19 Ocak 2015 Pazartesi

Meriva Sevmek

Ülkemizde güzel alternatif müzik yapanlardan, albümleri yeni olmasa da benim için yeni 2013 yılında çıkardıkları "Hepberaberyalnız"  albümüyle kulaklarımızı şenlendiren Meriva grubunu sevmek için sizlere 5 neden vereceğim. Bu güzel gruba siz de bir şans verin zira popüler olmaları yakındır.




1. 2. Be The Band müzik yarışması birincisi olmaları.

Çok sevdiğimiz birçok güzel grubun çıkma sebebi yarışmanın birincisidir. Misal Yok Öyle Kararlı Şeyler, Son Feci Bisiklet, Rehber, birinci yarışmanın birincisi Neyse ve daha önce yazdığım Sapan gibi kaliteli gruplarla tanışma sebebimiz olan bu yarışmanın sebebi onlarla da tanışmamıza vesile oldu.



2. Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku filminde aynı zamanda çıkış şarkıları olan "Hep Beraber Yalnız" ile soundtrack albümünde yer aldılar.

Be The Band jürilerinden Harun Tekin tarafından hazırlanan soundtrack listesinde ve filmde de şarkılarını dinlemek mümkün.



3. Güzel mi güzel albüm kapakları.

Sevmek için bir kriter midir bilmem ama orijinalliklerini yansıtan çok başarılı bir kapak.


4. Albüme adını veren ve ilk klibin sahibi "Hepberaberyalnız" şarkısı.

Gerçekten çıkış şarkısı olmayı hak eden ve albüm hakkında genel bir fikre sahip olmamız için doğru bir seçim olan. güzel mi güzel şarkı. Bu şarkıyı dinleyip sevdikten sonra başka hangi şarkıları var demeniz işten değil.



5. Enerjik şarkıların güçlü olması.

Tabi ki birçok grubun hareketli şarkıları vardır ama bu grubun enerjik şarkıları gayet başarılı şarkılara eşlik etmeden duramayacaksınız :).

Benim albümdeki en sevdiğim şarkılardan "Yapabilirsin".


Meriva'yı takip etmek ister veya ben çok sevdim başka hangi şarkıları var derseniz işte bazı linkler :).

https://www.facebook.com/merivaband

https://twitter.com/merivaband

http://www.youtube.com/user/merivaband

https://soundcloud.com/merivaband
Devamını Oku »

18 Ocak 2015 Pazar

Abur Cubur #5

Pazara yakışır kulağı yormayan, bağırmanın en az seviyede tutulduğu, müzikleriyle kalbinizi çalacak 7 şarkı.

1. Şarkı güzel, klibi ayrı güzel. Bu grupla alakalı kafamda çok başka listelere de almak var ama biraz sabır :).


2.Çok sevdiğim Hafif Müzik sitesinde keşfettiğim, müthiş bir şarkı.


3. Kulaklarınızı şenlendirecek müziği güçlü  Warpaint şarkısı.


4. Jessica Lea Mayfield - I wanna love you


5. Sesi güzel, müziği güzel ne yapsa dinlenir James Blake.


6. Featherstone tam bir yabancı dizi şarkısı; One Tree Hill olur, HIMYM olur, Chuck olur. Nereye koysan olurmuş gibi geliyor :). Belki de vardır öyle bir geçmişi :).


7. Alt- J - Breezeblocks


Devamını Oku »

11 Ocak 2015 Pazar

Abur Cubur #4

Şu karlı soğuk havalara yaraşır 7 şarkı :)

1. Karizmatik sesin tanımı The National ve St Vincent'dan Crooked Fingers coverı.

Cold ways kill cool lovers
Strange ways we use each other
Why won't you fall back in love with me?


2. En favori gruplarımdan Belle&Sebastian'dan "Waiting for the moon to rise"

If there's a place I want to go
Then, I'll be there with you


3. Coldplay - In my place


4.Massive Attack - Psyche (Aramızda kalsın en sevdiğim şarkıları olur)


5. Morphine - The saddest song



6. Lana Del Rey - West coast


7. Cocorosie - Good friday

I once fell in love with you 
just because the sky
turned from grey into blue


Devamını Oku »

9 Ocak 2015 Cuma

Kitaplık Kedisi Reading Challenge 2015

Merhaba :). Bugün tatlı mı tatlı, orijinal bir listeyle karşınızdayım. Yeni keşfettiğim ama okumalara doyamadığım bir blog buldum. Adı da Kitaplık Kedisi :). Kendisi Domingo Yayınevi'yle beraber çok şirin bir proje hazırlamış. Yeni yazarlar keşfetmek ve farklı türlerde okumak için güzel bir liste olmuş. Kendisi bencil davranmamış ve bizimle de paylaşmış ki çok iyi yapmış. Bu sayede farklı listelerden farklı türde birçok kitap önerebilir ve okuyabiliriz. Listenin bir diğer güzelliği kitapların bu yıl içinde okunması. Yani baya geniş bir aralığımız var. Ben de katılmaya karar verdim. Finallere çalışırken böyle şirin bir liste görünce resmen atladım :). Benim için de blog için de bir ilk. Elimde seçtiğim kitapların hepsi olmasa da yeni kitaplar almak için bahanem olacak :). Ayrıca birkaç senedir elimde olan ama okumaya cesaret edemediğim ya da ertelediğim kitapları okumak için de iyi oldu. Kısaca, bu yıl okuyacak listemin bir kısmı şimdiden belli. Eğer sizde katılmak isterseniz ve o listeyi indirmek isterseniz buraya tıktık. İşte benim listem.

1.Bir biyografi ya da anı kitabı

- Bir Dinozorun Anıları - Mina Urgan

2.Kapağında "deniz" olan bir kitap

- The Tempest - William Shakespeare

3.Başlığında renk adı olan bir kitap

- Yeşil - Yeni Yalan Zamanlar 1 - İnci Aral

4. Başlığı tek kelime olan bir kitap

- Suskunlar - İhsan Oktay Anar

5.En az 20 yaşında olan bir kitap

- Ekmek Arası - Charles Bukowski

6.Gitmek istediğiniz ülkede geçen bir kitap

- Senin Köylerin- Cesare Pavese

7.Kurgu dışı bir kitap

- Her Şey Seninle Başlar - Mümin Sekman

8.Arkadaşınızın çok sevdiği bir kitap

- Grapon Kağıtları - Didem Madak

9.Şiir kitabı

- Üstü Kalsın - Cemal Süreya

10.Filme uyarlanmış/uyarlanan bir kitap

- Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku - İlhami Algör

Kitaplardan bazıları :)

11.Bir çocuk kitabı

- Oz Büyüsücü - Frank Baum

12.Başlığında rakam olan bir kitap

- 30 Şubat - Şebnem Şenyener

13.Klasiklerden bir kitap

- Çanlar Kimin İçin Çalıyor - Ernest Hemingway

14.Bilim kurgu türünde bir kitap

- Fahrenheit 451 - Ray Bradbury

15. Nobel ödülü kazanmış bir yazarın kitabı

- Klingsor'un Son Yazı - Hermann Hesse

16.Daha önce hiçbir yazarını okumadığınız bir ülkenin yazarlarından bir kitap

- Yavaşlık - Milan Kundera

17. Pulitzer ödülü kazanmış bir kitap

- Age of Innocence - Edith Wharton

18.Soyadı "L" ile başlayan bir yazarın kitabı

- Türkü Söylüyor Otlar - Doris Lessing

19.Daha önce okumadığınız bir yazarın öykü kitabı

- Aşk Mutfağından Yalnızlık Tarifleri - Yekta Kopan

20.En az 700 sayfalık bir kitap

- Rüzgarın Adı - Patrick Rothfuss

Not: Bazı sebeplerden ötürü bazı kitaplar değiştirilmiştir.
Devamını Oku »

6 Ocak 2015 Salı

Abur Cubur #3

Biraz eskiler, biraz rock, azıcık grunge ama bolca gitar. O zaman Rock Forever!


1. Audioslave - Like a Stone


2.Foo Fighters - Learn to Fly



3. Garbage - I Think I'm Paranoid


4.Pearl Jam - Jeremy



5. Richard Ashcroft - Song for the Lovers


6. Soundgarden - Black Hole Sun



7. Muse - Supermassive Black Hole


Devamını Oku »

2 Ocak 2015 Cuma

Abur Cubur #2

Yeni yılın ilk yazısı yine yeni atıştırmalık "abur cubur"dan olsun. İşte Türkiye'deki alternatif seslerden oluşan 7 şarkılık liste :)

1. Bartu Küçükçağlayan'ın solistliğini yaptığı Büyük Ev Ablukada'dan Ben en çirkini güzellerin.



2. Sanki bu kadar bilinmemiş, duyulmamış gibi yapalım ve şarkının tadını çıkaralım.


3.Yok Öyle Kararlı Şeyler bir sarılsan tüm gücünle geçer bir günde diyor :).



4. Bubituzak'tan pervanesi küççük tayyareee :)


5. Anlarım ki sonbaharsın.





6. Belki - Erdem Yener


 7. Bir tek sen anlarsın - Acil Servis



Devamını Oku »

31 Aralık 2014 Çarşamba

Abur Cubur #1

Ve 2014 yılının son önerisi.Umarım yeni yılda daha kalabalık ve bol önerili bir yıl geçiririz :) <3.

Eski "Son Keşifler" yeni "Abur Cubur" oldu. Zaten o bölüm sadece yeni şarkılar ya da daha önce bilmediğim şarkılardan oluşmadığı için bu daha iyi oldu :D. Şimdi gelin yeni bir başlangıç yapalım ve 7 şarkılık listeyle bu bölümü kutlayalım :D.

1. Yine bir önceki listemdeki ilk şarkının sahibi Azealia Banks'ten güzel bir Interpol coverı geliyor "Slow Hands".


2. Mos Def - Six Days ile yürekleri dağlıyor.


3. Michael Jackson eşliğinde "Somebody's watching me".


4. Moby ""In This World" ile kulaklarınızın pasını silsin.



5. Lana Del Rey saltanatına yaraşır bir şarkıyla "West Coast" diyor.


6. Canım arkadaşım Sinem'in önerdiği güzel bir Peppermoon şarkısı.


7. Son keşiflere yaraşır bana yeni olan bir şarkı "Kimileri Birileri".


Devamını Oku »

27 Aralık 2014 Cumartesi

İki sınav arası Morrissey



Bu yazıyı açanlar sanmasınlar ki güzel ve sakin bir şekilde Morrissey konserine gittim, konseri anlatacağım. Yok öyle bir dünya. Bir kere o konsere ben gidiyorum ben. Nerede görülmüş kolay olduğu. Bol olaylı az biraz maceralı zaten unutulmayacak konsere bir de kendi özel yeteneğim olan şanssızlığımla geceye damga vurdum. Öyle konsere en öne bilet almakla, İstanbul'dan konsere gitmekle olmuyor Morrissey hayranlığı. Bir de benden dinleyin nasıl gittiğimi sonra karar verin öyle mi oluyormuş böyle mi :).


Trajikomik hikayeme bundan yaklaşık olarak bir ay öncesinde konseri öğrenmem ve canım arkadaşım Özgecan' ıma mesaj atmamla başladı. Her şey Özge'ye 'Beni Morrissey konserine götürsene' mesajımla ve Özge'nin de en sonunda tamam hadi yapalım artık şu işi demesiyle olaylara giriş yaptık. Bizim geçmişimizden de şöyle azıcık bahsedeyim de bu konserin bizim için ekstra önemini bir kavrayın. Biz liseden beri (aynı üniversitedeyiz) hep Rock'n Coke olsun, diğer festivaller, başka konserler olsun öyle uzaktan uzaktan içlenir üniversiteye gittiğimizde hiçbiri kaçmayacak uzaktan değil yakından dinleyeceğiz diyen, hayalleri olan gençlerdik. Hahaha ne hoş. Özge kuzumun bu sene son senesi biz bırakın Ankara dışındaki festivallere gitmeyi, Ankara'daki konserlere gidemedik. Yani gittik de çok değil. Karşımıza böyle bir fırsat çıkınca kaçırmak istemedik. Tarih 7 Aralık Pazar olunca da bizim için mükemmeldi. Tek sıkıntı benim ertesi gün öğlen 13.45'te sınavımın olmasıydı ama sonuçta söz konusu Morrissey'di, öyle vazgeçilemezdi hemen. Zaten sınav öğlendi biz günübirlik gidip döneceğimiz için haydi haydi yetişirdik. Hatta ileri zamanlarda öğrenecektim ki sınav bir hafta sonrasına ertelenecekti, mükemmeldi. Şanssızlığım şansım mı olmuştu, inanamadım, Morrissey aşkına. Ertesi gün sınav stresi olmadan Morrissey sarhoşluğu içinde dönecektim güzelim Ankara'ma.

Ve başladık beklemeye ön satış çıksın da öğrenci kısmından alalım. Biz gece gündüz çıksa da alsak diye beklerken bakmadığımız bir an açılmış hatta tükenmişti. İşte orada başladı olaylar anlamalıydık, bu konsere gitmek tahminimizden zor olacaktı. Biz inatçı gençler olarak yılmadık. O konsere gidilecekti. Ve gözümüzü karartıp, ay içinde biraz sıkıntı çekmeyi göze alıp kıydık paramıza ve tribünden bilet aldık. Hatta Hızlı Tren uygulamasından yararlanıp erkenden iade edilemez gidiş biletlerimizi de aldık. Erken gidip oradaki canım arkadaşım Yonca ile buluşup İstanbul'u gezip, sohbetimiz edip, akşamı da Morrissey konseriyle şenlendirecektik. Elimizde biletler başladık beklemeye. Kimselere de son güne kadar söylemiyoruz, aman bir şey olur gidemeyiz diye olur ya bi aksilik olur üzülürüz diye. Sonuç olarak son gün geldi çattı. Biz arkadaşlarla tiyatro dönüşünde artık rahatız. Daha önce de bahsettiğim Anıl arkadaşım konsere gelemedi ve bizden istek yapıyor. 'I know it's over çalarsa mutlaka beni arayacaksınız' diye. Biz de ne demek genç tabi ki deyip, hep beraber oturup gülüyoruz. İşte mükemmeliyetin son zamanları. Biz böyle planlar yaparken, hayat bize gülmedi resmen kahkaha attı. Odama gelip aman da şu mesajlarıma bakayım diyen her şeyden habersiz ben, 9 saat önceki bir maille donakaldım. Neden mi çünkü konser 'lojistik nedenlerden' dolayı ertesi gün yani 7 Aralık'ta değildi, 17 Aralık Çarşamba gününe ertelenmişti. Biz bütün gün gideceğimiz için hazırlıklar yaparken, ertesi gün Morrissey'i göreceğimiz için heyecanlanırken olmayacak şey olmuş konser ertelenmişti. Hemen Biletix'ten kontrol edip Özge'yi aradım. Ve biz o arada ayrılığın o 7 aşamasını şoktan kabullenmeye en son çözüm önerilerine kadar yaşadık. Çünkü sıkıntı konserin ertelenmesi değil ertelendiği tarih 17 Aralık günüydü. Zira 17 Aralık Çarşamba günü sabah 9.30'da ve 18 Aralık Perşembe günü saat 10.00'da yine sınavım vardı. Evet, işte boşuna demiyorum şanssızlıkta dünya markasıyım diye. Benim için mükemmel olan tarih bir anda en olmaması gereken zaman aralığındaydı. Yani benim için şanssızlıktan ve bahtsızlıktan öte bir şeydi. Ne yani neden hafta içine alınmıştı, neden başka çarşamba değil de ille o çarşambaydı? İşte ben bunlarla üzülüp kendimi harap ederken bir yandan da olayın imkansızdan bir tık eksik olduğunu fark edip hemen plan yapmaya başladım. Ve bol yolculuklu, koşuşturmalı istemeden oluşan B planımızla hareket etmeye karar verdik. Özetle şöyle olacaktı. Biz, ben sınavdan çıktıktan sonra uçakla gidip, otobüsle hemen dönecektik ki ben sabah sınavıma yine yetişebileyim. Tabi bu arada hem hazırlanıp hem sınavlara çalışmam gerekiyordu çünkü ikinci sınavımdan önceki gecenin başında konserde sonrasında da yolda olacaktım. İşte bu tempoyu göze aldım ve bu sefer sabırla ve heyecanla 17 Aralık'ı bekledik. Sonuç mu? Tabi ki konsere gittim. Ve hiç pişman olmadım. Konser dışında İstanbul'daki tüm zamanım yolda geçti. Bu arada orada yaşayan canım arkadaşım Yonca'yı az da olsa gördük. Ve muhteşem bir gece geçirdim. Her ne kadar 7-8 saat kadar aç kalmış olsak da Morrrissey harikaydı. İstedim ki hiç bitmesin. O hep söylesin. Benim için efsanedir kendisi zaten. Zamanında Speech dersimizde sınıfıma onu tanıtmıştım. Onun şarkılarını sanki ben yazdım. Benim elimden, aklımdan çıkmıştı o sözler. Şimdi ben bu bir iki engeli ve şanssızlığı önemseyip nasıl elimde bilet varken gitmemezlik edebilirdim ki. Gittim ve sonuna kadar hak ettim. Onun o albüm kaydı kalitesindeki sesi, sempatikliği, mütevaziliği ve hayranlarına ilgisi görülmeye değerdi. Biz olaya zaten anı biriktirmek olarak baktık. Tüm bu yollar, aksilikler muhteşem konsere aksiyon ve heyecan kattı. Yine olsa yine giderim. Hatta umarım bu son Morrissey konseri değil de  ilk Morrissey konseridir benim için. Burada tek tek hangi şarkılar söylendi yazmayacağım genel olarak söylediği şarkılar "World Peace Is None Of Your Business"albümündendi . Kapanış şarkısı "Everyday is like Sunday" idi, yukarıdan okurken dinleyebilirsiniz. Ve sahneye çıkar çıkmaz arkasında hiç hoş olmayan (:P) bir el hareketi yapan Queen Elizabeth resmi (ki gördüğüm an benim kahkaha atmama neden olan resim) ve"The Queen is Dead" şarkısıyla da açılış yapıldı :). Zaten Morrissey' den de öyle bir şey beklenirdi. Monarşi hakkında ne düşündüğünü bilmeyen yoktur herhalde. Ve tabi ki sanırım konser klasiği 'Meat is Murder' eşliğinde video izletildi. Zaten konser alanında kesinlikle et ve et ürünleri yemek yasaktı çünkü bilirsiniz ki kendileri aynı zamanda koyu bir hayvan hakları savunucusudur.

Sonuç olarak benim ölmeden önce yapılacaklar listemin rahatlıkla ilk beşinde yer alan Morrissey konserine git maddemin üstü çizildi. Umarım sizin maddeleriniz daha kolay silinir. Şimdi siz karar verin öyle mi Morrissey hayranlığı oluyormuş böyle mi :).

Not: Sınav sonuçların ne alemde diye sorarsanız, ikisi de daha açıklanmadı :).

Konserden birkaç fotoğraf :).




Devamını Oku »

21 Aralık 2014 Pazar

The Hunger Games: Mocking Jay Part 1



Birçok kişinin izleyip yazdığı aşikar bi Açlık oyunları yazısı sizlerle. Yani benim yorumumla. Film 3 boyutlu ve alt yazılı değil bilmek isteyenlere. Aslında seri olarak yazmak güzel olurdu kitap karşılaştırılmalı falan ama nasıl unutmuşsam kitabı, filmi izlerken ne olacağını bilmeden her seferinde merak edip, şaşırdım. O yüzden şimdilik bu filmi inceleyelim belki daha sonra tüm serinin incelemesini yaparım. En baştan izleyip. son zamanlarda filmlerde liste yapmayıp tek tek inceleme yapıyorum farkındayım ama idare edin bu garibanı :). Hem böyle arada uzun inceleme yazmak bana da iyi geliyor umarım siz de okurken sıkılmazsınız. Hepsinin temasını sinemaya giden insanoğlu adı altında alırsak zaten yine bir liste oluyor :). Şimdi gelelim bu güzel filme.

Klasik kitap uyarlama olayından başlayacak olursam, olaylar kopuk değil ve bu da nereden çıktı diyecek olay yok. Aman neden iki film tek film olsa olmaz mıydı diyenlere ise hiç burası da fazla olmuş, gereksiz yere uzatılmış demedim. Gayet yerinde olmuş. Hayır uzatma olayını zaten Peter Jackson iyi bilir. Tek kitabı üç film yaparak, olmayan karakterler koyarak bize nasıl film gereksiz uzatılır güzelce, uygulamalı olarak göstermiştir. İlkini izledim, ikinciye gitmedim, üçüncüsüne gitmeyi yine düşünmüyorum. Teşekkürler Peter.

Filme tekrardan dönecek olursak Jennifer Lawrence döktürmüş. Hayır yeteneği, oscarı, güzelliği, sempatikliği yetmiyormuş gibi hatunun sesi de güzel. Artık bir yerde yuhh dedirtti (Şarkı için tıktık). Karakterine gelirsek kitapta hissettiğim alaycı kuş olma aşamalarındaki heyecanımı filmde de hissettim. Gayet güzel olmuş. Biz kızlar olarak Gale'e umut verip tipsiz Peeta'ya aşık olmasını kaldıramadık. Peeta hayranları kızmasın ama baştan beri diyorum olmamış, o role o adam olmamış. Karakterde değil de oyuncuda problem, hala iddia ediyorum seçememişler. Benim en çok sevdiğim karakterlerden,oyunculardan ve İngilizlerden olan Sam Claflin nam-ı diğer Finnick' i az görmekten şikayetçiyim. Arada bir görünüp iki üç cümle söyledi, olmadı. Bir diğer olmamış oyuncu Julianne Moore. Bu filmde karşımıza çıkan 13. Mıntıka başkanı Coin rolüyle kendisini beğenmedim. Ama bu filmde en beğendiğim karakter ve oyuncu bu sene aramızdan ayrılan Philip Seymour Hoffman'dı. Oyunculuğu tartışılmaz elbet ama bir insan bir role bu kadar mı yakışır. İzlerken hüzünlenmemek elde değil. Ara bulucu rolünü başarıyla gerçekleştirmiş.Filmi yine ağır havadan kurtaran yan rollerdeki Haymitch ve Effie karakterlerinin mizah anlayışı oldu. İkisi de az göründüler ama aklıma geldikçe hala gülmeme sebep esprilerin sahibidirler :).

Valla film popüler bir seri olunca soundtrack listesi de son dönemlerin favori isimlerine yer vermekten çekinmemiş.Tabi bunların yanında bazı klasik, rüşdünü ispat etmiş sanatçılar da yok değil. Lorde, Tove Lo, Chvrches, Grace Jones, Stromae, HAIM, Charlie XCX, Bat for Lashes, The Chemical Brothers bu isimlerden bazıları.

Bir de Suzanne Collins'i bir kez daha tebrik etmek gerek. Kadın yazmış. Sembolik isimler, göndermeler falan filan yapmış. İyi ki de yapmış. Saygı duyuyorum. Kültürel araştırmalar dersim için güzel bir kaynak ve örnektir kendisi :).

Fragman


Bu da müzik listesinden en sevdiğim şarkı



Devamını Oku »

14 Aralık 2014 Pazar

Gone Girl - David Fincher (2014)


Bir David Fincher filmi, modern klasik, müthiş bir film. İşte bence aslında Gone Girl'ün özeti. Filmden çıkıp yurduma dönene kadar sürekli sesli olarak veya içimden "Çok iyi ya" demelerim bitmedi. Düşündükçe filmin başka anlamları olduğunu görmek, yeniden keşfetmek etkisini üzerinizden atamamanızın diğer sebepleri. Kitap uyarlaması olan film, kitabı okumasam da film olarak başarılıydı. Fincher'ın sinemaya bakışını, duruşunu görmek ve muhteşem bir konuyla bağdaşması ayrı bir güzellikti. Zaten bilirsiniz ki iyi bir senaryo kötü bir yönetmenin elinde felakete dönüşmesi hiç de uzak bir ihtimal değildir. En güzel örneklerinden biri çok sevdiğim Harry Potter filmlerinin en vasatlarından olan 5. film "Zümrüdüanka Yoldaşlığı", iyi bir kitabın kötü yorumlanmasına güzel bir örnektir. Ha, bana sorarsanız ben yine Harry Potter der bağrıma basar izlerim.  Aynı zamanda yine aynı seriden 3.film "Azkaban Tutsağı"'da iyi bir uyarlamaya örnektir ki kendisi ödüllü yönetmen Alfonso Cuoron eseridir. Gillian Flynn'in hakkını da yememek lazım. Kitabın yazarı, aynı zamanda senaryolaştıran kişidir de. Böyle bir kitabı da, senaryoyu da ancak zeki bir kadın yazabilirdi. Filmi güzelleştiren o ince detaylar, yüksek dozda sembolizm, ara ara gelen güzel ince espriler, yan anlamlar hep onun eseri. Ben saygı duydum.

Gelelim filmin genel yorumuna. Spoiler vermeden ufaktan anlatmak isterim. Film, ilginç bir monolog ile başlar. Daha ilk sahneden anlatır derdini aslında. Adına da evlilik der. İlk baştan bunun psikolojik şiddet/baskı, modern gerilimin tanımını olduğunun sinyallerini verir. Film sizden hep bir adım öndedir. Bildiğini biliyorum deyip ikinci yarı filmi baştan yazar. Öyle şeyler anlatır ki ağzın açık kalır ama arada gülmeyi de ihmal ettirmez. Fincher'ın o güzel açıları da filmi güzelleştiren diğer bir özellik. Kendisi "The Girl With the Dragon Tattoo" dan sonra yine bir kitap uyarlamasıyla karşımızda. Bildiğiniz üzere kendisi sever zor işleri. Palahniuk uyarlaması "Fight Club"ı hepimiz seviyoruz zaten. Yine en sevdiğim filmlerinden olan "Panic Room" ile bize bir gerilim filminin nasıl olması gerektiğini öğretir. "Seven" ı ilk izlediğim de her ne kadar abartıldığını düşünsem de başarılı bir filmdir. Yine uyarlama "Benjamin Button'ın Tuhaf Hikâyesi" de ortalarında sıkılsam da orijinal konusuyla günlük hayatımızda hala dizi ve filmlere malzeme verir. "Gone Girl"  için bu kadar referans varken, filmin başarısız olması imkânsız. Zaten uyarlama yaparken senaryoyu David Fincher'ın güvenilir ellerine bırakmak yapılacak en doğru şeydir. David Fincher efsane yapsın, alsın çeksin diye kitap yazılır bu saatten sonra :). Genel olarak, Fincher, aslında yönetmenlerin baştan bir sıfır geride başladığı kitap uyarlamalarında, durumu lehine çevirip bir anda bir sıfır önde başlama sebebidir.

Oyunculara gelirsek, Ben Affleck olaylı bir adam zaten. Film çeker Oscar alır, film yazar Oscar alır, film de oynar yine Oscar alır. Kendisi Oscarla baya içli dışlıdır bazı oyuncuların aksine J. Ödüllerden yana şanslıdır. Oyunculuğunu pek beğendiğim söylenemezdi ama bu filmle sempatimi kazandı. Yüz ifadeleri sadece beni değil bütün seyirciyi güldürmeyi başardı. Hala Batman olma konusuna sıcak bakmasam da filmde başarılıydı. Gelelim Rosamund Pike'a. Bu İngiliz hanımı birçok filmden hatırlayabilirsiniz. İtici gibi görünse de oyunculuğu güzeldi (itici dememin sebebi karakterinden dolayı değildir J). Neil Patrick Harris görmek isteyenler biraz hayal kırıklığına uğrayabilirler çünkü kendisi ikinci yarıda ve az biraz görünür. Az göründüğünden midir, rol farklı geldiğinden midir bilmiyorum da kasıntı, tam role girememe bir durumu vardı sanki. Yine de kötü diyemem. Film boyunca bu adamı nerden tanıyorum ya dediğim, aslında Facebook'ta birçok kişinin kapak fotoğrafı olarak görebileceğiniz canımız bağımsız filmlerden "Wristcutters" filmindeki başrol imiş kendisi. Dedektif ve başkarakterimiz Nick Dunne (Ben Affleck)'ın ikizi de güzel yan karakterleri başarıyla yerine getirdi. Ama bu yan rollerde ekstra sempatimi kazanan "Tanner Bolt" karakteriyle Tyler Perry oldu.

Müziğe gelirsek, bence filmi film yapan en önemli özellik/güzelliklerinden biridir. Doğru yerde gerilimi arttıran, sahneyi destekleyen başarılı bir soundtrack olmuş. Bir araba sahnesinde çalan Don't Fear the Reaper- Blue Öyster Cult ü es geçmek olmaz(Dinlemek isteyenler tıktık). Yine film için manidar şarkılardan biri.

Genel fikre gelecek olursak film, sinemada herkeste aynı anda seyirciye aynı tepkiyi verdirtmeyi başardı(en küçük salona koyan Cepa, utan!). Gerilim filmlerini sevenler kaçırmasın. Gerilim dedim diye korku sanılmasın, şahsen ben ne kadar düşkünsem gerilim türüne o kadar uzağımdır korkuya. Bu kadar sebebiniz varken bu filmi es geçmeyin. Tabi ben bu yazıyı hala sinemalardayken yazmıştım ama  eminim izlemeyenlerinizde DVD sürümünü bekliyordur :P. O zaman "common baby, don't fear the reaper" deyip bu yazıyı da bitirelim :).



Fragman




Devamını Oku »