evcil hayvanların gizli yaşamı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
evcil hayvanların gizli yaşamı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Ağustos 2016 Pazartesi

Sinema Güzeldir

Merhaba arkadaşlar, nasılsınız? Bugün sizlerle istedim ki vizyon filmlerine şöyle bir göz atalım. Ben vizyon filmlerini takip ederim ne gelmiş gitmiş diye ama en çok Başka Sinema severim açıkcası J. Şu aralar Başka Sinema şansım çok az lakin vizyon filmleri de bu aralar fena gitmiyor hani. Bu listeyle böylece hem birbirimize film önerelim hem de tartışalım ne dersiniz? Hadi başlayalım!

Evcil Hayvanların Gizli Yaşamı




Fragmanı ilk çıktığından beri bir sene oldu herhalde merakla beklediğm bir film. Konusu öyle hoşuma gitti ki bir de o kadar eğlenceli fragmanla bunu destekleyince ne zaman çıkacak diye sabırsızlıkla bekledim ve sonunda geldi. Çıktığı günün ertesi falan gittik herhalde. Ben çok eğlendim izlerken. Film üç boyutluydu gereksiz bir şekilde. Filmleri üç boyutlu yapıp bir iki hareketle bize fark ettirecekse hiç ettirmesin kanaatindeyim ben. Zaten gereksiz göz yoran bir olay, hakkını verirlerse eyvallah ama ben daha öylesini izlemedim ya da denk gelmedim herhalde. Filmde Max baş karakter köpeğimiz. Sahibine aşık, komşu evcil hayvanlarla dost, tek işi sahibinin dönmesini beklemek olan bir köpecik. Ne zaman ev sahibi akşam yeni bir köpekle eve gelir Max kendini dışlanmış ve ihanete uğramış hisseder. Yeni gelen köpek Duke barınaktan sahiplenilen iri bir köpektir ve kendinin istenmediğini anlayınca aralarında bir rekabet olması kaçınılmazdır. Bu ikisi arasındaki rekabet uzun sürmez çünkü kendi aralarında çatışırken başka bir rakip ortaya çıkar ki bu rakip - aslında rakipler -sahiplenildikten sonra insanların bakamayıp sokağa attığı sokak hayvanlarıdır. Sokak hayvanlarına karşı birlik olmaları ve yardım almaları gerekmektedir ve bu yardım Max’in gizli aşığı tarafından ilginç bir evcil hayvanlar topluluğuyla karşılanacaktır. Hikayemiz anlayacağınız böyle. Arkadaşlığın önemini anlatan paylaşmayı öğretmeyi amaçlayan komik bir animasyon. Çizimler zaten çok tatlı ve güzel.
Fragmanını izlediğimde böyle bir hikaye beklemiyordum fakat gerekliydi. Evcil hayvanların sahipleri yokken neler yaptığı belki büyüklere göre anlatılıp çizilseydi nasıl olurdu merak etmiyorum değil hani. Fikir çok orijinal, doğru yerden yola çıkılıyor fakat asıl anlatılmak hikaye başka burada. Yine de çok eğlenceli ve komik bir animasyon olmuş. Müzikleri de çok güzeldi. Bence hazır vizyondayken alınız yanınıza bir yavru insan gidin. Hatta gerek bile yok tek başınıza veya arkadaşlarınızla bile kafa dağıtmak için gidebilirsiniz. 

Cafe Society




Bir Woody Allen filmi. Yani bir Allen filminden beklentiniz neyse bu filmde hepsi karşılanıyor. Karmaşık ilişkiler, biraz mizah, Yahudi olmak, çoklu olay örgüleri, New York vs vs… 1930'larda geçiyor, kıyafetler ve mekanlar güzel. Beğendim mi? Tekrar izlemem. Daha çok sevdiğim Allen filmleri olmuştu. Peki, bu filmi neden beğenmedim? Şöyle ki, mizah duygusu fena değildi fakat filmin temeline oturtulan aşk hikayesi sönük hatta fazla yüzeyseldi. Oyuncuların performansı vasattı. Jesse Einsenberg’ün oyunculuğundan pek hoşlanmasam da kabul etmeliyim ki bu filmde iyiydi fakat her zaman dediğim gibi Kristen Stewart zorlama bir oyuncu. Birkaç mimik dışında pek bir performans beklememek lazım ki nitekim bizi şaşırtmadı. Steve Carell’a diyecek lafım yok ama senaryoyu o bile kurtaramamış :/. Dayı yeğen aynı kıza aşık olurlar fakat biri kızla evlenir ve herkes hayatına devam eder ama hem kız hem de kız tarafından seçilmeyen eş adayımız birbirinin arkadaşlığını özler ve unutamazlar. Yani karmaşık ilişki duygusal açıdan yeterince karmaşık bile değil.  Eee sonra? Bunu dedirtiyorsa bu hikayeyi bence içselleştiremediler ve eğer inandırsaydılar  o zaman da bunun tam tersini diyebilirdik. Bu film bu hikayeden fazlası diye ama dedik mi? Hayır. Bunun dışında sahneler çok aceleye gelmiş gibiydi. Sona yaklaşmak için idareten izledik sanki bazı yerleri, olayları. Bence olmamış :/.

Veronique’nin Çifte Yaşamı




Bir Kieslowski filmi. Kendisini bu blogda daha önce gördük. Seri Filmler #vol2 yazımdan Üç Renk üçlemesini okuyabilirsiniz. Polonyalı bir yönetmendir ama bu film gibi bazı filmleri Fransızcadır ve Fransa’da geçer. Ben bu filmi sinemada izlemedim ama şu aralar sinemalarda yeniden oynatılıyor ki bence bu çok güzel bir şey. Ben de izledikten sonra baktım yine sinemalarda sanırım bunu da buraya koysam fena olmaz dedim. 1991 yapımı filmin Irene Jacob var ki ben oyunculuğunu kötü bulmamakla beraber pek beğenmem J. Farkındayım özellikle bu yazıda hep beğenmiyorum dedim bazı oyunculara ve hiç mi beğendiğin yok, kimsin sen diyebilirsiniz J ama denk geldi işte. Üç Renk üçlemesinin Kırmızı filminde de kendisini izlemek mümkün. Dediğim gibi orada da iyiydi ama bu filmde eh işte J. Şimdi bu film Üç Renk üçlemesinden hemen önce çekilmiş ve ortak noktaları var. Yaşlı hanımlarımızın görünmesi, hayatlar arasındaki paralellikler, müzikler, gizemli bir hava falan filan. Konusu ise biri Polonya'da diğeri ise Fransa'da yaşayan aynı günde doğmuş iki insanın hayatını işler. Hayatlarındaki benzerlikler ve paralellikler bir şekilde bu iki insanın aralarında bağ oluşturur. Zaten ben kamera açılarını, çekimlerini çok severim yönetmenin bu filmde de o güzel görüntüleri görmek mümkün. Eğer hala devam ediyorsa mutlaka gidin bu filme. Hem biraz nostalji olur hem de gözleriniz şenlenir J.


Şimdilik benden bu kadar. Tabi evde çok film izliyorum, yavaş yavaş blogda önerilecek hepsi sırası gelince. Hatta bu aralar kötü film izlemedim diyebilirim lakin sabır J. Bu arada siz hangi vizyon filmlerini önerirsiniz, son zamanlarda sinemada ne izlediniz yorumlarda yazmayı unutmayın J. Kendinize iyi bakın, sanatla kalın J.
Devamını Oku »