İzlenilesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İzlenilesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Haziran 2016 Çarşamba

Wong Kar Wai'den Resmi Olmayan Üçleme (Seri Filmler #3)

Bu aralar ne izliyorsun diye sorarsanız size iki yönetmenin adını verirdim. Biri Pedro Almodovar, diğeri ise Wong Kar Wai. Bu sene izleme fırsatı bulduğum bu iki yönetmenin de resmen bağımlısı oldum, şimdi her bulduğum fırsatta filmlerini izlemeye çalışıyorum. Bugün de sizlere bu yönetmenlerden ikincisini yani, Wong Kar Wai'nin resmi olmayan üçlemesini tanıtacağım ama sadece önereceğim, inceleme olmayacak :). Yönetmen Wong Kar Wai'nin "Days of Being Wild" ile başlayıp, "In the Mood for Love" ile devam edip, "2046" ile sonlanan bu üç güzel filmini sizlere tanıtacağım. Benim izlemem 2046 ile başladı çünkü üçleme olduğunu bilmiyordum :). Zaten bu filmi izlemesem de ikinci filmi izliyor olacaktım eğer bulabilseydim. Wong Kar Wai'nin adı genelde 2. film ile anıldığı için onu izlemeye çalışıyordum çünkü ilk kez yöentmenin filmini izleyecektim, ondan umudu kesince 2046'yı izledim ama gelin görün ki o aslında serinin son halkasıymış :) (Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak). Zaten karmaşık olan film benim için daha da karmaşık oldu. Tabi başlarında ama sonlarında alıştım. Hatta çok sevdim, o filmi Chungking Express izledi ki bence kesinlikle izleyin. Ardından ben şu seriyi artık izleyeyim dememle, ilk film ardından ikincisi hızımı alamayıp 2046'yı tekrar izledim :). Ve bir kez daha hayranlık. İlk izlediğimden mi bilinmez ama üçlemede 2046'nın yeri ayrı bende ama bu tabi ki demek değil diğerleri kötü. Aksine belki de benim son filmi bu kadar sevmem ilk iki filmde kurulan bu dünyanın sağlamlılığıdır, bilinmez (çünkü ben iki filmi izlemeden zaten sevmiştim 2046'yı, kendi kendimi çürütürüm, üstüme tanımam :)). Bu sadece bir yorum tabi :). Size sevmeniz için çok sebep verecek bu filmlere gelin kısaca bakalım. Bakmadan önce şunu söylemeliyim ki üç filmin de müzikleri içinize işler, etkisinden kolayca çıkamazsınız. Son filmdeki güzeller güzeli Ziyi Zhang başta olmak üzere, karizmalar karizması Tony Leung Chiu Wai'nin oyunculukları beni benden aldı. İlk filmdeki Leslie Cheung yine aynı şekilde. Ne deseler ne yapsalar içime işledi ama yine de diğer oyuncuların hakkını yemek istemiyorum. Gerçekten her şeyiyle başarılı filmler. Laf yine uzadı, hadi bakalım artık yakından :).




1. Days of Being Wild - Vahşi Günler (1990)




"Duydum ki bacakları olmayan bir kuş varmış. Sadece uçabilen, uçabilen ve yorulduğunda rüzgarda uyuyan. Kuş ömründe sadece bir kez yere inebilirmiş... öldüğünde"

"Doğumundan ölümüne kadar sadece uçabilen bir kuş olduğunu düşünürdüm. Gerçek şu ki kuş hiçbir yere gitmedi. Kuş en baştan beri ölüydü."

"Bu bir gerçek, inkar edemezsin çünkü geçmişte kaldı."




"Her zaman bir dakikanın uçup gittiğini düşünürdüm. Ama bazen o gerçekten kolay kolay geçmiyor. Bir keresinde, biri saatini gösterdi ve bana sırf bu dakika yüzünden, beni hatırlayacağını söyledi. Bunu dinlemek o kadar cazibeliydi ki... Ama şimdi saatime bakıyorum ve kendime bu andan itibaren bu adamı unutmak zorunda olduğumu söylüyorum." 






Serinin ilk filmi. Kalp kırıklıklarıyla dolu bir aşk hikayesi. Kimseye bağlanamayan bir genç, ona aşık iki kadın. Oğlan gerçek annesini ararken, kadınlar onun gerçek sevgisini arar. Çok güzel çekimler, diyaloglar, hikayeler. İlk gençlik dönemi, ilk aşklar. Ama içlerinden birinin hikayesi bitmez, o başka filmin konusudur.



2. In the Mood for Love - Aşk Zamanı (2001)




"Biz onlar gibi olmayacağız."

"Eğer fazladan bir biletim olsaydı, benimle gelir miydin?"




Bir erkek bir kadın. İkisi de evli ve bir ortak noktaları var. Eşlerinin yasak aşkı var. Onların aşkı bu çiftin arasında başka bir aşka yol açar. Ama bu aşk mutlu sonla biter mi hayır. Wong Kar Wai'nin bu üçlemesinde mutlu son aramayın; ama melankoli, kalp kırıklıkları, aşk acısı ve unutamama bunlardan bolca bulursunuz. Yine yavaş çekimler, eller, süzülen sigara dumanları, vantilatör genel olarak filmlerinde görülen belli başlı semboller. Yönetmeni izlemek bir zevk. Kıyafetlerden, dekorlara ince düşünülmüş, güzel ayrıntılar.





3. 2046 (2004)



" 2046'ya herkes aynı amaçla gider, kayıp anılarını tekrardan yakalamak için çünkü 2046'da hiçbir şey değişmez. Yine de, hiç kimse bunun doğru olup olmadığını bilmiyor çünkü hiç kimse geri dönmedi."




"Aşk zaman işidir."




"Bir keresinde birine aşık oldum. Acaba o da beni sevdi mi diye merak etmeden duramıyorum."

"Eğer doğru insanı bulduysan neden diğerleriyle zaman harcayasın ki?"

"Neden önceki gibi olamıyor? Lütfen gitme. Bu gece benimle kal. Seni ödünç almama izin ver."




Her kalp kırıklığı başkasının kalbine mal oluyor. Mutluluk, karşılıklı aşk çok uzakta. Bu sefer Su Li Zhen in acısını unutamamış Chow' un ondan sonraki hayatını izleriz. Geçmiş hep orada; ne yakasını bırakıyor ne de mutlu ediyor. Geçmiş belirsiz. Bu sefer güzeller güzeli Bai Ling var. Hüzün, kalp kırıklığı, karşılıksız aşk, vazgeçememe, unutamama, nefret ve acı acı acı. Chow'un kalbi kırıktır ve o da kalp kırar. Dedik ya mutlu aşk yok bu filmlerde varsa da adı var, görünen yok.


Not: Eğer bu yayındaki gifleri ve fotoğrafları sevdiyseniz daha fazlası için tumblr hesabımı takip edebilirsiniz :).

http://mubblr.tumblr.com/

Devamını Oku »

5 Haziran 2016 Pazar

Son Zamanlarda İzlediğim İzlenilmeyesi Filmler


Merhaba arkadaşlar :). Nasılsınız? Keyifleriniz yerindedir umarım. Ben de durumlar yoğun. Günler o kadar hızlı geçiyor ki anlayamıyorum. O yüzden buraları ihmal ettim. Şimdi sizlere kendimi affettirmek biraz da sizleri eğlendirmek için bir liste hazırladım. Biliyorsunuz ki en son yaptığım Son Zamanlarda Okuduğum Okunulmayası Kitaplar listesi ilgi görünce ben de neden bir de bunun film versiyonunu yapmayayım dedim. Aslında şanslıyım izlediğim filmlerden kesin olarak beğenmediklerim o kadar az ki liste çok uzun değil ama yok da değil :). O yüzden son zamanlarda keşke izlemeseydim dediğim ama izlemeden de böyle olduklarını anlayamayacağım filmleri listeledim. Bana meydan okuyup sen ne anlarsın filmden çok güzel bir film o bir kere demek serbest :). O zaman başlayalım.







1. Good Will Hunting - Gus Van Sant (1997)


Bu film iki listeye giriyor. Biri bu zamana kadar hala izlemediğim filmler listesi (artık izledim) iki izleyip de beğenmediklerim listesi. Yani o kadar klişelerle dolu ki uzun uzun yazmak istemiyorum. Başından sonuna ne olacağı belli, sizi ne şaşırtan ne de  hayranlığınızı uyandıran bir film. Tek olumlu yanı Elliott Smith şarkılarının olması ama o güzelim şarkılar ziyan olmuş. Kısacası kötü. Özür dilerim Robin Williams, Stellan Skarsgard.

2. Mustang - Deniz Gamze Ergüven (2015)


Oscar benim pek de önemsediğim bir ödül değil ama güzel filmler de çıkmıyor diyemeyiz ama bu film onlardan biri mi hayır. Zorlama, başarısız bir senaryo, Emin olun çok daha güzel Türk filmleri var, her açıdan. Olmamış, sorryyy :(.

3. Hamam - Ferzan Özpetek (1997)


Ferzan Özpetek filmlerini severim ama bu film onlardan biri değil. Hem de Mehmet Günsur'a rağmen :/

4. Dead Man - Jim Jarmusch (1995)


Şimdi Jim abimiz kızmasın; kendisini, tarzını severim (bknz. Coffee and Cigarettes) Johnny Depp'i zaten severim. Ama bu filmde sanki bir şey varmış da anlamak veya sevmek için ben onu kaçırmışım gibi hissediyorum çünkü baya sıkıldım izlerken. Hani çok kötü de diyemiyorum ama beklentim o kadar yüksekti ki kendimde sorun aradım. Hala sevmek için neden arıyorum yardımcı olun :(.

5. Kara Bela - Burak Aksak (2015)


Burak Aksak'ın en kötü işi olmaya aday bir film. Ara ara tebessüm ettirse de Bana Masal Anlatma filmindeki gibi başladığı andan itibaren sizi saran, güldüren bir film değil. Aksak'ın neler yapabildiğini Leyla ile Mecnun'da gördük hala sezonu başa sarıp izliyoruz. Yukarıda bahsettiğim ilk uzun metraj filminde de neler yaptığını gördük o yüzden bu filme rahatlıkla kötü diyebiliyorum. Abbas Bozkurt'un Altyazı dergisinde Ocak 2016 dayısında yayınlanan 'Toplu Kahkaha' yazısını okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Genel olarak doğru tespitler ortaya koyan Bozkurt, Burak Aksak ile ilgili olan kısımda da çok haklı.

Son beş ayda izlediğim kötü filmler bunlardı. Bence hiç de fena değil ortalamanın üzerinde film izleyen ben için:). Siz de yorum yapmayı, sevdiğiniz sevmediğiiz filmleri bizimle paylaşmayı unutmayın. Filmle kalın :).

Devamını Oku »

30 Mayıs 2016 Pazartesi

Sevgili Güllük #7 (Dance)

Dance dance dance









Devamını Oku »

Sevgili Güllük #6

Everything is blurred but you/ Her şey flu ama sen ...


















Devamını Oku »

16 Mayıs 2016 Pazartesi

Ankara Uluslararası Film Festivali




Merhaba arkadaşlar, nasılsınız, keyifler yerindedir umarım. Bir film festivali yazımıza daha hoş geldiniz :). Biliyorsunuz ki artık festival demek ben demek :). Bu sefer çok az filme gidebildim :( Sadece dört tane ikisinde de söyleşiye denk geldim bilmeden :). Kısaca yorumlarımı, önerilerimi paylaşıp usulca çekiliyorum kenara. Tabi ki okurken festival temamıza uygun olarak Erik Satie ustamızın en sevdiğim eserini size eşlik etmesi için buraya bırakarak.




Kaili Blues






Ben bir işte varsam o gün olaysız geçmez bu konuda anlaştık artık sanıyorum. Ben demek olaylı geçen etkinlikler, günler demek :). Gelelim filmimize. Ben filme geç kaldım arkadaşlar, hayatta en nefret ettiğim şeylerden biri başıma geldi ve filmin ilk 10-15 dakikasını kaçırdım. Ben ki saniyesi geçse kaydı başa sararım ama bu filme kaç dakika sonra girdim. Hayır yetmezmiş gibi karanlık sahnelere denk gelip koltukları da göremedim. Baya bildiğiniz zifiri karanlıkta el yordamıyla oturacak bir yer aradım ve ilk elime gelen kara parçasına oturdum. Aydınlık sahnelere gelince ikinci sırada olduğumu fark ettim ki bu da demektir ki şiddetli boyun ağrısı yolda.  Evet, filme geçemedim ama geçeyim artık. 

Bu filmi seçmemin yegane sebebi görüntü kalitesiydi gerçekten hakkını verdi, o doğa manzaraları ve enfes çekimlerle ki her ne kadar kıyıdan köşeden kaçak gibi izlemiş olsam da baya güzeldi. Tabi ekranın tamamını da her zaman göremedim tahmin edersiniz. Ama buram buram sanat filmiydi. Yönetmen resmen kamerayla oynamış. Sanıyorum ki steadicam ile çekilmiş sahneler var. Ben Kaili'den çıktıktan sonra fark ettim ama daha öncesinde de var mı emin değilim malum sebeplerden ötürü. Gerçekten kamerayla oynamış yönetmen, bir başka olay olan sahne ise (sinemadan erken çıkanlar dertlerine yansınlar, hiç bu kadar insanın bir filmden çıktığını görmedim bu arada) motorla kahramanımız giderken onu takipten ayrılan kameranın kestirmeden karaktere yetişmesini izlemek çok güzeldi :). Baş karakterimiz Chen'in motoru kullanan Weiwei'e sürekli yavaş gidelim demesi de güzel bir ayrıntıydı :). Son olarak da bu konuya alakalı yolculuk sahneleri yabancı bir siteden öğrendiğim kadarıyla kırk dakika imiş, Chen araba kullanırken biz de kullandık ve o hangi araca binse biz de onunla gittik. Yönetmen çok güzel başarmış o hissi bize vermeyi.

Müzikleri o kadar güzel ki her sahneye kulağı yormayacak şekilde güzelce işlenmiş. Tabi asıl önemli kısım başından sonuna kadar ara ara dinlediğimiz o nefis şiirdir. Şiirsel bir anlatım, enfes çekimler ve içi boş olmayan senaryo ile bence bu film izlenmeli. Hatta ben kesinlikle başından itibaren bu filmi izlemek istiyorum. Eminim yarım yamalak görmem ve ortasından başlamadığım zaman daha çok şey çıkarıp yorum yapabilirim :). Yandık dediğinizi duyar gibiyim :). Şimdiden bu kadar yazmışken :).

Toz Bezi



Bilmeden söyleşili bir filmi de seçmişim :). Çok merak ettiğim filmlerden biriydi. Oyunculuklar çok güzeldi. Ve yönetmenin röportajına denk gelince filmden önce duyduğumuz cümle aslında film için önemliydi o cümle de şuydu; bu insanlar toz bezi değil.

Saklı



Çok merak ettiğim bir filmdi, ve yine oyunculu yönetmenli bir söyleşiye denk geldik. Film kötü değil ancak nedense tam beklediğim gibi değildi. İşlediği konu tabi ki önemli, özellikle ikiyüzlülük teması sizi sizden alabilir.

Ben ve Kaminski



Bu filmi izlerken nedense aklıma Hermann Hesse'nin "Kilingsor'un Son Yazı" kitabı geldi. Orada da son demlerini yaşayan bir ressamı okuyorduk burada da görüyoruz. Renklerin tasviri, resmin anlatımı ikisinde de güçlü. Hesse'nin renk tasviri o kadar güçlüydü ki o renkleri hissedip görmemeniz imkansız. Resmin başka sanat dallarıyla böyle iç içe geçmesini çok seviyorum. Ben ki çöp adam bile çizemeyen ben hayranlıktan başka bir şey beslenemiyorum ressamlara ve eserlerine karşı.

Bu filmin konusu ilgimi çektiği için ve "Goodbye Lenin" filminin yönetmeni ve filmin başrol oyuncusunu bu filmde tekrar bir arada görünce gitmek istedim. Komik ögeleri ve güzel görselleriyle bu filmi de izlemenizi öneriyorum.

Devamını Oku »

29 Mart 2016 Salı

Kadınlar

Yeter aşklı meşkli filmler önerdiğin biraz farklı tema yap bıktık dediğinizi varsayarak sizlere kadınların ana karakter olduğu, stereotipten öteye gidip kişiliği, karakteri olan kadınların olduğu filmleri içeren bir liste yaptım. Çünkü kadınlar var, yaşıyorlar, hissediyorlar, karar veriyorlar hatta işin ilgincine bakın böyle başrol olup film bile yapıyorlar. Bazıları var ki yönetmenlik falan yapıyor. Neyse bu kadar kinaye yeter. Kadın başrollerin olduğu bu güzel filmleri izlemeniz tavsiye olunur.

1. Virgin Suicides 


 Bir kadın yönetmenden baş rollerde kadın olan güzel bir film.. Müzikleriyle mest eder. Zaten filmde plak yakma sahnesinde içiniz acır. Dün izlediğim Mustang filminde de çokça bu filmin izlerini gördüm özellikle filmin başlarında. Sizce de öyle mi?




2. Gloria - John Cassavettes (1980)


Uzun zamandan beri John Cassavettes izlemek istiyordum ve Gloria son zamanlarda izlediğim en güzel filmlerden biriydi. Filmin dönemin de etkisiyle yansıttığı hava, dekorasyon, kıyafetler, Beth Davis'in müthiş ihtişamı, küçük çocuğun iyi oyunculuğu. Her şeyiyle muhteşem bir film. İzlerken bana Leon'u anımsattı ve hemen araştırdım. Gerçekten Luc Besson bu filmden esinlenmiş. Bunun dışında da filmin birçok yeniden yapımı var. Hiçbirini izlemedim ama var :).  Ben Gloria'yı bayılarak izledim ve yönetmenin diğer filmlerine de baktım. Hatta Love Streams filmini izledim yine güzeldi. Sıra diğerlerinde.





3. Frida


Kitaptan uyarlama olan bu filmde Frida Kahlo'nun hayatını izliyoruz. Nasıl güçlü nasıl ilham alınası bir kadın. Beni çok etkileyen filmlerden biriydi. Acılara karşı duruşu, umudunu yitirmemesi ve her şeye rağmen sevdiği adama aşkı.  Kesinlikle herkes Frida'yı tanımalı ve izlemeli.




4. Frances Ha


Nasıl güzel bir filmdir o öyle. Siyah beyaz çok tatlı. Ben bayılarak izledim. Bir yerinde başrolümüzün yaptığı monolog var, çok güzel. Şarkıları keza öyle. Bir sahnesinde Godard'a selam çakıyor ki ben gibi Godard severlerin gözünden kaçmayacaktır. Bu arada okuduğum kitapta portre ressamlarından Frans Hals'den bahsediliyordu ve görünce aklıma bu film geldi. Bir alakası var mı bilmiyorum bu benzerliğin. Sizce?



5. Black Swan


Zamanında ne ünlüydü film. İzlemeyeni dövüyorlardı. O yüzden bu filmde olması gerektiğini düşündüm. Natalie Portman'ı pek sevmesem de film güzel.




6. Resident Evil 


Ahh gençliğimin serisi, nasıl severdim. Hala seviyorum. yapsınlar yeni film koşa koşa gider izlerim. Zombie filmlerini çok severim zaten. Gerçi zombie filmi olarak başarısız bulanlar çok ama ben seviyorum. Bir tane de olsa bu listede aksiyon filmde kadın başrol olması iyi oldu sanki :). Biliyorsunuz ki genelde bu tip filmlerde erkek kahraman olur o yüzden kadın kahraman olan nadir filmlerden biri bu listede :).




7. Vivre Sa Vie


Bu listede Godard olmazsa olmaz. Onun kadın başrolleri ünlüdür. Ve benim en sevdiğim başrolü Anna Karinadır. Bu Danimarkalı güzel başarıyla canlandırıyor rolünü. O iri iri gözleriyle bizlere baksın biz de hep izleyelim.




Tabi bu listeyi uzatabiliriz ama başka zamana :). Hatta şurada bir iki film daha var kadın başrol ama tekrar olsun istemedim bu listeye de yazıp siz buradan bakabilirsiniz. Şimdilik bu kadar, kendinize çokk iyi bakın :).

Devamını Oku »

27 Mart 2016 Pazar

Sevgili Güllük #5

Sonunda hasret sona erdi Sapan yeni şarkısını yayınladı. Sapanı hala dinlemediyseniz de size Sapan sevmek için beş neden. Buyyruunn.





Şu aralar en çok merakla beklediğim film ise çok sevdiğim Tim Burton'un son filmi Bayan Peregrine'nin Tuhaf Çocukları. Fragmanı bile heyecanlanmama yetti. Müziği, başrolde Eva Green'in olması ve tabi ki Tim Burton filmi olması hemen gelse de izlesek dedirtiyor. Tim Burton Sevmek yayınına buradan ulaşabilisiniz.


Devamını Oku »

Coffee and Cigarettes - Jim Jarmusch (2003)



Merhabalar, filmin açılış müziğiyle bu yazıyı açtım, okurken dinlemeniz önerilir :). Son zamanlarda izlediğim eğlenceli bir filmi tanıtmak istiyorum. Jim Jarmusch'ın "Coffee and Cigarettes"ini belki duymuşsunuzdur. Siyah beyaz 2003 yapımı bu film adeta kahve ve sigara teması üzerine kurulmuş kısa öykülerden oluşuyor ve ortaya müthiş eğlenceli, orijinal diyaloglar çıkıyor. Bugüne kadar Jarmusch'un iki filmini izledim. Biri Johnny Depp'li Dead Man, o filmi izlemem ayrı bir olay zaten bunu izlemek için başka bir film daha izlemem gerekti falan filan, film fena değildi ama pek sevdiğimi söyleyemeyeceğim. Johnny Depp'e rağmen çoğu zaman sıkıldım. Bunun dışında Only Lovers Left Alive filmini izledim. O da ilk Jarmusch filmim olur. Bu film güzeldi ama bunlardan hiçbirini buraya yazacak kadar beni etkilemedi sanırım. Bu filmi bu kadar beğenmemin ilk sebebi diyaloglar olabilir. Kendi adlarıyla oynayan ünlülerimizin bu halleri beni çok güldürdü. Tabi sevdiğim birçok oyuncunun veya sanatçının içinde olması da bir diğer güzellikti. Filmin adından da anlaşılacağı üzere bu sohbetlere sebep olan kahve ve sigaralar. Kahve ve sigara kabul edelim ki ayrılmaz bir ikili, içsek de içmesek de. Hele benim gibi kahve düşkünüyseniz bu da filmi izlemek için daha çok bahaneniniz olduğu anlamına geliyor. Söyleyecek fazla bir şey yok aslında film güzel. Zaten bir buçuk saatlik bir film  o yüzden nasıl bittiğini anlamayacaksınız bile. Keşke devamı olsa da diyebilirsiniz benim gibi.

Sizlere bu kısa kahve sohbetlerinden bazılarını paylaşayım. Eğer sizde Jim Jarmusch seviyorsanız yorumlarda sırada hangi filmini mutlaka izlemem gerektiğini söyleyebilirsiniz ben de severek izlerim. Kendinize iyi bakın :).


Renée French'in kahvesini yenilerken iki kez düşünün :)




Steve Buscemi kahvenizi getirse ve sizle sohbet etmek istese buyur eder miydiniz :? 


Sizce Iggy Pop ve Tom Waits neye gülüyorlar? 

Sigara içmeye birbirlerini ikna etme halleri var ki görülmeye değer :).


Hayır hayır hiçbir sorun yok :).


Cate Blanchett severlere, hem de iki tane :D


Sizce de Jack White fazla karizmatik değil mi :)?


Sanırım en çok güldüğüm bu İngiliz ikiliydi. Hem onlar akraba :D



Bill Murray sen bu hallere düşecek adam mıydın :).
Devamını Oku »

25 Mart 2016 Cuma

Üç Renk Üçlemesi - Krzysztof Kieslowski (Seri Filmler #2)

Söylenecek pek bir şey yok ben de sizlerden pek farklı hissetmiyorum. Korkuyorum, endişeleniyorum, kızıyorum vs vs. Bir şekilde devam ediyor hayat, pek yaşadığımız söylenemez. Ben de daha çok sarılıyorum sanata. Öyle işte.

Yine izlemekte geç kaldığım bir seriden bahsedeceğim size. Birbirinden bağımsız ama bir şekilde bağımlı, Fransız bayrağının renklerini temsil eden üç film. Şimdiye kadar bilenler zaten anlamıştır. Polonyalı yönetmen Krzysztof Kieslowski'in Üç Renk üçlemesi seri filmlerin bugünkü konuğu. Mavi, Beyaz ve Kırmızı olarak devam eden serinin her biri de bir temayı işler. Şimdi sizi bol fotoğraflı gifli bir yayın bekliyor. Daha önceki seri filmler yayınımda Ethan Hawke ve Julie Delpy'li Before serisini tanıtmıştım, işe bak ki bu serinin ikinci filminde yine Julie Delpy var. (Kendi blogumda kendime fun fact yaptım çaktırmayın :))

Üç Renk : Mavi



Özgürlük temasının işlendiği bu film benim favorim olur. Ve bu filmin beni en etkileyen kısmı da sanırım kamera açılarıdır. Juliette Binoche'nin oyunculuğu ayakta alkışlatır. O kadar güzeldir ki tekrar tekrar izlemek istersiniz. Buram buram mavidir bu film, adının hakkını verir.


İşte bunun gibi enfes çekimler var ki kendine hayran bırakan.


Yaktın bizi hayin Juliette ama tiryakin de olduk hani. Bir Juliette Binoche kolay yetişmiyor gençler.


Bu sahneyi çekebilmek için kaç şeker eritti Kieslowski abimiz 5 saniyede eriyenini bulmak için, şimdi bir gifi çok görmeyelim ona. Onun dışında benim için de çok özel bir sahne. Her batırdığımda şekerimi içeceğime bilin ki unutmamışım hala bu sahneyi ilk gördüğüm zamanı, yeri...


Her filmde ortak olan sahnelerden ilki.


Bu ilk filmde ikinci filmin baş karakterini az da olsa görebilirsiniz.


Yine aynı şekilde burada da ikinci filmin başında boşanan çiftimizin mahkemeye geldikleri anı görebilirsiniz. 



Üç Renk : Beyaz




Benim sıralamamda son sıradadır. Film çoğunlukla Polonya'da geçer ve eşitlik temasını işler. Başrol oyuncusu özellikle son sahnede enfes bir oyunculuk çıkarır. Bu filmde de eşitlik teması işlenir. İlk sahnelerde ilk filmden Julie karakterinin yanlışlıkla girdiği mahkeme salonu bu çiftimizin boşandığı salondur, bu da hoştur :). Beyaz öyle yoğun değildir bu filmde ilki ya da ikincisi kadar.



İşte o sahnelerden ikincisi.


Bu filmde de yanlışlıkla Julie'nin çiftimizin davasına girmeye çalıştığı sahne.



Ve beyaz.


Üç Renk : Kırmızı



Sıralamamda ikinci sırada yer alır kendileri. Yine bolca kırmızı görürüz ama yine de ilki kadar değil sanırım. Bu film güzel kafa karıştırıyor bir yandan da çözüme ulaşıp bağlanıyor. Şöyle detaylı güzel uzun incelemek güzel olurdu ama haddimi de aşmak istemem. Belki yürek yediğim bir gün uzun uzun incelerim :).



 Yine saatlerce izleyebileceğim bir an. Hayran olmamak elde değil bu yönetmene.





Yargıcı da hep sırtından çekmişim, resmen adamı yok saymışım:).



Tabi ki hayır, buradan bakabilirsiniz. Kendisinden bolca alıntı yapabileceğimiz, filmde belki de en önemli karakterdir kendisi.


Ve en sonunda baş karakterimiz bu yaşlılarımıza yardım etmeyi aklına getirir :).

Bu filme torpil geçmedim :).  Zaten dediğim gibi Juliette Binoche varken bu filmi birinci yapmam çok zor :). Sadece size şu ayrıntıları göstermek istedim. İlk fotoğrafta gördüğünüz gibi saatinden çarşafına en küçük detaya kadar kırmızı. Adının hakkını verir bu filmler.

Şimdi bu filmde size kırmızı fon üzerinde üzgün karakterimizin üç formunu sırasıyla paylaşacağım.


 Çekilirken


Afişte


Ve son sahnede.

Üç filmde de mahkeme salonuna gideriz, bir yaşlı teyzemiz şişe atmaya çalışır, renkler filmin genel rengini oluşturur, Fotoğraflarda da görebilirsiniz. Müzikleri de yine çok güzeldir. Tabi örnekler çoğaltılabilir uzun uzun film incelenebilir ama ben spoiler vermeden sizlere kısaca filmleri tanıtmak istediğim için en azından bu yazımda o işlere girişmeyeceğim. Bir sonraki yazıya kadar kendinize çok iyi bakın, sanatla kalın :).

Not: Yine görsellerin hepsi bana aittir :).
Devamını Oku »