16 Nisan 2018 Pazartesi

Sevgili Güllük #4 (Hatay Kitap Fuarı Program)

Program açıklandı ve benim için programın en güzel ismi tabi ki adına sevmek yazıları yazdığım, çekilişlerde hediye ettiğim, hem okuyup hem okutturmaya çalıştığım en favorilerimden Alper Canıgüz. Gel gel Alper Canıgüz, sefa geldin hoş geldin. Eğer planım olursa size de bir sürpriz yapmak isterim ama tabi bir aksilik olmazsa.



Alper Canıgüz Sevmek

Kan ve Gül İnceleme 
Devamını Oku »

14 Nisan 2018 Cumartesi

Sevgili Güllük #3 (Hastalıklar, Hatay Kitap Fuarı, Etkinlik)

Bayadır sevgili güllük ile buralarda olmuyordum ama biraz sohbet edelim istedim hem de birkaç haber vereyim.

Öncelikle geçen haftalarda maalesef yanlış tedavi yüzünden asıl hastalığım iyileşmedi ve başka hastalıkla ciddi bir şekilde uğraştık, uğraştık diyorum çünkü sadece ben değil ailem de benimle beraber baya hatta benden fazla uğraştı. Neyse ki şu an daha iyiyim ama aynı hastalık olmasa da sağlığım bu aralar nedense beni üzüyor. Şimdi de başka ciddi olmadığını umduğum bir şeyler oluyor, yakında yine hastaneye gitmem gerekiyor. Yine de iyi düşünmek istiyorum. Blogda da daha aktif olmayı umuyorum. Hala kendime ait bilgisayarımın olmadığını belirteyim.


Bu aralar en çok snail mail ile meşgul oldum (nedir ne değildir buradan okuyabilirsiniz) ama geçen haftalarda neredeyse günde iki kere gelen posta bu hafta evimin yakınına uğramadı :). Bir iki mektup kaldı yazmadığım onları tamamlayacağım bu arada. Yeni keşfim daha doğrusu uğraşım flipbooklar :). Yapması çok zevkli ve insanın yaratıcılığını körükleyen bir şey. Onlarla uğraşıp içini doldurup göndermek en çok hoşuma giden şeylerden son zamanlarda, çift taraflı kağıtlarla oyalanmak müthiş rahatlatıyor beni. Bir örneğini de aşağıya bırakayım hatta. Şimdi yeni çift taraflı kağıtlar sipariş ettim onlarla bu sefer vintage konseptiyle flipbook macerama devam edeceğim. Ben de neler çıkacağı konusunda oldukça heyecanlıyım.


Memleketim Hatay'da geçen sene burada ve şurada yazdığım fuarın ikincisi düzenlenecek 20 - 29 Nisan tarihlerinde. Umarım yine birçok sahaf ve yayınevi gelir ve güzel indirimler olur. Sahafları özellikle bekliyorum, geçen sefer snail mail gibi bir hobim olmadığından ilgi alanım sadece kitaplardı ama şimdi liste uzadı :). Bol bol yayınevlerinin Hatay'dayız paylaşımlarını da umarım görürüz, ben birçok kez gitmeyi planlıyorum ama yine de bakalım. Sizler de bu fuarı ne kadar çok duyurursanız hem katılım artar hem de fuar her sene azalarak bitmez artarak çoğalır diye umuyorum. Desteklerinizi esirgemeyin :).

1. Hatay Kitap Fuarı

Etkinliğin eşleşmeleri açıklandı ama ikincisi neden olmasın o yüzden onu da duyurayım. Çok sevdiklerimden kartpostal ve kitabı birleştiren bir etkinlik vardı sevgili İncirli Kurabiye'nin blogunda. Ben de hemen katıldım, sevdiğimiz bloglar da katıldı. Yeni bloglar keşfettim şimdi de kitap seçip güzel kartlarla bana verilen adrese hediyelerini göndereceğim. İşin güzelliği de kim kimle eşleşti bilmiyor, ben de kimden ne gelecek bilmiyorum heyecanla kargoyu bekleyeceğim :). Yoğun ısrarlarla bence bir daha böyle bir etkinlik düzenlenebilir, ben yine seve seve katılırım. Sizin de haberiniz olsun, daha geniş bir hediyeleşme yapabilir ve birbirimizi tanıyabiliriz :).

Şu aralar kitap okuyamıyorum, S. Beckett'in Murphy'si ağlıyor, bitirsem keşke. Yine şu okuyamama durumlarına yakalandım sanırım ama fuar beni çok heyecanlandırıyor, beni baya bir canlandıracak biliyorum. Tecrübeyle sabit :). Burada da güzel yayınlarla fuara özel neler aldım yaptım, hepsini yazacağım :). Fuar dedikodusu yaparız ama hepsi fuarın seneye daha da iyi olması ve birçok açıdan gelişmesi için :).

Sanırım şimdilik benden haberler bu kadar, güzel öneri ve etkinliklerde görüşmek üzere <3.
Devamını Oku »

8 Nisan 2018 Pazar

Garip Şeyler

2018'in ilk dizisini iki günde bitirdiğime ve son zamanların en çok konuşulan dizilerinden biri olduğuna göre bir iki kelam ben de edeyim ama değil mi :). Evet, Stranger Things'den bahsediyorum :).


İlk sezonu sekiz, ikincisi ise dokuz bölüm süren son zamanların en çok konuşulan dizilerinden Netflix orijinal serisinden Stranger Things'i öncelikle beğendiğimi söylemeliyim. Karakterlerin hepsini sevdiğim nadir dizilerden biri olmayı da başardı. Hepsinin arasından hala favorimi seçmiş değilim, yakın olduklarım olsa da. Sonuçta her karakterin kendine özgü bir hoşluğu var. Her karakterin özellikle ikinci sezonda ayrı ayrı hikayelerini izleyip evlerine konuk olmamız grup olarak da sevdiğim bu çocuklarımızın bireysel olarak da gayet izlenildiğini ve sevildiğini görmek dizinin kalitesini arttırdı. Üçüncü sezonda daha da detaya inilirse güzel olacaktır.


Bizi 80'lere götüren bu dizi, bilim kurgu ve gerilim türünde güzel bir seyirlik sunuyor. Konusu ise 4 kişilik "nerd" ya da "geek" diye tabir edebileceğimiz orta okul öğrenci topluluğunun dünyamızın kötü  bir yansıması paralel evrendeki kötülerle mücadelesi. Gruptan Winona Ryder'ın küçük oğlu kaybolunca üç arkadaş, şerif önderliğinde Winona ve yetişkin tayfa, abi ve abla kategorisinden diğer bir grup ile bu diğer dünyaya açılan kapı kapatılmaya ve kayıp kardeş, oğul ve arkadaş Will kurtarılmaya çalışılır. Bu tanımlanamayan güç ile savaşılırken bir anahtar çocuk ve onun peşindeki bir sürü bilim adamı da bu işe dahil olunca dizimiz kadrosunu tamamlar.

Konusu çok ilginç değil belki ama oyuncuların ve aralarındaki uyum ve tabi ki mizah bu diziyi diğerlerinden ayırıyor ve bölümleri art arda izlemeye başlıyorsunuz. Bir de buna 80'ler modasını eklersek ki benim favorilerim Lucas, Nancy, Barb ve Will'in abisi Jonathan (Charlie Heaton'ın dizi dışı günlük stiline özellikle bakmanız önerilir, daha da güzeldir) olur başka bir yönden de izleyiciyi memnun ediyor ve seksenler ruhunu buram buram özellikle Steve, Bill ve Will  karakterleriyle hissediyoruz :). Diziyi neredeyse bir saat boyunca temposunu düşürmeden izlememizi kolaylaştıran playlistini de unutmamak lazım.



Baş rolünde 5 yeni kadroyla 6 çocuğumuzun dedektifçilik oynadığı bu bilim kurgu fantastik diziyi özellikle türü sevenlerin kaçırmadığına eminim. İnsanın aklına "Buffy the Wampire Slayer" ya da benzerleri gelmiyor değil. Okulda geçen açıklanamayan gizli bir dünya konusunu işleyen bu dizi bir nevi uzun zamandır özlenilen bir açığı da kapatıyor aslında ve 80'ler 90'lardan gelen bilim kurgu sever kitlesini de ayrı bir etkiliyor sanırım. Sonuç olarak her sezon daha da garip olacağı vaadini bize veren bu dizinin biz de merakla 3. sezonunu ve bu artarak devam eden grubumuzun yeni maceralarını izlemeyi sabırsızlıkla bekliyoruz :).
Devamını Oku »

5 Nisan 2018 Perşembe

Rek-Lam-Lar (Mim)

Sevgili Belle'nin Kütüphanesi bir döndü pir döndü, güzel yazılarına devam ettiği gibi bir de mim başlattı. Kendisinin bloguna ulaşmak ve yazısını okumak için buraya tıktık.



Benim aklıma gelenler genelde müzikli şarkılı olanlar, Özkan Uğur'un seslenişini de hatırlıyorum mesela :).

Tut şunun ucunu döşeyelim abi  :)


Cem Yılmaz'ın uzaylı reklamı şarkısız bir istisna. Tabi o zaman Telsim var ve reklamın tam tersi durum var 2018'e bile kalamadı. Ha bir de Ajda Pekkan hala aynı o konuda yanılmadılar bir de her şey hala tamamen duygusal :).



Bu reklam Türkiye'de gösterildi mi emin bile değilim ama şarkı işte kalıyor insanın aklında Pepsi olduğu :).


Missbonnn rakipsiz bonbonnnn, ne zaman markette görsem hala söylüyorum bu şarkıyı :).



Bir de Egepennn Dekonik (doğrusu deceuninck) :).

Buradan çıkardığım özet hafızamın melodilerden oluştuğu ve ilk aklıma gelenlerin bu reklamların olması da müziklerden kaynaklı. Biraz daha düşünsem bulacaklarım yine şarkılı türkülü olanlar olur kesin ama bence bu kadar yeter, güzel nostalji yaşadık :). Yeni önerilerle görüşmek üzere :).
Devamını Oku »

18 Mart 2018 Pazar

Atıştırmalık #40 (Üç Güzel Film)

Dazed and Confused - Richard Linklater (1993)



70'ler lise ve okulun son günü, sinyırlarla fireşmınların kapışması ama kapışmaması da, bol bol alkol, duman ve müzik. Süper bir playlist var, eğlenceli. Richard Linklater'ın ilk dönem filmlerinden. Bol bol ünlü oyuncuların gençliklerini içerir, bilginize :). Şurada kendisinin harika Before serisinin linkini bulabilirsiniz tıktık.

The Loves of A Blonde - Milos Forman (1965)



Çokk güzeldi, siyah beyaz Çek Yeni Dalgasından, beyaz ve kara komedi. Başarılı <3. İlgililer kaçırmasın <3.

Thou Wast Mild & Lovely - Josephine Decker (2014)



Efsane film, bu filmde ne demek istediğimi en ama en sonunda anlayacaksınız. Bayıldım. Görsellik şahane, her bakımdan sade, Pinteresk diyaloglar, şairane bir hava. Diğer filmlerini de hemen izlemek istiyorum. Yeni filmi Miranda July'li Madeline's Madeline'i de :). Yalnız filmin afişi ve adı beni izle diye bağırmıyor mu <3.
Devamını Oku »

14 Mart 2018 Çarşamba

En Güzel Paronoid Şarkıları (Abur Cubur #43)

Abur Cubur yayınlarından herkese merhaba, bugün bir ruh hastalığından, paranoyadan esinlenilen bir liste hazırladım. Gözünüz bu kelimeden korkmasın hepimiz ara sıra paranoyak olabiliriz sonuçta dimi :)

Garbage - I Think I'm Paranoid




Radiohead - Paranoid Android




Jay Jay Johannson - Paranoid



Pink Floyd - Paranoid Eyes




Black Sabbath - Paranoid




Zakkum - Hipokondriyak



Devamını Oku »

11 Mart 2018 Pazar

Engelin Sadece Kafamızda Olduğunu Gösteren Film Listesi

"Normal" olanın kabul gördüğü dünyamıza farklı olmanın zenginlik olduğunu gösteren filmlerden bazıları bu listede :). Unutmayın ki birazcık empati ve sevgiyle dünya her zaman daha güzel bir yer :).

Forrest Gump - Robert Zemeckis (1994)



Sanırım yukarıda bahsettiğimiz ön yargıyı en naif şekilde kıran ve hemen hemen herkesin aklına ilk gelen film Forrest Gump'tır. Herkesin izlemesi gereken nadir filmlerin başında gelen Forrest Gump'ın macera dolu öyküsü sizi yer yer güldürürkün çokça hüzünlendirecek ama kesin olan şu ki size en çok umut aşılayacaktır :).

Temple Grandin - Mick Jackson (2010)



Kadın olmanın maalesef başlı başına birçok alanda engel olarak görüldüğü dünyamızda bir de dünyayı farklı açıdan bakan bir kadın olmak işleri hiç de kolaylaştırmayacaktır. Gerçek bir hayat hikayesine dayanan bu filmde Grandin size birçok ders verecektir :).

Aşın Formülü Yok - Andreas Öhman (2010)



Sevgilisinden ayrılan abisini başgöz etmeye çalışan Simon'ın bu eğlenceli yolculuğunda ona eşlik ederken birçok güzel şarkı da dinleyeceğiz. Skarsgard'lardan Bill'in başarıyla canlandırdığı Simon karakterini çok seveceksiniz :).

Taare Zameen Par - Aamir Khan (2007)



Bir öğretmen ve bir öğrenci... Sosyal mesaj içerikli filmleriyle ön plana çıkan Aamir Khan'ın başarılı filmlerinden biri Yeryüzündeki Yıldızlar. Birazcık farkındalık birçok hayatı değiştirebilir hatta güzelleştirebilir hatta ve hatta bir başarı hikayesine dönüştürebilir.

Adam - Max Mayer (2009)



Adam kendi halinde kendi düzeninde yaşayan bir genç adam, yeni taşınan komşusu Beth hayatına girince işler olduğundan biraz daha karmaşık hale gelecektir :). Sundance'te yarışan bu film büyük jüri ödülünü alamasa da, Alfred P. Sloan (bilim veya teknoloji temalı ya da baş rolünde bir bilim adamı, mühendis veya matematikçiyi anlatan filmlere verilen ödül) ödülüyle festivalden döndü.

The King's Speech - Tom Hooper (2010)



Kral halkın rol modeli, "en güçlüsü", "en iyisi" "en adaletlisi" "en iyi aile babası" en en en eni ve halka en sesleneni en çok dinleneniyken kral kekeme olursa? Krallık müessesine güzel bir darbe indiren 6. George'un bu "engelinin" üstüne gidip en iyisini yapmaya çalışmasını izliyoruz.

Rain Man - Barry Levinson (1988)



Tom Cruise'un ajan veya türevleri olmadan oynadığı nadir filmlerden Yağmur Adam'ı bilmeyen ya da izlemeyen yoktur herhalde. Babasının tüm mirasını haberi bile olmadığı abisine bırakmasıyla Charlie paranın peşine düşse de daha değerli bir şey bulacaktır. Charlie bu yolculukta birçok şey öğrenecektir ve bunlardan ilki şüphesiz ki hiçbir engelin kardeş sevgisinin önüne geçemeyeceğidir. Abi Raymond rolünü müthiş bir performansla Dustin Hoffman'ın canlandırdığını da belirtelim.

Frida - Julie Taymor (2002)



Her ne kadar popüler kültürün bir ürünü haline getirilmiş olsa da asıl mesajını unutmamız gereken kadınlardan herkese örnek bize güç ve umut veren Frida'nın öyküsünü gözleriniz dolu dolu izleyeceksiniz. En zor zamanlarında bile sanatını resmini bırakmayan aksine onunla daha da güçlenen bu rengarenk kadını izlemeniz şiddetle tavsiye olunur.
Devamını Oku »

8 Mart 2018 Perşembe

Kadın Müzisyenler

Yine 8 Mart, yine Sinem Cezayirli’den bugüne özel bir film, Nil İpek yine sesiyle bizlerle ve maalesef yine her şey aynı. Kadına sözlü şiddet, kadına fiziksel şiddet, eşitsizlik, toplumsal baskı, insanı insan olarak görmeme ve cinsiyetine göre yargılama, ayrıştırma, belirli kalıplara sokma, etiketleme; evet yine.

Bir tek benim mi gözlerim doluyor bu kısa filmi izlerken? Çok üzülüyorum olanlara ve bir sene daha geçmişken hiçbir şey değişmiyor aksine kadınlara, çocuklara, hayvanlara, doğaya ve tüm insanlara yapılan bu vicdansızlıklar artarak devam ediyor ve kahrediyor beni. Yine de her şey bu kadar kararmış aklımızın almayacağı şeylere seyirci kalırken bu insanların sözüne güveniyorum, şüpheye düşmüyor ya da düşmek istemiyorum. Az da olsa bir umut yakalıyor ve saklıyorum. #mucizemsin




Bugüne özel milyonlarca yetenekli kadından sadece 8 esin kaynağı gencecik kendi sözlerini yazan kadın müzisyenler ile bu şarkıları paylaşıyorum. 


Mitski - Your Best American Girl




Angel Olsen - Unfucktheworld




Melody' Echo Chamber (Melody Prachett) - Some Time Alone, Alone 




Cherry Glazer (Clementine Creevy) - White's Not My Color This Evening



Sena Şener - Sevmemeliyiz




Gaye Su Akyol - Biliyorum




Lara Di Lara - Bencil



Sedef Sebüktekin - Bul Beni




Bir önceki filmi izlemek ve hazırladığım yönetmenler listesi için Kadın Yönetmenlere tıktık.
Devamını Oku »

6 Mart 2018 Salı

Atıştırmalık #39 (Son İzlediklerim - 6 Film Birden)

Heathers -  Michael Lehmann (1988)



Beğenmedim ya, kara mizah severim de filmi pek sevmedim. Seksenler Amerikan lisesi pop klibine cinayetler dizisi eklemişler. Kötü değil aslında konu da fena değil de niye sevmedim bilemedim :).

North By Northwest - Alfred Hitchcock (1959)



Hitchcock'a bayılıyorum, güzel sıkılmadan izlenilecek bir film daha ve Cary Grant'ın o ikonik sahnesini Emir Kusturica'nın Arizona Dream'inde de izlemenizi öneririm. İkisini de izleyenler sanırım bir tebessümle bu yorumu okuyorlar şu an :).

Phantom Thread - Paul Thomas Anderson (2017)



Daniel Day Lewis'da psikopat bir hava var, her izlediğimde hafiften yusuf yusuf olmuyor değilim. Sağ olsun Anderson da müziklerle gerilimi düşürmemiş. Ara ara komik olması da güzeldi de film neydi ne oldu. Başlarken moda dünyasındaki entrikaları izleyeceğimi sanırken sonunda saplantılı bir aşk hikayesine dönüştü. Filmi sevdim, fena değildi. Sıkılmadan izledim. Sevgili Gürültücüğümün dediği gibi ama fazla abartmaya bence de gerek yok :/. Jennifer Lawrence'ın dediği kadar da değil tabi :). Jen'e bayılıyorum ve yeni filmini de merakla bekliyorum bu arada, gerçi daha izleyemedim Mother'ı bile hala ama olsun :).

The Florida Project - Sean Baker (2017)



İzlediğim ikinci Baker filmi ve yine çok sevdim. Moone ile toplu konutlarda tek odalı evlerde yaşayan insanların dramı, işte Amerika'nın çok da gösterilmeyen ama belki de en çok yaşanılan yüzü. Sonlara doğru film içinde dolduğunuzu aslında renklere rağmen yüreğinize bir ağırlık çöktüğünü o küçük kız ile annesinin son sahnelerinde fark ediyor ve ister istemez gözlerinizde yaşlar ile filmi bitiriyorsunuz. Baker dramın dozunu müzikler, renkler ve tabi ki baş karakter o sevimli minik yeteneğin hayat enerjisiyle dengelemiş. Kendine has yöntemleriyle çok başarılı bir iş çıkarmış Baker. Ben çok sevdim :).

Patti Cakes - Geremy Jasper (2017)



Çok sevdim, bayıldım. Hip hop ve rap sevmiyorsanız hiç bulaşmayın (ya da bulaşın eğlenceliydi, belki seversiniz)  ama birkaç şarkı bile dinliyorsanız çok eğleneceksiniz. İzlerken aklıma Iggy Azelia ve Work şarkısı geldi. Zaten bir gönderme de vardı filmde kendisine. Güzeldi, sevdim.

Ingrid Goes West - Matt Spicer (2017)



Aubrey Plaza'yı çok seviyorum ve sebebi özellikle Parks and Recreation tabi ki ama Safety Not Guaranteed de yine sevdiğim bir bağımsız filmi. Filmi de çok merak ediyordum, Olsen'lardan Elizabeth'i de severim :). Bu filmde birçok mesaj var ve hepsi güzel aslında. Sosyal medyanın pek tartışmadığımız ama bizi belki de tahminimizden fazla etkileyen diğer yüzünü gösteriyor bize, sonu da hoş ve manidardı. Ben bu filmi de sevdim :).

Özlemişim Amerikan bağımsızlarını izlemeyi, özellikle bu türlerde. Son iki film o yüzden çok iyi geldi ve lütfen bana benzer türlerde bağımsız güzel filmler önerin :). Siz en son neler izlediniz, yorum bırakmayı unutmayın :).
Devamını Oku »

4 Mart 2018 Pazar

Atıştırmalık #38 (Son Okuduklarım - 5 Kitap Birden)

Merhabalar, harika mis gibi bir hafta sonu var buralarda. Yormadan yorulmadan kendi halinde bir müzik listesi çalıyor arkadan, kuşların cıvıltısı eşlik ediyor :). Bahar geldi, arada hava bozsa da sanırım geldi :). Çok uzun sürmez yaza geçeriz biz hemen, bahar yaşamayız bile pek ama bugün tam bir bahar havası <3. Bu aralar izlediklerim ve okuduklarım birikti ben de ikiye ayırdım, ilk başta okuduklarımı paylaşacağım sonra da izlediklerimi. Siz bu aralar neler okuyorsunuz? Önereceğiniz çok sevdiğiniz bir kitap var mı, varsa nedir nelerdir? Yorumlarınızı merakla bekliyorum :).

Kahve ve Şiir - Mark Opsasnick



Aslında alt başlığın bu kısacık kitabı yeterince açıkladığını düşünüyorum ve eğer bu konuyla ilgiliyseniz bir göz atmanızı öneririm :).

60'larda Radikal Sanat Manifestoları - Kolektif


Kapak tumblr'dan fırlamış gibi değil mi <3
Ehh işte, pek beğenmedim ama kötü de değil :). Subpress'i Richard Brautigan sayesinde keşfettim ve Sarah Kane çevirdiklerini de öğrenince kanım ısındı, denk geldikçe okurum kitaplarını :).

Bunny Munro'nun Ölümü - Nick Cave



Nick Cave'in şarkılarına bayılırım. Kitabı için de çok heyecanlıydım. İlk çıkardığı kitaptan 20 yıl sonra yazdığı bu kitapla başlama sebebim diğer kitabın tükenmiş olması. Baş karakterin huyu suyu rahatsız edici uyarayım, okuması yer yer çok zordu. Öyle bir baş karakterden öyle tatlı ve duyarlı bir çocuk çıkmış ki kitapta bu canınızı daha çok yakıyor ve istemeden üzülüyorsunuz. Onun dışında kitabı pek sevemedim, ama yine de ilk kitabını okumak istiyorum Cave ustanın. Zira o daha iyi yorumlar alan bir kitap.

Adınla Çağır Beni - Andre Aciman



Ayy bir daha anlatıp üzülmek istemediğimden Goodreads yorumumu kopyala yapıştır yapacağım ve söyleyebileceğim tek şey ise hem kendisi hem uyarlaması güzel olan nadir kitaplardan. Ha bir de bildiğiniz içim çıktı, aklıma getirmemeye çalışıp kitaptan uzak durup geçmesini ya da hafiflemesini bekliyorum. Niye bu kadar etkilendim pek fikrim yok :(.

"Kitabı bitirmemden biraz zaman geçtiğine göre yazabilirim. Aciman çok vicdansızsın, yok böyle bir son ve dördüncü bölüm. Üç bölüp dolup dolup son bölümde boşalıyorsunuz hazırlıklı olun. Film daha insaflı kitaba göre çünkü kitap filme nazaran çok ama çok daha can yakıyor. Evet, filmde de canınız yanıyor. Yine de bu deneyimi yaşamaya değer.

Aciman’a vicdansız dedik ama güzel kitap yazmış. Her şey yerli yerinde ve unutmamak lazım ki bu sadece Elio’nun bakış açısı, duyguları ve yanılsamaları... Belki bir gün Oliver’ın gözünden okur muyuz ki, bu kadar etkiler mi yine bizi?"


Koleksiyon - Harold Pinter



Pinter İngiliz tiyatrosunda çok önemli bir yere sahip bir oyun yazarı. "Doğum Günü Partisi" oyununu zamanında okudum ve bu aralar aşırı oyun okuma isteğimden kaynaklı kitaplarının çevrildiğini görünce bu kitabı sepete attım ve yarım saatte bitti lakin öyle kolay bir kitap değil. Pinteresk kelimesini bilenler anlayacaktır, yazarın kendine has tehdit unsurlarını ve belirsizlik temalarını ya da uzun duraklamalarını. Asla gerçek ne emin olamıyorsunuz ve karakterler sizi geriyor. Eminim sahnede izlemesi de güzel bir oyundur. Önerilir.

Sizin de bana başarılı oyun önerileriniz varsa seve seve okurum. Bu aralar çok seviyorum oyun okumayı, alışveriş yaptıkça da her seferinde sepetime eklemeyi düşünüyorum. Özlemişim :).
Devamını Oku »