la pianiste etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
la pianiste etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Eylül 2017 Pazar

Rahat Battı Biraz Diken Üstünde Oturayım Diyenler İçin Film Listesi

Aman ne güzel huzurlu huzurlu oturuyorum biraz canım sıkılsın, saçımı başımı yolayım, sinirlerim gerilsin diyenler, bu liste sizler için. Bu filmleri izlerken psikolojik olarak kendinizi hazırlamanızı öneririm zira bu filmleri izledikten sonra asla yerinizden mutlu kalkamayacaksınız. Rahatsız ediciliğin kitabını yazmış Haneke'nin bir sözüyle seyri pek de kolay olmayan bu listeye başlamak ister, size huzursuz seyirler dilerim.


1. Oldboy - Park Chan Wook (2003)




Bir intikam hiç bu kadar rahatsız edici olmamıştı. Park Chan Wook'un en bilinen filmi Oldboy intikam üçlemesinin belki de en bilinen halkası, sizi hayretlere sürükleyecek.

2. La Pianiste - Michael Haneke (2001)




Başlığı okuyunca akla gelen ilk isimlerdendir herhalde Haneke. İzlerken saçınızı başınızı yolmamanız elde değil. Isabelle Huppert'ta oyunculuk dersi verir hani :).

3. Naked - Mike Leigh (1993)




Bir müziği vardır ki off ki ne off. David Thewlis'in hayat verdiği baş karakterimizin bizi asla rahat bırakmayan hayatından bir kesit.

4. Requem For A Dream - Darren Aronofsky (2000)




Bağımlılıklar ve bağımlı insanların etrafında geçen bir dram. Sinematografisiyle desteklenen bu huzursuzluk ile rahatsız olmaya hazır olun. Bu arada Aronofsky'cim Lawrencelı yeni filmin "Mother"'ı da diken üstünde bekliyoruz :).

5. Mulholland Drive - David Lynch (2001)




Ortaokul lise zamanları, gazeteden kupon biriktirmişim beş dvd gelmiş çok mutluyum. Gelen filmlerden biri David Lynch, tabi sinemaya giriş 101deyim, Lynch kimdir nedir bilmiyorum. Filmi izleyeyim diye gayet mutlu koyuyorum bilgisayara sonra olanlar oluyor. Filmi izlerken allak bullak oluyor, uzun süre etkisinden çıkamıyorum. Yaklaşık birkaç ay öncesi Eraserhead'i izlemeye karar verene kadar da Lynch filmlerine gözümün ucuyla dahi bakmıyorum :). David Lynch olur da seni görürsem, benim de sana iki çift lafım olacak. "Gençliğimi yedin insafsız!".

Şimdi izlesem ne düşünürüm bilemem ama yönetmenin filmlerini mesafeliyimdir. Yakın zamanda kırmak dileğiyle. Belki şimdi her şey farklı olur, yeni bir başlangıç yaparız :). Daha ne anlatayım tabi ki rahatsız edici :).

6. Eyes Wide Shut - Stanley Kubrick (1999)




Böyle bir liste Kubrick'siz düşünülemezdi. Vals müzikleriyle gerilime hazır olun. Nicole Kidman'a rahatsız edici karakteriyle yaptığı katkıdan dolayı ayrıca teşekkür ederiz.

7. Üçüncü Sayfa - Zeki Demirkubuz (1999)




Tabi yerli yapımlarda böyle filmler hiç olmaz olur mu hem de alası olur :). Zeki Demirkubuz'un filmleri genel olarak seyri kolay olmayan filmlerdir. Üçüncü Sayfa'da hikayesi ve atmosferiyle keyfinizin yerine gelmesine bir an için bile izin vermeyecek!


8. No Country for Old Men - Coen Brothers (2007)




Javier Bardem'in öyle yakışıklı İspanyol'un nasıl meymenetsiz suratıyla arzı endam ettiği (işte oyunculuğun güzelliği) o da yetmez gibi bir güzel rahatsız ettiği kadar kafanızı da karıştırmayı ihmal etmeyecek bir film. Sırf Bardem'in o "muhteşem" yüzü bile soğuk duş etkisi yaratmaya yeter :).

9. Araf - Yeşim Ustaoğlu (2012)




Başarılı yönetmenlerden Ustaoğlu da rahatı pek sevmeyenlerden :). Sizi rahatsız edecek bir sahnesi var ki şöyle duyularınızı birkaç dakika boyunca kapatmak isteyeceğiniz cinsten!

10. Dogville - Lars Von Trier (2003)




En rahatsızını sona sakladım. Gerim gerim gerilin listenin hakkını vereyim diye. Yazarken bile gerildim. Yine başrolde bu konularda tecrübeli Nicole Kidman ki yeni iki filminde o buz mavisi gözleriyle yine bizi soğuk sulardan sıcak sulara atacağa benziyor (tabi çılgın kocalarından biri de o işi yapabilir :)). O filmler bir dursun da bu filmi izlerken kendinizi iyi hazırlayın. Zira rahatsız edici filmin tanımı olacak.
Devamını Oku »

6 Temmuz 2017 Perşembe

Atıştırmalık #18 (Yüzbaşının Kızı, Things To Come, Junky, Elle, La Pianiste)

Merhabalar yine kısa kısa son izlediklerim ve okuduklarımdan notlar :). Eksikler var, kendi başına yayın olanlar var hiç yazmayı düşünmediklerim var ama öyle işte :).

Yüzbaşının Kızı - Aleksandr Puşkin




Sahaftan aldığım bir kitap, akıcı hızlı okunan kısa bir kitaptı. Başladığı gibi bitti. Romantizm akımının etkilerinin görüldüğü savaş ortamında bir aşk hikayesi. Fazlaca romantik ele alınan naif bir hikaye. Uzun zamandır da Rus Klasikleri okumuyordum, Andreyiçler, Andreyovskiler falan iyi geldi :). Çok hoşuma gidiyor bu tarz isimleri okumak :). Güzel bir klasik tavsiye olunur :).

Things to Come - Mia Hansen - Love (2016)




Bu aralar Isabelle Huppert'a takığım gibi, filmlerini izliyorum. Huppert; depresif bir anne, başkasına aşık olan bir eş ve çocukları arasında yaşayan bir öğretmeni canlandırıyor. Bir de öğretmen olan sevdiği bir öğrencisi var arada gelip giden. Filmi sevdim ama bir şeyler eksikti sanki, filme bayıldım diyemememin sebebi oydu herhalde. Çok iyi film, güzel ama bir şey eksik daha bulamadım :). Benim huysuzluğum da olabilir bilemiyorum :). Yoksa güzel film. En çok park, çimen, yeşil gördüğüme sevindim bir de çok sevdiğim Fransız evlerini, iç dizaynını. Kitaplar da filmde yan rolde ki okuduğu kitaplar benlik olmasa da kitapları her karede görmek güzeldi. Müzikler de güzeldi. Huppert'a laf söylemek olmaz zaten çok iyiydi hele ki birkaç yerde beni de ağlattı ve özellikle bir yerde vauv dedirtti :). Muzaffer'in önerdiği filmlerdendi ama gitti yine beni duygusallaştıran bir film seçti iyi gelecek diye :). Gelmesine geldi de yine bir burukluk bıraktı :). Teşekkür ediyorum kendisine, önerilere devam. Onun film yorumları paylaştığı güzel bloguna gitmek isterseniz de burada :).

Junky - William S. Burroughs




Ayy ne umutlar ve beklentilerle okudum da sonra bitsin diye dua ettim. Sevemedim, sevenlerinden özür dileyerek. Beat kuşağı severim ama bu kitap beni sıktı. Yazara kesinlikle bir şans daha vereceğim ama zaman geçtikten sonra ancak herhalde. Bu kitap bir eroinmanın günlüğü gibi. Arada bazı tespitler var beni etkiledi ama çok düz bir anlatıma sahip. Kolay okunan bir kitap.

Elle - Paul Verhoeven (2016)




Off off of ki ne of. Valla abartıldığı kadar var. Huppert'ten nefis bir oyunculuk, güçlü bir hikaye, gerilim dozu çok iyi. Yani ne kadar övgü varsa sıralayabilirim. Almodovar tadında bir gerilim filmi hissettim. Sonu biraz düşündürttü ama gayet güzel gerilim filmiydi. Film baştan sona rahatsızlık verici uyarmadı demeyin.

La Pianiste - Michael Haneke (2001)




Uzun zamandır psikolojimi bu kadar bozan bir film olmamıştı. "Elle" de etkiledi gerçi ama Haneke yine farkını konuşturmuş. Huppert annesiyle yaşayan orta yaşlarında annesinin baskı ve kontrolünde yaşayan bir kadını canlandırmış. İnsan taştan değil ya onun da bastırılmış duygularının dışa vurumunu yine rahatsız edici biçimde bizlere gösteren Haneke'nin önemli filmlerinden. Bu film bana belki okuyanınız vardır "The Beauty Queen of Leenane" oyununu oldukça anımsattı. O da çok güzel bir dramadır. Haneke'nin Huppertli son filmi yine beni heyecanlandıran filmlerden, çıksa da izlesek :).

Huppert'in bu üç filminde de çokça ortak özellikler var. Anne kız problemleri, anne sorunları hatta çokça ön planda. Bir şekilde birbirine benzeyen karakterler. Bir de sanki "Elle" ve "Things to Come"'daki karakterleri birleştirsek ortaya "Piyanist" filmindeki karakteri çıkar gibi :), ne diyorsunuz? Huppert bu rollerin altından ustaca kalkmış ama "Piyanist" ve "Elle"'deki karakterler gerçekten etkileyici özellikle ilkinde. Bana önerebileceğiniz başka Huppert filmi varsa önce onları izleyeyim :).

Siz bu aralar neler atıştırdınız? Yorumlarınızı merak ediyorum :).
Devamını Oku »