yönetmen sineması etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yönetmen sineması etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Haziran 2019 Salı

Susanne Bier - Yönetmen Sineması

Meydan okumanın sonuna geldik geçtik bile. Araya bayram tatili girdiğinden yayın yapamadım lakin şimdi acısını çıkartalım beraber. Söz verdiğim gibi en çok film izleyen arkadaşıma kart atacağım ama sonuç paylaşan arkadaşımı görmedim henüz. O yüzden bu yayının altına kaç film izlediğinizi yazarsanız buradan belirleyelim en çok film izleyen kişiyi.

Son haftanın yönetmeni Susanne Bier'di. Ben o hafta sadece bir filmini izlesem de sonradan ikinci filmi izleyip meydan okumayı bitirdim.

İkinci Bir Şans (2014)



İlk filmde, ahlaki bir seçimin tam ortasına bırakılan bir adamın dramı mevcut. Senaryo şaşırtmasa da ince ince güzel işlenmiş ve kurgulanmış Danimarka'dan enfes görüntülerle iç geçirten bir film. Senaryoda Bier'in birçok filmde beraber çalıştığı Anders Thomas Jensen var.

Polis memuru Andreas, karısı ve yeni doğmuş bebeği ile yaşamaktadır. Bir gün ihbar aldıkları evde,  uyuşturucu bağımlısı ebeveynleri ve bakmadıkları bir bebekle karşılaşırlar. Sonrasında bu bebeklerden birinin ölümüyle iki ailenin de hayatı sonsuza kadar değişecektir.

Oyunculukların çok iyi olduğu, ahlaki sorularla baş başa kaldığımız güzel bir filmdi. Nikolaj Lie Kaas ve Maria Bonnevie (bu ikiliyi Reconstruction gibi harika bir filmden hatırlayabilirsiniz) karşılıklı rolleri bu sefer olmasa da bu filmde de yan rollerde başarılı performanslarıyla karşımıza çıkıyorlar. Senaryosu sizi şoka uğratmasa da güzel bir dram, öneririm.

Sadece Aşk (2012)



Susanna Bier'in filmografisine bakarsanız komedi pek karşılaştığınız bir tür olmaz. Mizahi bir yaklaşımla ve Danimarka'nın soğukluğunu tamamen kaybetmeden İtalya'da geçen tatlı mı tatlı bir romantik komediydi. Filmin başarısında ana karakter Ida'yı oynayan Trine Dyrholm büyük rolü olduğunu düşünüyorum.

Kanser tedavisini yeni bitirmiş iki çocuk annesi kuaför Ida, kocasıyla beraber mutlu bir hayat yaşadığını sanır. Ta ki kocasının aynı saygıyla ona davranmadığını fark edene kadar. Bu sırada kızı ani bir kararla İtalya'da evlenmeye karar verir ve tüm aile İtalya'daki limon ağaçlarıyla bezeli harika bir eve davet edilirler.

Yan karakterlere biraz da derine inilseydi daha da güzel olabilecek bir film olacağını düşünüyorum. İzlemeye alışık olduğumuz klasik romantik komediler kadar yüzeysel değil tabi ki, bu da filmi daha akıcı ve güzel yapıyor.

Meydan okumayı bitirdik. Bana katılan arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Belki yine bir ara tekrarını yaparız ama bu olmasa da başka bir sinema etkinliğiyle yine aranızda olacağım. Kendinize iyi bakın, sinemayla kalın :).
Devamını Oku »

30 Mayıs 2019 Perşembe

Cédric Klapisch - Yönetmen Sineması

Meydan okumada yavaş yavaş sona geliyoruz :). Benim 3. hafta için özellikle seçtiğim bir yönetmen yoktu. Biraz daha hafif bir şeyler izlemek istediğimden bir ay önce izlediğim The Spanish Apartment filminin devamı iki filmi izledim. O filmi izleyeli çok olmadığı için ondan da bahsedeyim istiyorum lakin tabi ki meydan okuma filmlerine dahil değil. Her hafta yoğunluktan dolayı ancak iki film izleyebiliyorum ama şimdiden listemden birçok film sildim ve yeni yönetmenler keşfedip onların filmlerini izlemeyi kafama koydum. Ben de durumlar böyle. Sizler nasılsınız?

The Spanish Apartment (2002)


Öneri Makinesi

Erasmus öğrencisi Fransız Xavier Barcelona'ya gider ve bir yılını dolu dolu orada geçirir. Kendine multi kültürel bir apartman dairesi bulur ve orada unutulmayacak anılar biriktirir. Bir tarafta Fransa'da bıraktığı sevgilisi diğer yanda yeni geldiği yerde tanıştığı yeni sevgilisi. Serinin en sıcak ve güzel filmi bence İspanyol Pansiyonu. Eğlenceli bir film izlemek isteyenlere öneririm.

Russian Dolls (2005)


Öneri Makinesi

Serinin ikinci filminde Xavier ve grubunu Wendy'nin kardeşinin Rusya'daki düğünü birleştirir. Xavier ile Wendy arasında bir yakınlaşma olur. İlk filmden beri sevmediğim Wendy ise sonraki filme de konu olur. İlk filmdeki tadı vermese de eğlenceli bir filmdi.

Chinese Puzzle (2013)


Öneri Makinesi

Gerçekten şehir şehir gezecekler ve yeni bir film yapacaklar diye hepsini New York'ta toplayan zorlama bir senaryo olduğunu düşünsem de yine de keyifle izledim :). Hikayedeki eksikleri ve geçiştirmeleri görmezden gelirsek fena değildi. Sonuna da ayrı mutlu oldum çünkü benim favori çiftim sonunda kavuştu :).

Sevimsiz Wendy sevimsizlikte sınır tanımadı ve aşık oldum deyip pılını pırtısını ve pek tabi çocuklarını alıp New York'a taşındı. Onun peşinden de Xavier durur mu o da uçtu yanlarına. Onun peşinden de kankaları derken serinin son filmi geldi. Güzelim tarihi Avrupa sokaklarından sonra New York binaları soğuk gelmedi değil ama yine de fena değildi. Bir dördüncüsü gelir mi bilmem ama artık "happily ever after" olmasını diliyorum.

Before Sunrise serisini sonraki filmlerle anımsatsa da aslında farklı hikayeler. İki filmde de baş karakterler yazar, aşkı arıyorlar, şehir şehir dolaşıyorlar ama bence Before Sunrise serisi daha doğal bir süreçte ilerliyor ve aslında sadece tek bir çiftin yarı doğaçlama diyaloglarını da içerdiğinden daha samimi geliyor. Bu seri daha komedi ağırlıklı ve bir yerde zorlama gibi bir senaryo oluyor. Yine de ben severim böyle filmleri o yüzden hoşuma gitmedi değil. Siz de seviyorsanız izleyin. İlkini herkese sonraki filmleri sadece seriye bağlı kalanlara öneririm.

Keyifli seyirler, meydan okumanın son haftasında görüşmek üzere :).
Devamını Oku »

27 Mayıs 2019 Pazartesi

Claire Denis - Yönetmen Sineması

İkinci haftanın yönetmeni son filmi High Life ile izleyicileri sevenler ve zaman kaybı olduğunu düşünenler olarak ikiye ayıran Claire Denis'ti. Çok sevdiğim yönetmenler Jim Jarmusch, Wim Wenders ve Jacques Rivette gibi yönetmenlerin asistanlığını yapmış. Kendisinin filmografisi oldukça güçlü filmlerden oluşuyor. Ben yine iki film izleyebildim bu hafta ama fırsat buldukça diğer filmlerini izlemek isterim.

High Life (2018)


Öneri Makinesi

Uzaya görev için gönderilmiş mahkumların hayatta kalma çabalarını izliyoruz. Birçok şekilde yorumlanabilecek derin bir film. Normalde son zamanlarda çıkan uzay filmlerinden sıkılmış biri olarak ilaç gibi geldi ve çok sevdim. Zaten oyuncuları da çok seviyorum. Juliette Binoche, Robert Pattison ve Mia Goth hepsi güzel oyunculuklar sergiliyorlar. Filmin hikaye anlatımı "fragment" dediğimiz tarzda, geçmişten ve şimdiden kesik kesik anlatımlar içeriyor. Film güzel sorular sorduruyor bize. Bilinmeze gidilen bir yolculuğun anlatıldığı bu filmi sizlere öneririm.

Robert Pattison sonda çok güzel şarkı söylüyor :). Hatta linkini şuraya koyayım bir bakın :).

Robert Pattison - Willow


Let The Sunshine In (2017)


Öneri Makinesi

Juliette Binoche filme fazla kalmış gibi hissettim. Maalesef filmi ortalama buldum. Bir ressamın aşkı arayışı anlatılıyor. Filmde sıkılmıyorsunuz çünkü Binoche'yi izlemek bir keyif lakin senaryosu güçlü gelmedi bana. Yine Claire Denis'in diğer filminde olduğu hikaye anlatımı fragment şeklinde, bize gösterilmeyi seçilen bölümler kadar izliyoruz. Son sahnelere Gérard Depardieu eşlik ediyor ve keşke daha fazla karşılıklı sahneleri olsa diyorum.

Binoche'nin oynadığı karakter Isabelle aşkı arayan ve içinde o aşkı hissetmek isteyen tutkulu bir kadın. Ne yazık ki bir türlü aradığını bulamamaktadır. Biz de onun hayatının bir bölümüne tanık oluyoruz. Binoche'ye hayran olmamak elde değil, gerçekten müthiş bir oyunculuk sergilemekte lakin hikayenin yetersiz olduğunu düşünüyorum.

Filmdeki bir disco sahnesinde Acid Arab ft. Cem Yıldız işbirliği Stil şarkısı çalıyordu, izleyip de merak edenlere şimdiden duyurulur :).

Son haftada görüşmek üzere, sevgiler :).
Devamını Oku »

19 Mayıs 2019 Pazar

Federico Fellini - Yönetmen Sineması

İlk hafta için seçtiğim yönetmen sinema tarihinde önemli bir yere sahip Federico Fellini'ydi. İlk hafta sadece iki filmini izleyebildim Fellini'nin ama kesinlikle diğer filmlerini de izleyeceğim. Çok sevdim. Bence siz de konusu size en yakın gelen bir Fellini filmiyle başlayın ve bu efsane yönetmenin filmlerini izlemedim demeyin!

öneri makinesi

öneri makinesi
50 yıl 


La Strada (1954)

öneri makinesi

İlk filmimde "La Strada" oldu. 1954 yapımı siyah beyaz bu filmde; saf ve temiz kalpli Gelsomina, zalim ve kaba Zampano ve son olarak da şakacı ve mantıklı Soytarı'yı baş rollerde izleriz. Bu üç ana karakter arasında geçen filmde, dört küçük kız çocuğuna daha bakmak zorunda olan Gelsomina'nın annesi kızını para karşılığında Zampano'nun yanında gösterilerde çalışması için gönderir. Zampano arabasıyla şehir şehir gezen bir gösteri sanatçısıdır ve daha önce yanında bulunan Rosa'nın ölmesiyle yeni birine ihtiyaç duyar. Gelsomina pek de zeki bir kadın değildir ve Zampano'un türlü fiziksel ve duygusal zorbalıklarına şehir şehir sokak sokak gezdikleri bu süre boyunca ses çıkarmaz. Zampano'nun yanında gösterilere çıkan Gelsomina işini çok sever. Zampano ise ona değer vermez ve sadece kendi istediği şeyleri yapmasını ister. Bir noktada Zampano'yu bırakmak istese ve önüne türlü fırsatlar çıksa da Zampano'yu bırakmaz ve hep onu takip eder. Gösteri için buluştukları sirkte denk geldikleri Soytarı ise Zampano'ya ağır şakalar yapar ve verdikleri küçük detaylardan daha önceden birbirlerini tanıdıklarını anlarız. Soytarı'nın da bir şekilde bu ikiliye dahil olmasıyla üçünün de hayatı önlenemez bir şekilde değişir. 

Film eleştirmeni Pauline Kael'in bu filmdeki ana karakterlerin vücudu, aklı ve ruhu temsil ettiğini söyler ve pek de yanılmaz zannımca. Ben filmi sevdim.

Amacord (1973)

öneri makinesi

Bir kasabanın bahar ile başlayıp sonbaharda biten acı tatlı hikayelerine odaklanıyoruz. Daha çok iki erkek çocuk, haylaz bir dayı, çılgın bir dede ve anne babadan oluşan geniş bir aileye odaklansak da kasabanın sakinlerini izlemeyi bırakmayız.  Bu arada dönemin politik durumu da filmde gösterilir. Kasabada güzelliğiyle nam salmış Gradisca; ortalığı karıştırmakta üstüne olmayan bir grup ergen; kasabanın esnafı ve daha fazlasının anlatıldığı eğlenceli bir film.

Diğer filmlerde görüşmek üzere :). Sizler ne durumdasınız?
Devamını Oku »