24 Haziran 2016 Cuma

Sevgili Güllük (Let's dance 2) #11











Bonus



Devamını Oku »

23 Haziran 2016 Perşembe

Son Zamanlarda Çıkan En Dinlenilesi Albümler/Tekliler

Merhabalar, nasılsınız? Bu yaz ayları bereketli geldi. Öneri Makinesi'nin Twitter adresinden de sürekli paylaştığım gibi yeni albümler art arda geliyor, yetişemiyorum :). Bakalım bu yazıyı ne zamana yetiştirebileceğim :). Ben pek albüm insanı değilimdir aslında, son zamanlarda bu alışkanlığı kazanmaya çalışıyorum. Bazı şeylerden çok çabuk sıkılabiliyorum (sıkılgan biriyim kabul) en sevdiğim şeyler olsa bile, tabi istisnalarda arada olmuyor değil.. Benim işim genelde şarkılarla :). Zaten çok fazla bütün olarak beğendiğim albüm yok belki onları da bir gün paylaşırım :). Bu listede de şimdiden onların arasında olanlar var hatta. Bunun dışında albümün en az yüzde 80'ini beğendiğim 2016 çıkışlı albümleri ve ep'leri toparladım. Daha yılın yarısındayız daha yolda olan çok albüm var, şimdilik birazını eritelim. Eminim unuttuğum ya da daha dinlemediğim albümler vardır bunlar sadece ilk izlenimler. Oldukça yazarım. Az çok müzik zevkimi tanımışsınızdır, blogdan veya twitterdan burada da çok farklı olmayacak. Sizi şaşırtmayacağım :). Eğer bugüne kadar siz de paylaştığım şarkıların yüzde 60-65 ini belki yarısını bile sevseniz bu albümlere göz atın, pişman olmazsınız :). Tek tek şarkı inceleyip, albüm eleştirisi yapmayacağım. Sadece tanıtım olacak zaten dediğim gibi şarkıların büyük çoğunluğunu dinliyorum hatta bazılarının hepsini. Bu arada Spotify kullanıcısıyım ve Tidal'ım yok. Hala Beyonce'un Formation'ı dışında albümünü dinleyemedim. Bir yolu yordamı varsa da bulamadım ama  Formation'ı çıktığı günden beri deli gibi sevip, dinliyorum, hala etkisi bende devam ediyor. Beyonce demişken kardeşi Solange'ın albüm hazırlığında olduğunu biliyorum. Daha doğrusu stüdyoda şarkı kaydettiğini biliyorum. Bakalım bitti mi, yeni albüm geliyor mu, durumlar ne bakaceğiz. Beni asıl heyecanlandıran bu sene Radiohead albümüydü ve onlar sonunda Spotify ile barıştılar ve tüm albümü; evde, işte, okulda, metroda dinleyeceğiz ama artık başlıklar altında yazsam iyi olacak. O zaman hadi başlayalım :).

1 Radiohead - A Moon Shaped Pool




Radiohead yapacağını yaptı, beş yıl sonra uzun yıllar müzik listemizden çıkmayacak ki ben bazı şarkılarının "best of"'a girmesinin hiç de işten olmadığını düşünüyorum. Şarkılar tam Radiohead tiryakilerinin misal beni mutlu edecek türden. Vokalini mi övsem o psychedelic havalarını mı (bu yoruma herkes katılmayabilir, bana yüklenmeyin eğer katılmıyorsanız :)) yoksa bütününü birden mi karar veremiyorum. Zaten önden gelen iki klip ve şarkıyla ağzımız iyice sulanmışken ardından gelen böyle güzel şarkılar biz fanlarını (kendime fan dedim:)) hiç pişman etmeyecek. Albümü dinlediğim de düşündüğüm iki şey: Radiohead nasıl müzik yapılacağını biliyor ve neden albümü dinlerken içimden slow motion dans eden Yıldız Tilbe çıktı. Yıldız Tilbe severim sıkıntı yok da neden bu albümü dinlerken. İkisinin de tekin olmayan bir durumu var sanırım, kabul edelim :). Albüm müthiş, favorilerimi yazıp sonradan pişman olmak istemiyorum neden bunu da yazmadım diye. Albüm başarılı tümden dinleyin :). Adı bile güzel ya, canım Radiohead'im benim, özlemişim gel bir sarılayım :* :*

2. Rihanna - Anti




Ben Rihanna dinlerim, severim de ama şimdiye kadar hiçbir albümünü baştan sona bu kadar dinlememiştim. Her ne kadar "Work" ile ortalığı sallasa da klibi olmasa ya da çekilmeyecek olsa bile es geçilmemesi gereken güzel şarkılar var. Hatta ben dinlediğimde çok şaşırmıştım, Tame Impala'dan cover yaptığında, çünkü albümde bir de 'Same Ol' Mistakes' coverı bulunmakta. Müzikal anlamda büyük farklar yok, Rihanna çok güzel başarmış bence. Zaten Rihanna'da diyordu ki, şu yorum yapsa da artık içim rahatlasa oldu mu olmadı mı :/. Neyse sevgiler cool hatun eminim blogumu severek takip ediyorsun. Albümün gizli gücünün "Consideration" şarkısı olduğunu düşünüyorum. Albümlerinde hep bir ya da iki reggae alt yapılı şarkısı olur, takipçileri çok iyi bilir :). Hatta listesini yapayım diyordum da önce bir aratayım dediğimde zaten milyonlarcası çıktı karşıma, vazgeçtim :). Gerçi Türkçe olanını görmedim hiçbir yerde ama olsun.


3. Manuş Baba - Aşkın Kederi




Manuş Baba'nın bu teklisi bir süre Spotify'da viralde hep birinciydi. Ben de bunu görünce çok sevindim. Biraz geç keşfettiğim bir isimdi. Coverları olsun kendi şarkıları olsun zaten çok severim; bir de artık böyle kaydını görünce çok mutlu oldum. Umarım yakın zamanda albümü gelir de bir Manuş Baba sevmek yazısı yazarım. Benim de en büyük hobim sevdiğim sanatçıların albüm çıkarması ki yazısını yazayım bir şekilde katkıda bulunayım daha çok dinlenmelerine. Umarım bu şarkı biz severlerine bir alıştırmadır, devamını bekliyoruz.

4. Liste Noire - Glycerin




Dedim ya yeni yeni kendimi full albüm dinlemeye kendimi alıştırıyorum diye, iyi ki alıştırıyorum çünkü çooook güzel şarkılar keşfediyorum yani hüsrana uğradığım albümlere rağmen buna değen şeyler de çıkıyor arada buyurunuz örneği. Liste Noire son zamanlarda soundcloud'da keşfettiğim gruplardan. "Thirst" şarkısına bağımlı olmama ramak kalırken dur bir bakayım albümleri ne dedim ve baya sevdim hatta bayıldım. Berlin çıkışlı Fransız - İsveçli üçlüden oluşan bir grup ama İngiliççe müzik yapıyorlar :), ne güzel bir çeşitlilik değil mi? Kendi canralarını da "disco noir" diye yazmışlar yani "kara disco" bence tam anlamıyla uyuyor müziklerine. Yine en favorilerimi yazamayacağım bundan birkaç ay sonra belki de daha kısa sürede pişman olmamak için:/. Albümü dinleyin ki ben zaten bu yazıyı yazıyorsam inanın gerçekten çoğu şarkıyı sevmişimdir. Pek albüm insanı değilim ama gerçekten güzel. Zaten şarkıların böyle bir nostaljik havası da var, seviyorsanız gidin dinleyin yani :).

5. Efe Demiral - Inside Out




Ben solo albüm sevmem, çok nadirdir yani. Sıkılırım, söz isterim genelde :). Kınadınız biliyorum kınayın hakkınız var :). Ağır metal rock dinlemem gereken zamanlarımda da zaten sololar çok uzun sürüyor başım ağrıdı diye o dönemler bile dinleyemedim. Bir iki Metallica, Gun's and Roses ve Scorpions şarkılarıyla atlattım o dönemi. Linkin Park, Evanescence, Flyleaf falan saymıyorum bile, onları dinlemeyeni dövüyorlardı:). Ahh eski forum günlerini özledim. Anlayacağınız ezelden beri indieciyim belki azıcık rockçı :). Eski indiecilerden kim kaldı? Neyse nereden nereye geçtim. Yani demem o ki böyle sözsüz müzikleri pek sevmem (bir daha kınamanız gereken yer ama sevdiklerim de var yani hiç demek değil) ama bu albüm diyorum. Ama bu albüm yani, içinize işliyor. Şöyle bir önerim olacak, bu albüm tabi ki her zaman dinlenilebilir fakat eğer modunuz böyle bir müziğe müsaitse daha da güzel gidiyor :). Nasıl bir mod bu diye sorarsanız da hafif melankolik biraz da hüzünlüyseniz, gece uyku kaçınca tadından yenmez :).  Bu arada Efe abimiz Cihan Mürtezaoğlu, Can Güngör, Künt gillerden. Sahnede Can Kazaz, Cihan M. ve Adamlar'a gitarıyla eşlik etmiş bir isim. Solo çalışmasını bu yıl çıkarmış iyi ki çıkarmış. Albümle aynı adı taşıyan şarkı 8 küsur dakika ama ben bile nasıl geçtiğini anlamadım. Valla bu "giller" diye bahsettiğim yeni dönem kent ozanları bomba gibi. Kötü iş çıkmıyor. Müziğin Afili Filintalar'ı resmen. Hem beraber hem ayrı ayrı çok güzel işler çıkıyor. Ne diyeyim devam.


6. Tom Odell - Wrong Crowd (Deluxe)




"Enadır lov" diyerek bağrımıza bastığımız, abur cubur listelerimize de bolca konuk aldığımız, İngiliz yakışıklımız Tom Odell'de giriyor listeye. Aslında albümü sevmem için iki üç kere şans vermem gerekti. İlk dinlemelerde sevdiğim şarkılar olsa da genel olarak albümü sevmem kolay değil anladığınız üzere :) ama Mr. Odell başarıyla buralara kadar geldi :). Kongraculeyşıns Mr. Odell. Albümü tümden dinlemeden önce iki klip yayınladı sanırım; "Wrong Crowd" ve "Magnetised". Biri albümden sonra olabilir, emin değilim. Ben ikisini de dinledim ve beğendim daha sonra albümü görünce hemen listeye aldım ve sonuç buralara kadar geldi. Bu gence bence şans verin ve albümdeki şarkılara bakın derim hepsi ayrı güzel. Albümde bolca romantik, duygu yüklü şarkılar var, bildiğimiz Tom Odell yani.

7. Travis - Everything at Once




Travis benim ilk indie gruplarımdan, çok severim. Albümlerinin çıktığını duyunca da Twitter'dan bolca paylaşım da yaptım. Travis çizgisini bozmadan, biz severlerinin beklentisini karşılayan güzel bir albümle dönüş yaptı. Yani diyecek pek bir şey yok. Albüm güzel, şarkılar güzel. Albümün toplamı da 33 harika dakikacık. Sadece sizce de Fran Healy çok yaşlanmamış mı? Tabi o sempatik halinin yanında o gri saçlar karizmasına karizma katmış o ayrı. Bu arada yılın en iyi düetleri arasına girmeye aday bir şarkı da var, göz atın.

Benden şimdilik bu kadar.Genel olarak da şunu söylemek istiyorum; hepsinin albüm kapağı harika. Biri hariç :). O da kötü değil de eh işte yanilik :). Hadi hangisi tahmin edin :). Band of Horses, Tegan and Sara yine bu sene albüm çıkaranlardan, eğer seviyorsanız bir bakın ama ben şarkıların bazılarını sevsem de düzenli olarak albümdeki tüm şarkıları dinleyemeyeceğim sanırım ama belli de olmaz (dengesizim yapacak bir şey yok) :). Yine yıl bitmeden birikirse eritiriz beraber. Oh be ne iyi geldi böyle uzun uzun yazmak, çok keyif aldım ben umarım siz de seversiniz ve sıkılmadan buralara kadar gelirsiniz. Kendinize çok iyi bakın ve fon müziğiniz hayatınızdan hiç eksik olmasın. Görüşmek üzere :).

Devamını Oku »

22 Haziran 2016 Çarşamba

Sevgili Güllük #10

Merhabalar, nasılsınız? Havalar güzelleşti gibi, artık bayılacağız bu sıcaktan deme vakti çoktan geldi bile :). Merhaba yarı yanmış kollar :). Dikkat edin kendinize, öyle çok güneşte kalmayın :). Canım okuyucularıma bir şeycikler olmasın. Ben bu aralar sıcaklardan değil ama deli gibi kışı özlüyorum, Ankara'nın kışını. Renkli kazaklar, çoraplar giymeyi, atkısız beresiz çıkmamayı, Ankara'nın o güzel grisini, karını, o soğukta içilen sıcacık kahveyi, okunan kitabı, botlarımı, kalın paltomu, Aylak Madam'ın yokuşunu tırmanmayı, yeni yerler keşfetmeyi, tiyatroya gitmeyi, Sakarya'da yürümeyi, Tunalı'da gezmeyi, Kızılay'da yemek yemeyi, sahaf araştırıp, kitap karıştırmayı ve karanfil kokusunu... Özlüyorum işte. Şimdi de yapılmaz mı illa ki yapılır ama o his yok. O kışın güzel kokusu yok. Bir şeyler eksik sanki. Kış gelirse belki o his gelir diyorum, Ankara'daki ilk kışımın o tertemiz, güpgüzel, mis kokusunu tekrar hissederim belki. Ahhh saçmalıyorum sanırım,temanın beni getirdiği haller herhalde, yine aşkım kabardı canım Ankarama :). Sanırım platonik takılıyorum. Pek bir karşılığını alamadım. Nankörlük mü ediyorum acaba :). Neyse o anlar beni sevmese de. Ama umalım ki o da beni seviyor olsun :).

O değil de beni bu şarkılar mahvetti. 

Karanfil kokuyor cigaram, cigaram





Devamını Oku »

21 Haziran 2016 Salı

Ne Zaman TV'de Çıksa İzlerim Dediğimiz Aile Filmleri

Merhabalar :) Nasılsınız? Umarım bu güneşli günler gibi güzel geçen günleriniz olur. Tam da bir pazar yazısı başlığı değil mi :/ ama ben salı paylaşıyorum olsundu :). Gayet uzun ve açıklayıcı olduğunu düşündüğüm başlıktan da anlaşılacağı gibi bugün gerek pazar gerek hafta içi dizisi olmadığı günler araya sıkıştırıverdiği, sabahları hatta ve hatta sıkıcı hafta sonu öğlen saatlerinde (yeterince açıklayıcı oldu, sus artık) televizyonda verilen bu tatlılar tatlısı, iyinin kazandığı, kötülerin cezalandırılıp iyi yola saptırıldığı, adaletin yerini bulduğu, hayatın aslında pembe bir pamuk şeker olduğunu gösteren (?) ve tabi ki hep mutlu sonla biten bu içimizi ısıtan filmlerin 10 tanesini nostalji edasıyla sizlerle paylaşacağım ve eminim ki canım 90 kuşağı bu filmlerin en az beşinin tiyakisi diğer beş filmin de aşinası. Sanırım hepsi Amerika yapımı :/, pek bir çeşitlilik, sizi şaşırtan olaylar ya da sanatsal bir şey tabi ki yok (yerdim mi övdüm mü kinaye mi yaptım inanın ben de bilmiyorum). Ve hepsi tabi ki komedi türünde ki bayılırım. Yani kısaca böyle kafanızı rahatlatıp boşaltmak , birazcık gülümsemek ve nostalji yaşamak için tekrardan (yani işte artık büyüdük ya falan filan, mesela ben bugün özellikle, bir sayı atladım :)))  izlenilebilecek filmlerden tabi ki Türkçe dublaj şartıyla :). Çenemin düştüğü bir yazıya yine merhaba dedik sanırım ben listeye geçtim, görüşelim :).

1. Jumanji 

Ne zaman çıksa ama ne zaman çıksa bayıla bayıla izlerim. Şimdi tamam, Wong Kar Wai izleyip, Godard sevebilirim ama hepsinin yeri ayrı. Arada elitliğime gölge düşürür alırım cipsimi kolamı geçerim TV karşısına oturur izlerim. Jumanji ya Jumanji! Kaç versiyonu yapıldı da vermedi aynı tadı. Canım Robin Williams bıraktığında bizi, çocukluğumu da aldı sanki :(. RIP Robin. Seni unutmadık, hala o güzel sıcacık gülümsemenle içimiz ısınıyor.




2. Bitirim İkili Serisi

Ya dünyanın en şapşik polis memuruyla, dövüş ustası Chan abimizin bu serisi sevilmez mi ya :).  Her izlediğimde uzak doğu yemekleri yiyesim gelir :). Ünlü Çin Mahallesini de ilk bu filmde görmüş olmam muhtemel. Filmde Chan oturaklı, sabırlı, kibar tamam tamam hep stereotip ama olsun arada iyi geliyor. Hem serinin ikinci filminde güzeller güzeli Ziyi Zhang da var :).




3. Şaşkın Dedektif


Yine bir şapşik polis memuru ama bu sefer sahtesinden, komedisi bol actionı yerinde :). Ya ben polisiye seviyorum, komedi de. Bunların ikisini beraber daha çok seviyorum :). Bu filmi de çocukken çok severdim.




4. Dr Dolittle/Çatlak Profesör Serileri


Jim Carrey'den hallice bir Eddie Murphy var burada, mimik adamı. Sevmemek, gülmemek mümkün mü şimdi. İkisi farklı filmler ama yani ayırmaya da gerek yok :). Çok tatliş filmler (resmen dilim değişti nasıl yazıyorum ya, sen elit bir blogsun kendine gel). Kendime ayarımı da verdiğime ve şizofrenimi sizlere kanıtladığıma göre yeni maddeye geçelim.




5. Sihirli Oyuncakçı


Dustin Hoffman'ın olduğu yine çok tatlı çok güzel bir film. Valla eve dvdsini aldım arada izliyorum :). Severim. Yalnız çeviriden ötürü ilk izlediğimde televizyonda sebeci sebeci diyormuş da anlamıyormuşum ne dediğini. Meğersem muhasebeci demek isterken alaylı bir dille sebeci diyormuş :). Bir arkadaşım benden elit olmasın söylemişti :/.




6. Polis Akademisi Serisi


Mahonyyyy! Ya yine ne zaman çıksa izlerim bence siz de bir yerde görünce durup izliyorsunuz. Zaten bir ara bir yerde gördüm ya da okudum, Türkiye'de Amerika'dan daha fazla seviliyor sanırsam bu seri (tamamen uyduruyor da olabilirim) :). Tabi TV'de sürekli koymalarının etkisinin olduğunu düşünüyorum:).



7. Wasabi


Yine bir polis memuru yine komedi yine action. Baya baya benim çocukluğum suçluların peşinde geçmiş. Boşuna çocukken dedektif olmak istemiyordum demek, fazla etkisinde kalmışım :'))). Bu sefer karizmalar karizması Jean Reno var hem de Luc Besson ile birlikte. Benim en sevdiğim yönetmenlerden Besson'ın senaryosunu yazdığı bu film yine sizi saracak. Zaten Jean Reno'yu sevmeyeni kınıyorum, kınadım.




8. Mrs Doubtfire


Yine Robin yine Williams. Canım benim ne de tatlı bir filmdir bu :).




9. Daddy Day Care


Ya tekrara düşmüyorum listenin kendisi tekrar zaten :). Evet Eddie Murphy var ve ben iki filmini şimdiye kadar yazdım zaten, bunu da yanına koymadım ama... Blog benim yayın benim kurdum bırak bu liste benim (yumruk emojisi).





10. 101 Dalmaçyalı




Ve geldik benim çocukken çok sevdiğim filmler arasında olan köpeklerin başrolde olduğu tüm filmler adına bu filmi koyuyorum (sadece köpekleri futbolcu basketbolcu hokeyci cicicici yapan filmler hariç, abartmasınlar yani bir konu buldular diye). Beni bilen bilir (Bu lafı da hiç sevmem) ben köpek delisiyim hatta şu an deli gibi olmayan köpeğimi sevdiğim fantastik bir dünyam var. Nerede görsem sevmeye çalışırım ama her zaman karşılık aldım mı tabi ki hayır. Çoğu zaman platonik veya tek taraflıydı. Hatta bir keresinde hayvanı nasıl bıktırdıysam, beni sevme dercesine ısırdı bile beni. O köpeği bir daha sevmedim ama başka köpekleri çokça sevmeye devam ettim. Yolda sahibini durdurup köpek sevdim. Baya çılgın gibi köpek severim anlayacağınız. Hatta sanırım ben köpeğimi sevmekten öldürebilirim, rivayetler var bu konuda. Hayatım boyunca beklediğim an ise birinin bana köpek sürprizi yapmasıdır (hala bekliyorum pls) hani şu videolardaki gibi (misal christmas puppy surprise) <3<3<3<3 Kedi köpek insanı derler ya anladınız herhalde ben köpek insanıyım :). Yavru köpek görünce sulu göz olan o gıcık insan da benim, düşünün artık bir de köpek sahiplensem neler olur. Burayı sayfalarca içimdeki sevgiyi anlatmak için kullanabilirim amma ve lakin gereksiz :). Çenemi yukarıda değil şu an burada bıraktım sanırım. Kuvvetlidir kolay kolay düşmez tabi hemen, gördüğünüz gibi.

Konudan yeterince saptığıma göre sonuç kısmına geçeyim. Umarım buraya kadar gelebilmişsinizdir. Aslında bir Adam Sandler filmi de koymak isterdim ama kısmet değilmiş. Sizin de böyle çocukluğunuzu hatırlatan, nostalji yüklü filmleriniz varsa yorum yazın, çekinmeyin :). Kendinize çok iyi bakın, hayal etmeyi ve çocuk kalmayı asla bırakmayın.

Devamını Oku »

20 Haziran 2016 Pazartesi

Queer Sinema

Onur haftasının da gelmesi sebebiyle uzun zamandır taslakta beklettiğim bu listeyi günün anlam ve önemine ithafen paylaşmak istedim. Tek tek filmleri açıklamadım. Bazılarını zaten blogda görmeniz mümkün, diğerlerini de yeri geldikçe zaten göreceksiniz. Bahsetmediklerimden bazıları beni ciddi anlamda etkileyen filmler. Umarım yine bir liste dolayısıyla bahsederim veya tek başına inceleme yapma fırsatım olur.

Peki Queer Sinema nedir? Neden ve nasıl Queer gibi eşcinselleri "aşağılamak" için kullanılan bir kelime bu sinemayı temsil ediyor? Queer kuramı nedir? Sinemadaki yeri ve temsili nedir? Queer sinemanın yeni ve eski örnekleri nelerdir? Babam böyle pasta yapmayı nereden öğrendi? Eminim bu soruların hiçbirini merak etmiyorsunuz :), ama eğer merak ederseniz en alta bir link bırakacağım orada tüm bu soruların cevabını bulabilirsiniz :). Eğer daha fazla bu ve benzeri kitap okumak isterseniz birkaç önerim olabilir, bunun için de yorum bırakmanız yeterli :). Ayrıca bu vereceğim linkte daha çok film örnekleri görebilirsiniz.



Benim de birkaç cümle yazmam gerekirse bu makale ile alakalı şunlar olur. Yalnız uyarmam gerek, çok güzel açıklamalar var makalede benim yazacaklarım sadece birkaç yerin açımlaması, yorumlaması (bildiğiniz paraphrase işte, Türkçe'sini yeni öğrendim tek kelime kullanarak, çaktırmayın :)), o yüzden bununla yetinmeyin makale bundan çok daha fazlası, ne yazsam eksik olacak. Mesela genelde Hollywood sinemasında (ki günümüzde de devam ediyor Türk Sinemasından bahsetmiyorum bile, az çok her ne kadar duyarlılığın arttığını düşünsek de), eşcinseller ve eşcinsel olmak genel olarak, "komik, korku veya kaygı uyandıran durum, anormalilik, toplum dışılık" olarak bize yansıtılıyor. Özellikle "eski queer sinema" başlığına bakarsanız, eşcinsel karakterlerin filmin sonunda ya intihar ettiğini ya da öldürüldüğünü görebileceğimizi belirtiyor. Yine bu ilk filmlerde "efemine eşcinsellik çevrelerindeki erkeklerin erilliklerinin ölçülmesinde ölçüt olmuşlar." İşte bu gibi örnekler bence yeni dönem bazı Dünya Sineması'nda ve Türk Sineması'nda da hala sıklıkla görülen stereotip karakterler aslında. İşte bu yeni dönem Queer Sinema bu algıyı yavaş yavaş yıkıyor sanırım. Aşağıda göreceğiniz filmlerde bu yeni dönemin örneklerinden sayılabilir.


Ve her zaman dediğim gibi empati önemli. Saygı duymak önemli. Aşk aşktır ve aşk her zaman kazanır :).


1. Haftasonu - Andrew Haigh (2011)




2. Zenne - Caner Alper, Mehmet Binay (2012)




3. Bana Marianna De - Karolina Bielawska (2015)




4. Aşk Başkadır - Ira Sachs (2014)




5. Tangerine - Sean Baker (2015)




6. Mavi En Sıcak Renktir - Abdellatif Keshish (2013)




7. Serseri Mayınlar- Ferzan Özpetek (2010)




8. Cahil Periler - Ferzan Özpetek (2001)




9. Annemi Öldürdüm - Xavier Dolan (2009)




10. Carol - Todd Haynes (2015)





Nejat Ulusay "Yeni queer sinema: Öncesi ve sonrası" (2011)

Buradan da Başka Aşk başlıklı film listeme ulaşabilirsiniz :).

Devamını Oku »

19 Haziran 2016 Pazar

Sevgili Güllük #9 (Evlerinin Önü...)


Yonca




Han



Mersin



Devamını Oku »

18 Haziran 2016 Cumartesi

Sevgili Güllük #8 (Aynı İfade)

Farklı mekanlar, aynı ifade...





Farklı kadınlar aynı ifade...




Devamını Oku »

17 Haziran 2016 Cuma

Can Güngör Sevmek

Şimdi size bu yolculuğun nasıl başladığını kısaca anlatayım. Yıllar yıllar önce günlerden bir gün ben soundcloud'da yine gezinip yeni keşifler ararken şu an kesinlikle hatırlamadığım bir şekilde "Silik Düşler" adlı bir kayda denk gelirim ve bağımlısı olurum. Öyle böyle değil her gün her saat dinlerim sesi, müziği bu kadar mı güzel olur diye diye. Sonra öğrendim ki bu adam aslında birçok sanatçının aranjörü, sahne arkadaşı o su bu su şusu. Anlayacağınız o günlerden beri takip ederim. Sonra bizim gibi bağımlısı olan dinleyicilerine bu kaydın, kayıtların yetmeyeceğini düşünmüş olacak ki geçtiğimiz yılın mart ayında böyle efsane, tüm şarkıları dinlenilesi, bayılınılası, ölünülesi çok güzel bir albüm çıkardı. İyi ki de çıkardı ve ben bu yazıyı yazabildim. Aslında maddelere gerek bile kalmadı ama hem derleyip toparlamak için hem  de biraz daha yakından incelemek için bir liste yapalım çünkü kendisinin bu efsaneliğinin hala yeterince iyi bir dinleyici kitlesine ulaşmadığını düşünüyorum ki bu çok ama çok haksızlık. O yüzden gelelim Can Güngör sevmek için beş nedene :).



1. Naif sesi ve ondan hallice güzel müzikleri, sözleri


Albümdeki şarkılar efsane diye boşuna demedik. Sesi, müziği, sözleri bir an başka bir evrene geçmeniz garanti :)

Bu da aşırı aşırı güzel, siyah-beyaz çekilmiş, içinize işleyen "Uçurumlardan" klibi.





2. Sevdiğimiz isimlerin aranjörü olması


Can Güngör zaten yıllardır müzik istelerimizde ama işin görünmeyen kısmında, bazen sahnede Göksel'e Teoman'a davulla eşlik ederken bazen de Mabel Matiz veya Ceylan Ertem'in albümlerinin yapım aşamasında.



3. Ona Kent Ozanı diyollağ


Evet, arama motorlarına Can Güngör yazınca karşınıza kent ozanı çıkıyor. Bu tanımlama ona sanırım ilk müzik yazarı Murat Beşer'den gelmiş ve öyle de kalmış.




4. Resmen müzik için doğmuş yahu!


Albümdeki tüm enstrümanları kendisi çalmış, sadece üç şarkıda Ozan Tekin klavyesiyle eşlik etmiş. Sayın Tekin artık yakın takibimde son zamanlarda nerede bir şey sevsem karşıma çıkıyor, dur bakalım :).

Bu kayıt şarkının demosu yani ilk dinlediğimiz zamanki hali <3




5. Künt Grubu


Bu grupta kimler yok ki. Bir kere birçok projede, şarkıda beraber çalıştığı Cihan Mürtezaoğlu var. Benim yine çokkk sevdiğim bir müzisyendir ve albümü çıktığında yine böyle bir yazıda görmeniz yüksek muhtemel kişidir. Çok güzel şarkıları vardır bir bakın. Zaten arada beraber konser de verdikleri görülmüştür. Tabi grupta sadece bu iki isim yok Sen Yağmur Dök'ten tanıdığımız Ezgi Altıner'de bu grupta. Yine birçok önemli sanatçıya gitarıyla sahnede eşlik etmiş Efe Demiral'da burada, kendisinin çok güzel de bir albümü vardır bu sene çıktı "Inside Out" adıyla. Diğer kulaklarımızın pasını silen üyeler; Zeynep Özkazanç, Fatih Vural. Bu grubu kendi solo kayıtları kadar başarılı bulmasam da güzel şarkıları var. Zaten bu kadar sevdiğimiz insan bir aradayken ortaya kötü bir iş çıkması imkansız. Sırf bu kadar güzel müzik yapan adamın bir araya gelmesi bile bir olay.

Şuraya https://kuntmuzik.bandcamp.com/ şunu koydum bir bakarsınız.



Devamını Oku »

16 Haziran 2016 Perşembe

Bir Yayınevi Beş Yazar/Kitap (Can Yayınları)

Bu bölümümüzün bir diğer konuğu sevgili Can Yayınları. Kendilerini çok severim. Yine YKY'de olduğu gibi Can Yayınlarında da hem klasikleri hem yeni yazarları okumak büyük bir zevk. Söz konusu klasikler olunca güvendiğim yayınevlerindendir bu ikisi. Can Yayınlarının özellikle son birkaç yıldır yazları D&R ile anlaşmalı olarak yaptıkları 5 Lira kampanyası dolayısıyla birçok yazar keşfettim. Onları sonuna kadar destekliyor ve böyle daha çok kampanya yapmalarını diliyorum. Çok güzel yazarları içinde barındırıyor. Biz de bundan ne kadar yararlansak o kadar iyi. Aslında önermek istediğim çok yazar var ama şimdilik gelelim seçtiğim beş yazar ve kitaba.

1. 1984 - George Orwell




Her yerde görmüşsünüzdür eminim hepiniz de okudunuz ama bu listede olmazsa olmazdı. Kitap hakkında ekstra bir yorum yapmayacağım ama kesinkes herkesin ama herkesin okuması gereken bir kitap. Hayvan Çiftliği de güzeldir ama bu kitap bence en iyisidir. Lütfen okuyun, okutturun.

2. Şans Müziği - Paul Auster




Paul Auster bilinen postmodern yazarlardan. Bu kitabı da beni en çok etkileyen kitaplarından. "Görünmeyen" kitabı da güzeldir. New York Üçlemesi benim sıradaki Paul Auster kitabım. Eğer sizde postmodern okumayı seviyor iseniz Paul Auster'a şans verin.

3. Güvercin - Patrick Süskind




Koku kitabının yazarı Süskind'in yine etkileyici kısacık bir romanı. Karakterin iç çatışmaları, çekişmeleri okumaya değer. "Koku" en bilinen kitabı, onu da hem okuyup hem izlemenizi öneririm çünkü hem kitap hem filmi iyi olan nadir uyarlamalardan.

4. Simyacı - Paulo Coelho




Brezilyalı yazarla tanışmam bu kitaba dayanır. Birden fazla okuduğum nadir kitaplardan. Yine okumam gerektiğini hissediyorum şu aralar. Bu kitap dolayısıyla birkaç kitabını daha okudum ama "Simyacı" kadar etkileyeni olmadı. Sadece Elif kitabını çok vasat buldum. Onun dışında göz atmanız gereken bir yazar.

5. Yüreğinin Götürdüğü Yere Git - Susanna Tamaro




Çok istesemde klişelerden kaçamadım :). Hep duyulan, bildiğiniz yazarları listeledim. Eğer bir daha bu yayınevinin listesini yaparsam ki şüphesiz yaparım, daha az duyulan yazarları seçmeye çalışacağım :). Susanna Tamaro İtalyan bir yazar. Dili yumuşacık, akıp gidiyor kitap. Bir diğer kitabı "Sonsuza Kadar" da yine aynı şekilde. Birazcık dinlenmek isterseniz yanınızda bulunsun bu yazar. Özellikle bu mevsimlerde tek solukta okumak için güzel kitaplardan.


Not: Fotoğraflar yine babil.com'dan alınmıştır. Sitede seçili kitaplarda indirim var bakmanızı öneririm :). Alışverişlerinizde çok tatlı başkuşlu ayraçlar ve bez çanta gönderiyorlar <3.
Devamını Oku »

15 Haziran 2016 Çarşamba

Wong Kar Wai'den Resmi Olmayan Üçleme (Seri Filmler #3)

Bu aralar ne izliyorsun diye sorarsanız size iki yönetmenin adını verirdim. Biri Pedro Almodovar, diğeri ise Wong Kar Wai. Bu sene izleme fırsatı bulduğum bu iki yönetmenin de resmen bağımlısı oldum, şimdi her bulduğum fırsatta filmlerini izlemeye çalışıyorum. Bugün de sizlere bu yönetmenlerden ikincisini yani, Wong Kar Wai'nin resmi olmayan üçlemesini tanıtacağım ama sadece önereceğim, inceleme olmayacak :). Yönetmen Wong Kar Wai'nin "Days of Being Wild" ile başlayıp, "In the Mood for Love" ile devam edip, "2046" ile sonlanan bu üç güzel filmini sizlere tanıtacağım. Benim izlemem 2046 ile başladı çünkü üçleme olduğunu bilmiyordum :). Zaten bu filmi izlemesem de ikinci filmi izliyor olacaktım eğer bulabilseydim. Wong Kar Wai'nin adı genelde 2. film ile anıldığı için onu izlemeye çalışıyordum çünkü ilk kez yöentmenin filmini izleyecektim, ondan umudu kesince 2046'yı izledim ama gelin görün ki o aslında serinin son halkasıymış :) (Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak). Zaten karmaşık olan film benim için daha da karmaşık oldu. Tabi başlarında ama sonlarında alıştım. Hatta çok sevdim, o filmi Chungking Express izledi ki bence kesinlikle izleyin. Ardından ben şu seriyi artık izleyeyim dememle, ilk film ardından ikincisi hızımı alamayıp 2046'yı tekrar izledim :). Ve bir kez daha hayranlık. İlk izlediğimden mi bilinmez ama üçlemede 2046'nın yeri ayrı bende ama bu tabi ki demek değil diğerleri kötü. Aksine belki de benim son filmi bu kadar sevmem ilk iki filmde kurulan bu dünyanın sağlamlılığıdır, bilinmez (çünkü ben iki filmi izlemeden zaten sevmiştim 2046'yı, kendi kendimi çürütürüm, üstüme tanımam :)). Bu sadece bir yorum tabi :). Size sevmeniz için çok sebep verecek bu filmlere gelin kısaca bakalım. Bakmadan önce şunu söylemeliyim ki üç filmin de müzikleri içinize işler, etkisinden kolayca çıkamazsınız. Son filmdeki güzeller güzeli Ziyi Zhang başta olmak üzere, karizmalar karizması Tony Leung Chiu Wai'nin oyunculukları beni benden aldı. İlk filmdeki Leslie Cheung yine aynı şekilde. Ne deseler ne yapsalar içime işledi ama yine de diğer oyuncuların hakkını yemek istemiyorum. Gerçekten her şeyiyle başarılı filmler. Laf yine uzadı, hadi bakalım artık yakından :).




1. Days of Being Wild - Vahşi Günler (1990)




"Duydum ki bacakları olmayan bir kuş varmış. Sadece uçabilen, uçabilen ve yorulduğunda rüzgarda uyuyan. Kuş ömründe sadece bir kez yere inebilirmiş... öldüğünde"

"Doğumundan ölümüne kadar sadece uçabilen bir kuş olduğunu düşünürdüm. Gerçek şu ki kuş hiçbir yere gitmedi. Kuş en baştan beri ölüydü."

"Bu bir gerçek, inkar edemezsin çünkü geçmişte kaldı."




"Her zaman bir dakikanın uçup gittiğini düşünürdüm. Ama bazen o gerçekten kolay kolay geçmiyor. Bir keresinde, biri saatini gösterdi ve bana sırf bu dakika yüzünden, beni hatırlayacağını söyledi. Bunu dinlemek o kadar cazibeliydi ki... Ama şimdi saatime bakıyorum ve kendime bu andan itibaren bu adamı unutmak zorunda olduğumu söylüyorum." 






Serinin ilk filmi. Kalp kırıklıklarıyla dolu bir aşk hikayesi. Kimseye bağlanamayan bir genç, ona aşık iki kadın. Oğlan gerçek annesini ararken, kadınlar onun gerçek sevgisini arar. Çok güzel çekimler, diyaloglar, hikayeler. İlk gençlik dönemi, ilk aşklar. Ama içlerinden birinin hikayesi bitmez, o başka filmin konusudur.



2. In the Mood for Love - Aşk Zamanı (2001)




"Biz onlar gibi olmayacağız."

"Eğer fazladan bir biletim olsaydı, benimle gelir miydin?"




Bir erkek bir kadın. İkisi de evli ve bir ortak noktaları var. Eşlerinin yasak aşkı var. Onların aşkı bu çiftin arasında başka bir aşka yol açar. Ama bu aşk mutlu sonla biter mi hayır. Wong Kar Wai'nin bu üçlemesinde mutlu son aramayın; ama melankoli, kalp kırıklıkları, aşk acısı ve unutamama bunlardan bolca bulursunuz. Yine yavaş çekimler, eller, süzülen sigara dumanları, vantilatör genel olarak filmlerinde görülen belli başlı semboller. Yönetmeni izlemek bir zevk. Kıyafetlerden, dekorlara ince düşünülmüş, güzel ayrıntılar.





3. 2046 (2004)



" 2046'ya herkes aynı amaçla gider, kayıp anılarını tekrardan yakalamak için çünkü 2046'da hiçbir şey değişmez. Yine de, hiç kimse bunun doğru olup olmadığını bilmiyor çünkü hiç kimse geri dönmedi."




"Aşk zaman işidir."




"Bir keresinde birine aşık oldum. Acaba o da beni sevdi mi diye merak etmeden duramıyorum."

"Eğer doğru insanı bulduysan neden diğerleriyle zaman harcayasın ki?"

"Neden önceki gibi olamıyor? Lütfen gitme. Bu gece benimle kal. Seni ödünç almama izin ver."




Her kalp kırıklığı başkasının kalbine mal oluyor. Mutluluk, karşılıklı aşk çok uzakta. Bu sefer Su Li Zhen in acısını unutamamış Chow' un ondan sonraki hayatını izleriz. Geçmiş hep orada; ne yakasını bırakıyor ne de mutlu ediyor. Geçmiş belirsiz. Bu sefer güzeller güzeli Bai Ling var. Hüzün, kalp kırıklığı, karşılıksız aşk, vazgeçememe, unutamama, nefret ve acı acı acı. Chow'un kalbi kırıktır ve o da kalp kırar. Dedik ya mutlu aşk yok bu filmlerde varsa da adı var, görünen yok.


Not: Eğer bu yayındaki gifleri ve fotoğrafları sevdiyseniz daha fazlası için tumblr hesabımı takip edebilirsiniz :).

http://mubblr.tumblr.com/

Devamını Oku »