlatım ile absürt bir komedi hakimken; ŞY'de daha yeşilçam tarzı gerçekçi klasik bir anlatım vardır. Buna rağmen absürt bir komedi anlayışı olduğunu söylemek de yanlış olmaz. L&M gündem konularını inceden eleştirirken (en basitinden bakınız Beşiktaş yorumları) ŞY'de daha suya sabuna dokunmayan bir eleştiri hakim. L&M'de aşk hikayesi daha ön planda ve onların aşkları için dünyayı karşılarına almaları işlenirken, ŞY'de Şevkat'in maceraları daha ön plandadır. Yoksula elini uzatan, haksızlığa gelemeyen hastalık derecesinde adalet duygusu olan oldukça öfkeli Şevkat'in tepkisi her zaman haksızlığa adaletsizliğedir. Mecnun'un derdi ise Leyla'sına kavuşmaktır. Leyla'nın babası kızının Mecnun ile birlikteliğine tamamen karşıyken Esin'in babası kızını Şevkat'e emanet eder. Ona öyle güvenir.

Şevkat Yerimdar filmi hakkında da biraz konuşmam gerekirse Şevkat Yerimdar'ı canlandıran Özgüncan Çevik bana itici gelen bir oyuncu idi. Hatta filminin fragmanını gördüğümde hiç beğenmemiştim. Filmi izledim ve dizi filmden bin kat daha iyi söyleyeyim. Filmde birkaç yerde bana Recep İvedik'i anımsatsa da temel farklılıkları var. Lakin dizide daha güzel daha şahsına münhasır bir karakter çıkartmışlar ortaya. Dizi de kendisine ısınınca biraz araştırdım ve meğersem ödüllü Ankaralı bir tiyatro oyuncusuymuş <3. Fahri Ankaralı olduğumu bilmeyen vardır belki söyleyeyim bir anda daha çok sevdim ve o sert görünüşün altında güzel bir oyun sergilediğini dizide söyleyebilirim. Benim gibi ön yargılı olmayın yani :). Buna rağmen dizide yine de karakter şiddete eğilimli olmasa daha iyi olurdu bir de Polat Alemdar yüzüğü takmasa.

Film tabi ki daha yüzeysel ve yan karakterler bu kadar ön planda değil lakin fikir aynı. İyi ki diziye uyarlamışlar ortalama bir filmden başarılı bir dizi çıkmış yoksa ben yine eskisi gibi düşünmeye devam edecektim. Diziyi severseniz filme bakın ama dizi daha detaylı ve komik söyleyeyim.

Tekrardan diziye geçersek Şevkat Yerimdar'da Neşet Ertaş'a saygı çok güzel ince bir detay var ayrıca bahsetmek isterim. Mazlum Çimen'in oynadığı Bozkır karakterinin kızının adı da Tezene'dir. Buradan selam olsun o güzel insana, bozkırın tezenesine <3.

İki dizi bu benzerlik ve farklılıklarına rağmen bize güzel bir mahalle komedisi sunuyor. Benim için Leyla ile Mecnun'un yeri ayrıdır ve onun gibi bir dizi zor gelir. Belki aynı kadro yine aynı işi yapsa böyle bir enerji tutturamazlar fakat bir dönem gençliğini ciddi etkiledi ve hala açıp gülerek izleyebileceğimiz başarılı kült bir dizi bıraktılar bize. Şevkat Yerimdar, Leyla ile Mecnun kadar kendisine güzel bir yer edinir, kalıcılık sağlar mı yoksa yaz dizisi olarak mı kalır bilinmez fakat bu tatta dizi izlemeyi severler için Leyla ile Mecnun kadar olmasa da güzel bir komedi sunuyor. Diziye birçok eleştiri geliyor okuyorum, bazılarına da katılıyorum (daha çok dikkat edilmesi gereken hikaye bütünlüğü ve karakter yazımı gibi) ama yine de kötü bir dizi olduğunu düşünmüyorum. Sonuç olarak Leyla ile Mecnun severler bu diziye bir göz atabilirler, bu yaz günlerinde bize güzel bir seyirlik sunan bu dizi bir şansı hak ediyor bence :).
Devamını Oku »

27 Temmuz 2017 Perşembe

İyi ki doğdun Öneri Makinesi! 3. Yıl

İyi ki doğdun Öneri Makinesi, iyi ki doğdun Öneri Makinesii iyi ki doğdun iyi ki doğdun iyi doğdun benim canım Öneri Makinesi :).














Evvvet bugün benim kıymetlimin üçü bitirip dörde geçtiği gün <3. Uzun bir düşünme süreci ve her zaman yaptığım gibi bir anda hadi artık aç artık şunu dememle 27/07/14'te blogger dünyasına giriş yaptım. Yıllardır aklımda olan bir şeyi hayata geçirdim. Hem de aynı gün doğmuşuz ikimiz de pazar günü :). Benim doğum günüm bitti sıra onda :). Umarım upuzun yıllar sıralanır şu sağ tarafta da yılların içinde kayboluruz o yazı neredeydi diye :). Nice uzun güzel bol yayınlı yılların olsun Öneri Makinesi; müzikle, sinemayla, edebiyatla, sanatla, sevgiyle kal <3.















Sanırım her sene artık bir gelenek gibi bir şey oldu doğum günlerinde blogger stili hediye almıyor veriyoruz çünkü sizin değerli yorumlarınız zaten bizim için bir hediye bu çekiliş de teşekkürü :). bir de hediye alıp vermek çok güzel şey yaa :).

4 yaşına giren Öneri Makinesi münasebetiyle bu çekilişle size dört kitap hediye etmek istiyorum. İkisi yeni ikisi benim kitaplığımdan ama bir kez okundu yeni gibiler, anlamayacaksınız bile hangileri :).



İşte kitaplarımız bunlar, kısaca bahsedeyim; Alper Canıgüz sevgim zaten malum
Bakınız: Alper Canıgüz Sevmek; o yüzden sizlere son çıkan kitabı yepyeni taptaze Kan ve Gül kitabını hediye etmek istiyorum, kitabın yorumuna buradan ulaşabilirsiniz :) :).

İkinci olarak şu aralar çok popüler olan adını sıkça gördüğüm Stefen Zweig'in yıllar önce okuduğum ve çok sevdiğim Satranç kitabını yine sizler için seçtim :).

Üçüncü kitabımız severlerini çok mutlu edecek bir kitap çünkü ülkemizde de oldukça sevilen bir yazar Gabriel Garcia Marquez'den Benim Hüzünlü Orospularım.

Ve son kitabımız da yine sevilen yazarlardan Oruç Aruoba'dan Hani :).

Bir de kitapların yanında olmazsa olmaz el yapımı (ben yaptım :)) ayraçlar :). Ben köpek insanıyım ama kedinin kalıbı daha güzel çıktığı için onu yapmayı seçtim, bence sevimli :).

Katılmak için şartlar;

her zamanki gibi çok basit. Tek zorunlu şart; sağ taraftaki GFC'den (gel gel gel güzelim gel diye de bilinir :)) blogu takip etmek ve aşağıya katıldığınıza dair yorum bırakmak :). İşte bu kadar :).

Yok bu bana yetmez ben çok istiyorum bu kitapları ek hakkım da olsun derseniz herhangi bir sosyal medya hesabınızdan (Instagram ve Twitter'da Öneri Makinesi'ni etiketlemeyi unutmayın, Instagram'da çekiliş etiketli yayınımı repost yapabilirsiniz :))  bu yayını görünür olarak paylaşır ve yorumda katılım linkini verirseniz de ek hakkınız geçerli olacaktır ama çekiliş bitene kadar açık olsun :).

İşte bu kadar :). Yine sizden çok ben heyecanlıyım :). Çekiliş 27 Ağustos'ta saatler 00.00'ı gösterdiğinde çekiliş biter ve ben de hemen açıklarım sonucu bir aksilik olmazsa :). Yurt dışı gönderimi maalesef yok, belirteyim. Katılımınız bol kitaplarınız çok olsun :). Hediyelerle kalın <3.
Devamını Oku »

Atıştırmalık #24 (Karayip Korsanları 4, Night on Earth, Arizona Dream, Wild Strawberries)

Karayip Korsanları 4 - Rob Marshall (2011)



Yine aynı Jack Sparrow yine karada başlayan komedi denizde devam eden macera. Penelope'yi de severim sizden iyi olmasın. Bir de Sam Claflin var gamzelerini sevdiğim lakin rolü biraz gıcık olsa da seviyorum kendisini :). (Bangır bangır spoylır ama yani pek de önemli değil bence filmin amacı macera, o süreç zaten o yüzden; neyse spoylır diyorduk) Bu arada keşke son filmde Barbossa ölmeseydi bir kız muhabbeti çıkardılar bu filmdeki Blackbeard'ın iyi versiyonu gibi üst üste yapmasalarmış iyiymiş. Hem Sparrow ile atışmalarını seviyordum ben, neyse gelir belki. Eminim Sparrow'a da gelecek film olmadı sonraki filmlerin birinde bu çocuk muhabbetini yapacaklar dedi dersiniz, hatta bahisleri arttırıyorum kızı oynayacak rol olarak da ya da oğlu :) :). Bir de bu film ara film gibi ben ilk üçten sonra beşi izlemişim yani Bloom'da kalıp Bloom ile devam etmişim :).

Night on Earth - Jim Jarmusch (1991)




Yaa Jarmuch'a bayılıyorum. İzleyince o olduğunu bilmeseniz bile evet onun filmi diyebileceğiniz bir isim. Bu film siyah beyaz değil söyleyeyim :). Beş farklı şehirde beş farklı taksi şoförüyle yolcu alıp evlerine bırakana kadar geçen ortalama 25'er dakikalık sürede biz de onlarla yolculuk ederiz. Cannes listesi hazırlarken bu tarz bir film de vardı seçtiklerim arasında ilginç geldi diye ekledim ama canım Jarmusch böyle bir film yapmış zaten. Yine de o filmi de izlerim çünkü bu fikri seviyorum. Bu filmde de çok sevdiğim "Coffee and Cigarettes" gibi kısa filmlerin birleşimi ve bir ortak noktaları var. O filmde daha çok hikaye var bunda daha az. Yine bazı oyuncular bu filmde de yer almış, Tom Waits müziklerin başında. İlk filmde benim canım tatlım Gene Rowlands var. Çok seviyorum onu, bu filmde de bir güzel arzı endam etmiş. Bayıldım bayıldım kendisine. Filmi de genel anlamda sevdim, hiç sıkılmadan izleyeceğiniz beş farklı hikaye :). Kaçırmayın!


Arizona Dream - Emir Kusturica (1993)



Ayy ne güzel ne güzel film. Bayıldım. Johnny Depp'i her türlü severim de bu filmdeki hali en güzel dönemlerinden biri herhalde, çok iyi :) (şu ömrü hayatında ne güzel işlere imza atmış beee <3).Söylemezsem olmaz :). Tüm oyuncuların da çok başarılı olduğunu söylemek gerek. Filmde dayısının düğünü için yanına dolaylı yollardan dönen genç bir delikanlıyı oynayan Axel (Depp) araba satıcısı olmasını isteyen dayısını kıramaz ve bu işe başlar. Bir haftalığına denemeye karar veren bu karakterimiz sorunları olan bir anne kız ile tanışıp onlarla yaşamaya başlayınca bu bir haftalık süreç tahmininden daha uzun olacaktır. Çok güzel film biraz çatlak, komik ve hüzünlü. Müzikler deseniz söylememe gerek yok, çok güzel. İzleyin!! <3

Wild Strawberries - Ingmar Bergman (1957)



Bergman'dan yaşlılığa bir yorum. O iklimin katılığını üzerinde taşıyan kibar ama mesafeli Borg'un hayatının son demlerindeki hayal kırıklığını, ölüm korkusunu, sevincini, iyiliklerini, insafsızlığını, gençlik aşkını, oğlunu, annesini, gelinini izliyoruz :). Borg birdavet için yola çıkar anılarıyla beraber. Yine güzel bir iş. Bergman'ın izlediğim hiç bir filmine kötü diyemeyeceğim herhalde, demek de istemem. En sevdiğim yönetmenlerden, tavsiye ederim :).

Gördüğünüz gibi ben bu aralar aşırı doz Johnny Depp aldım ki bu hiç iyi değil çünkü gün gelecek filmleri bitecek :(. Yine de o zamana kadar olanlarla sevinebilirim :). Bir de Arizona Dream'deki Depp derim de susarım :). Ya da susmam çünkü konu Depp olunca yaşıma başıma bakmadan fangirl oluyorum :), ama güzel oyuncu :).

Üşengeçlikte dünyanın önde gelen markalarından biri olduğum bu kısa kaçamak yazılardan da anlaşılıyor, iyi alıştım :). Yakında bir film listesi yapayım diyorum ne derseniz :). Bir de sevmek yazısı bu yılın keşfini yaptığım yazardan :). Ohh mis mis :).
Devamını Oku »

25 Temmuz 2017 Salı

Sevgili Güllük #42 (Alvvays - Dreams Tonite)

Hani diyorum ya yeni çıkan sevdiğim albümleri yazacağım ama yazamıyorum hala bitmiyor diye işte onlardan biri. İlk şarkı ve klibi art arda yayınlayan Alvvays ikinci şarkıyı da yayınladı ve bayıldım <3.

Gruba buradan sesleniyorum, yahu yeter elinizi korkak alıştırmayın artık, salıverin tüm şarkıları :).

(Albüm tarihi 8 Eylül :()

Alvvays - Alvvays albüm yazım için tıktık.

Alvvays - Dreams Tonite


Devamını Oku »

Kütüphane Günlükleri

Sonunda gittim. Kaydımı yaptırdım ve sınır olan üç kitabı aldım :).

Lakin önce belirtmem gereken şeyler var, onlardan biri telefonum servise gitti büyük ihtimal uzun süre eski telefonumla haşır neşir olacağım ki bu da demektir ki telefonun icat amacına uygun yaşayacağım. Yani şöyle; mesaj çekebilir, arayabilir hafıza kartı olmadığı için fotoğraf çekemez, Instagram'a bağlanamaz ama gmail açık olur :). O yüzden maalesef Instagram'da pek aktif olamayacağım günler başladı aynı zamanda fotoğraf çekemeyeceğim günler de. Dua edelim de çabuk yapılsın telefon ya da elime fotoğraf çekebilen bir telefon geçsin. Bu fotoğrafı nasıl çektiğimi sorarsanız da kardeşim iyi ki var derim :).

İkinci olarak evet sonunda gittim kütüphaneye. Çok istiyordum ve kitap arattırdım buldum hatta daha fazlasını buldum. Beş kitap seçtim ama üç kitap sınırıyla çıktım. Bunlar bitsin göz koyduklarım bile var yani. Hem de bedava. Kayıt ücreti bile yok :).

İşte bunlar da aldıklarım :);




Kütüphane çok kalabalıktı. Lise öğrencileri yazık bu yaz sıcağında klimalı yer bulunca çökmüşler ders çalışıyorlar harıl harıl :(. O kadar güzel hayal dünyaları barındıran kitapların arasında o test kitaplarının arasında sıkışıp kalmışlar. Çalışsınlar tabi ama böyle güzel bir yaz gününde tatilde o kadar genci açık alanda zaman geçirirken değil de kapalı alanda birbirinden bağımsız kopuk endişeli yüzlerle ders çalıştıklarını görünce üzüldüm :(. Ahh şu sınav sistemi, neyse.

Yalnız güzel bir yaz günü dedim de insan olarak çıkıp pancar olarak döndüğümü söylemiş miydim :). Bizim burada pancar dışında güzel bir ifade var da söylemeyeyim şimdi :). Gerçekten çok sıcaktı ve şu Antalya'da başıma işler geldi dedim ya, kırk yılda bir denize gittim, bronzlaştım diye sevinemeyip güneş alerjisi oldum, yüzüm gözüm Hermonie'nin Harry Potter'a tanınmasın diye yaptığı büyü çarpmışa döndüm. Ahanda böyle;



Sabah bir kalktım abartmıyorum böyleydim. Aynaya baktığımda kendimi değil Harry Potter'ı gördüm. Sonunda Potterhead oldum ama ne bileyim Hogwarts'daki mutlu Harry de olabilirdim Felix Felicis içen ama muggle hayatımda neyim ki Potter dünyasında ne olayım. Çok da şe yapmamak lazım. Sonra işte acile gittik, bayramdı da, serum takıldı daha da şişip ölmeyeyim diye, nefes alamayabilirmişim daha da şişerse. Şanssızlıkta bir kez daha level atlamanın haklı gururuyla sıradaki olayımı bekledim akan damla damla serumda. Şimdi bugün güzel kızardım yarına yine böyle uyanmam umarım ya da hiç uyanmam bilmiyorum, tehlikeli güneş alerjisi dikkat edin :(.

Ben kütüphane anlatıyordum nelere geldim. Laf lafı açtı resmen. Şu aşağıdaki başlık da tam benlik çekirge gibi sıçramalarıma devam edersek :). Sadece gece değil günlük hayatta ve anlaşılan yazılarımda da böyleyim :).



Bu arada şu aralar Puslu Kıtalar Atlası ankette önde konumuza dönersek ve son beş gün. İtirazınız var ise oylamaya sağ üst köşede bekleriz. Kararsız kalırsanız birden fazla oy kullanabiliyorsunuz hatırlatayım :).

Kitap önde ya ben de önce kütüphaneye bakayım zaten çoktandır gitmek istiyorum, bahanem olur diye gittim ve kitabı buldum. Çokkk sevindim :). Hatta o kadar güzel kitaplar buldum ki ikisini bıraktım bu üçüyle çıktım. Hangi kitap kazanırsa kazansın zaten bir ara hepsini alıp okumak istiyorum, beş gün sonunda bu kitap kazanmasa da yine de benim için bu liste güzel bir okuma listesi oldu. Diğer kitaplar için de aynı şey geçerli. Onları da kütüphane de araştırmalarım devam edecek olmadı alırım artık :), çünkü önerilerinizin hepsini okumak istiyorum.

Sevgi Soysal'ın Tante Rosa'sına bayılırım ve Tutkulu Perçem/Hoşgeldin Ölüm'ü de okuyup sevmiş biri olarak İletişim'in çok az indirim yaptığını düşünürsek bu çokk okumak istediğim kitabını görünce hemen kaptım. Valla kütüphane güzel şey :).

Yusuf Atılgan'ın iki romanını okuyup sevdim hatta birini çok sevdim bu yarım kalmış romanı görüp arka yazısını da okuyunca alayım bir günde biter zaten dedim.

Kitapları teslim tarihi 9 Ağustos ve bu durum bana iyi gelecek diye düşünüyorum, son tarih olması kısıtlayıcı olsa da okuma hızını arttırabilecek bir şey o yüzden bu da hoşuma gitti :). Sonuç olarak memnun olarak ayrıldım. Herkese tavsiye ediyorum. KÜTÜPHANELERE GİDİN!
Devamını Oku »

24 Temmuz 2017 Pazartesi

Atıştırmalık #23 (The Double, The Butterfly Effect, Source Code)

Ay noldu bize bilmiyorum, kankam Riri yakın dostum Johnny (Depp herhalde Depp oyuncu olan) bu aralar biraz kilo aldık ama söyleyen söyleyene (burada ben de söyledim :')). İnsanların ağzı torba değil ki büzesin, konuşsunlar. Neyse ki kankamızı boşuna Riri yapmadık verdi bir güzel cevap hepimizin yerine. Hayır umursadığımızdan değil, görüyoruz ama eğlencemizi bölmüyoruz manasında. O yüzden konuşmaya devam :).

Ben bu aralar filmlerle bozdum kafayı ama şikayetçi değilim :). Biliyorum ki gün gelecek bu kadar izleyemeyeceğim o yüzden hazır iştahım varken izliyorum art arda filmleri. Hani öğrendikçe cahilliğin artar ya benim ki de o hesap izledikçe izleyecekler çoğalıyor. İzlenecek güzel çok film var ve zaman az. Yine de bu karamsarlığı bırakıp önümüze bakarsak film izlemek güzel şey :). Hele ki güzelse :). Sinemalar da bir hareketlenmeye başladı şu an iki film var izlemek istediğim gidince yazarım :). Gelelim bu yazının filmlerine :).


The Double - Richard Ayoade (2013)




Yine izlenilesi bir film ve yine sevmediğim Jesse Eisenberg. Yine de hakkını yemeyeyim güzel iki karakter canlandırmış. En sempatik bulduğum filmi diyebilirim. Yönetmenin "Submarine" filmini çok sevince, "The IT Crowd"'da izleyip daha da çok sevince bir diğer filmini izlemek istedim ve sevdim. Şöyle ki film kara komedi ve gerilim ama beni sinirden öyle gerdi ki artık duvarları yumruklayasım geldi baş karakterden dolayı. Bu kadarı da fazlaydı ama neyse ki mizahla güzel dengelenmiş bir filmdi. Hatta güzel bir kara komedi.

Dostoyevski'nin Öteki romanından senaryosu yazılmış bu filmde Eisenberg iki karakter canlandırıyor. Biri içine kapanık, naif, sesi çıkmayan vur ensesine al ekmeğini tarzı evden işe işten eve giden Simon James. diğeri de bu kişiliğinin her şeyiyle tam tersi James Simon. Fight Club'ı anımsatıyor değil mi :)? Yavaş yavaş kendisinden yararlanan ve cana yakın kişiliğiyle hızla yükselen James, Simon'ın takıntı derecesinde sevdiği kızı da elinden alır. Simon o kadar içine kapanıktır ki kıza sevdiğini söyleyemez hatta uzaktan evini dikizler ki bu sahne bana Kieslowski'nin "Aşk Üzerine Kısa Bir Film"'ini hatırlattı. Bu benzerliklere rağmen filmin o filmlerden ayrı kendi başına güzel bir hikayesi var. Filmde şöyle de bir güzellik var, hem"Submarine" filmindeki  oyuncular, hatta hepsi konuk olarak yan rollerde oynarlar, hem de dizisi "The It Crowd"'dan canım Chris O'Dowd ve Christopher Morris yine küçük rollerde karşımıza çıkar :).


The Butterfly Effect - Eric Bress, J. Mackye Gruber (2004)




Şu laftan da sıkıldım ama  doğru, yine izlemekte baya geç kaldığım bir film. Bir ara ne çok söylüyordu herkes :). Filmin genel havası "Mr. Nobody", sonu "Looper"'a benziyor :). İki filmde bu filmden sonra yapılmış gerçi ama bence bu filmden daha iyiler :). Film zamanda yolculuk, zamanda atlamalar, paralel evrenler, alternatif hayatlar üzerine bir film. En çok sonunu sevdim :). Yalnız oyunculuklar fena, hiç beğenmedim. Genel olarak da filmin puanını ciddi düşürdüğünü düşünüyorum. Yine de kendini izlettiren bir film, başı sonu tutarlı çok güzel olmasa da iyi film. Benim gibi zamanda atlamalı zıplamalı sıçramalı film severler izlesin :).


Source Code - Duncan Jones (2011)




Güzel bir zamanlı aksiyon filmi. Evet biliyorum zamanında çok sükse yaptı  ve ben yine baya geç izledim :). Bu sefer bilimsel olarak bir bombacıyı tespit etmek amaçlı 8 dakikalık trene dönüşü sağlanan bir askerin bu çabasını izleriz. Yine paralel evrenler, başka hayatlar falan filan. Aksiyonu da var, içinde dramı da var ama abartılı değil o yüzden bence güzel film. Filmde bir şey merak ediliyor ve hiç bekletmeden hemen cevap geliyor :). Sıkılmadan izlersiniz :).

Bu tarz konulu filmleri her zaman çok sevmişimdir. Zaman konusu her zaman ilgimi çeker. Zamanda yolculuk, paralel evren, alternatif hayatlar, zamanda sıçramalar, atlamalar tek kelimeyle bayılıyorum :).
Devamını Oku »

22 Temmuz 2017 Cumartesi

Öneri Makinesi'ne Önerdiler #4 (The Green Butchers)


Yaz Abur Cuburu Mimi için tıktık :).

The Green Butchers - Anders Thomas Jensen (2003)



Sevgili Deeptone'un bana önerdiği filmlerden biri. Ben de açtım, izledim ve sevdim :). Çaylak Kasaplar diye Türkçe'ye çevrilen bu filmimizde kendi işini kurmak isteyen iki yamak kasabımızın yeni kurdukları iş yerlerinde müşterileri olmayınca ve kazara dondurucuda ışıkçıyı unutunca olaylar başlar. Eski patronlarının dükkana onları ezmek için gelip misafirleri için et almasıyla da olaylar tahmin ettiğiniz gibi olur :). Daha başından buraya kadar olayları tahmin edebiliyoruz aslında. Bundan sonrası kara komedi ve bu yamak kasaplarımızın geçmişi ve bugüne bu duruma nasıl geldikleri filmi değerli yapıyor.



Karakterlerimizin ikisi de geçmişte yara almış ve sorunlu. Svend'in çocuk yaşta ailesini kaybedip daha sonra sevilmemesi ve hep başarıya, sevgiye aç bir yetişkin olması onun ikili ilişkilerinde karşı tarafı ezme psikolojisiyle zaten görülüyor. Ona takılan terli lakabı sevgili Yurdagül'ün son işlediği konulardan biri olan kalıplar ve etiketler videosunu getirdi aklıma (bir kısmını dinleyebildim fakat Yurdagül'ün ablasının şu sözü aklımda yer etti. Bir insana sürekli ne dersen insan kendini o konuda yetersiz görür ve öyle olduğunu düşünür). Burada da Svend'in küçükken arkadaşları tarafından fiziksel ve psikolojik olarak baskısı, ailesinin yokluğu ve bu yaşına kadar kimse tarafından takdir görüp sevilmemesi onu sırf başarılı kılınıp sevilmesi için insan öldürmeye kadar iter. Yani ona yakıştırılan bu olumsuz etiketler onun tüm yaşamını etkiler. Dükkanın açılması ve başarılı olması Svend için dükkanın maddi açıdan kara geçmesinden çok yıllarca üstleri ve arkadaşları tarafından gördüğü baskı sonucu manevi anlamda da kendine bir şeyleri ispatlama ve çevreye ne kadar başarılı olduğunu gösterme amacıdır. Filmdeki yan karakterlerimizden birinin söylediği "işi kimlik haline getirmemek lazım" cümlesi sanırım onun için uygun çünkü Svend işinde başarılı olursa herkesin onu seveceğini ve saygı duyacağını düşünür ve bunun için çabalar. Bu çaba onun kendi emeğinin bile önüne geçer, kendini başkalarına beğendirmeye çalışmaktan kendini asla yeterli göremez doğal olarak kendi başarısını da göremez. Söylediğimiz sözlerin etkilerini de bu karakterde böylece görüyoruz.

Diğer karakterimiz Bjarne ise ailesinin ve yeni eşinin trajik ölümünden sonra komada kalan zihinsel engelli kardeşi ile beraber hayatta kalmıştır. İkiz kardeşi yedi yıldır komadadır ama Bjarne'nin de yaşayan ölüden bir farkı yoktur. Ne ailesinin canını alan geyikten ne de kardeşinden alamadığı intikamı bunca yıl boyunca kendini hayattan izole edip önüne gelen tüm hayvanları öldürerek almaya çalışmıştır. Ailesinin hayatına sebep olan geyiğin yaşayıp ailesinin ölmesi onu bunca yıl boyunca fiziksel olarak yaşadığı halde içeride komaya sokmuştur. Bu kazadan iki kardeş de sağ kurtulmamış koma da kalmışlardır ta ki kasap dükkanı açılana ve beyin ölümü gerçekleşen kardeşinin mirasını almak için "fişinin çekilmesine" izin verene kadar. İşte kasap dükkanın açılmasıyla başlayan bu komadan çıkış kardeşinin uyanmasıyla da devam eder. Onunla iletişimi reddeden Bjarne aşkı yeniden hissettiği Astrid ile de bu yedi yıllık komanın bir şekilde bitmeye başladığının sinyallerini verir.



İşte bu iki karakterlerimizin kasap dükkanının açılmasıyla kendileriyle ve geçmişleriyle yüzleşecek asıl başarılı olanın kasap dükkanı değil kendi başarıları ve emeklerinin olduğunu er geç anlayacak ve geçmişin yüklerinin tamamen kaldırmasalar da onları affedip yollarına devam edip ileri gitmeye hazır hale geleceklerdir :).

Çok sevdiğim Reconstruction filminde izlediğim Nikolaj Lie Kaas, ikiz kardeşleri başarıyla canlandırır. Hatta engelli kardeşi o kadar başarılı oynar ki ağzınız açık kalır benim gibi. Hollywood'un kötü adamı Mads Mikkelsen ise benim her türlü ödümü kopartmaya yeten bir oyuncu bu filmde de o saçıyla bunu başarmıştır. Yine de rolünden dolayı neyse ki kötü şeyler yapsa da kötü niyetli biri değildir :). Güzel oyuncudur, güzel oynar. Film İskandinavya'da geçmesi ve konusu bakımından da soğuk kasvetli havasını içinde taşır. Ara ara müzikle desteklenen bu gerilim ve mizah güzeldir. Özellikle kara komedi ve İskandinav filmleri izlemeyi severler bu dramı kaçırmasınlar :) :).
Devamını Oku »