Merhaba arkadaşlar, nasılsınız, keyifler yerindedir umarım. Bir film festivali yazımıza daha hoş geldiniz :). Biliyorsunuz ki artık festival demek ben demek :). Bu sefer çok az filme gidebildim :( Sadece dört tane ikisinde de söyleşiye denk geldim bilmeden :). Kısaca yorumlarımı, önerilerimi paylaşıp usulca çekiliyorum kenara. Tabi ki okurken festival temamıza uygun olarak Erik Satie ustamızın en sevdiğim eserini size eşlik etmesi için buraya bırakarak.
Ben bir işte varsam o gün olaysız geçmez bu konuda anlaştık artık sanıyorum. Ben demek olaylı geçen etkinlikler, günler demek :). Gelelim filmimize. Ben filme geç kaldım arkadaşlar, hayatta en nefret ettiğim şeylerden biri başıma geldi ve filmin ilk 10-15 dakikasını kaçırdım. Ben ki saniyesi geçse kaydı başa sararım ama bu filme kaç dakika sonra girdim. Hayır yetmezmiş gibi karanlık sahnelere denk gelip koltukları da göremedim. Baya bildiğiniz zifiri karanlıkta el yordamıyla oturacak bir yer aradım ve ilk elime gelen kara parçasına oturdum. Aydınlık sahnelere gelince ikinci sırada olduğumu fark ettim ki bu da demektir ki şiddetli boyun ağrısı yolda. Evet, filme geçemedim ama geçeyim artık.
Bu filmi seçmemin yegane sebebi görüntü kalitesiydi gerçekten hakkını verdi, o doğa manzaraları ve enfes çekimlerle ki her ne kadar kıyıdan köşeden kaçak gibi izlemiş olsam da baya güzeldi. Tabi ekranın tamamını da her zaman göremedim tahmin edersiniz. Ama buram buram sanat filmiydi. Yönetmen resmen kamerayla oynamış. Sanıyorum ki steadicam ile çekilmiş sahneler var. Ben Kaili'den çıktıktan sonra fark ettim ama daha öncesinde de var mı emin değilim malum sebeplerden ötürü. Gerçekten kamerayla oynamış yönetmen, bir başka olay olan sahne ise (sinemadan erken çıkanlar dertlerine yansınlar, hiç bu kadar insanın bir filmden çıktığını görmedim bu arada) motorla kahramanımız giderken onu takipten ayrılan kameranın kestirmeden karaktere yetişmesini izlemek çok güzeldi :). Baş karakterimiz Chen'in motoru kullanan Weiwei'e sürekli yavaş gidelim demesi de güzel bir ayrıntıydı :). Son olarak da bu konuya alakalı yolculuk sahneleri yabancı bir siteden öğrendiğim kadarıyla kırk dakika imiş, Chen araba kullanırken biz de kullandık ve o hangi araca binse biz de onunla gittik. Yönetmen çok güzel başarmış o hissi bize vermeyi.
Müzikleri o kadar güzel ki her sahneye kulağı yormayacak şekilde güzelce işlenmiş. Tabi asıl önemli kısım başından sonuna kadar ara ara dinlediğimiz o nefis şiirdir. Şiirsel bir anlatım, enfes çekimler ve içi boş olmayan senaryo ile bence bu film izlenmeli. Hatta ben kesinlikle başından itibaren bu filmi izlemek istiyorum. Eminim yarım yamalak görmem ve ortasından başlamadığım zaman daha çok şey çıkarıp yorum yapabilirim :). Yandık dediğinizi duyar gibiyim :). Şimdiden bu kadar yazmışken :).
Bilmeden söyleşili bir filmi de seçmişim :). Çok merak ettiğim filmlerden biriydi. Oyunculuklar çok güzeldi. Ve yönetmenin röportajına denk gelince filmden önce duyduğumuz cümle aslında film için önemliydi o cümle de şuydu; bu insanlar toz bezi değil.
Çok merak ettiğim bir filmdi, ve yine oyunculu yönetmenli bir söyleşiye denk geldik. Film kötü değil ancak nedense tam beklediğim gibi değildi. İşlediği konu tabi ki önemli, özellikle ikiyüzlülük teması sizi sizden alabilir.
Bu filmi izlerken nedense aklıma Hermann Hesse'nin "Kilingsor'un Son Yazı" kitabı geldi. Orada da son demlerini yaşayan bir ressamı okuyorduk burada da görüyoruz. Renklerin tasviri, resmin anlatımı ikisinde de güçlü. Hesse'nin renk tasviri o kadar güçlüydü ki o renkleri hissedip görmemeniz imkansız. Resmin başka sanat dallarıyla böyle iç içe geçmesini çok seviyorum. Ben ki çöp adam bile çizemeyen ben hayranlıktan başka bir şey beslenemiyorum ressamlara ve eserlerine karşı.
Bu filmin konusu ilgimi çektiği için ve "Goodbye Lenin" filminin yönetmeni ve filmin başrol oyuncusunu bu filmde tekrar bir arada görünce gitmek istedim. Komik ögeleri ve güzel görselleriyle bu filmi de izlemenizi öneriyorum.
Toz Bezi
Bilmeden söyleşili bir filmi de seçmişim :). Çok merak ettiğim filmlerden biriydi. Oyunculuklar çok güzeldi. Ve yönetmenin röportajına denk gelince filmden önce duyduğumuz cümle aslında film için önemliydi o cümle de şuydu; bu insanlar toz bezi değil.
Saklı
Çok merak ettiğim bir filmdi, ve yine oyunculu yönetmenli bir söyleşiye denk geldik. Film kötü değil ancak nedense tam beklediğim gibi değildi. İşlediği konu tabi ki önemli, özellikle ikiyüzlülük teması sizi sizden alabilir.
Ben ve Kaminski
Bu filmi izlerken nedense aklıma Hermann Hesse'nin "Kilingsor'un Son Yazı" kitabı geldi. Orada da son demlerini yaşayan bir ressamı okuyorduk burada da görüyoruz. Renklerin tasviri, resmin anlatımı ikisinde de güçlü. Hesse'nin renk tasviri o kadar güçlüydü ki o renkleri hissedip görmemeniz imkansız. Resmin başka sanat dallarıyla böyle iç içe geçmesini çok seviyorum. Ben ki çöp adam bile çizemeyen ben hayranlıktan başka bir şey beslenemiyorum ressamlara ve eserlerine karşı.
Bu filmin konusu ilgimi çektiği için ve "Goodbye Lenin" filminin yönetmeni ve filmin başrol oyuncusunu bu filmde tekrar bir arada görünce gitmek istedim. Komik ögeleri ve güzel görselleriyle bu filmi de izlemenizi öneriyorum.