21 Mayıs 2019 Salı

Saf - Ali Vatansever (2019)

Öneri Makinesi

"El Yazısı" filmiyle acı tatlı hikayeler anlatan Ali Vatansever bu sefer güncel sorunlardan birini baş role almış. Toronto Uluslararası Film Festivalinde gösterilen film, Palm Springs Uluslararası Film Festival'den de ödülle döndü.

Dönüşüm üzerinden anlatılan bu hikayede mahallelerindeki kentsel dönüşüm projesi dolayısıyla evlerini kaybetme riski olan evli genç bir çifte odaklanıyoruz. Kamil adalet duygusu yüksek, iyi niyetli işsiz genç bir adamdır. Remziye ise kocasını sürekli alttan alan çalışan genç bir kadındır. Kamil'in parasını denkleştiremediği kursu alamadığında zar zor bulduğu işini kaybetme tehlikesi ile yüzleşir. Bu durum da Kamil'in dönüşümünü başlatır. Kamil'in dönüştüğü kişi en sonunda Remziye'yi de etkiler ve o da kendi payına düşeni yaşar.

Remziye, çocuk özlemiyle yaşayan bir kadındır. Maddi durumlarından ötürü belki de başka sebeplerden henüz çocukları yoktur. Temizliğe gittiği evde çalışan yabancı uyruklu bakıcının yerini almak da onun bir nevi amacıdır. Remziye'nin başka yerde çalışan arkadaşı ise onun yerine geçmek ister. Bu uğurda sınırları zorlayan Remziye, filmin sonunda verdiği kararla dönüşümün bir parçası olur.

Öneri Makinesi

Kentsel dönüşüm üzerinden anlatılan hikayede sadece kentlerin değil insanların da değişimini karakterler üzerinde görüyoruz. Dönüşen kentler Kamil ve Remziye'yi de dönüştürmeyi ihmal etmiyor. Zorlu hayat koşulları ve sürekli çevredeki insanlar tarafından sınanan çiftimiz bu çatışmadan nasıl dönüştüğünü filmde izliyoruz.

İlk bölümde Kamil'in bakış açısına sahipken ikinci bölümde Remziye'ye odaklanıyor film. İki karakteri de ayrı ayrı görmek mümkünken olaylar karşısında ki dönüşümlerini görüyoruz. Saadet Işıl Aksoy'u seviyorum ama rol için tereddütlerim oldu nedense; lakin özellikle ikinci bölümde güçlü bir kadın karakteri başarıyla canlandırdı. Kamil'i canlandıran Erol Afşin'in de Kamil'in dönüşümünü güzel yansıttığını düşünüyorum. Çift olarak uyumları da iyiydi. Onur Buldu'yu da komedi olmayan bir rolde görmek güzeldi. Onur Buldu'nun eşini oynayan Ümmü Putgül de az görünse de güzel bir oyunculuk sergiliyor.  Sonuç olarak; bu filme bir şans vermenizi öneririm. Sinemayla kalın.
Devamını Oku »

19 Mayıs 2019 Pazar

Federico Fellini - Yönetmen Sineması

İlk hafta için seçtiğim yönetmen sinema tarihinde önemli bir yere sahip Federico Fellini'ydi. İlk hafta sadece iki filmini izleyebildim Fellini'nin ama kesinlikle diğer filmlerini de izleyeceğim. Çok sevdim. Bence siz de konusu size en yakın gelen bir Fellini filmiyle başlayın ve bu efsane yönetmenin filmlerini izlemedim demeyin!

öneri makinesi

öneri makinesi
50 yıl 


La Strada (1954)

öneri makinesi

İlk filmimde "La Strada" oldu. 1954 yapımı siyah beyaz bu filmde; saf ve temiz kalpli Gelsomina, zalim ve kaba Zampano ve son olarak da şakacı ve mantıklı Soytarı'yı baş rollerde izleriz. Bu üç ana karakter arasında geçen filmde, dört küçük kız çocuğuna daha bakmak zorunda olan Gelsomina'nın annesi kızını para karşılığında Zampano'nun yanında gösterilerde çalışması için gönderir. Zampano arabasıyla şehir şehir gezen bir gösteri sanatçısıdır ve daha önce yanında bulunan Rosa'nın ölmesiyle yeni birine ihtiyaç duyar. Gelsomina pek de zeki bir kadın değildir ve Zampano'un türlü fiziksel ve duygusal zorbalıklarına şehir şehir sokak sokak gezdikleri bu süre boyunca ses çıkarmaz. Zampano'nun yanında gösterilere çıkan Gelsomina işini çok sever. Zampano ise ona değer vermez ve sadece kendi istediği şeyleri yapmasını ister. Bir noktada Zampano'yu bırakmak istese ve önüne türlü fırsatlar çıksa da Zampano'yu bırakmaz ve hep onu takip eder. Gösteri için buluştukları sirkte denk geldikleri Soytarı ise Zampano'ya ağır şakalar yapar ve verdikleri küçük detaylardan daha önceden birbirlerini tanıdıklarını anlarız. Soytarı'nın da bir şekilde bu ikiliye dahil olmasıyla üçünün de hayatı önlenemez bir şekilde değişir. 

Film eleştirmeni Pauline Kael'in bu filmdeki ana karakterlerin vücudu, aklı ve ruhu temsil ettiğini söyler ve pek de yanılmaz zannımca. Ben filmi sevdim.

Amacord (1973)

öneri makinesi

Bir kasabanın bahar ile başlayıp sonbaharda biten acı tatlı hikayelerine odaklanıyoruz. Daha çok iki erkek çocuk, haylaz bir dayı, çılgın bir dede ve anne babadan oluşan geniş bir aileye odaklansak da kasabanın sakinlerini izlemeyi bırakmayız.  Bu arada dönemin politik durumu da filmde gösterilir. Kasabada güzelliğiyle nam salmış Gradisca; ortalığı karıştırmakta üstüne olmayan bir grup ergen; kasabanın esnafı ve daha fazlasının anlatıldığı eğlenceli bir film.

Diğer filmlerde görüşmek üzere :). Sizler ne durumdasınız?
Devamını Oku »

18 Mayıs 2019 Cumartesi

Sevgili Güllük #5 (Vampire Weekend - Sunflower ft Steve Lacy)

Jonah Hill yönetmenliğinde çekilen eskitilmiş bu videoyu izlediniz mi? Şarkıyı zaten albümü dinlediğim ilk andan itibaren sevdim. Vampire Weekend ve Steve LAcy'i zaten severim. Jonah Hill'in tarzı buysa ki Mid90s'de de gördük ki aynı çizgide, ben çok sevdim. Devam Jonah Hill :). Videonun altında demediklerini bırakmamışlar ama bence bir şans verin :).




Devamını Oku »

16 Mayıs 2019 Perşembe

Damızlık Kızın Öyküsü - Margeret Atwood

Öneri Makinesi

Merhabalar, 2019 Kitaplık Kedisi Reading Challenge kapsamında kadın yazarların kitaplarını okuyoruz. Ummadığım anda karşıma çıkan yıllardır okumak istediğim bu kitap benim uzun zamandır okuyamama durumumu kırdı ve meydan okumada bir maddeyi de silmiş oldum.

Bu gereksiz kişisel bilgiyi verdikten sonra sizlere bu herkesin beğendiği dizisinin çekildiği distopya türündeki bu kitaptan bahsetmek istiyorum. Bir not daha; yazar ikinci kitabın geleceğini açıklamış.

Kendisinden dinlediğimiz bir damızlık kızın hikayesi bu. Amerika'da işler yolunda gitmezken bir anda kadınların maddi manevi tüm hakları alınır ve en sonunda keskin hatlarla sınıflandırılan bir insan topluluğu çıkar ortaya. Yaşına, doğurganlığı veya makamına göre kategorilere ayrılan bu ayrımı da renklerle belirleyen bir sistem oluşturulur. Bu sistemde herkesin görevi farklıdır. Bizim hayatına odaklandığımız karakter ise önceki "özgür" hayatında çocuğu olan ve doğum yapabilme kapasitesi yüksek olan Fredinki. Şöyle ki; damızlık kızların önceki hayatlarında kullandıkları adları kullanmaları hatta söylemeleri bile yasak ve yeni adları "atandıkları" komutana ait olduklarını belirten bu isimler. Şimdiden tüyleriniz diken diken oldu biliyorum lakin kitap daha fazlasını vaat ediyor emin olun.

Geçmiş ve şimdi arasında gidip gelen ne kadar unutmaya çalışsa da unutamadığı ailesi ve sisteme ayak uydursa da içten içe onu kırmak için hissettiği küçük oyunlarla karakteri iyice tanıyoruz. Geçmişe gitmesi bugünün dünyası ile aradaki farkı iyice görmemizi sağlıyor. Karakterle beraber umutsuzluğa düşüyor ve yoruma açık sonuyla da distopyamızı sonlandırıyoruz.

Ben kitabı sevdim yalnız diliyle alakalı çözemediğim beni rahatsız eden bir durum oldu. Onun dışında rahatsız ama akıcı bir okuma oldu. Türü severlere hatta sevmeyenlere bile öneririm ki böyle bir dünyaya bir gün uyanmamak için elimizden geleni yapalım. Sevgiyle kalın!
Devamını Oku »

15 Mayıs 2019 Çarşamba

Abur Cubur #45 (Yeni Çıkanlar)

Alternatif müziğin ve seslerin nabzını Öneri Makinesi'nde tutmaya devam ediyoruz. Yaz geliyor bol bol festival ve güzel seslerle, bakalım ben hangilerine katılabileceğim. Katılamasam da sorun değil, Spotify'dan nabzı tutmaya devam ederim, şimdi olduğu gibi :).

1. Sofar'da ve Youtube'da bir yerlerde dinlediğim iki şarkısına aşık olup günlerce dinlediğim Merve Çalkan sözü müziği Mabel Matiz'e ait Defter şarkısıyla ilk teklisini yayınladı. Söz ve müzik ben Mabel Matiz'im diyor zaten, Merve'nin sesi de çok güzel.



2. Altın Gün benim bayılarak dinlediğim bir cover grubu. Yeni albümü Gece'de yine aynı çizgisinde ilerliyor. Eğer dinlemediyseniz ilk albümlerini dinlemenizi de şiddetle tavsiye ederim. Leyla şarkısının albüm kaydını bulamadım, siz spotifydan dinleyebilirsiniz.


3. Vampire Weekend yeni albümüyle indie severlerin müzik listelerinde yerini şimdiden aldı diye düşünüyorum. Benim en sevdiğim şarkılar Dark Red şarkısı ile kalbimi kazanan Steve Lacy ile düeti Sunflower, How Long ve Bambina oldu.



4. Rhye da müzik ve ses rengine uygun albüm adı Spirit ile yeni çıkanlarda yerini aldı. Minicik ama hayranlarını memnun edecek bir albüm olmuş. Needed, Malibu Nights ve Green Eyes benim en sevdiklerim şu an.



5. Mac Demarco Bir kovboy kızına aşık olmuş sanırım. Yeni albüm fena değil K ve On The Square  da en sevdiklerim oldu.



6. Indie Rock grubu Big Thief de yazı yeni şarkılarla karşılıyor. Birçok şarkıyı sevsem de albümüne adını veren şarkı en çok dinlediğim şu aralar.



7. Brek namına yakışır albümü ve albüm adı Ölüpop ile tüm müzik marketlerde :).


Devamını Oku »

5 Mayıs 2019 Pazar

Yönetmen Sineması - Meydan Okuma

Öneri Makinesi Challenge

Merhabalar, uzun zaman oldu bir meydan okuma hazırlamayalı. Bu yılın kendim hazırladığım ilk meydan okumayı sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyarım. Bugün sinema severleri memnun edecek bir meydan okuma ile karşınızdayım. Sibel İnceler blogunun sahibesi Sibel'in şu yazımdaki yorumu ben de ışıkları yaktı ve neden olmasın diyerek bir aylık bir meydan okuma hazırladım. Hepimizin izlemek istediği yönetmenler ve filmler var ama bir türlü vakit bulamıyoruz ya da önceliğimiz farklı filmler oluyor. Neden bir meydan okuma vasıtasıyla hem yeni yönetmenler keşfedip hem de birbirimize yeni keşif imkanları sunmayalım ki?  Elimden geldiğince basit tutmaya da çalıştım ki isteyen herkes zorlanmadan katılabilsin. Malum herkesin okulu, işi gücü var; zaman bulmakta zorlanabiliriz. İşte meydan okuma kuralı;

Her hafta seçtiğimiz bir yönetmenin en az 2 filmini izliyoruz ve o haftayı o yönetmene ayırıyoruz. 


İşte meydan okuma bu kadar basit. Bir ay boyunca 4 farklı yönetmenin dünyasını keşfetmiş olacağız ve sonunda da hep izlemek istediğimiz yönetmenlerin en az 2 filmiyle meydan okumamızı bitireceğiz. Bir de şöyle bir güzellik yapalım; ay sonunda sonuç yazılarında toplamda en çok film izleyen arkadaşımıza ben bir tebrik kartı atayım, sinema sevgisinden ötürü :). Katılan arkadaşlar yukarıdaki fotoğrafla bir yazı paylaşıp aşağıda yorum bırakırlarsa çok sevinirim. Ee kimler benimle?

Benim seçtiğim yönetmenler: 

6 - 12 Mayıs : Federico Fellini


Sinemanın unutulmaz yönetmeni Fellini'yi izlememeyi ayıp bellediğimden ilk hafta onun filmlerine odaklanmayı seçtim. La Dolce Vita, La Strada, 8 1/2 gibi filmleri ile sinema tarihinde önemli bir yere sahip yönetmenin izleyebildiğim kadar filmini izleyeceğim. Önce izlememi izlediğiniz filmi varsa her zaman önerebilirsiniz :). 

13 - 19 Mayıs: Claire Denis


En son High Life filmiyle vizyonda gördüğümüz yönetmenin filmografisi oldukça geniş. White Material, 24 Rhums, Trouble Every Day gibi birçok ses getiren filme imza atan yönetmenin filmlerini ise ikinci hafta izleyeceğim.

20 - 26 Mayıs: Sang Soo Hong/Asghar Farhadi/Niceleri


Daha karar veremedim,, seçenekler çok :). O haftaki moduma göre bir yönetmen seçip izleyeceğim :).

27 Mayıs - 2 Haziran: Susanne Bier 


Deeptone'un bana sürekli izle dediği ama benim bir türlü izleyemediğim yönetmen Susanne Bier ile de kapanışı yapayım diyorum. En son Bird Box filmiyle her youtube videosunda fragmanını görüp ezberlediğimiz yönetmenin ilk işleri önceliğim olacak :).
Devamını Oku »

27 Nisan 2019 Cumartesi

Sans Toit Ni Loi - Agnes Varda (1985)

Öneri Makinesi

İstanbul Modern Sinema, bir yönetmenin tüm filmlerini belirli günler içinde gösteriyor ve en son seçtikleri yönetmen ise Yeni Dalga Sineması'nın en renkli kişiliklerinden Agnes Varda'ydı. Kendisinin filmlerini hep izlemek istiyor ama bir türlü izleyemiyorken bu gösterim sayesinde başladım ve devam ediyorum. Ne yazık ki bu gösterimler devam ederken 90 yaşında Agnes'i kaybettik. Kendisi o kadar tatlı bir insan ki bu özel gösterime gelen seyircilere çok tatlı bir video bile hazırlamış. Tabi sonrasında insan ister istemez daha da üzülüyor. Ne mutlu ki bize güzel bir filmografisi var ve özledikçe açıp izleyebiliyoruz. Benim izlediğim ilk filmi "Vagabond" ise filmden çıkarken kafamda birçok soruyla ayrılmamı sağladı. Şimdi filmden spoiler vere vere bahsedeceğim. Siz de izleyin, siz de sorularla baş başa kalın :).

Öneri Makinesi
Öneri Makinesi

Ölen kimliksiz bir kadının bulunmasıyla başlıyoruz filme. Sonrasında ise onu izliyoruz ve onunla rast gelen insanların onu anlatmasını dinliyoruz filmde. Yani gördüklerimizden ve hakkında duyduklarımızdan anlamaya çalışıyoruz film boyunca Mona'yı. Öğreniyoruz ki Mona, işi olan ve daha sonra radikal bir kararla işini evini bırakıp yollara düşmüş bir gezgin. Yerleşik hayata geçip çalışmak istemiyor, ister gibi olsa da bir şekilde olmuyor. Otostop çekerek oradan oraya gidiyor; şanslıysa günlük işlerle harçlığını çıkarıp tütün ve ekmek alıyor. Şanslı olmadığı günlerde aç kalıyor. Yerleşik hayatı kati bir dilde reddeden Mona, insanlar tarafından dış görünüşüyle ve yaşam tarzıyla yargılanıyor. Çokça yol arkadaşı ediniyor ama kötü insanlara da yolda rast geliyor. Kendisine neden yollara düştüğü sorulduğundaysa umursamazca "Şampanya yolda daha iyi gidiyor" diyebiliyor. Yalnız yolda karşılaştığı çiftçi filozofun dediğine gelmeden edemiyor sonunda ve yorgun düşüyor. Kendini kaybediyor, oturup ağlayıveriyor. Yaptığı seçimi sorgulamıyor belki ama filozun haklı olduğu bir yerde oluyor sanki. Sisteme karşı çıkıyor çıkmasına ama bu onu gerçekten mutlu mu ediyor yoksa daha mı çok tüketiyor? Sistemin dışı da içiyle aynı mı oluyor, neler oluyor izledikçe düşünmeden edemiyor insan. En sonunda ise artık bir insan tanıyoruz ve başta gördüğümüz cansız  beden bir anlam ifade ediyor. Talihsiz bir kazayla da ilk sahneye dönüyoruz ama bu sefer başka.

Öneri Makinesi

İşte böyle bir film izliyoruz Varda'dan. Çokça yaşadığımız düzeni ve hayatı sorgulayıp en sonunda sıradanlığın rahatlığında yaşayıp gidiyoruz. Bu düzeni aşmayı cesaret edenlere ise iyi olmayan anlamsız gözlerle bakıyoruz. Aynı Mona'ya bakan çeşit çeşit insan gibi. Dış görünüşüne ve seçtiği hayat tarzına sadece bakıyoruz. Biraz bile öyle olmak istediysek eğer hayatımızın bir anında hemen kötülüyoruz onu yaşamaya cesaret ettiği için ya da anlamadığımız için yargılıyor ama aslında içten içe kıskanıyoruz bu farklılığı. Biraz da olsa anlayanlar ya da sadece saygı duyanlar onunla arkadaş oluyor ve bu yolda eşlik ediyorlar ona. Sen neredesin peki; Mona'nın yanında mı karşısında mı?

Öneri Makinesi
Devamını Oku »

21 Nisan 2019 Pazar

Atıştırmalık #46 (Yeni Dalga Sinemasından 3 Film)

Sinemada çığır açan kuralları yıkan ve hala zevkle izlemeye devam ettiğimiz Fransız Yeni Dalga Sinemasının 3 harika örneğini sizlerle paylaşacağım. Benim kişisel olarak çok sevdiğim bir akım olan Yeni Dalga filmleri izleme isteği ile iki haftadır hep 60'lar Fransız Sineması izlerken buluyorum kendimi. Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Agnes Varda'nın, filmleriyle gönlümüze taht kurmuş François Truffaut'nun ve ilk kez bir filmini izlediğim Agnes'in biricik eşi yönetmen Jacques Demy'nin yönetmenliğini yaptığı üç filmden bahsedeceğim. Hadi başlayalım.

Cleo de 5 a 7 - Agnes Varda (1962)


Öneri Makinesi

Siyah beyaz bu filmde Cleo'nin saat beşten yediye kadar olan sürede yaşamına dahil oluyoruz. Bir tarot falı sahnesiyle açılan filmde, Cleo doktorun kendisinden test istemesi üzerine öleceğini düşünerek bu iki saatte birçok duyguyu yaşıyor. Şarkıcı Cleo'nin ruh halindeki ani değişimler o kadar hızlı oluyor ki gülümsemeden edemiyorsunuz. Bazen de dünyayı sorguluyor; sonra da onunla Paris sokaklarında kendinizi gezerken buluyorsunuz.

Bir buçuk saatlik bu filmde, bir küçük sürpriz de Anna Karina ve Jean Luc Godard'ın konuk oyuncu olarak filmin içindeki filmde rol alması. Fransız Yeni Dalga Sinemacılarının birbirine desteği çok güzel. İki sevdiğim yönetmen ve çok sevdiğim oyuncunun küçük de olsa beraber işlerini görmek beni ayrıca memnun ediyor.

Tirez Sur Le Pianiste - François Truffaut (1960)

Öneri Makinesi

Piyanisti Vurun, Truffaut'un ikinci filmi. Gözden düşmüş bir piyanistin başı belada olan abisinin ortaya çıkmasıyla küçük dünyası sarsılacaktır. Geçmişini, şimdisini ve geleceğini izlediğimiz piyanistin yaşamına kısa süreliğine dahil oluyoruz. Abisini takip eden iki silahlı adamın Charles'ın peşine takılmasıyla aşka düştüğü Lena ile küçük kardeşleri Fido da tehlike altında kalır.

Lola - Jacques Demy (1961)


Öneri Makinesi

Filmin hikayesi bana Eric Rohmer'ın Kış Hikayesi'ni (1992) çokça anımsattı. Tabi "Lola" ondan 31 yıl önce çekilmiş :). İkisi de güzel hikayeler emin olun :). Birçok farklı hikaye anlatılır ve hepsi birbirine bağlıdır bu filmde. Dansçı Lola çocuğunun babasına aşıktır ama aşık olduğu adam Michel yedi yıl önce ortadan kaybolmuştur. Yıllar sonra karşılaştığı çocukluk arkadaşı Roland ise bu görüşmelerinde Lola'ya yeniden aşık olur. Roland savaş sonrası bunalımı yaşayan ve bir türlü hayatını düzene oturtamamış hiçbir şeyden mutlu olamayan genç bir adam. Lola ile tekrardan karşılaşınca hayatın amacını yani aşkı bulduğunu düşünür. Bu arada Roland'ın kitapçıda tanıştığı anne ve kızıyla sözlük vesilesiyle tanışmasıyla anlıyoruz ki küçük Celine, Lola'nın çocukluğuna çok benzemektedir ve aslında Lola'nın geçmişini şimdiki zamanda Celine ile izliyoruzdur :). Yeterince spoiler verdiğime göre bu aşkın bir şekilde bir araya getirdiği insanları izlemek sürükleyici.

Tüm filmleri öneriyorum, çünkü bence Fransız Yeni Dalga sineması çok güzel bir akım :). İzleyin, izlettirin sonra da selamımı söyleyin :). Keyifli seyirler <3.
Devamını Oku »

20 Nisan 2019 Cumartesi

Jakuzi "Hata Payı" İlk Konser

Öneri Makinesi

Tarihler 17 Nisan'ı gösterdiğinde Salon İKSV'de Türkçe sözlü synth pop ve dark wave müziği ile kulaklarımızı bayram çocuklarına çeviren Jakuzi'nin son albümü "Hata Payı"'nı dinleyicileriyle paylaştığı harika bir konser gerçekleşti. İlk albümü "Fantezi Müzik" ile gönüllerimize taht kuran Jakuzi, müzikal olarak değil ama söz yazımı bakımından fantezi arabesk olabilecek kadar karamsar sözlere sahip yine güzel bir albüm yapmış. Sözler karamsar olsa da müziği ile içimizi kıpır kıpır etmeyi de ihmal etmiyor tabi; zira konser boyunca sallanmadan edemedik.


"Hata Payı" albümünden hemen hemen tüm şarkıları çalmalarına rağmen ilk albümden favorilerimiz ve Jakuzi denince akla gelen Koca Bir Saçmalık, İstediğin Gibi Kullan, Hiç Mi Yok gibi şarkılarla bizi coşturmayı da ihmal etmediler. Gördüğüm en güzel konserlerden biriydi. Kutay Soyocak'ın enerjisi, kendine has dansları ve sahne şovuyla bence canlı canlı dinlemeniz gereken bir grup Jakuzi. Synth ve gitarda Ahmetcan Gökçeer, bas gitarda Meriç Erseçgen ve davulda Can Kalyoncu harika bir iş çıkardılar.

Mikrofon ve ses kalitesi daha iyi olabilirdi çünkü bazı şarkıların ne olduğunu nakarata gelince ancak anlayabildim. Bir de yanılıyorsam biri düzeltsin bana alttan kayıt ile destek geliyormuş gibi geldi ama o da bazen gerekebiliyor tabi. Onun dışında gerçekten harika bir konserdi, hem ilk albüm hem de ikinci albümden harika şarkılar dinledik.


Ben tüm albümü gitmeden 155 kez dinlediğim için en öne kuruldum :). Şarkılara sesimle ve dansımla eşlik ettim. Öyle ki tadı damağımda kaldı, hala Jakuzi dinliyorum. En kısa zamanda yine izlemek isterim kendilerini çünkü sahne performansları da albümleri kadar başarılı. Bir ara Kutay beyin synthin üstüne başını koyup şarkı söylemesi akıllara Hande Yener'in piyano üstündeki "unutulmaz" performansını getirmedi değil :). O anın fotoğrafını çekemedim, bulamadım da ama temsilen Hande Yener'in videosunu buraya koyuyorum :).

Öneri Makinesi
Bu "ilahi" fotoğrafı çeken Yonca'ya teşekkürler!

Jakuzi'yi hala dinlemediyseniz hemen dinleyin; hatta yetmez her gittikleri yerde peşlerine takılın ve konserlerine gidin. Şahsen ben bundan sonra aynısını yapmayı düşünüyorum, müzikle kalın :).



Yakın Tarihteki Konserler

Drab Majesty/Jakuzi/Elz and The Cult - Zorlu PSM Studio 28 Mayıs 2019 

Sosyal Medya Hesapları 

Jakuzi Instagram

Jakuzi Bandcamp

Jakuzi Twitter

Jakuzi Facebook

Jakuzi Youtube
Devamını Oku »

14 Nisan 2019 Pazar

38. İstanbul Film Festivali / Happy Birthday Colin Burstead

Happy Birthday Colin Burstead - Ben Wheatly (2018)


Öneri Makinesi

38. İstanbul Film Festivali'nde özel davetler sonucu bu sene ben de katıldım :). Film biletlerinin aşırı pahalı olmasından kaynaklı başka filme bilet almasam da film festivali havası solumak bile güzel. Filmleri artık Başka Sinema'da takip edip sinemada yine izlerim.

Siz hangi filmlere bilet aldınız neler yaptınız yorumlarınızı bekliyorum :). İlk ve son filmim de Mutlu Yıllar Colin Burstead oldu ve hazırsanız başlayalım :).

İngiliz yönetmen Ben Wheatly'nin son filmi Mutlu Yıllar Colin Burstead ile tarihi Atlas Sineması'nda festivale katıldık. Öncelikle herkes çok hazırlıklıydı, aşırı planlı bir organizasyon olmuş.

Filmimiz bir ailenin mizahla süslenmiş dramı. Filme adı verilen Colin Burstead karakterimiz tüm aileyi yılbaşında lüks bir evde toplar. Tek amacı herkesin eğlenip ailecek mutlu bir şekilde yeni yıla girmesi, lakin; işler planlandığı gibi gitmez. Çünkü Colin'in kız kardeşi gizemli bir şekilde kimsenin ne olduğunu söylemediği ama ailede ciddi bir gerginlik yaratan diğer erkek kardeş David'i de bu partiye çağırmıştır.

Filmde aile üyelerini parti boyunca takip ediyoruz. Herkesin birbiriyle küçük husumetleri olunca dedikodular da filme mizah katıyor. Bunun dışında kalabalık bir grup var ve bazı insanların geldiğini görmüyoruz ama oradalar ya da geldiğini görüyoruz ama yoklar. Bu benim dikkatimi çekti ve rahatsız etmedi değil. Müzik kullanımını da çok beğenmedim nedense. Diyalog yazımını da zayıf buldum lakin yine de kötü bir film değildi. İngiliz aksanlı bir aile filmi izlemek isterseniz bakabilirsiniz. Şiddetle önermiyorum maalesef, ortalama diyelim :).
Devamını Oku »