15 Mayıs 2019 Çarşamba

Abur Cubur #45 (Yeni Çıkanlar)

Alternatif müziğin ve seslerin nabzını Öneri Makinesi'nde tutmaya devam ediyoruz. Yaz geliyor bol bol festival ve güzel seslerle, bakalım ben hangilerine katılabileceğim. Katılamasam da sorun değil, Spotify'dan nabzı tutmaya devam ederim, şimdi olduğu gibi :).

1. Sofar'da ve Youtube'da bir yerlerde dinlediğim iki şarkısına aşık olup günlerce dinlediğim Merve Çalkan sözü müziği Mabel Matiz'e ait Defter şarkısıyla ilk teklisini yayınladı. Söz ve müzik ben Mabel Matiz'im diyor zaten, Merve'nin sesi de çok güzel.



2. Altın Gün benim bayılarak dinlediğim bir cover grubu. Yeni albümü Gece'de yine aynı çizgisinde ilerliyor. Eğer dinlemediyseniz ilk albümlerini dinlemenizi de şiddetle tavsiye ederim. Leyla şarkısının albüm kaydını bulamadım, siz spotifydan dinleyebilirsiniz.


3. Vampire Weekend yeni albümüyle indie severlerin müzik listelerinde yerini şimdiden aldı diye düşünüyorum. Benim en sevdiğim şarkılar Dark Red şarkısı ile kalbimi kazanan Steve Lacy ile düeti Sunflower, How Long ve Bambina oldu.



4. Rhye da müzik ve ses rengine uygun albüm adı Spirit ile yeni çıkanlarda yerini aldı. Minicik ama hayranlarını memnun edecek bir albüm olmuş. Needed, Malibu Nights ve Green Eyes benim en sevdiklerim şu an.



5. Mac Demarco Bir kovboy kızına aşık olmuş sanırım. Yeni albüm fena değil K ve On The Square  da en sevdiklerim oldu.



6. Indie Rock grubu Big Thief de yazı yeni şarkılarla karşılıyor. Birçok şarkıyı sevsem de albümüne adını veren şarkı en çok dinlediğim şu aralar.



7. Brek namına yakışır albümü ve albüm adı Ölüpop ile tüm müzik marketlerde :).


Devamını Oku »

5 Mayıs 2019 Pazar

Yönetmen Sineması - Meydan Okuma

Öneri Makinesi Challenge

Merhabalar, uzun zaman oldu bir meydan okuma hazırlamayalı. Bu yılın kendim hazırladığım ilk meydan okumayı sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyarım. Bugün sinema severleri memnun edecek bir meydan okuma ile karşınızdayım. Sibel İnceler blogunun sahibesi Sibel'in şu yazımdaki yorumu ben de ışıkları yaktı ve neden olmasın diyerek bir aylık bir meydan okuma hazırladım. Hepimizin izlemek istediği yönetmenler ve filmler var ama bir türlü vakit bulamıyoruz ya da önceliğimiz farklı filmler oluyor. Neden bir meydan okuma vasıtasıyla hem yeni yönetmenler keşfedip hem de birbirimize yeni keşif imkanları sunmayalım ki?  Elimden geldiğince basit tutmaya da çalıştım ki isteyen herkes zorlanmadan katılabilsin. Malum herkesin okulu, işi gücü var; zaman bulmakta zorlanabiliriz. İşte meydan okuma kuralı;

Her hafta seçtiğimiz bir yönetmenin en az 2 filmini izliyoruz ve o haftayı o yönetmene ayırıyoruz. 


İşte meydan okuma bu kadar basit. Bir ay boyunca 4 farklı yönetmenin dünyasını keşfetmiş olacağız ve sonunda da hep izlemek istediğimiz yönetmenlerin en az 2 filmiyle meydan okumamızı bitireceğiz. Bir de şöyle bir güzellik yapalım; ay sonunda sonuç yazılarında toplamda en çok film izleyen arkadaşımıza ben bir tebrik kartı atayım, sinema sevgisinden ötürü :). Katılan arkadaşlar yukarıdaki fotoğrafla bir yazı paylaşıp aşağıda yorum bırakırlarsa çok sevinirim. Ee kimler benimle?

Benim seçtiğim yönetmenler: 

6 - 12 Mayıs : Federico Fellini


Sinemanın unutulmaz yönetmeni Fellini'yi izlememeyi ayıp bellediğimden ilk hafta onun filmlerine odaklanmayı seçtim. La Dolce Vita, La Strada, 8 1/2 gibi filmleri ile sinema tarihinde önemli bir yere sahip yönetmenin izleyebildiğim kadar filmini izleyeceğim. Önce izlememi izlediğiniz filmi varsa her zaman önerebilirsiniz :). 

13 - 19 Mayıs: Claire Denis


En son High Life filmiyle vizyonda gördüğümüz yönetmenin filmografisi oldukça geniş. White Material, 24 Rhums, Trouble Every Day gibi birçok ses getiren filme imza atan yönetmenin filmlerini ise ikinci hafta izleyeceğim.

20 - 26 Mayıs: Sang Soo Hong/Asghar Farhadi/Niceleri


Daha karar veremedim,, seçenekler çok :). O haftaki moduma göre bir yönetmen seçip izleyeceğim :).

27 Mayıs - 2 Haziran: Susanne Bier 


Deeptone'un bana sürekli izle dediği ama benim bir türlü izleyemediğim yönetmen Susanne Bier ile de kapanışı yapayım diyorum. En son Bird Box filmiyle her youtube videosunda fragmanını görüp ezberlediğimiz yönetmenin ilk işleri önceliğim olacak :).
Devamını Oku »

27 Nisan 2019 Cumartesi

Sans Toit Ni Loi - Agnes Varda (1985)

Öneri Makinesi

İstanbul Modern Sinema, bir yönetmenin tüm filmlerini belirli günler içinde gösteriyor ve en son seçtikleri yönetmen ise Yeni Dalga Sineması'nın en renkli kişiliklerinden Agnes Varda'ydı. Kendisinin filmlerini hep izlemek istiyor ama bir türlü izleyemiyorken bu gösterim sayesinde başladım ve devam ediyorum. Ne yazık ki bu gösterimler devam ederken 90 yaşında Agnes'i kaybettik. Kendisi o kadar tatlı bir insan ki bu özel gösterime gelen seyircilere çok tatlı bir video bile hazırlamış. Tabi sonrasında insan ister istemez daha da üzülüyor. Ne mutlu ki bize güzel bir filmografisi var ve özledikçe açıp izleyebiliyoruz. Benim izlediğim ilk filmi "Vagabond" ise filmden çıkarken kafamda birçok soruyla ayrılmamı sağladı. Şimdi filmden spoiler vere vere bahsedeceğim. Siz de izleyin, siz de sorularla baş başa kalın :).

Öneri Makinesi
Öneri Makinesi

Ölen kimliksiz bir kadının bulunmasıyla başlıyoruz filme. Sonrasında ise onu izliyoruz ve onunla rast gelen insanların onu anlatmasını dinliyoruz filmde. Yani gördüklerimizden ve hakkında duyduklarımızdan anlamaya çalışıyoruz film boyunca Mona'yı. Öğreniyoruz ki Mona, işi olan ve daha sonra radikal bir kararla işini evini bırakıp yollara düşmüş bir gezgin. Yerleşik hayata geçip çalışmak istemiyor, ister gibi olsa da bir şekilde olmuyor. Otostop çekerek oradan oraya gidiyor; şanslıysa günlük işlerle harçlığını çıkarıp tütün ve ekmek alıyor. Şanslı olmadığı günlerde aç kalıyor. Yerleşik hayatı kati bir dilde reddeden Mona, insanlar tarafından dış görünüşüyle ve yaşam tarzıyla yargılanıyor. Çokça yol arkadaşı ediniyor ama kötü insanlara da yolda rast geliyor. Kendisine neden yollara düştüğü sorulduğundaysa umursamazca "Şampanya yolda daha iyi gidiyor" diyebiliyor. Yalnız yolda karşılaştığı çiftçi filozofun dediğine gelmeden edemiyor sonunda ve yorgun düşüyor. Kendini kaybediyor, oturup ağlayıveriyor. Yaptığı seçimi sorgulamıyor belki ama filozun haklı olduğu bir yerde oluyor sanki. Sisteme karşı çıkıyor çıkmasına ama bu onu gerçekten mutlu mu ediyor yoksa daha mı çok tüketiyor? Sistemin dışı da içiyle aynı mı oluyor, neler oluyor izledikçe düşünmeden edemiyor insan. En sonunda ise artık bir insan tanıyoruz ve başta gördüğümüz cansız  beden bir anlam ifade ediyor. Talihsiz bir kazayla da ilk sahneye dönüyoruz ama bu sefer başka.

Öneri Makinesi

İşte böyle bir film izliyoruz Varda'dan. Çokça yaşadığımız düzeni ve hayatı sorgulayıp en sonunda sıradanlığın rahatlığında yaşayıp gidiyoruz. Bu düzeni aşmayı cesaret edenlere ise iyi olmayan anlamsız gözlerle bakıyoruz. Aynı Mona'ya bakan çeşit çeşit insan gibi. Dış görünüşüne ve seçtiği hayat tarzına sadece bakıyoruz. Biraz bile öyle olmak istediysek eğer hayatımızın bir anında hemen kötülüyoruz onu yaşamaya cesaret ettiği için ya da anlamadığımız için yargılıyor ama aslında içten içe kıskanıyoruz bu farklılığı. Biraz da olsa anlayanlar ya da sadece saygı duyanlar onunla arkadaş oluyor ve bu yolda eşlik ediyorlar ona. Sen neredesin peki; Mona'nın yanında mı karşısında mı?

Öneri Makinesi
Devamını Oku »

21 Nisan 2019 Pazar

Atıştırmalık #46 (Yeni Dalga Sinemasından 3 Film)

Sinemada çığır açan kuralları yıkan ve hala zevkle izlemeye devam ettiğimiz Fransız Yeni Dalga Sinemasının 3 harika örneğini sizlerle paylaşacağım. Benim kişisel olarak çok sevdiğim bir akım olan Yeni Dalga filmleri izleme isteği ile iki haftadır hep 60'lar Fransız Sineması izlerken buluyorum kendimi. Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Agnes Varda'nın, filmleriyle gönlümüze taht kurmuş François Truffaut'nun ve ilk kez bir filmini izlediğim Agnes'in biricik eşi yönetmen Jacques Demy'nin yönetmenliğini yaptığı üç filmden bahsedeceğim. Hadi başlayalım.

Cleo de 5 a 7 - Agnes Varda (1962)


Öneri Makinesi

Siyah beyaz bu filmde Cleo'nin saat beşten yediye kadar olan sürede yaşamına dahil oluyoruz. Bir tarot falı sahnesiyle açılan filmde, Cleo doktorun kendisinden test istemesi üzerine öleceğini düşünerek bu iki saatte birçok duyguyu yaşıyor. Şarkıcı Cleo'nin ruh halindeki ani değişimler o kadar hızlı oluyor ki gülümsemeden edemiyorsunuz. Bazen de dünyayı sorguluyor; sonra da onunla Paris sokaklarında kendinizi gezerken buluyorsunuz.

Bir buçuk saatlik bu filmde, bir küçük sürpriz de Anna Karina ve Jean Luc Godard'ın konuk oyuncu olarak filmin içindeki filmde rol alması. Fransız Yeni Dalga Sinemacılarının birbirine desteği çok güzel. İki sevdiğim yönetmen ve çok sevdiğim oyuncunun küçük de olsa beraber işlerini görmek beni ayrıca memnun ediyor.

Tirez Sur Le Pianiste - François Truffaut (1960)

Öneri Makinesi

Piyanisti Vurun, Truffaut'un ikinci filmi. Gözden düşmüş bir piyanistin başı belada olan abisinin ortaya çıkmasıyla küçük dünyası sarsılacaktır. Geçmişini, şimdisini ve geleceğini izlediğimiz piyanistin yaşamına kısa süreliğine dahil oluyoruz. Abisini takip eden iki silahlı adamın Charles'ın peşine takılmasıyla aşka düştüğü Lena ile küçük kardeşleri Fido da tehlike altında kalır.

Lola - Jacques Demy (1961)


Öneri Makinesi

Filmin hikayesi bana Eric Rohmer'ın Kış Hikayesi'ni (1992) çokça anımsattı. Tabi "Lola" ondan 31 yıl önce çekilmiş :). İkisi de güzel hikayeler emin olun :). Birçok farklı hikaye anlatılır ve hepsi birbirine bağlıdır bu filmde. Dansçı Lola çocuğunun babasına aşıktır ama aşık olduğu adam Michel yedi yıl önce ortadan kaybolmuştur. Yıllar sonra karşılaştığı çocukluk arkadaşı Roland ise bu görüşmelerinde Lola'ya yeniden aşık olur. Roland savaş sonrası bunalımı yaşayan ve bir türlü hayatını düzene oturtamamış hiçbir şeyden mutlu olamayan genç bir adam. Lola ile tekrardan karşılaşınca hayatın amacını yani aşkı bulduğunu düşünür. Bu arada Roland'ın kitapçıda tanıştığı anne ve kızıyla sözlük vesilesiyle tanışmasıyla anlıyoruz ki küçük Celine, Lola'nın çocukluğuna çok benzemektedir ve aslında Lola'nın geçmişini şimdiki zamanda Celine ile izliyoruzdur :). Yeterince spoiler verdiğime göre bu aşkın bir şekilde bir araya getirdiği insanları izlemek sürükleyici.

Tüm filmleri öneriyorum, çünkü bence Fransız Yeni Dalga sineması çok güzel bir akım :). İzleyin, izlettirin sonra da selamımı söyleyin :). Keyifli seyirler <3.
Devamını Oku »

20 Nisan 2019 Cumartesi

Jakuzi "Hata Payı" İlk Konser

Öneri Makinesi

Tarihler 17 Nisan'ı gösterdiğinde Salon İKSV'de Türkçe sözlü synth pop ve dark wave müziği ile kulaklarımızı bayram çocuklarına çeviren Jakuzi'nin son albümü "Hata Payı"'nı dinleyicileriyle paylaştığı harika bir konser gerçekleşti. İlk albümü "Fantezi Müzik" ile gönüllerimize taht kuran Jakuzi, müzikal olarak değil ama söz yazımı bakımından fantezi arabesk olabilecek kadar karamsar sözlere sahip yine güzel bir albüm yapmış. Sözler karamsar olsa da müziği ile içimizi kıpır kıpır etmeyi de ihmal etmiyor tabi; zira konser boyunca sallanmadan edemedik.


"Hata Payı" albümünden hemen hemen tüm şarkıları çalmalarına rağmen ilk albümden favorilerimiz ve Jakuzi denince akla gelen Koca Bir Saçmalık, İstediğin Gibi Kullan, Hiç Mi Yok gibi şarkılarla bizi coşturmayı da ihmal etmediler. Gördüğüm en güzel konserlerden biriydi. Kutay Soyocak'ın enerjisi, kendine has dansları ve sahne şovuyla bence canlı canlı dinlemeniz gereken bir grup Jakuzi. Synth ve gitarda Ahmetcan Gökçeer, bas gitarda Meriç Erseçgen ve davulda Can Kalyoncu harika bir iş çıkardılar.

Mikrofon ve ses kalitesi daha iyi olabilirdi çünkü bazı şarkıların ne olduğunu nakarata gelince ancak anlayabildim. Bir de yanılıyorsam biri düzeltsin bana alttan kayıt ile destek geliyormuş gibi geldi ama o da bazen gerekebiliyor tabi. Onun dışında gerçekten harika bir konserdi, hem ilk albüm hem de ikinci albümden harika şarkılar dinledik.


Ben tüm albümü gitmeden 155 kez dinlediğim için en öne kuruldum :). Şarkılara sesimle ve dansımla eşlik ettim. Öyle ki tadı damağımda kaldı, hala Jakuzi dinliyorum. En kısa zamanda yine izlemek isterim kendilerini çünkü sahne performansları da albümleri kadar başarılı. Bir ara Kutay beyin synthin üstüne başını koyup şarkı söylemesi akıllara Hande Yener'in piyano üstündeki "unutulmaz" performansını getirmedi değil :). O anın fotoğrafını çekemedim, bulamadım da ama temsilen Hande Yener'in videosunu buraya koyuyorum :).

Öneri Makinesi
Bu "ilahi" fotoğrafı çeken Yonca'ya teşekkürler!

Jakuzi'yi hala dinlemediyseniz hemen dinleyin; hatta yetmez her gittikleri yerde peşlerine takılın ve konserlerine gidin. Şahsen ben bundan sonra aynısını yapmayı düşünüyorum, müzikle kalın :).



Yakın Tarihteki Konserler

Drab Majesty/Jakuzi/Elz and The Cult - Zorlu PSM Studio 28 Mayıs 2019 

Sosyal Medya Hesapları 

Jakuzi Instagram

Jakuzi Bandcamp

Jakuzi Twitter

Jakuzi Facebook

Jakuzi Youtube
Devamını Oku »

14 Nisan 2019 Pazar

38. İstanbul Film Festivali / Happy Birthday Colin Burstead

Happy Birthday Colin Burstead - Ben Wheatly (2018)


Öneri Makinesi

38. İstanbul Film Festivali'nde özel davetler sonucu bu sene ben de katıldım :). Film biletlerinin aşırı pahalı olmasından kaynaklı başka filme bilet almasam da film festivali havası solumak bile güzel. Filmleri artık Başka Sinema'da takip edip sinemada yine izlerim.

Siz hangi filmlere bilet aldınız neler yaptınız yorumlarınızı bekliyorum :). İlk ve son filmim de Mutlu Yıllar Colin Burstead oldu ve hazırsanız başlayalım :).

İngiliz yönetmen Ben Wheatly'nin son filmi Mutlu Yıllar Colin Burstead ile tarihi Atlas Sineması'nda festivale katıldık. Öncelikle herkes çok hazırlıklıydı, aşırı planlı bir organizasyon olmuş.

Filmimiz bir ailenin mizahla süslenmiş dramı. Filme adı verilen Colin Burstead karakterimiz tüm aileyi yılbaşında lüks bir evde toplar. Tek amacı herkesin eğlenip ailecek mutlu bir şekilde yeni yıla girmesi, lakin; işler planlandığı gibi gitmez. Çünkü Colin'in kız kardeşi gizemli bir şekilde kimsenin ne olduğunu söylemediği ama ailede ciddi bir gerginlik yaratan diğer erkek kardeş David'i de bu partiye çağırmıştır.

Filmde aile üyelerini parti boyunca takip ediyoruz. Herkesin birbiriyle küçük husumetleri olunca dedikodular da filme mizah katıyor. Bunun dışında kalabalık bir grup var ve bazı insanların geldiğini görmüyoruz ama oradalar ya da geldiğini görüyoruz ama yoklar. Bu benim dikkatimi çekti ve rahatsız etmedi değil. Müzik kullanımını da çok beğenmedim nedense. Diyalog yazımını da zayıf buldum lakin yine de kötü bir film değildi. İngiliz aksanlı bir aile filmi izlemek isterseniz bakabilirsiniz. Şiddetle önermiyorum maalesef, ortalama diyelim :).
Devamını Oku »

30 Mart 2019 Cumartesi

Sevgili Güllük #4 (Yenilikler, Yenilenmeler)

Vagabond - Agnes Varda (1985)

Merhabalar :). Evet, hala yaşıyorum; hayır, meydan okumadan sonra durulup kaçmadım. Evet, işlerim yoğundu; hayır, bilgisayarım yoktu. Evet, şimdi buraya size merhaba demeye geldim :). Eee siz nasılsınız?

Bu arada artık İstanbul'dayım. Olur da burada olanlar varsa bir gün buluşup kahve içelim yahu :). Ben yazamıyorum lakin etkinlikten etkinliğe gidiyor, notlarımı alıyor ve en yakın zamanda da sizlerle paylaşmaya can atıyorum :).

Tekrardan kitap okumaya başladım ve şimdiden iki kitap bitirdim gibi :). Onları da yazacağım çünkü ikisi de çok güzel :).

Dizi hiç izlemedim, film izledim. Çok değil ama hepsi sinemada o yüzden bence anlatmaya değer ayrı bir yazıda :).

Biz izleyicilerine etkinlik kapsamında çok güzel bir video yollayayan tatlı insan Agnes Varda aramızdan ayrıldı. Çok üzgünüm. Jacques'iyle beraber çok huzurludur umarım.

Anlatacak çok şey var ama hepsini planlı bir şekilde hakkını vererek paylaşmak isterim. Peki bu bir aylık yokluğumda siz neler yaptınız?
Devamını Oku »

28 Şubat 2019 Perşembe

28 Day Blog Challenge: Day 28

Bande A Part - Jean Luc Godard

28. Meydan okuma nasıl geçti?

Ne güzel geçti bir ay. O kadar mutluyum ki bir parçası olmaktan ve yazıp yorumlaşmaktan anlatamam. Hiç, bu kadar yorum cevapladığımı ya da biriken bu kadar okumadığım ve kaçırmadan okumak istediğim blog yayını olmadı herhalde. Öyle güzel bir yoğunluk ve doluluk. Öncelikle bu fikirle bizi bir araya toplayan sonra yeni bloglar tanımamızı sağlayan en son da hem yazı yazıp hem diğer bloglara ziyaretlerimizi en az 28 katına çıkaran Ezgissimo'ya çok teşekkür ediyorum. Gerçekten hiç yüz yüze görüşmedik ama arkadaşım diyebileceğim kadar yakın hissediyorum. Fikirlerine, enerjisine, ilhamına, bloguna kısaca kendisine bayılıyorum ve eminim bir araya gelsek kırk yıldır tanıyor gibi birbirimizi konuşuruz. Öyle bir ruh eşi gibi hissediyorum, çok seviyorum. Zaten onun adı geçince biliyorum ki mutluluk içeren bir iş olacak ve gerçekten de bu meydan okumaya da tereddütsüz katıldım ve sonuna kadar zevkle hevesle yaptım.

Sonra gelelim bu meydan okumaya katılan blog arkadaşlarıma. Öncelikle yazılarınızı okumaktan ve yorum yazmaktan hayatınızın bir kısmına dahil olup sizi daha iyi tanımaktan dolayı çok mutluyum. Yazılarımı okudunuz bir de zaman ayırıp yorum yaptınız hele ki bazı arkadaşlarım hemen hemen üşenmeden her yayınıma çok güzel yorum yaptılar ne kadar teşekkür etsem az. Ben de elimden geldiğince hepsini okumaya çalıştım ama son günlerdeki yoğunluk beni biraz kısıtladı yine de mutluyum :).

Meydan okuma vesilesiyle daha çok kaynaştığım ve yeni tanıdığım bloglar oldu ne mutlu bana. Onların bu samimiyetine teşekkür ediyorum. Bundan sonra da hep görüşmek dileğiyle :).

Gelelim kendime, her gün yazdım. Sadece 3 sefer kısa cevaplarım olduğunda birleştirip yazdım ki o da sayılmaz, onun dışında işe gider gibi her gün büyük bir sorumlulukla yazdım. Ben de bir tebriği hak ettim bence :). Tabi bunda soruların güzelliğini unutmamak lazım. Uzakta olsam bile önceden hazırlayıp yayınladım ve ihmal etmedim :).

Sonuç olarak herkese teşekkür ediyorum. Şubat benim için çok hareketli bir aydı ve mart yeni başlangıçlarla geliyor. Meydan okuma bana bir nevi uğurlu geldi :). Yakında anlarsınız zaten neden :). Bir süre yazı da yayınlayamayabilirim, şimdiden söyleyeyim. Hepinizi çok seviyorum ve güzellikler diliyorum. Başka meydan okumalarda ve yeni maceralarda görüşmek üzere <3.

Devamını Oku »

27 Şubat 2019 Çarşamba

28 Day Blog Challenge: Day 26,27


26. Maddi ya da manevi neye ihtiyacın var.

Son günlerde sorular ağırlaştı mı ne :). Benim bol bol maceraya, keşfetmeye, gezmeye, sürekli üretmeye ve en sonunda da huzur bulacağım evim diyebileceğim bir yere gitmeye ihtiyacım var. Her tarafı doğa ile çevrili su kenarı her türlü canlının yaşadığı sevdiklerimin yakınımda ve köpeklerimin olduğu bir yere.

27. Enerjin modun düşük olduğunda toparlanmak için ne yaparsın.

Önereceğim ipuçlarım yok, yine kelin merhemi olsa başına sürer hesabı :). Sevdiğim komedi dozu yüksek şeyler izlerim, insanlarla iletişim kurmaya çalışırım ya da çalışmam, düşünmemi engelleyecek sürükleyici basit ama yorucu olmayan şeyler izlerim, alışveriş yaparım, internette boş boş dolanırım, sevdiğim dizilerin sevdiğim bölümlerini tekrar izlerim. Ya Harry Potter okur ya da bir filmini izlerim. Gezerim çünkü gezmek hep bana iyi gelir ne bileyim yaparım bir şeyler ya da yapmam sadece uyurum :).

Devamını Oku »

25 Şubat 2019 Pazartesi

28 Day Blog Challenge: Day 25


25. A-Z'ye sevdiğim şeyler listesi hazırla.

Bu soru çok zevkli değil mi :). Bayıldım bu fikre, hemen ilk aklıma gelenlerle başlıyorum.

A - Ailem ve Asya, e ben bangır bangır demiyor muyum kaç aydır ben gideyim kalayım diye :).

B - Balık, yemeyi çok seviyorum, balık sofralarını ve yancılarını da :).

C - Coffee and Cigarettes, canım Jim Jarmusch'un en güzel filmlerinden biri ve benim vücudumdaki suyun yarısı kahveden oluşuyor zaten :).

Ç - Çilenk, en sevdiğim meyve <3<3.

D - Deniz çünkü yüzmeyi ya da suda kalmayı bile çok seviyorum <3.

E - Ev, nereye gidersem gideyim en son evim diyebileceğim yere dönmek, huzur bulmak istiyorum.

F - Filmler, yani ne diyebilirim ki. Film izlemek ve çekmek (kısa da olsa) benim için çok önemliler. Aslında anlatmaya gerek yok, görüyorsunuz :).

G - Gönüllü, çünkü gönüllü olmayı çok seviyorum sosyal sorumluluk projelerinde.

Ğ - Doğa, tabiat ana diye boşuna demiyoruz. Boynu bükük kalmasın, yok sayılmasın diye içinde geçen bir kelime seçtim,

H - Hatay, küçük ama her seferinde beni şaşırtmayı başaran ve beni yeri geldi mi memleketimde turist yapan mucizevi bir yer :).

I - Ilık, ne sıcak ne soğuk. Ne terleyeyim ne üşüyeyim, mis gibi :)

İ - İstanbul, başka bir macera olacak :). Dolu dolu bir şehir, kaç yıl gezsen bitmez. Bir de indie, her zaman her yerde :).

J - Jess, New Girl karakteri, çok güzel diziydi be :/ Hele ki ilk bölüm sayısız kez izlemişimdir. Kendine tema şarkısı yapan her cümlesini şarkıyla bitiren deli kız sadık dost güvenilir insan Jess, herkesin bir tane Jess'i de olmalı sanki hayatta :). Jean Luc Godard, Jim Jarmusch, John Lurie, Johnny Depp say say bitmez şimdi :).

K - Kelime, kaynak: Sufjan Stevens: "Words are futile devices" ve Depeche Mode: "Words are very unnecessary, they can only do harm". Sevgi nefret ilişkisi diyelim :) :).

L - Limon, bu hayatta ciddi söylüyorum en sevdiğim şeylerde ilk onda yeri var.

M - Merak, beni tanımlayan şeylerden biri. Merakımdan dolayı birçok şeyi denerim ve açık fikirliyimdir. Bir de mor, çok seviyorum.

N - Nurcanum, Davut Güloğlu şarkısı, şaka şaka annem :):).

O - Orman, çünkü ben ağaçları ve güneş ışığının aralarından sızmasına bayılıyorum. Ben sürekli orada yürüyüş yapmak istiyorum. Otlar bir de var ya yeşil olanlar, yiyip de sevmediğim çıkmadı daha.

Ö - Örgü, küçüklüğümden beri hatta bebekliğimden beri bana giydirilen ve benim hala en sevdiğim şey el örmesi işler. Hala öğrenemedim ama bir gün öğreneceğim :).

P - Paket, çünkü hediye almak da vermek de çok güzel :). Alışveriş yapmak da güzel, kargonun gelmesi de :). Hep bir sürpriz barındırıyor.

R - Retro, çünkü seviyorum. Sanki bir yarım geçmişte kalmış bu yanım onun özlemini çekiyor gibi bir hal :).

S - Sevgi, sevmek, sevilmek; müthiş duygular. Bağımlılık yapıcı.

Ş - Şarkı, ah bu şarkıların gözü kör olsun. Yok yok olmasın onlar olmasa ne yapardık.

T - Travel Man, müthiş bir program Richard Ayoade'nin eğlenceli sunumuyla. Gün aşırı bir doz iyi geliyor :).

U - Ukulele, benim canım ukulelem, adı hala yok ama abisi Tahir'den (eski gitarım kendisini ukulele almak için sattım) ötürü Tahir diyesim geliyor hep. Kendisi benim dert ortağım, eğlence kaynağım.

Ü - Üretmek, yaratıcı olmak, uğraşmak, merak etmek, emek vermek birçok anlam taşıyor içinde o yüzden hep üretelim.

V - Vivre Sa Vie, çünkü Jean Luc Godard çünkü Anna Karina <3<3<3. Ve tabi ki vintage, her zaman vintage :).

Y - Yeni Dalga, Godard'dan sonra aklıma başka ne gelebilirdi ki :). Seviyoruz <3.

Z - Zaman, acayip bir şey. O kadar film yapılıyor, üzerine sözler söyleniyor, yine de  zamansız bir ilham kaynağı olmayı bırakmıyor :).

Dipnot: Herkes tek kelime yazıp bırakmış ne güzel, ben yine yanlış anladım herhalde ama silmek istemedim o kadar emek ettikten sonra :).

Devamını Oku »