28 Şubat 2019 Perşembe

28 Day Blog Challenge: Day 28

Bande A Part - Jean Luc Godard

28. Meydan okuma nasıl geçti?

Ne güzel geçti bir ay. O kadar mutluyum ki bir parçası olmaktan ve yazıp yorumlaşmaktan anlatamam. Hiç, bu kadar yorum cevapladığımı ya da biriken bu kadar okumadığım ve kaçırmadan okumak istediğim blog yayını olmadı herhalde. Öyle güzel bir yoğunluk ve doluluk. Öncelikle bu fikirle bizi bir araya toplayan sonra yeni bloglar tanımamızı sağlayan en son da hem yazı yazıp hem diğer bloglara ziyaretlerimizi en az 28 katına çıkaran Ezgissimo'ya çok teşekkür ediyorum. Gerçekten hiç yüz yüze görüşmedik ama arkadaşım diyebileceğim kadar yakın hissediyorum. Fikirlerine, enerjisine, ilhamına, bloguna kısaca kendisine bayılıyorum ve eminim bir araya gelsek kırk yıldır tanıyor gibi birbirimizi konuşuruz. Öyle bir ruh eşi gibi hissediyorum, çok seviyorum. Zaten onun adı geçince biliyorum ki mutluluk içeren bir iş olacak ve gerçekten de bu meydan okumaya da tereddütsüz katıldım ve sonuna kadar zevkle hevesle yaptım.

Sonra gelelim bu meydan okumaya katılan blog arkadaşlarıma. Öncelikle yazılarınızı okumaktan ve yorum yazmaktan hayatınızın bir kısmına dahil olup sizi daha iyi tanımaktan dolayı çok mutluyum. Yazılarımı okudunuz bir de zaman ayırıp yorum yaptınız hele ki bazı arkadaşlarım hemen hemen üşenmeden her yayınıma çok güzel yorum yaptılar ne kadar teşekkür etsem az. Ben de elimden geldiğince hepsini okumaya çalıştım ama son günlerdeki yoğunluk beni biraz kısıtladı yine de mutluyum :).

Meydan okuma vesilesiyle daha çok kaynaştığım ve yeni tanıdığım bloglar oldu ne mutlu bana. Onların bu samimiyetine teşekkür ediyorum. Bundan sonra da hep görüşmek dileğiyle :).

Gelelim kendime, her gün yazdım. Sadece 3 sefer kısa cevaplarım olduğunda birleştirip yazdım ki o da sayılmaz, onun dışında işe gider gibi her gün büyük bir sorumlulukla yazdım. Ben de bir tebriği hak ettim bence :). Tabi bunda soruların güzelliğini unutmamak lazım. Uzakta olsam bile önceden hazırlayıp yayınladım ve ihmal etmedim :).

Sonuç olarak herkese teşekkür ediyorum. Şubat benim için çok hareketli bir aydı ve mart yeni başlangıçlarla geliyor. Meydan okuma bana bir nevi uğurlu geldi :). Yakında anlarsınız zaten neden :). Bir süre yazı da yayınlayamayabilirim, şimdiden söyleyeyim. Hepinizi çok seviyorum ve güzellikler diliyorum. Başka meydan okumalarda ve yeni maceralarda görüşmek üzere <3.

Devamını Oku »

27 Şubat 2019 Çarşamba

28 Day Blog Challenge: Day 26,27


26. Maddi ya da manevi neye ihtiyacın var.

Son günlerde sorular ağırlaştı mı ne :). Benim bol bol maceraya, keşfetmeye, gezmeye, sürekli üretmeye ve en sonunda da huzur bulacağım evim diyebileceğim bir yere gitmeye ihtiyacım var. Her tarafı doğa ile çevrili su kenarı her türlü canlının yaşadığı sevdiklerimin yakınımda ve köpeklerimin olduğu bir yere.

27. Enerjin modun düşük olduğunda toparlanmak için ne yaparsın.

Önereceğim ipuçlarım yok, yine kelin merhemi olsa başına sürer hesabı :). Sevdiğim komedi dozu yüksek şeyler izlerim, insanlarla iletişim kurmaya çalışırım ya da çalışmam, düşünmemi engelleyecek sürükleyici basit ama yorucu olmayan şeyler izlerim, alışveriş yaparım, internette boş boş dolanırım, sevdiğim dizilerin sevdiğim bölümlerini tekrar izlerim. Ya Harry Potter okur ya da bir filmini izlerim. Gezerim çünkü gezmek hep bana iyi gelir ne bileyim yaparım bir şeyler ya da yapmam sadece uyurum :).

Devamını Oku »

25 Şubat 2019 Pazartesi

28 Day Blog Challenge: Day 25


25. A-Z'ye sevdiğim şeyler listesi hazırla.

Bu soru çok zevkli değil mi :). Bayıldım bu fikre, hemen ilk aklıma gelenlerle başlıyorum.

A - Ailem ve Asya, e ben bangır bangır demiyor muyum kaç aydır ben gideyim kalayım diye :).

B - Balık, yemeyi çok seviyorum, balık sofralarını ve yancılarını da :).

C - Coffee and Cigarettes, canım Jim Jarmusch'un en güzel filmlerinden biri ve benim vücudumdaki suyun yarısı kahveden oluşuyor zaten :).

Ç - Çilenk, en sevdiğim meyve <3<3.

D - Deniz çünkü yüzmeyi ya da suda kalmayı bile çok seviyorum <3.

E - Ev, nereye gidersem gideyim en son evim diyebileceğim yere dönmek, huzur bulmak istiyorum.

F - Filmler, yani ne diyebilirim ki. Film izlemek ve çekmek (kısa da olsa) benim için çok önemliler. Aslında anlatmaya gerek yok, görüyorsunuz :).

G - Gönüllü, çünkü gönüllü olmayı çok seviyorum sosyal sorumluluk projelerinde.

Ğ - Doğa, tabiat ana diye boşuna demiyoruz. Boynu bükük kalmasın, yok sayılmasın diye içinde geçen bir kelime seçtim,

H - Hatay, küçük ama her seferinde beni şaşırtmayı başaran ve beni yeri geldi mi memleketimde turist yapan mucizevi bir yer :).

I - Ilık, ne sıcak ne soğuk. Ne terleyeyim ne üşüyeyim, mis gibi :)

İ - İstanbul, başka bir macera olacak :). Dolu dolu bir şehir, kaç yıl gezsen bitmez. Bir de indie, her zaman her yerde :).

J - Jess, New Girl karakteri, çok güzel diziydi be :/ Hele ki ilk bölüm sayısız kez izlemişimdir. Kendine tema şarkısı yapan her cümlesini şarkıyla bitiren deli kız sadık dost güvenilir insan Jess, herkesin bir tane Jess'i de olmalı sanki hayatta :). Jean Luc Godard, Jim Jarmusch, John Lurie, Johnny Depp say say bitmez şimdi :).

K - Kelime, kaynak: Sufjan Stevens: "Words are futile devices" ve Depeche Mode: "Words are very unnecessary, they can only do harm". Sevgi nefret ilişkisi diyelim :) :).

L - Limon, bu hayatta ciddi söylüyorum en sevdiğim şeylerde ilk onda yeri var.

M - Merak, beni tanımlayan şeylerden biri. Merakımdan dolayı birçok şeyi denerim ve açık fikirliyimdir. Bir de mor, çok seviyorum.

N - Nurcanum, Davut Güloğlu şarkısı, şaka şaka annem :):).

O - Orman, çünkü ben ağaçları ve güneş ışığının aralarından sızmasına bayılıyorum. Ben sürekli orada yürüyüş yapmak istiyorum. Otlar bir de var ya yeşil olanlar, yiyip de sevmediğim çıkmadı daha.

Ö - Örgü, küçüklüğümden beri hatta bebekliğimden beri bana giydirilen ve benim hala en sevdiğim şey el örmesi işler. Hala öğrenemedim ama bir gün öğreneceğim :).

P - Paket, çünkü hediye almak da vermek de çok güzel :). Alışveriş yapmak da güzel, kargonun gelmesi de :). Hep bir sürpriz barındırıyor.

R - Retro, çünkü seviyorum. Sanki bir yarım geçmişte kalmış bu yanım onun özlemini çekiyor gibi bir hal :).

S - Sevgi, sevmek, sevilmek; müthiş duygular. Bağımlılık yapıcı.

Ş - Şarkı, ah bu şarkıların gözü kör olsun. Yok yok olmasın onlar olmasa ne yapardık.

T - Travel Man, müthiş bir program Richard Ayoade'nin eğlenceli sunumuyla. Gün aşırı bir doz iyi geliyor :).

U - Ukulele, benim canım ukulelem, adı hala yok ama abisi Tahir'den (eski gitarım kendisini ukulele almak için sattım) ötürü Tahir diyesim geliyor hep. Kendisi benim dert ortağım, eğlence kaynağım.

Ü - Üretmek, yaratıcı olmak, uğraşmak, merak etmek, emek vermek birçok anlam taşıyor içinde o yüzden hep üretelim.

V - Vivre Sa Vie, çünkü Jean Luc Godard çünkü Anna Karina <3<3<3. Ve tabi ki vintage, her zaman vintage :).

Y - Yeni Dalga, Godard'dan sonra aklıma başka ne gelebilirdi ki :). Seviyoruz <3.

Z - Zaman, acayip bir şey. O kadar film yapılıyor, üzerine sözler söyleniyor, yine de  zamansız bir ilham kaynağı olmayı bırakmıyor :).

Dipnot: Herkes tek kelime yazıp bırakmış ne güzel, ben yine yanlış anladım herhalde ama silmek istemedim o kadar emek ettikten sonra :).

Devamını Oku »

24 Şubat 2019 Pazar

28 Day Blog Challenge: Day 24


24. Bulunduğun şehir ile ilgili öneri listesi hazırla.

Şimdi aklıma canım Şule geldi, Antakya'ya sadece yemek gezisi yapmak istiyorum dedi ki çok haklıydı çünkü Antakya'nın tarihi ve turistik yerleri bir yana bir de yemek kültürü var ki bir gün değil günler yetmez. Zaten Antakya'ya gelmeye karar verdiyseniz mide fesadı geçirmeye gönüllü olmuşsunuzdur diye tahmin ediyorum, öyle bir düşünceniz yoksa da olsun çünkü sırf bu yazıyı okuyarak 3500 kalori alacağınıza garanti veriyorum. Ben ortaya karışık bir liste yapacağım, o zaman hazırsak Antakya turuna başlayalım :).

Sabah Antakya'daki otele çevrilen eski taş evlerin birinde uyandınız, turistiz ya öyle samimi tatlı bir evde kalmışız. Sonra içimize güzel bir Antakya havası çektikten sonra almışız yolu serpme kahvaltı veren güzel bir yerde. Bildiğiniz kahvaltının yanına; humus, bakla, zahter salatası, cevizli biber, tuzlu yoğurt,  küflü çökelek (sürk), kırma yeşil zeytin salatası, kahvaltılık zahter, daha önce yememiş olabileceğiniz en az iki çeşit peynir, çökelek salatası, biberli ekmek, ıspanaklı ekmek, külçe gibi gibi birçok yöresel lezzeti ekleyin çünkü Antakya'dasınız ve en az 20 kilo almaya geldiniz. Eğer geldiğiniz ağırlıkta gideceğinizi sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz. Merhaba likralı kotlar, merhaba eşofmanlar, salaş tişörtler :).

Bu kahvaltının yanına ancak sizi soda kurtarır bir de çay bardağında yani süvari dediğimiz Türk kahvesi. Kahvemizi içelim ki rehavet çökmesin, daha çok gezeceğiz.

Aldığımız bu enerji ve en az 3 kiloyla hemen kapalı çarşıya gidiyoruz. Kadayıflar nasıl yapılıyor izliyoruz, taş sokaklarda yürüyüp ayakkabı çarşısından geçip baharatçılar çarşısına çıkıyoruz. Her adımınız baharat ve fırından çıkmış Antakya simidi ve kahke kokacak. Eğer hala yeriniz varsa ikisinden de birer tane alıp kimyon ve tuz karışımını, kahkenin arasına koyuyor bir güzel yiyorsunuz; Antakya simini de lokmalık koparıp karışıma batırıp yiyorsunuz. Bu arada o ara sokaklarda gezip peynirciler, künefeciler, ayakkabıcılar, baharatçılar, bakırcılar arasında yol alıyor gözünüze kestirdiğiniz bir yerde kendinize hemen zeytinyağlı defne sabunu alıyorsunuz. Saç dökülmesine çok iyi gelen bu doğal sabununu el örmesi lifinizle köpürterek vücut sabunu olarak da kullanabileceğinizi unutmayın çünkü yine çok yararlı ve doğal.

Ehh alacaklarımızı aldık artık biraz meydana çıkma zamanı. Şanslı gününüzde iseniz Asi kurumamış ve etrafa kötü kokular saçmamışken köprüden geçip Asi'nin "gürül gürül" akan suyuna baka baka herhangi bir araçla şehrin uzağına gidiyoruz çünkü Antakya'nın sembollerinden biri mozaikleri görmeye gideceğiz :). O arada gitmeden hazır eski evlerin oralardayken bir haytalı attırırsınız artık :).

Geldik mi Hatay'ın tek müzesi Hatay Arkeoloji Müzesi'ne, başlıyoruz en baştan gezmeye, Roman mitolojisinin tanrı ve tanrıçalarını ziyarete. Sadece onlar da değil bu yörede bulunan birçok tarihi esere de. En son arkadaşlarımıza hatıra olarak göndereceğimiz kartpostalları almayı unutmuyoruz çünkü tüm günümüzü özetleyerek onların da burayı bir gün ziyaret etmesini dileyeceğiz :). Oraya kadar gitmişken St. Pierre kilisesini görmeden dönmek olmaz, oraya tırmanıp bu mağara içindeki kiliseye görüp soluklanıp tekrar aşağıya iniyoruz.

Oradan çıktık ve biraz şelale görmek istiyoruz, döndürdük rotamızı Harbiye'ye. Orada da gezip en son bir yerde oturup çayımızın yanına odun ateşinde yapılmış katıklı ekmeklerimizi söylüyor "ufak" bir atıştırmalıkla dinleniyoruz. Oradan Çevlik taraflarına Titus Tüneli ve Beşikli Mağara'yı  görmeye gideceğiz çünkü ben de daha görmedim (shame on me) :'). Denize de bir bakış atarız hem güzel olur ama girmeyin denize çok tehlikeli olabiliyor, sonra Arsuz'a gidersiniz :).

Eee biz iki saattir yemek yemiyoruz, Antakya'ya hakaret edercesine hemen Harbiye yolunda bir restoranda kebap siparişi veriyoruz. Kağıda kebap mı olur tepsiye kebap mı olur mangal kebap mı olur tuzda tavuk mu olur artık paşa gönlünüz ne isterse söylüyorsunuz ve önden yöresel mezeler geliyor. Tek tek saymayacağım ama eminim çok seveceksiniz, yanında küncülü açık ekmek sıcacık; sonra aşur, çiğ köfte ve oruk geliyor çünkü o mide patlayacak bugün. Daha sonra ince kebap ekmeğiyle kebabınız geliyor çünkü onlar ana yemek değildi. Artık tatlı zamanı çünkü mideniz ve ağzınız yeme olayına o kadar alıştı ki durduramıyorsunuz ve son olarak sıcacık künefe ile günün kapanışını yapıyorsunuz :).

Bitti mi bitmedi, yolluk olarak yanımıza kete, külçe, kerebiç, kömbe gibi tatlı ve tuzlu atıştırmalıklarımızı alıyoruz ki olur da gece acıkırız falan hazır bulunsun, yolluk da olur.

Sadece okuyarak bile 5 kilo aldığınızın farkındayım ama hiç sıkıntı değil iki katını bir günde almanız garanti zaten :). Benden bu kadar şehir bitmedi de gün bitti, yarın görüşürüz :).

Devamını Oku »

23 Şubat 2019 Cumartesi

28 Day Blog Challenge: Day 22, 23


Yine dünün cevabı kısa olduğundan iki yazıyı birleştirdim :).

22. Bildiğin şeyler hakkında ipucu ver.

Kelin merhemi olsa başına sürer hesabı pek bir konuda ipucu verecek kadar bilgili olduğumu sanmıyorum o yüzden pas :).


23. Neler yapıyorum yazısı yaz.

Benim hep yapmak istediğim ama çok üşendiğim bu yazıyı meydan okuma vesilesiyle yazıyor olmaktan mutluyum :). Devamı da gelir inanıyorum. Gelecek sene bu yazıyı okuyup ne düşüneceğimi çok merak ediyorum çünkü bu geçmişten gelen bir mektup gibi olacak kendime. Bence siz de not edin tarihi ve geriye dönüp bir bakın neler olmuş :).

Seviyorum: Meydan okumayı, meydan okumaya katılan ve yorum yapan blog arkadaşlarımı, bana şu aralar destek olan iki arkadaşımı, mektup arkadaşlarımı, mektupları, desenli bantları, ahşap baskıları, doodle yapmayı, bloğuma her gün yazmayı, mektup yazmayı, film izlemeyi, ailemi, şarkı söylemeyi, ukulele çalmayı, beni güldüren ve biraz da olsa kendimi unutturan youtube kanallarını ve aklıma gelmeyen pek çok şeyi. Bu aralar yoğun hisler içindeyim farkına varamadığım kadar çoklar, o yüzden beni düşünmekten alıkoyan ve odak noktamı değiştiren her şeyi seviyorum.

Yiyorum: Ne bulduysam yiyorum, baya kilo da aldım; lakin stresten herhalde ağzım hiç boş duymuyor :). Zaten yemek yemeye bayılıyorum, yemek için yaşayanlarda bugün ben modunda geziyorum her gün :). Bu aralar en çok cherry domates ve brokoli yiyorum evde var diye. Onun dışında tatlıya ekstra bir düşkünlük oluştu, işte bir şeyler yapıp yiyoruz :).

İçiyorum: Türk kahvesi ve su. Aslında günlük sıvı kaynaklarım bunlar zaten, ekstra bir şey içmiyorum şu aralar.

Hissediyorum: Heyecanlı ve gergin. Bir konudaki belirsizlik beni geriyor ama yeni bir şeye başlayacağım için de heyecanlıyım. Her an patlayacak gibiyim o yüzden, sakin kalmaya çalışıyorum.

Yapıyorum: Mektup yazıyorum, yazarken de zarf hazırlıyorum. İçeriğini oluştururken göze hitap eden şeyler hazırlamaya çalışıyorum. Yukarıda gördüğünüz fotoğraftaki gibi vintage paketler yapıyorum bu aralar. Bayadır diy projelerini bıraktım ve sadece mektup sanatına yöneldim. Bir de doodle yapmaya çalışıyorum, gördüklerimi. Instagram'da gören olmuştur belki, sadece kahve paylaştım ama birçok şey çizmeye çalışıyorum, beni beklerken meşgul ediyor.

Düşünüyorum: Yakın geleceğimi ve hallolmayan sorunları. Belirsizlik çok fazla şu an ve aşırı dalgın yaptı beni bu durum. Sakarlıklarım arttı ve sürekli görünenin dışında hep onları düşünme eğilimindeyim. Ben zaten normalde de çok düşünen bir insan olduğumdan bu aralar bu düşünceler çokça ağırlık yapıyor.

Hayalini kuruyorum: Güzel şeylerin :).

Okuyorum: En çok blog okuyorum şu aralar meydan okuma sağ olsun :).

Dinliyorum: Spotify playlistlerimi :).

İzliyorum: Film izliyorum, dün iki film izledim, ikisi de güzeldi. Bugün ve yarın da birkaç film izlemeyi planlıyorum

Devamını Oku »

21 Şubat 2019 Perşembe

28 Day Blog Challenge: Day 21


21. Herhangi bir konuda eleştiri yazabilirsin.

Blogda film, kitap ve müzik incelemelerim mevcut. Bu meydan okumaya özel farklı bir eleştiri yapayım diyorum da ne yapayım. Yemek sevgimi yeterince gösterdim, onu da geçeyim. Ne olsa mekan mı olsa ne olsa ki. Hala bulamadım. Düşünüyorum.

Sabah olur

Ne yazsam diye yatarken düşündüm ve aklıma bir şey geldi. Başka bir yazıda yazmak istiyorum ama madem soru geldi biraz bahsedeyim diğer yazıya daha detaylı anlatırız. İstanbul'da Modern Sanat Müzesi'ne gittim ve gerçekten çok güzeldi. Sanatçının eserlerine bakmak, hikayesini okumak ve yorumlamak çok güzel. Bu arada Velvet Buzzsaw'ı da yeni izlemiş biri olarak oraya gitmek eğlenceliydi, filmi beğenmesem de :).

Ben bu tarz şeylere takılmam aslında ama bir şey beni çok rahatsız etti. Hoş bir kızımız atmış omzuna paltosunu her tablonun önünde ya da birçoğu diyelim poz veriyor arkadaşı da sanki arkadaşı değil özel asistanı (belki de öyledir) fotoğraf çekiyor. Onları takip etmedim, eserleri incelediklerine denk gelmedim ama sürekli bir poz halinde olmasını gördüm. Onlar dışında sevgiler günü olduğundan zorla gelmiş eşler gördüm ya da sıkılıp kendi grubuyla çok sesli konuşanlar vardı. Tamam, triplere girip sürekli yorum yapmak ya da uzun uzun bakmak zorunda değiliz. Fotoğraf paylaşmak da güzel, sosyal medya yoluyla insanların haberi olması ve daha çok kişiye ulaşması da harika. Yani tabi ki bana ne falan filan da biz gerçekten artık müzelere "check in" yapmak ve orada olup sanata saygılı bir birey olduğumuzu göstermek için mi gidiyoruz? Kendime bu soruyu sordum. Ben de yapıyor muydum, yaptım mı, yapar mıydım diye? Bilmiyorum ama merakıma yenik düşüp bir iki esere dönüp bakar, yazılardan da birini okurdum herhalde, "check in" yapıp her tablonun önünde fotoğraflar çeksem de. Siz ne düşünüyorsunuz merak ediyorum. Ben yaşlı bir huysuz mu oldum yoksa gerçekten böyle bir durum her yerde var da artık alışmalı mıyım? Sosyal medyaya ya da fotoğraf çekimine karşı değilim kesinlikle ama ana fikri bazen kaçırıyor muyuz?

Devamını Oku »

20 Şubat 2019 Çarşamba

Gönlünüzü Şenlendirecek 5 Animasyon: Day 20


20. Bugün hava nasıl? Bugün havaya göre bir liste hazırla. 

Listeler bizim işimiz :). Bugün hava kapalı ve yağmurlu. O yüzden beş maddelik bir animasyon film listesi yapalım da içimiz açılsın, gönlümüz şenlensin :).

1. My Neighbor Totoro - Hayao Miyazaki (1988)

Bu film resmen içinizi neşeyle dolduracak. Küçük May'in o tatlı halleri; sizin onu iki dakikalığını filmden alıp sevip filme geri koyma isteğiyle dolduracak, böyle bir tatlılık yok. Bir de şarkısı var ki dilinizden düşmeyecek film bittikten sonra bile. Bana çocukken izlediğim çizgi filmleri hatırlatan ve içimi ayrı bir mutlulukla dolduran bu harika animasyonu izlemenizi şiddetle öneririm :).

2. Coco - Lee Unkrich, Adrian Molina (2017)

Normalde Disney sevmem ama bazı animasyonlar çok güzel ki bence bu da onlardan biri. Sürükleyici ve tatlı. Meksika kültürüyle harmanlanmış olması da ayrı güzeldi bence. Seslendirme ve çizimler çok hoştu.

3. Inside Out - Pete Docter (2015)

Bence çok güzel bir konusu var ama Disney'i sevmememdeki o başlıca neden filmin derinliğinden çalıp daha yüzeyselleştirmiş ama yine de fikrinden ötürü çok sevdim. Arada biraz sıkılsam da çok da eğlendim. Büyüdükçe "gelişen" ruh hallerimizin güzel bir yorumu :). Hele ki yetişkinlerin arada çıkan iç sesi kahkaha arttırır :).

4. Up - Pete Docter, Bob Peterson (2009)

Muhteşem bir animasyon gene Disney gene Pixar ama güzel yapmışlar. Her yaştan kim izlese aynı yerde güler aynı yerde duygulanır eminim. Mutlaka izleyin, çok tatlı :).

5. Kırmızı Kaplumbağa - Michael Dudok De Wit (2016)

Daha önce yorumunu burada yazdım ama bu listede de olsun, çok güzel bir animasyon. Filmde diyalog yok ama hiç ihtiyaç duymuyorsunuz. Ödüllere doymayan bu filmi de listenize eklemeyi unutmayın.

Devamını Oku »

19 Şubat 2019 Salı

28 Day Blog Challenge: Day 19


19. Baştan itibaren blog açma maceranı dinlemek isterim.

Bu hikayeyi daha önce anlattığımdan emin gibiyim ama bir kez de bilmeyenler için anlatayım. Benim blog sevgim blog açmamın çok öncesine dayanır. Çok severim blog okumayı ve hep aklımdadır; açsam ya film, dizi, kitap, şarkı paylaşırım diye derken bir gün, adı da hazırdı bu arada, açıverdim. O zamanki yakın arkadaşlarıma da sonradan söyledim sanırım, destek olsunlar diye de bir kere okudular mı sanmam, takip edip bıraktılar :).

O zamanlardan hatırladığım ve yazılarını dönüp dönüp tekrar okuduğum blog Kediler ve Kitaplar'dı. Onlar gibi bir bloğum olsun isterdim, insanlar keyif alsın, fikir edinsin, öneri bulsun diye ki nitekim neredeyse, kaç yıl oldu bakayım, Temmuz 2014'ten beri işte beş diyelim yıldır öneriyorum. İstikrarlı olduğum ve hala keyifle, hevesle yazdığım, birçok şey öğrendiğim bir yer oldu umarım böyle de devam eder. Bundan sonra sosyal medya ile alakalı planlarım olsa da bloğuma yazmayı hiç bırakmak istemiyorum. Benim için çok özel bir yer ve sonuna kadar öyle kalmasını umuyorum.

Sizin hikayelerinizi de çok merak ediyorum, hepsini de okumaya çalışacağım. Blogla kalın :).

Devamını Oku »

18 Şubat 2019 Pazartesi

28 Day Blog Challenge: Day 18


18. Bugün blogun için yeni bir seri başlat.

Bugün modum çok düşük, hatta mutsuzum. Kısa süreliğine beni ziyaret eden şans toparlanıp gitmiş gibi gözüküyor. Endişelenmeyin ne olur, halledilmeyecek şeyler değil. Madem günlük bir meydan okuma, her gün de neşe saçamadığımdan özür dileyerek gerçek halimi paylaşmak istiyorum. O yüzden yeni bir seri aklımda olsa da onu yazacak enerjim de yok açıkçası. Zaten onu genel olarak blogda yeni bir yayın olarak sizlere tanıtmak isterim. Bugünlük böyle olsun :).

Devamını Oku »

17 Şubat 2019 Pazar

28 Day Blog Challenge: Day 17


17. Bazı eşyalara takılırız, eskise de hep onları kullanırız ya, var mı senin de böyle takılı kaldıkların?

Var tabi olmaz olur mu :). Mesela el örmesi kazaklarımı giyiyorum. Bir tane var ortaokuldayken anneannem örmüştü şimdi bile onu giyiyorum ama eskimiş diyemeyiz hala yeni gibi :). Hala aynı ölçülerde kalmadım ama zaten büyük dikildiği için bugünlere geldi. Çok seviyorum ve daha da giyerim.

Sonra üniversiteye ilk başladığımda kapşonlu ceket almıştım. Normalde turuncuyu pek tercih etmem ama bunun rengi çok güzel gelmişti. Ben dedim ki aldıktan sonra anneme ben bunu her yerde giyerim diye gerçekten de kaç yıl oldu hala giyiyorum. bilekleri söküldü ama parmaklık olarak kullanmaya devam ediyorum.

Bir tane koyu gri sweatshirt aldım da zamanında kapşonsuz hala giyiyorum kaç sene oldu ona da, çok seviyorum. O benim güvenli kıyafetim her yere giyerim çünkü aşırı rahat ediyorum, ev gibi. Bir tane daha bulsam onun gibi sürekli giysem.

Siyah bir spor ayakkabısı aldım New Balance'tan lakin süet olduğu halde pahalı aldığıma pişman olduğumdan rengi atsa da hala giyiyorum :). İlk tercihim değildi başka bir ayakkabı garantiye gidince yenisini hemen alayım derken bunu aldım ama sonradan içime sinmedi. Gerçi güzel ayakkabı ama şimdiki aklım olsa almam mesela.

Bazı kutularım var mesela bazı yerleri kırılmış ama kullanıyorum hala, kıyamıyorum. Başka da gelmedi aklıma şimdilik, sizinkiler neler bakalım. Güzellikle kalın :).

Devamını Oku »