15 Mart 2015 Pazar

Abur cubur #9

Biraz ordan biraz burdan :)

1. The Do - Slippery Slope



2. Shura - Touch


3.  Mo - Waste of Time



4. Son zamanlarda çıkan en güzel şarkı sanırım Woodkid ve Lykke Li  düeti "Never Let You Down".


5. Arkadaşımın tavsiyesiyle dinlediğim, Türk bir üyeye de sahip Years&Years.


6. Bruno Mars'ın kötü iş yaptığı nerde görülmüş :).


7. Bu listenin tek Türkçe şarkısı, Baba Zula'dan "Bir Sana Bir de Bana".


Devamını Oku »

7 Mart 2015 Cumartesi

Gaye Su Akyol Sevmek

Bu bölümün bu sefer ki konuğu Gaye Su Akyol. Onu sevmek için nedene ihtiyacımız yok ama yine de adet yerini bulsun ve beş neden yazalım :).



1. Tabi ki güzel mi güzel albümü "Develerle Yaşıyorum".

Kendisinin birçok çalışması, grupları vardır (hatta bu çalışmalardan biri, bir diğer madde konusu olacak) ama bu ilk albümüdür solo olarak. Hemen resmi sitesinden alıntıyla albüm tanıtımını yapayım.

"Gaye Su Akyol'un hiç beklenmedik ilk uzunçaları “Develerle Yaşıyorum” adeta sanat musikisinden uzaya fırlatılmış bir muhtıra. BesteGaye Su Akyol'un hiç beklenmedik ilk uzunçaları “Develerle Yaşıyorum” adeta sanat musikisinden uzaya fırlatılmış bir muhtıra. Bestesi ve güftesi kendine ait olan 9 eşsiz eseriyle Gaye Su Akyol'un müziği, rakınıza meze mi başınıza bela mı oluyor siz karar verin.si ve güftesi kendine ait olan 9 eşsiz eseriyle Gaye Su Akyol'un müziği, rakınıza meze mi başınıza bela mı oluyor siz karar verin."






2. Seni Görmem İmkansız gibi müthiş bir grubun üyelerinden olması.

Tuğçe Şenoğul ile beraber çalıp söyledikleri, adı güzel, şarkıları daha da güzel müthiş bir oluşum. Devam etmesini, daha çok şarkılarını dinlemek istediğim bir grup sahi ne oldu, bitti mi tamamen?

Buraya birkaç örnek bırakayım.




3. Müziğin yanında ressam olması.

Sesi güzel, müzik aletleri çalıyor bir de ressam. Yetenekli doğan şanslı insanlardan. Ayrıca ünlü ressam Muzaffer Akyol'un kızıdır, genlerde varsa demek. Beraber sergileri de olmuştur.

4. Bubituzak gibi güzel bir grupla beraber çalışması.

En son Akustikhane'de yine beraber gördük. Albüm kayıtlarında da yine Ali Güçlü Şimşek ve Görkem Karabudak'ı da görüyoruz.

5. Ya o uzaya gidilecek, ya o uzaya gidilecek.

İlham kaynağı şarkı sözleri, yine güzel mi güzel albüm kapağı, duru sesi, nağmeleri... Dedik ya sevmek için nedene gerek yok diye.  Kapanışı belki de albümün  en güzel şarkısı olan Biliyorum ile yapalım.

Rakıyı sensiz içeyim diye,
Köprüyü yalnız geçeyim diye,
Küllenip biteyim diye,
Sevdirdin kendini biliyorum.


Bonus: Akustikhane performansı, kısacık röportajlar da var ara ara :).


Devamını Oku »

6 Mart 2015 Cuma

Sevgili Güllük #2 (Görselli Öneri)

 Vivre Sa Vie (1962)










Devamını Oku »

Sevgili güllük #1

Godard ile müzik


Slow Show - The National

Masculine Feminin 1966


Dancing with Myself - Nouvelle Vague 

Vivre Sa Vie 1962




Dance with Me - Nouvelle Vague

Bande a Part 1964



Devamını Oku »

5 Mart 2015 Perşembe

Londra Bulvarı/London Boulevard #Ezeli Düşmanlar #vol1

Geçenlerde bilirsiniz belki Ankara'da kitap fuarı oldu ve bitti. Ben de ancak geçen cumartesi gidebildim. Keşke hafta içi gitseymişim. Sahaflar o kadar kalabalıktı ki hiçbir kitaba bakamadım ve bir ilki gerçekleştirdim. İlk bir fuardan sadece ve sadece iki kitap aldım. Ben bile inanamadım ama o kalabalıktan ve organizasyonun kötülüğü nedeniyle maalesef ben bile iki kitapla döndüm. Beni en çok rahatsız eden iki nedeni yazayım da içimde kalmasın. Güzel yetkililer bizi dışarıda uzun bir sıraya aldılar bir de utanmadan bakın ne kadar da çok katılımcımız var (!) diye fotoğraf çektiler. Ve sırf hafta sonu diye öğrenci olmamıza rağmen bizden bir buçuk liraya bilet kestiler ve iki adım sonra o bileti elimizden aldılar (!) evet bunlar en göze batan kusurlardı ama bunları bir kenara bırakacak olursak aldığım o şanslı kitaplardan biri Londra Bulvarı'nı size filmli, kitaplı, hatta karşılaştırmalı mümkün olduğunca az spoiler ile tanıtmak isterim. Sel Yayınlarındaki 5 liralık bölümden aldığım kitap konusu dolayısı ile ve 2010 yılında Colin Farrell'in başrolü oynadığı bir filminin olduğunu öğrenmemle ilgimi çekti.

                                           


Kitabın yazarı İrlandalı Ken Bruen birçok ülkede İngilizce Öğretmenliği yapmış bir öğretmen aslında. Kitap 2010 yılında çok sevdiğim Sel Yayıncılık'tan çıkmış, Kapak başarılı. Renkler, tabancalı bir adam gayet etkileyici. Hatta bana İletişim Yayınlarından çıkan Murat Menteş, Alper Canıgüz kitap kapaklarını anımsatmadı değil. Gelelim içeriğine. Mitchell 3 yıl hapishanede kalmış, delilikle normallik arasında gidip gelen bir kız kardeşe ve bolca suç dünyasına ait arkadaşa sahip biri. Her ne kadar tekrardan suç dünyasına bulaşmak istemese de ister istemez olayların içine çekiliyor. Olaylar esas adamımızın hapishaneden çıkıp arkadaşı Billy'nin onu almaya gelmesi ile başlar. Billy ona içi dışı hatta gardıropları bile dolu bir ev verir. Tabi karşılığını da ister. Onun hapishaneden çıkışının şerefine bir parti düzenler. Ve Mitchell partiye giderken bir kızacağımıza yardım eder. Ve bu iyilik de karşılıksız kalmayacaktır. ama bu iyiliğin iyi mi kötü mü olduğuna da siz karar verin. Mitchell'ın dikkat çeken özelliklerinden biri kitaplara düşkünlüğü ve sürekli alıntılar yapması. Kitapta bolca alıntı okuyabilirsiniz. sonuç olarak kitaptaki karakterleri ve hikayeyi her ne kadar sevsem de yeterince iyi olduğunu düşünmedim. Kitap akıcı, merak ettiriyor ama tekrar okuyacak kadar değil. Sinematografik anlatıma sahip ama klasik olacak kadar değil.. Hikaye yeterince orijinal değil, okuyucuyu şaşırtmıyor. Klasik bir suç/aksiyon türü konusundan öte değil. Çeviriden mi baskıdan mı anlamadım bazı kopukluklar var kitapta. Buna rağmen okuması kolay, biraz rahatlamak için okumalık.



Filme gelirsek arada karakterler ve özellikleri arasında büyük farklar var. Kitapta Mitchell'ın hayatında iki kadın var filmde ikisini birleştirmişler. Jordan karakteri kitaptakinin tam tersi özellikte ve sevdiğimiz oyuncu David Thewlis tarafından oynanmış. Keşke kitaptaki karakteri oynasaydı eminim doktürürdü. Baş karakterimize hayat veren ise Colin Farrell. Bir diğer başrol benim kişisel olarak pek haz etmediğim ama her İngiliz filminde bulunma zorunluluğu olan Keira Knightley. Bir de Mitchell'in kız kardeşi var tabi ki. Kitapta sempatimizi kazanırken film de bize bu imkan sunulmuyor. Bu yeni karakterlerle senaristimiz farklı bir sonu uygun görmüş ki pek sevemedim. Kitaptaki son cümle kitabın belki de en güzel yeriyken senarist filme kendi sonunu yazmak istemiş. Kitaptan bağımsız olarak düşünürsek konu zayıf. Mitchell yine aynı şekilde hapishaneden çıkar, arkadaşı tarafından alınır, partiye davet edilir ve bir şekilde Charlotte ile ben kitaptaki Lillian Palmer ve Aisling birleşimi (Mitchell'ın hayatındaki kadınlar) demek isterim, Keira Knightley'ın tüm iticiliği ile hayat bulur. Charlotte evinden çıkamayan, çok ünlü, her gün evinin önünde gazetecilerin beklediği ünlü bir aktristir. Ve beklenildiği gibi Mitchell'in aktristin evinde işe başlamasıyla birbirlerine aşık olurlar ama Mitchell'ın geçmişi bu aşka pek de izin verecek gibi değildir. Filmin tek güzel yanı müzikleriydi sanırım ve en beğendiğim şarkı filmin hem başında hem de sonunda çalan şu şarkı. tüm şarkılara erişmek isterseniz buyrun.



Biraz daha yazarsam dayanamayıp sonunu yazacağım sanırım. en iyisi burada bırakmak. Çok başarılı bulmadığım bu kitap/film ikilisinden ben kitabı önerirdim. Filmi de özellikle bir oyuncunun hayranıysanız izlemenizi öneririm, izlemezseniz pek de bir şey kaybetmezsiniz :).

Devamını Oku »