29 Mayıs 2015 Cuma

Abur Cubur #12

Merhabalar :). Bu sene gerçekten One Love Müzik Festivali efsane olacağa benziyor. Ben gidemiyorum ama gelen isimlerden en sevdiğim grupların, sanatçıların en güzel parçalarını burada paylaşmak isterim :). Bu sefer liste biraz uzun :).

1. James Blake - Overgrown


2. Metronomy - The Bay


3. Everything Everything - Final Form


4. Sapan - Rüya


5. Tom Odell - Another Love


6. Little Dragon - Twice


7. Jose Gonzalez - Heartbeats


8. Ceylan Ertem - Acımasız Şarkı



9. 123 - Binalar


10. Can Güngör - Silik Düşler



Festivale gidenler bu şarkılarla bizim yerimize de çoşsunlar diyor, ilgili iletişim adreslerini de buraya bırakıyorum :).

 https://www.facebook.com/onelovefest
https://twitter.com/oneloveistanbul

Devamını Oku »

22 Mayıs 2015 Cuma

Abur Cubur #11

Yine biraz ordan biraz burdan :). Yeni şarkılar keşfetmek isteyenler için ;).

1. Camera Obscura - French Navy




2. The Stone Roses - I wanna be adored. Alternatif olarak şunu da koyayım :).


3. A Place to Bury Strangers - You are the one


4. Tortoise - Glass Museum

5. Alvvays - Next to kin


6. The White Birch - Breathe


7. Spiritualized Ladies and Gentleman - We are floating in space



Devamını Oku »

7 Mayıs 2015 Perşembe

Abur Cubur #10

Bir şeyler paylaşmayalı uzun zaman oldu ama güzel bir abur cubur listesi sizi bekliyor. Ortak bir teması yok bu sefer. Biraz ordan biraz burdan :).

1. Thieves Like Us - Shyness



2. Orphan Black'in yeni sezonunda duyduğum Grimes şarkısı "Go".



3. Kendi adlarını taşıyan şahane bir albüme sahip Kanadalı Alvvays grubunun en güzel şarkılarından biri "Adult Diversion".



4. You+Me - You and me



5. Hologram - Walking in the air



6. Chromatics - Cherry



7. Low - Monkey


Devamını Oku »

22 Nisan 2015 Çarşamba

Stranger Than Fiction – Lütfen Beni Öldürme


      Merhabalar :). Bayadır buraları ihmal ettim farkındayım. O yüzden size bölümümüzün dergisi İdebiyat'ta yayınlanan uzun bir bir film incelemesi yazımı paylaşayım dedim. Buyrun yazıya :).




       Biri size hayatınızı anlatsaydı ne hissederdiniz? Ya da bir romanın başkarakteri olsaydınız? İşte Harold Crick’in başa çıkmaya çalıştığı sorular. Zavallı adamcağız kendi hayatını dinlediği yetmezmiş gibi bir de öleceğini öğrendiğinde ne yapacak bir düşünün.  Bu güzel fantastik filmlere yeni bir bakış açısı getiren ve son zamanlarda çok popüler olan bir akım diyebiliriz. 2012 yapımı “Ruby Sparks” ve 2013 yapımı “About Time” da yine bu yarı fantastik filmlerden sayabiliriz sanırım. Ülkemizde de “Sen Aydınlatırsın Geceyi” yine fantastik türün bir çeşidi olan bu akıma göz kırpmıştır. Ki kendisi filmin söyleşisinde şöyle bir söz sarf etmiştir, karakterlerin özel güçleri olmasa da hikâye yine aynı olacaktı. Tabi bizim filmimizde karakterlerimizin fantastik güçleri yok. İkisinin ortak noktası normal, içinde yaşadığımız dünyada geçmesi ama birkaç olağandışı eklemeyle hikâyeyi daha ilginç kılması. Stranger Than Fiction bunu fazlasıyla başarıyor.

        Şu ana kadar izlediğim en orijinal senaryolardan birine sahip. Harold Crick şirkette çalışan bir hesap uzmanıdır. Kol saatinin söylediğinden bir dakika bile şaşmaz. Aşırı düzenli hayatı hikâyesinin üçüncü şahıs tarafından anlatılmasıyla alt üst olur. Tabi hayatına Ana Pascal’ın da girmesiyle dünyası ikinci kez sarsılır. Ama hayatını dönülmez bir yola sokacak asıl önemli olay kendisine bir şeyler anlatmaya çalışan saatinin bozulması. Kendi halinde yaşayan bu yalnız adamın sıra dışı olaylarla hayatı yeniden şekillenir. Hayatında yeni bir döneme giren Harold Crick oradan oraya ölmemek için koştururken kitabın yazarı da boş durmayacak ve harıl harıl Harold Crick’i öldürmenin yollarını arayacaktır.

          Gelelim filme genel bakışa. Film orijinal konusuyla bir kere sizin dikkatinizi çekiyor. Güçlü ve sinemanın değerli oyuncularıyla hikâye sağlam bir temele konuluyor. Isınma turlarından sonra hikâyenin absürtlükle gelen komikliği sizi içine alıyor. Yerinde dram ve romantizm ile yine başarılı bir iş çıkarıyor. Oyunculuklara gelirsek, 2004 yapımı bir Eternal Sunshine of the Spotless Mind durumu yok değil. Komedi filmleriyle ünlenen aktörlerin hafif dram ve romantizm içerikli aman birazda dünya dışılık olsun diyen filmlerde oynatılmasına örnek Jim Carrey’den sonra Will Ferrel’a da aynı görev layık görülmüş. Jim Carrey’i daha başarılı bulsam da Will Ferrel da kötü değil. Bazen aşırı mimiksiz ifadesi, karakterinden ötürü olsa da, botoks mu var etkisi uyandırmıyor değil ama dram sahnelerindeki oyunculuğunun güzelliği de yadsınamaz. Ana Pascal’ı oynayan soyadı illallah ettiren Gyllenhaal kardeşlerin Maggi’si. Filmde en itici bulduğum karakter olsa gerek. Kızın iticiliği mi karakterinki mi bilinmez, off keşke başkası olsaydı demeden edemiyor insan. Kendisi, bu dakik adamı kendine âşık eden önemli bir karakter ama aşırı ağdalı oyunculuğuyla bir olmamışlık var. Ve benim rolüne en çok yakıştırdığım, asosyal, çılgın yazar rolündeki Emma Thompson. Kendisini birçok filmden hatırlayabilirsiniz ama kendisine şimdiye kadar izlediğim filmlerinden en çok bu role yakıştırdım. Dustin Hoffman’a laf etmek nerden düşmüş haddimize. Sevilen, sinemanın demirbaş oyuncularından biri zaten. Bu “sanat yanlısı” edebiyatçı profesör olarak görmek ayrı bir zevkti. Aynı senaristin bir diğer filmi, yine fantastik bir film olan “Sihirli Oyuncakçı”yı izlemenizi öneririm. Aile filmidir, öyle bir Nolan olayı beklemeyin. Ama aman bu da çocuk filmi demeyin, Natalie Portman ve Jason Bateman’lı bu filme bir şans verin. Son olarak kendine güveniyle aklımıza kazınan yazarımızın asistanı Penny Escher rolüyle Queen Latifah’ı izliyoruz. Grammy ödüllü rapçi ve Altın Küre sahibi oyuncu, burada yine küçük rolünün hakkını veriyor.

          Filmi film yapan şey müziktir dimi? Filmin en akılda kalan anlarından biri Will Ferrell’ın şarkı söylediği andır herhalde.  Wreckless Eric şarkısı “Wholewide World” şarkısı başkarakterimiz Harold Crick’ten dinlenmeli.  Genelde Spoon şarkılarından oluşan liste filmde de enstrümantal halleriyle karşımıza çıkıyor. Onun dışında yine bu müziklerden benim en sevdiğim Vangelis’ten “La Petite Fille De La Mer”dir. Genelde indie ve alternatif rock türüne eğilimli güzel bir şarkı listesi hazırlamışlar ama ben bunlarla yetinmeyip size muhtemel soundtrack listesi oluşturdum. Dinleyip dinlememek size kalmış J.

1. Gnarls Barkley – Crazy
2. Elvis Costello – I want you
3. Coldplay – In my place
4. Matthew Corbett – Just standing
5. Rihanna – We found love (Bu şarkılardan sonra bu ne alaka demeyin, adamı aşk mahvetti)

          Muhtemel listemizden sonra size Imdb tadında bir benzer filmler listesi paylaşayım. Bu filmi sevenleri buraya alalım.

*Midnight in Paris ( Woody Allen klasiği, hiç bitmese dedirten film)
*Ruby Sparks (Hemen hemen aynı tonda, bir yazar ve gerçek hayatta var olan karakteri)
*Angel- A (Canım Luc Besson filmi, bu sefer Fransız, fantastik ve siyah beyaz  J)
*Wristcutters ( Diğerlerine göre daha fantastik ama kapak fotoğrafınız anlam kazanacak)
*Scott Pilgrim vs the World (Fazla fantastik, bol komedi)

          Sonuç olarak biraz orijinal senaryo arayıp, eğlenmek isteyenlere şiddetle bu filme bakmanızı öneriyorum zira pişman olmayacaksınız.


Dip not: Bu filmin içindeki hikâye kitap olsaydı, yine en sevdiğim kitaplardan olurdu. 
Devamını Oku »

15 Mart 2015 Pazar

Abur cubur #9

Biraz ordan biraz burdan :)

1. The Do - Slippery Slope



2. Shura - Touch


3.  Mo - Waste of Time



4. Son zamanlarda çıkan en güzel şarkı sanırım Woodkid ve Lykke Li  düeti "Never Let You Down".


5. Arkadaşımın tavsiyesiyle dinlediğim, Türk bir üyeye de sahip Years&Years.


6. Bruno Mars'ın kötü iş yaptığı nerde görülmüş :).


7. Bu listenin tek Türkçe şarkısı, Baba Zula'dan "Bir Sana Bir de Bana".


Devamını Oku »

7 Mart 2015 Cumartesi

Gaye Su Akyol Sevmek

Bu bölümün bu sefer ki konuğu Gaye Su Akyol. Onu sevmek için nedene ihtiyacımız yok ama yine de adet yerini bulsun ve beş neden yazalım :).



1. Tabi ki güzel mi güzel albümü "Develerle Yaşıyorum".

Kendisinin birçok çalışması, grupları vardır (hatta bu çalışmalardan biri, bir diğer madde konusu olacak) ama bu ilk albümüdür solo olarak. Hemen resmi sitesinden alıntıyla albüm tanıtımını yapayım.

"Gaye Su Akyol'un hiç beklenmedik ilk uzunçaları “Develerle Yaşıyorum” adeta sanat musikisinden uzaya fırlatılmış bir muhtıra. BesteGaye Su Akyol'un hiç beklenmedik ilk uzunçaları “Develerle Yaşıyorum” adeta sanat musikisinden uzaya fırlatılmış bir muhtıra. Bestesi ve güftesi kendine ait olan 9 eşsiz eseriyle Gaye Su Akyol'un müziği, rakınıza meze mi başınıza bela mı oluyor siz karar verin.si ve güftesi kendine ait olan 9 eşsiz eseriyle Gaye Su Akyol'un müziği, rakınıza meze mi başınıza bela mı oluyor siz karar verin."






2. Seni Görmem İmkansız gibi müthiş bir grubun üyelerinden olması.

Tuğçe Şenoğul ile beraber çalıp söyledikleri, adı güzel, şarkıları daha da güzel müthiş bir oluşum. Devam etmesini, daha çok şarkılarını dinlemek istediğim bir grup sahi ne oldu, bitti mi tamamen?

Buraya birkaç örnek bırakayım.




3. Müziğin yanında ressam olması.

Sesi güzel, müzik aletleri çalıyor bir de ressam. Yetenekli doğan şanslı insanlardan. Ayrıca ünlü ressam Muzaffer Akyol'un kızıdır, genlerde varsa demek. Beraber sergileri de olmuştur.

4. Bubituzak gibi güzel bir grupla beraber çalışması.

En son Akustikhane'de yine beraber gördük. Albüm kayıtlarında da yine Ali Güçlü Şimşek ve Görkem Karabudak'ı da görüyoruz.

5. Ya o uzaya gidilecek, ya o uzaya gidilecek.

İlham kaynağı şarkı sözleri, yine güzel mi güzel albüm kapağı, duru sesi, nağmeleri... Dedik ya sevmek için nedene gerek yok diye.  Kapanışı belki de albümün  en güzel şarkısı olan Biliyorum ile yapalım.

Rakıyı sensiz içeyim diye,
Köprüyü yalnız geçeyim diye,
Küllenip biteyim diye,
Sevdirdin kendini biliyorum.


Bonus: Akustikhane performansı, kısacık röportajlar da var ara ara :).


Devamını Oku »

6 Mart 2015 Cuma

Sevgili Güllük #2 (Görselli Öneri)

 Vivre Sa Vie (1962)










Devamını Oku »

Sevgili güllük #1

Godard ile müzik


Slow Show - The National

Masculine Feminin 1966


Dancing with Myself - Nouvelle Vague 

Vivre Sa Vie 1962




Dance with Me - Nouvelle Vague

Bande a Part 1964



Devamını Oku »

5 Mart 2015 Perşembe

Londra Bulvarı/London Boulevard #Ezeli Düşmanlar #vol1

Geçenlerde bilirsiniz belki Ankara'da kitap fuarı oldu ve bitti. Ben de ancak geçen cumartesi gidebildim. Keşke hafta içi gitseymişim. Sahaflar o kadar kalabalıktı ki hiçbir kitaba bakamadım ve bir ilki gerçekleştirdim. İlk bir fuardan sadece ve sadece iki kitap aldım. Ben bile inanamadım ama o kalabalıktan ve organizasyonun kötülüğü nedeniyle maalesef ben bile iki kitapla döndüm. Beni en çok rahatsız eden iki nedeni yazayım da içimde kalmasın. Güzel yetkililer bizi dışarıda uzun bir sıraya aldılar bir de utanmadan bakın ne kadar da çok katılımcımız var (!) diye fotoğraf çektiler. Ve sırf hafta sonu diye öğrenci olmamıza rağmen bizden bir buçuk liraya bilet kestiler ve iki adım sonra o bileti elimizden aldılar (!) evet bunlar en göze batan kusurlardı ama bunları bir kenara bırakacak olursak aldığım o şanslı kitaplardan biri Londra Bulvarı'nı size filmli, kitaplı, hatta karşılaştırmalı mümkün olduğunca az spoiler ile tanıtmak isterim. Sel Yayınlarındaki 5 liralık bölümden aldığım kitap konusu dolayısı ile ve 2010 yılında Colin Farrell'in başrolü oynadığı bir filminin olduğunu öğrenmemle ilgimi çekti.

                                           


Kitabın yazarı İrlandalı Ken Bruen birçok ülkede İngilizce Öğretmenliği yapmış bir öğretmen aslında. Kitap 2010 yılında çok sevdiğim Sel Yayıncılık'tan çıkmış, Kapak başarılı. Renkler, tabancalı bir adam gayet etkileyici. Hatta bana İletişim Yayınlarından çıkan Murat Menteş, Alper Canıgüz kitap kapaklarını anımsatmadı değil. Gelelim içeriğine. Mitchell 3 yıl hapishanede kalmış, delilikle normallik arasında gidip gelen bir kız kardeşe ve bolca suç dünyasına ait arkadaşa sahip biri. Her ne kadar tekrardan suç dünyasına bulaşmak istemese de ister istemez olayların içine çekiliyor. Olaylar esas adamımızın hapishaneden çıkıp arkadaşı Billy'nin onu almaya gelmesi ile başlar. Billy ona içi dışı hatta gardıropları bile dolu bir ev verir. Tabi karşılığını da ister. Onun hapishaneden çıkışının şerefine bir parti düzenler. Ve Mitchell partiye giderken bir kızacağımıza yardım eder. Ve bu iyilik de karşılıksız kalmayacaktır. ama bu iyiliğin iyi mi kötü mü olduğuna da siz karar verin. Mitchell'ın dikkat çeken özelliklerinden biri kitaplara düşkünlüğü ve sürekli alıntılar yapması. Kitapta bolca alıntı okuyabilirsiniz. sonuç olarak kitaptaki karakterleri ve hikayeyi her ne kadar sevsem de yeterince iyi olduğunu düşünmedim. Kitap akıcı, merak ettiriyor ama tekrar okuyacak kadar değil. Sinematografik anlatıma sahip ama klasik olacak kadar değil.. Hikaye yeterince orijinal değil, okuyucuyu şaşırtmıyor. Klasik bir suç/aksiyon türü konusundan öte değil. Çeviriden mi baskıdan mı anlamadım bazı kopukluklar var kitapta. Buna rağmen okuması kolay, biraz rahatlamak için okumalık.



Filme gelirsek arada karakterler ve özellikleri arasında büyük farklar var. Kitapta Mitchell'ın hayatında iki kadın var filmde ikisini birleştirmişler. Jordan karakteri kitaptakinin tam tersi özellikte ve sevdiğimiz oyuncu David Thewlis tarafından oynanmış. Keşke kitaptaki karakteri oynasaydı eminim doktürürdü. Baş karakterimize hayat veren ise Colin Farrell. Bir diğer başrol benim kişisel olarak pek haz etmediğim ama her İngiliz filminde bulunma zorunluluğu olan Keira Knightley. Bir de Mitchell'in kız kardeşi var tabi ki. Kitapta sempatimizi kazanırken film de bize bu imkan sunulmuyor. Bu yeni karakterlerle senaristimiz farklı bir sonu uygun görmüş ki pek sevemedim. Kitaptaki son cümle kitabın belki de en güzel yeriyken senarist filme kendi sonunu yazmak istemiş. Kitaptan bağımsız olarak düşünürsek konu zayıf. Mitchell yine aynı şekilde hapishaneden çıkar, arkadaşı tarafından alınır, partiye davet edilir ve bir şekilde Charlotte ile ben kitaptaki Lillian Palmer ve Aisling birleşimi (Mitchell'ın hayatındaki kadınlar) demek isterim, Keira Knightley'ın tüm iticiliği ile hayat bulur. Charlotte evinden çıkamayan, çok ünlü, her gün evinin önünde gazetecilerin beklediği ünlü bir aktristir. Ve beklenildiği gibi Mitchell'in aktristin evinde işe başlamasıyla birbirlerine aşık olurlar ama Mitchell'ın geçmişi bu aşka pek de izin verecek gibi değildir. Filmin tek güzel yanı müzikleriydi sanırım ve en beğendiğim şarkı filmin hem başında hem de sonunda çalan şu şarkı. tüm şarkılara erişmek isterseniz buyrun.



Biraz daha yazarsam dayanamayıp sonunu yazacağım sanırım. en iyisi burada bırakmak. Çok başarılı bulmadığım bu kitap/film ikilisinden ben kitabı önerirdim. Filmi de özellikle bir oyuncunun hayranıysanız izlemenizi öneririm, izlemezseniz pek de bir şey kaybetmezsiniz :).

Devamını Oku »

13 Şubat 2015 Cuma

Abur Cubur #8

Bu listenin solisti synthpop. Aman bu da ne rock, pop, jazz'ın suyu mu çıktı bu da ne demeyin çünkü şarkıların sahiplerini görünce hımm ben bunları zaten dinliyorum synthpop muymuş diyeceksiniz.

1. Üstatlardan 80'lerin seksenler olmasında katısı büyük, benim de baş üstünde tuttuğum gruplardan Depeche Mode ile başlayalım.


2. Jenny Wilson'ın eşlik ettiği, güzel klibiyle The Knife şarkısı "You take my breath away" bu listede. Sanmayın ki "Take my breath away" coverı :).


3. Yine Manchester' dan (Havasından mıdır suyundan mı bilinmez, çok güzel gruplar çıkmıştır) bir ikili, Hurts. Konserlerine gidememem hala içimde yaradır. Şahsen kendilerini Türkiye'ye ben tanıtmışımdır. Bu da 2010 yılında çıkardıkları ilk albümlerinin çıkış şarkısı.


4. Tarzı tarz Elly Jackson'ın eski grubu, yeni solo projesi La Roux'un kendi adını taşıyan Grammy ödüllü albümlerinden en sevdiğim şarkılarından biri "Bulletproof".


5. Daha önce şurada da dinlediğimiz Crystal Castles'tan yine güzel bir şarkı "Crimewave".


6. Rock ile synthpopun güzel harmanlandığı bir şarkı " Trying to be cool" Fransız grup Phoenix tarafından.


7. Son olarak bu eğlenceli ve şeker grup olmadan listeyi bitiremezdim. Hepimizin sevdiği, bildiği "Walking on a Dream" tabi ki Empire of the Sun'dan.


Listenin devamı olacaktır :).
Devamını Oku »