14 Haziran 2022 Salı

Dev Kitap Alışverişi (Amazon, İdefix, YKY, ve İş Bankası Yayınları)

Merhabalar, uzun zamandır kitap almıyordum, okumuyordum da. Yani okuyorum da Goodreads'ten görüyorsanız çok da okuyorum sayılmazdı. Bu aralar çokça Melikşah videosu izleyip influence edildiğimden üstüne sevdiğim yazarların yeni kitaplarının çıkması ile birçok kitap almış oldum. Şimdiden de kitap sepetlerim dolu, onları da umarım elimdeki kitapları erittikçe alırım. Zamlar almış başını gidiyor biliyorsunuz. İlk zamsız halini kaçırdım bari ikinci zamdan önce istediklerimi toplayayım derken baya bir okunmamış ve merak ettiğim kitaplarım var şu an evde okunmayı bekleyen. Önceden olanları saymıyorum bile :).

İlk olarak Amazon'dan baya bir kitap siparişi verdim. Parça parça gönderdiler ama ben hepsinden burada kısaca bahsedeyim. İdefix'ten de Amazon'da olmayan veya oraya göre daha ucuz olan kitapları aldım. 

Bir diğer alışverişim Kadıköy YKY mağazasından oldu. Oradaki beyefendinin önerisiyle Bernhard aldım ve Vüsat O. Bener'in artık Everest'ten kitaplarının yayınlanacağını söylemesi ile eski fiyatlarıyla elimde olmayan kurgu kitaplarını topladım hemen. 

İş Bankası'na da uğramak istedim çünkü online bulamadığım Vişne Bahçesi'ne bakmak istiyordum ve nitekim buldum; onun yanında da arkadaşımın önerisiyle Altıncı Koğuş'u yine aldım. 

Bir de bundan haftalar önce yine Remzi Kitabevi'nden birkaç kitap aldım onları da aşağıda bulabilirsiniz. Dolap uygulamasından da yine tükenen kitapları uygun fiyata alma keyfi dedik. 

Kitapları alışverişlere göre değil de alma amaçlarıma göre anlatacağım izninizle :).


Aslında alışverişimin temel sebebi sevdiğim yazarların yeni kitaplarının çıkmasıydı. 

Kıyamet Park: Bunlardan ilki geçenlerde bir blogda gördüğüm yıllardır beklediğim Alper Kamu'nun yeni macerasıydı tabi ki. O kadar geç haberim oldu ki kendime şaşırdım edebiyattan ne kadar uzak kalmışım diye. Sonuç olarak hemen aldım, en yakın zamanda da okunmayı bekliyor.

Gergedan Büyük Küfür Kitabı + Alayına İsyan + Başkalarının Tanrısı: Mine Söğüt çok severim, blogda da yazıları vardır. Yeni kitapları çıktığını duyunca hemen aldım tabi. Ben okumayalı da Mine Söğüt yayınevi değiştirmiş, ona da bir şaşırdım :). Tükenmiş kitaplarının da en yakın zamanda basılmasını umarak sıradaki kitabıma geçeyim. 

Deli İbram Divanı + Varamayan + İnsan Kendine De İyi Gelir: Ahmet Büke'nin öykülerini okumayı çok severim, yeni roman yazdığını görünce de ekledim tabi sepete. Okumadığım öykü kitaplarından birini de yine aldım. Son kitap da yine öyküleri ama toplama bir kitap sanırım. 

Kum Tefrikaları: Muhtelif Evhamlar kitabına bayılırım yeni kitabı çıksın diye hep takipteydim ki çıkmış, ben aktif değilken. Hemen ekledim sepete tabi, bu kitap da okunmayı bekliyor.

Melihşah'ın videolarından merak edip listeme eklediğim kitaplarla başlayayım. 

Babamı Kim Öldürdü?: Konusu ilgimi çekti hem de halen oynandığını görünce önce okuyup sonra izlemek istedim ama geçen cumartesi oyunu kaçırdığımızı bir sonraki oyunda da başka planım olmasından kaynaklı bu sezon gidemeyeceğim gibi gözüküyor ama belli olmaz tabi :). 

Güzellik Bir Yaradır: Hali hazırda okuduğum oldukça akıcı ve güzel devam eden Endonezyalı bir yazarın tarihle iç içe anlattığı ve kitabın büyülü gerçekçilik ve aile ilişkilerinden kaynaklı olsa gerek Marquez'e benzetilen bu romanı da yine merakla aldım ve biraz okuyayım derken sıralamada öne geçti ve hala okumaktayım. Bitince de yorumumu yazarım ama şimdilik güzel gidiyor. 

Bozkır Çiçekleri: Arka kapak yazısı ile beni çeken bir kitap oldu, arkadaşım da bir kitabını çok övdü. Bunu seversem onu da alır okumaya devam ederim diye düşünüyorum. 

Rüyalar Sarayı: Yine çok övülen bir kitap, rüyalar işin içinde olunca da ben de meraklanıp almadan duramadım.

Şu Yağmur Bir Yağsa: Melikşah'ın yazarın kendisinden bahsetmesi ile ilgimi çeken bir kitap oldu. Bu kitabı da umut olsun diye almış olabilirim :D.

Emanet Çocuk: Kesin dram ama hem M. bey çok güzel anlattı hem de kapağına bakar mısınız? Jaguar yayınlarına bayılıyoruz zaten, kötü bir kitabını daha okumadım şimdiye kadar.

 

Drama okumayı çok severim. O yüzden aşağıdaki kitapları da bu sevgimden topladım diyebiliriz. 


Nora, Bir Bebek Evi + Hedda Gabler: Yazarın başka bir oyununu merak ediyordum ama her yerde tükenmiş, bunu görünce aldım, en azından yazar hakkında bilgim olsun istedim. 

Bütün Oyunları - Christopher Marlowe: Faust'u hala okumamışken önce bunu okuyayım Marlowe da zaten okuyayım diyorken tüm oyunlarını ekledim sepete, sırasını bekliyor.

Harold Pinter - Seçme Oyunlar: Pinter sevdiğim bir yazar, bu kitabını görünce de hemen almak istedim.

Leonce ile Lena: Yine merak ettiğim bir oyun, bazı yerlerde tükenmiş ama ilginç bir şekilde İdefix'te de tükenmiştir hatta bu yüzden beklerim baya siparişi sonra da alamam derken beni çok güzel yanılttılar ve kitap kısa sürede elime ulaştı diğer sipariş ettiğim kitaplarımla beraber.

Çehov oyunları/öyküleri: Fotoğraflarda gördüğünüz tüm Çehovları almamın sebebi yıllar önce birkaç öyküsünü okuyup şu an hiçbir şey hatırlamamdan kaynaklı. Bu kadar yönetmenimize esin olmuş bu yazarı artık okumanın zamanı gelmişti. 

Önemsiz Bir Kadın: Oscar Wilde'ın oyununu yine araya sıkıştırdım yazarın Dorian Gray'in Portresi'ni çok severim. İş Bankası'nda görünce alayım dedim.

Bu üçlü çok güçlü (ne alaka)


Aşk-ı Memnu + Anna Karenina + Madam Bovary: Bu üç kitabı hep beraber almak istedim, hepsi de benzer konulara sahip olduğundan, artık en önce yazılandan başlar sonra devam ederim :).

Uzun zamandır merak edip almayı ertelediğim kitaplar


Saatleri Ayarlama Enstitüsü: Yani yıllardır merak ederim, fiyatı daha da artmadan artık bir alayım dedim. Kim bilir ne zaman okurum. 

Bizim Büyük Çaresizliğimiz: Barış Bıçakçı severim ama bu kitabı sırf eski kapaktan almak için yıllarca beklettim ve tahmin edin bu kadar bekledikten sonra hangi kapaklısını aldım. Tabi ki yeni olanı :). Filmi de güzeldi, kitabını da bir ara araya sıkıştırıp okurum gibi. 

Hayalet Işık: Çok ama çok sevdiğim Oslo, 31 August'a ilham olan bu kitabı çok merak ediyordum. Kitabın bir de 1963 yapımı Le Feu Folle adlı film uyarlaması var. Kitabı okuduktan sonra da filmi kesin izlerim. 

Çocukluğun Soğuk Geceleri: Yakın zamanda Yaşamın Ucuna Yolculuk kitabını okudum ve sonlara doğru özellikle sevsem de genel anlamda sevip sevmediğime emin olamadığım bir yazar Özlü, bir kitabını daha okuyup karar vermek istedim :). 

Biraz Uzak Doğu Edebiyatı dedik


Yaban Kazı: Nedense Amazon'da listemde ilk bu kitap vardı ve çıkarmak istemedim. Bir ara merak edip atmışım herhalde sepete. Bir ara okurum gibi, kısacık bir kitap çünkü. Konusu da ilgi çekici.

İnsanlığımı Yitirirken + Öğrenci Kız: Bilirsiniz ki Uzak Doğu eserleri az basılır ve siz keşfedene kadar tükenir gider. Yeni çıkanlarda görünce İthaki'nin Japon Klasikleri serisine çok sevinmekle beraber bu iki kitabı aldım hemen Remzi'den. 

Dolaptan tükenmiş Aslı Erdoğan kitapları alma keyfi


Kırmızı Pelerinli Kent + Bir Delinin Güncesi + Hayatın Sessizliğinde: Kendisinin Kabuk Adamı'nı yıllar önce okuyup sevmeme rağmen diğer kitaplarını almamışım. Bir baktım tükenmiş ve hemen dolap araştırmasıyla bu üç kitabı uygun fiyata aldım. Mucizevi Mandarin de yine merak ettiklerim arasında yazarın. Bu arada ben tükenmiş kitapları Dolap'ta aratırım. Daha önce de uygun fiyata istediğim tükenen kitapları aldım. Size de sadece tükenen değil aradığınız kitapları uygun fiyata bulma ihtimalinize karşı Dolap uygulamasına da bir seçenek olarak bakmanızı öneririm. 

İstanbul Kitapçısı 

Hep görüyordum ama arkadaşım sayesinde öğrendim ki her ay belli yayınevlerinde indirim oluyormuş. Çok da merak ediyordum ama hep en son vapur saatlerine yetiştiğim için girip inceleme fırsatı bulamıyordum. En son kapanmasına yarım saat kala falan yetiştim ve üç kitap aldım indirimden. 

Kadınlar Ülkesi: Daha önce hiç duymadım tamamen orada görüp arka yazısını okuyup merak ettim. Umarım keyifle okurum.

Tokyo'nun Son Çocukları: Konusu ilgimi çekti yine, kitapçıda kitap inceleyip almak da başka bir zevk gerçekten. Keşke hep güzel indirimler olsa da alsak böyle.

Sürücü Koltuğu: Bu aralar çok denk geldiğim bir kitap, konusu ilgimi çekti. İndirimde görünce de aldım. 

Benim alışverişim şimdilik bu kadar :). Çaktırmadım ama son alışverişimi önceki alışverişlerimi yazmayı bitirdikten sonra yaptım ve bu yazıya yetişti. Uzun süre kitap almayacağım desem de belli olmaz alırım falan o arada bu yazı çıksın aradan yoksa yazı uzayacak da uzayacak :). 

En son siz hangi kitapları aldınız, benimle paylaşın lütfen, beraber taşıyalım bu yükü :). Edebiyatla kalın!

Devamını Oku »

1 Haziran 2022 Çarşamba

İstanbul'da Bahar (Goran Bregovic, Shantel, Baba Zula, Bilal Göregen)

07.05.2022 gününden notlar:

İstanbul'da sıcaklıklar çok artmasa da müzikle ısındığımız bir festival yaşadık. Balkan müziklerine bayılıyorum, gelen isimler de sevdiğim isimler olunca eğlence ve dans kaçınılmaz oldu. Küçükçiftlik Park'a ilk kez gittim ve mekanı biraz öveceğim arkadaşlar yüksek müsaadenizle. Bir mekanın iyi olup olmadığını anlamak için o mekanın tuvaletine bakın, size her şeyi söyler. Bu mekanda ne deli gibi sıra bekledim ne de içeride sıkıntı yaşadım. Aksine görevli ablalarımız sürekli kontrol halindeydi; peçete yenileniyordu ve temizdi. Bu blogda da tuvalet övmedim demem ama gerçekten önemli konu, özellikle böyle öğlenden başlayıp geceye kadar devam eden organizasyonlarda biralar, şaraplar su gibi akarken kendini tuvalet ararken buluyorsun ve böylesini bulmak çok büyük rahatlık. Teşekkürler. 

Konserlere gelirsek önce Bilal Göregen çıktı, adam tek kişilik orkestra ya, her arada çıktı ta ki Shantel'e gelene kadar ama oraya geleceğiz. Daha sonra roman havaları ile coştuğumuz Ahırkapı Büyük Roman Orkestrası geldi. Sonra Baba Zula geldi ama "Bir Sana Bir De Bana" çalmadı ya :/, yine de Baba Zula severiz tabi ki :). Sonra Shantel çıktı ki kendisi coşturdu ortalığı. Ben "Disco Partizani"'den dolayı biliyorum kendisini ve açıkcası Dj olduğunu o gün öğrendim :), şarkıcı sanıyordum. Tek başına çıktı ve tam bir şovmen, hatta oyuncu. Bayıldım. Eğlendirmeyi çok iyi biliyor. Seyircileri sahneye aldı, sonra kendisi seyircilerin yanına geldi falan, net eğlendirmeyi biliyor. Azis çalınca da kalbimizi kazandı tabi ki çünkü Azis kırmızı çizgimizdir. 

Goran Bregoviç Wedding and Funeral Band ile de kapanışı yaptık. Aşırı eğlenceliydi özellikle sahnede ilk sırada olduğumuzdan bir şey göremesek de ben saksafon çalan beye gülümsediğimde karşılık vermesi ve solistlerden biriyle uzaktan işaret diliyle birbirimize kalpler öpücükler göndermemiz paha biçilemezdi :). Goran bey ve solistlerden biri oturduğu için boyun bölgelerine kadar hakimdim gerisini göremedim ayağa kalkana kadar :). Sevdiğim ve bildiğim tüm şarkılarını çaldılar. Caje Shukareji, Chai bella, Gas Gas, Kalaşnikof ve tabi ki Ederlezi. Çok seviyorum hepsini ama Ederlezi ve Caje Shukareji bayılırım. Öyle tatlı bir konserdi. 

Mekanda aile çay bahçesi gibi bir durum da vardı. Çoluğunu çocuğunu köpeğini alan gelmiş yerlere sermiş battaniyesini zaten puf da veriyorlardı minik masalar da vardı. Gayet tatlı bir ortam, çimlere yayılmalık. Biz de aldık biralarımızı yayıldık puflarımıza. Puflarımızdan Shantel'e kadar kalkmadık yemek ve içki dışında. Çok keyifli bir ortam vardı. Tabi içki ve yemek havaalanlarını aratmayacak bir fiyat listesine sahipti. Shantel ve Goran beyde koptuk zaten. Küçükçiftlik Park hikayelerinde de bizi görebilirdiniz, festival yüzü de olmadık demeyiz :). Sonuç olarak keyifli bir cumartesiydi, nice keyifli cumartesilere diyoruz :). 

Devamını Oku »

30 Mayıs 2022 Pazartesi

İstanbul'da Bir Cumartesi! (Sergi+Stand-Up+Drag Show)

30.04.22 gününden notlar:

Havalar her ne kadar biraz ısınmaya yüz tutsa da tüm hafta içinde en soğuk ve rüzgarlı günü için bir cumartesiyi seçmişti, bizim de en etkinlik dolu günümüzü. Öncelikle uzun zamandır merak ettiğim ve sosyal medyada bakmadığım eserini bırakmadığım Esra Gülmen'in Pilevneli'deki sergisine gittik. Eserler net ve açıktı. Kendimden o kadar çok şey buldum ki Esra benim ruh eşim diye düşündüm. Anksiyete, self sabotaj, depresyon, duygular ve duygular. Son zamanlarda özellikle karmaşık bir ruh halinde olduğum düşünülürse bu sergi bana en azından yalnız olmadığımı hissettirdi. Herkese de şiddetle tavsiye ediyorum, mutlaka gidin, fotoğraflar çekilin ve hatta uzun uzun bakın. Ben çok sevdim, aşağıya da birkaç foto bırakıyorum.  

                                  



                   



İkinci etkinliğimiz için Ataşehir'e yola çıktık. Karşıya geç, dolmuş ara derken biraz bir şeyler atıştırıp Dasdas'daki uzun zamandır canlı izlemek istediğim Deniz Göktaş'ın stand up gösterisine yetiştik. Açılışı Ali Fuat Ergüner ve Amansız Övücülerden Tuna Kalınsaz yaptı. Ali Fuat'a güldüm ama bir saat izlemem gibi ama Tuna'yı izlerim :). Deniz Göktaş'ı Youtube'daki mınçıka, Athena Gökhan, sosyal fobi ve kişisel favorim vegan şakasından çok seviyorum. Podcastlerini de dinliyorum arada. Sonuç olarak politik ve kara mizaha doyduk. Ben çok beğendim. Daha da ileri gitmesini istedim çünkü bazı yerlerde seyircinin nabzına göre şakalarını sınırladığını düşündüm ve o anlarda daha da devam etmesini istedim. Bir daha benim yakama tekrar gelirse izlemek isterim, çok keyif aldım. Tekrar izlemekte de hiç sıkıntı görmüyorum. Bir saat kadar sahnede kaldı ve zaman o kadar su gibi akıp geçti ki ben baya üzüldüm bittiğine. O yüzden tavsiye üstüne tavsiye ediyor ve sıradaki etkinliğimize geçiyoruz. 

Ataşehir'den Caferağa'ya Mecra'ya gidiyoruz bu sefer, Almodovar kadınlarını izlemeye. Etkinlik teras kattaydı ve adım atacak yer yok desem yeridir. Çok kalabalıktı. Yakından olmasa da uzaktan bir show izledik ve bayıldım. Çok güzeldi. 3 farklı lip sync izledik ve bu kadar az mı derken biraz dans ettik ve mekandan ayrıldık ve öğrendik ki bir tur daha gösteri olmuş ve biz kaçırmışız :(. Bu bizi üzse de bir dahakine öğrendik deyip bu etkinlikten de mutlu bir şekilde ayrıldık. Sanatla kalın efem!

Devamını Oku »

23 Mart 2022 Çarşamba

Licorice Pizza - Paul Thomas Anderson (2021)

Paul Thomas Anderson'ın merakla beklediğim son filmi Licorice Pizza'yı geçenlerde izledim. Tatlı bir film olmuş. Başrollerde benim de çok sevdiğim oyuncu Philip Seymour Hoffman'ın oğlu Cooper Hoffman Gary rolünde (öğreniyorum ki karakter Gary Goetzman'dan esinlenilmiş) ve Haim grubundan tanıdığımız Alana Haim yer alıyor. Filmde Alana kendi ismiyle ve hatta tüm ailesiyle filmde oynuyor (onlar da yine gerçek isimleri ile filmde rollere sahip). 

Filmin konusuna gelirsek de 15 yaşındaki Gary çeşitli gösterilere çıkan bir çocuk oyuncudur. Okulda bir fotoğraf çekim gününde tanıştığı Alana'dan etkilenir. Aralarındaki çatışmanın temeli de Alana'nın Gary'den 14 yaş büyük olmasıdır ki bu da aralarındaki ilişkiyi fazlasıyla etkiler. Gary, annesinin refakat edemediği bir günde şehir dışındaki bir oyun için Alana'dan bu görevi devralmasını ister ve böylelikle uzun bir vadeye yayılan gelgitli hikayeleri başlamış olur. Sevdiği kızı etkilemek için ne kadar uygun bir taktik değil mi, yazın bir kenara :). Gary aynı zamanda bir girişimcidir. Halkla ilişkiler şirketlerinde annesiyle yeni fikirlerini hayata geçirir ve haliyle ticaretle de içli dışlıdır. Bir yandan sinema dünyası bir yandan da ticaret derken dönemin farklı simalarını yan rollerde arka planda izleriz.

Yetmişlerde geçmesi tabi ki beni mutlu etti. Kıyafetleri, dekorları falan inceledim. Yan rollerde ünlü isimlerin ünlü isimleri oynaması da hoşuma gitti (Tüm liste için tıktık). Favorim Sean Penn, etkilendim. Bradley Cooper'ın karakteri gerdi beni. Son filmi Uncut Gems ile bizi mutlu eden Ben Safdie de dönemin siyasetçilerinden Joel Wachs'i canlandırıyor. Tom Waits çok tatlıydı, kendisini ne zaman görsem aklıma Iggy Pop ile Coffee and Cigarettes sahnesi gelir, bayılırım. Haim grubunun üyelerinin ebeveynleri ile ailecek filmde yer alması ayrıca hoştu. Özellikle Away We Go filmiyle kalbimizde taht kuran Maya Rudolf (öğrendim ki Anderson'ın partneriymiş) ve hatta 4 çocukları da filmde oynamış. Daha da kimler kimler, açın bakın artık :).


Bu arada filmin mizahı yer yer üst düzeye çıkıyor. Filmde Haim ailesi Yahudi kültürüyle yaşayan bir aile doğal olarak Alana'nın Yahudi kimliği de filmde birçok yerde öne çıkıyor ve bu genelde komedi unsurunu içinde barındırıyor. Bu tarz birçok yer var ama özellikle bir Şabat yemeği sahnesi var ki kahkaha atmaya hazır olun!

Sevmediğim şey karakterlerin yeterince derinlikli olmayışıydı. Belki de bu yüzden yaptıkları bazı seçim ve tepkilere anlam veremedim, eksik kaldı. Gary'nin baba figürünün eksikliği ve buna hiç değinilmeyişi, annesinin kısmen görünmesi ve ilişkilerine dair neredeyse sıfır bilgimizin olması bence önemli eksiklerdi. Gary'ye göre Alana'yı anlamak benim için daha kolay oldu filmde. Onun aile içindeki konumu bir tık da olsa verilmiş ama kardeşleri arasındaki o gizli rekabet yine yeterince gösterilmedi, biraz daha derine inilebilirdi. Yine de izlemesi keyifli bir film. Zaten Nina Simone ile açılan bir film ne kadar kötü olabilir, hatta olmaz. Canım Ninam! Sonuç olarak biraz yetmişler, biraz romantizm ve biraz farklı bir komedi izlemek isterseniz bir şans verin derim! Keyifli seyirler efenim, sinemayla kalın!

Devamını Oku »

21 Mart 2022 Pazartesi

Matrix Resurrections (2021) I Gerek Var mıydı?

Gerek yoktu ama izletti. Ben yeni bitirdim Matrix serisini. Daha önce birkaç kere denedim ama zamanı değilmiş. En son yakın zamanda hepsini izledim, bayıldım. Nedenini açıklayacağım. Öyle eski fanı falan değilim onu demeye getiriyorum, o yüzden benim için kutsal bir seri değil ama yine de çok sevdim. Fikri sevdim. Sonunu çok sevdim. Tabi üçüncü filmin sonundan bahsediyorum. Kısa kısa filmler hakkında notlarımı da alta düşeyim. Gelecekte bakarız yine. 

İlk film çok güzel. Verdiği Alice referansı, kırmızı mavi haplar, yasa dışı işler ve the one olayı. Bir de Trinity. En sevdiğim karakter. Hem güçlü hem destekçi çok güzel bir profili var. Çok seviyorum ve en çok empati yaptığım yakın hissettiğim karakter de o oldu. En iyi onu anladığımı düşünüyorum. Sonuç olarak gerçekten de standart bir vatandaşken bir anda farklı bir dünyanın varlığını keşfedip baş kahraman olma olayı klasik bir Amerikan yapımı fikri olmasına ve her zaman işlemesine rağmen altta yatan mağara alegorisi ile ne kadar aşamalı derin bir yapım olduğunu gösteren güzel bir ilk film.

İkinci filmde o ilk filmdeki felsefe geriye alınmış ve genel anlamda dövüş ve romantik sahnelerin olduğu kısmen sıkıcı bir devam filmine dönüşmüş. Tabi Mimar sahnesi hariç, o sahne ile yeniden ilk filmdeki özümüze dönüyoruz. Film genel olarak zaten aşk filmi, hatta harika bir aşk filmi ama o kadar sıkıcı ve saçma sahneleri var ki (Neo'nun Trinity'i kurtarması gibi) serinin en kötü filmi dersem bana kimse karşı çıkmaz diye düşünüyorum.

Ve gelelim üçüncü filme! Bir kere şu sonu biraz övebilir miyiz? İnsan bencilliğini ve hegemonyasını bir kenara bırakıp makinelerle insanların birbirine muhtaç olduğunu kabul edip barış isteyen bir son kaç bu tarz büyük filmlerde var, elle sayılacak kadardır. Zaten bu bir aşk filmidir ve ana mesajı da makinelerin bu basit ama insani duyguyu anlayamayıp bunun karşısında duramaması diyebiliriz. Bunu da çok güzel yansıtan bir kapanış oldu derdik 2003 -2021 yılları arasında :)

Gelelim asıl konumuza bu kadar güzel bir son yapıp ki Neo'nun ölmemesinden anladık zaten belli ki açık bırakıldı o kapılar o da yetmezmiş gibi Trinity'i de getirdiler ki canım aşkım Trinityim benim başım gözüm üstünedir. Çok seviyorum yeri gelmişken bir kez daha söyleyeyim, her sahnesinde gözüm doldu. Filmin ilk 45 dakikası seyirciyi neden bu filmi yaptıklarını ikna etme çabası sonraki 40 dk Neo'nun 60 yıl sonra hala aynı görüntüyle (K. R genlerine sağlık, bir yaşanmışlık var ama hala güzel) Neo'nun karakteri çok şaşkaloz, pek bir numarası yok gibi de, kendi kendine inanmıyor falan özgüvensiz pek bir şey değişmemiş o konuda ama kendi çapında başarılı bir insan ama Trinity öyle mi, neyse devam edelim :). Bir de fikir yine güzel, Neo'yu hapsetmenin yolunun günümüze uyarlanmış oyun halinden geçmesi ve içinden çıkamadığı durum için terapiye gitmesi gibi. Baya güncel seçimler olmuş. E tabi yeni dünyayı tanıması sonrası bildiğimiz akşam ışıkları altında bol aksiyon, dövüş sahneleri ve kapanış ile filmi özetleyebiliriz :). Yani, devam etse izler miyim izlerim ama ben Karayip Korsanları'nı da izliyorum 5.sini kötü olsa bile, lakin bu sefer de Neo'nun the oneı araması ve gerçek kahramanı yani Trinity'i bulması, ki ilk filmde de keşke bu olsaydı, derken ve sürekli geçmişe dönük hatırlatmalar olması filmi sıkıcı değil( belki biraz :)) ama fazla nostaljik bir havaya büründürdü, hele ki görüntü kalitesi ve teknoloji farkını düşünürsek. Gerek yoktu ama ben kırmızı hapların alındığı zihinlerin özgür kaldığı Trinitylerin inançları uğruna savaşıp the one arayışını yine de izledim ya sıkılmadan. Fazla retrospektif ama güzeldi, seviyorsanız izleyim be karşim, bir şey kaybetmezsiniz. Herkese the onenını Neo ve Trinity'den daha kolay bulduğu bir yaşam diliyor ve sizleri öpüyorum. Görüşmek üzere!

Devamını Oku »

16 Mart 2022 Çarşamba

Komedi Show (Yeni Sezon Atıştırmalık 2)

Çok üşendim hepsine tek tek foto eklemeye, o yüzden aşağı tek bir fotoğraf olarak canım bitkilerimi koyacağım çünkü canım bitkilerim, anayım ben ana plant moması!

öneri makinesi

Yalnızım Mesut Bey - Blu Tv

Uzun zamandır İlişki Testi izleyemiyorum kişisel sebeplerden, o yüzden bu program ilaç gibi geldi :). Şimdi ben bu programı seveceğimi düşünmemiştim lakin Mesut Süre farkını koydu ve yine izlettirdi. Çok iyi bir moderatör, sunucu, bu programda da yine güldürüyor reis. 

BKM Mutfak Stand Up - Gain

Cihan Talay, Anlatanadam, Cem İşçiler ve Özgür Turhan'ın stand-uplarından oluşan kısa bir seri. Ben keyifle izledim. Çerezlik arada atıştırmalık. Hepsinin de ayrı ayrı işlerini izlemişliğim var, genel anlamda güzel olmuş. 

Tuz Biber Stand Up - Gain

Deniz Göktaş, Seda Yüz ve Çağla Alkan (favlarımı saydım, evet) başta olmak üzere Tuz Biber ekibinden bir seri. Ben youtubedan tanıdıklarımı ve sevmediklerimi geçtim açıkcası. Yukarıda saydığım üç ismi çok sevdiğimden onları ve birkaç daha önce izlemediğim ismi izledim. Arada yine bakarım, güzel olmuş. 

Çimen - Youtube

Konuşanlardan sonra bu tarz interaktif işler arttı ama Çimen bunların en komiklerinden. Cem ve Fazlı'yı İlişki Testinden tanıyorum ben de, bu yeni içeriklerini de takip ediyorum. Her perşembe yeni bölümü izliyorum, güzel gidiyor. 

Diye TV - Youtube

Melihşah Altuntaş gün geçmesin ki önerdiği bir şeyi ben sevmeyeyim. Gerçekten yine nokta atışı bir öneri. 2000ler tutmamış dizilerini izleyen müthiş eğlenceli iki arkadaşın yorumlarını izlemek çok güzel. Ah bir de telif yemeseler! Son bölümleri maalesef medyapımdan telif yemiş ve ne alaka? Soruyorum sizin tutmamış dizinizi yeniden gündeme getirmiş insanları banlamak neden? Durduk yere nefret kazandınız, ama pes etmesinler hep izlesinler ben bayılıyorum. Çok güzel bir içerik! Telif yiyen dizide de Caner Özyurtlu'nun olması tesadüfü beni mutlu etti, güldürdü :).  Ayrıca o diziyi de izlemişliğim var arkadaşlar zamanında, o yüzden kanal bana oldukça hitap ediyor :).

Melikşah Altuntaş - Youtube

Melikimiz kanalına mükemmel içerikler yüklüyor. Evimde gibi hissediyorum. Sevdiğim her şey var. Ekstrem düzeyde kutu açma ki bayılıyorum en sevdiğim aktivitedir, ev dekorasyonu (evi çok güzel), dizi film yorumları, kitap önerileri ve her şey. Hobilerimizin ve zevklerimizin uyuşmasından Mekik'in evinden yaptığı bu yayınlar ve müthiş bir koleksiyoncu olması beni benden alıyor. 

Cake Mosq - Youtube

Drag queenimiz Cakekimizin ünlüleri drag queene dönüştürüp röportaj yapmasına bayılıyorum. Çok eğlenceli ve muzır sorularıyla ünlülerimizi terletiyor diyebiliriz. 

Kutsal Motor - Youtube

Sarı örtümüz geri döndü. Birçok talihsizliğin üst üste geldiği geçen sezondan sonra Şokokpoplu güzel bir bölümle Aşırılar serisi ile giriş yaptı. Hatta Şebnem Bozoklu ile ikinci bölümü de geldi. Devamını bekliyoruz. 

Loş Sohbet - Youtube

Canerimizin Loş Sohbetini uzun zamandır izlemiyordum, bu aralar yeniden izlemediğim bölümleri izlemeye başladım, aynı keyif. Hatta Laps Laps Laps ve bazı bölümlerini yeniden izliyorum, çok komik oluyor. Keşke yine kitap videoları çekse, onlar da çok keyifli oluyordu. Kendisinin önerisiyle aldığım kitaplara hala başlayamadım ama olsun :). Fazla kitap önerisinden zarar gelmez.

Volkşov - Youtube

En güzelini, göz bebeğimi, canımı ciğerimi, madalyonun diğer yüzünü, komedi üstatlarını, Güllü hayranlarını, İstanbul'un güzide semtlerini, saykedelik yaşamın kaynağını, benim kalbimin sultanını, gönlümün efendisini sona sakladım. Gelmiş geçmiş en güzel format, mükemmel bir üçlü ile devam ediyor. Bölümler az gelse de harika bir içeriğe sahip youtube kanalı Volkşov. Pınar Fidan, Oktay Kaya ve Cihan Akıncı'nın İstanbul'un güzide semtlerini karış karış gezdiği ve bizlere tanıttığı esprilerin havada uçuştuğu mükemmel bir gezelim görelim parodisidir bu! Çevremdeki herkesi darlayıp yetmezmiş gibi similasyonunu bana öneren arkadaşımla yaptığım müthiş bir youtube içeriği arkadaşlar. Bir gün bu similasyonların birinde gerçeği ile karşılaşacağız, hissediyorum. Şimdi ne yapıyor izliyorsanız bırakıyor ve Volkşovun bir bölümünü izlemeye başlıyorsunuz. Ben şahsen sürekli tekrar tekrar izliyorum ve her yeni bölümle bir tur daha baştan sona tekrar izliyorum çünkü Volkşov bağımlılık yapar!

Banu Berberoğlu - Youtube

Kraliçe döndü arkadaşlar, belki kaçıranlar var diye yazayım dedim. Özledik kendisini ve vloglarını.

Devamını Oku »

12 Mart 2022 Cumartesi

8 Dijital Yerli Dizi (Yeni Sezon Atıştırmalık 1)

Son zamanlarda dizilere yöneldim, daha sakin kafa yormayan kolay akan şeyler tercih edince art arda çok fazla dijitale yapılan iş izlemiş bulunmaktayım. Bir de komedi ağırlıklı bir liste daha yapacağım son zamanlarda severek izlediklerimi. Ruh halim bu tarz şeyler izlememe sebep oldu. Böyle böyle 8 dizi izlemişim, daha da birkaç merak ettiğim dizi var. 

Şimdi size de iki önemli sorum var, aşağıdakilerden izledikleriniz var mı? Daha da önemlisi bunu da izle kesin seversin diyeceğiniz bitmiş mini dizi öneriniz var mı? Bekliyorum yorumları! Hadi başlayalım!

Gibi - Exxen

Sevdim, bazı komik olmayan bölümleri de var ama genel olarak güzel bir dizi olmuş. Sanat yönetimine renk şemasına bayıldım. Favori bölümlerim var, olmayan da var ama genel anlamda severek izliyorum. Daha çok İlkkan ve Yılmaz adlı iki yakın arkadaşın günlük yaşamdaki absürt olaylarını anlatıyor. Arada başka arkadaşları gelip gidiyor derken, güzel izleniyor. Şarkılarını bile kaç kere dinledim bilmiyorum :), şimdiden dönemin kült dizileri arasında yerini aldı.

Ayak İşleri - Gain

Caner Özyurtlu ve Volkan Öge işbirliği. Nüfuzlu ve zengin iş adamı Sermet'in ayak işlerini yapan iki iş arkadaşını izliyoruz. Vedat uzun yıllardır bu işi yapıyor ve yanına genç yetenek felsefe düşkünü Evren'i verince aralarında güzel bir çatışma oluşuyor. Dizide verdikleri film referansı olan bölümler çok güzel, Matrix'te koptum mesela. İkinci sezon da daha güzel gelmeye başladı bana, ilk sezonda da bir bölüm var ki Canerim, Volkanım diyeceğim izleyince anlayacaksınız, olağanüstü çok komik! O bölümde Uraz K. beyin konuk olması da ayrıca komik. Ek not; Çağlar Çorumlu çok iyi oyuncu ya, Loş Sohbet'te de izledim baya profesyonel bir kişi. Evren'i de izledim orada farklı bir kişilik tam da hayatımda olması gereken bir arkadaş tuhaflığına sahip, bayılırım :).

10 Bin Adım - Gain

Ya iki minnoş eski sevgilinin 10 bin adım macerası. 10 dklık çok tatlı bir dizi olmuş. Engin Günaydın beni çok güldürüyor, çok iyi oyuncu. Bazı bölümleri de aşırı güzel. Devin Özgün Çınar yazıyor, güzel de yazmış. Devamı gelir umarız, ben keyifle izliyorum. 

Yarım Kalan Aşklar - Blu Tv

Böyle güzel bir konuyu neden harcamışlar anlamak mümkün değil. Dilan Deniz gerçekten çok kötü bir oyuncu ama gerçekten, Burak Deniz müthiş yakışmış role, senaryo çok kötü yazılmış. İlk bölüm çok güzel heyecanlı başladı, kara mizaha olan yatkınlığından yer yer de aşırı komik ama devamı gelmiyor. Gazeteci Ozan öldükten sonra başka bir bedende yarım kalan işini bitirmek için yeniden hayata gelir. Bedenine girdiği kişi de katili olunca işler iyice karışır. 

Pera Palace'ta Gece Yarısı - Netflix

Konu yine çok güzel ama senaryolar neden kötü anlam vermek mümkün değil. Mekan çok güzel, zamanda yolculuk harika, dönem olması güzel ama senaryo yine kötü. Sevgili Tansu Biçerimiz canımızın ilk bölümde yaralı parmağı birkaç bölüm sapasağlamdı mesela bu tutarsızlık beni rahatsız etti. Dark'ı da anımsatan ama kurgu konusunda sıkıntı çeken bir dizimiz. Yine de keyifle izledim mi izledim çünkü Selahattin Paşalı hayranlığım çünkü zamanda yolculuk fanlığım. İkinci sezonu gelsin koşup yine bitiririm bir günde hiç sıkıntı değil ama senaryo ve kurgu çalışılsın artık. Fikirler heba oluyor, üzülüyorum.

Aynen Aynen - Blu Tv

İlk sezonunu youtubedan izlediğim geçen yine aklıma gelen mini dizi. Bir iki sezon daha iş yaparken arkada çaldı ama bitiremedim, belki bir şey bulamadığım zamanda yine bu şekilde izlerim, sıkıcı bir yerden sonra. Nil kızımızın bu sefer olacak diye yola çıktığı erkek arkadaşı Emir (ki bir diğer fanlığımın öne çıktığı Uraz Kaygılaroğlu oynuyor) gidiyor ve Kerem Bursin ev arkadaşı olarak geliyor üçüncü sezonda. 

Leyla İle Mecnun - Exxen

Dijitale geçti biliyorsunuz, olur mu olmaz mı derken izledik. Hem eski tadı hem de güncel olayları yakaladığından niye yaptınız demedik hiç. Lakin çok dram! Özellikle ikinci sezonda gülmekten çok hüzünleniyorum, daha çok gülmek istiyorum. Yine güzel ama biraz daha drama dönmüş gibi geldi bana, absürdlük fantazya azaldı, oraya acil takviye diyelim. 

Bizden Olur Mu? - Blu Tv

Ya neden izledim hiç bilmiyorum, kısa ve arkada oynasın diye herhalde. Bir iki kere güldürmüşlüğü var ama son bölümlere atlaya atlaya baktım :), bir yerden sonra iyice tekrar oluyor. Bölümler de 17 dk falan bu arada :). Dizide en sevdiğim şey Deniz Işın'ın kulak piercingleri oldu çünkü ilgi alanım. Söylemesi ayıp bende de 16 tane var, hepsi made with love :). Bakmalara doyamadım. Normalde de Deniz Işın'a gülüyorum bu arada hikayelerine falan instagramda, kendisi de bir ikizler kadını ki bayılırım :). 

Devamını Oku »

15 Aralık 2021 Çarşamba

La Meglio Gioventu - Marco Tullio Giordana (2003)

Her zaman sıcağı sıcağına yazmak en iyisi! Sonra aylarca tekrar gözden geçirilmesi paha biçilemez! Neyse ki bu o kadar sürmedi :). Merhabalar, nasılsınız görüşmeyeli? Ben de çok değişiklik var ama onları anlatacak hiç halim yok; onun yerine son izlediğim filmi size anlatayım. Siz film severler özellikle kitap kurtları bir de İtalya hayranları bu filme bayılacaksınız. İçinizi ısıtacak ve size kocaman sarılacak bir film yazısı ile buradayım.

Baştan söyleyeyim 6 saat ama bir 6 saat daha olsa izlerim herhalde. O kadar akıcı bir film ki saat 4:12 ve benim aklımdan geçen sadece hislerimi tazeyken yazıya dökmek. Bana güvenin! Uzun diye başladığınıza asla pişman olmayacaksınız. Hani kalın kalın kitaplar vardır okuyana kadar gözünüz korkar ama bir başlarsınız nasıl geçtiğini anlamazsınız işte "The Best of Youth/Gençliğin En İyisi" de öyle bir film. İçimi ısıtan elimden bırakamadığım o gözümü korkutan kitap gibi hissettirdi bana. Sakın korkma, hemen al oku diyeceğim o kitap gibi bu filmi de hemen önermem gerekiyordu anlayacağınız. 


Gelelim filme; Matteo ve Nicola ailesiyle yaşayan ve üniversitede okuyan iki kardeştir. Yaz tatili için arkadaşlarıyla gezi planlayan bu iki kardeş Matteo'nun ruhsal problemleri olan Giorgia'yı hayatlarına dahil etmesiyle ikisinin de hayatı apayrı yönlere gidecektir. Matteo başına buyruk şahsına münhasır ailenin diğer üyelerinden farklı bir profil çizen nitekim daha içe daha kapanık bir karakter iken, Nicola daha sosyal ailesi ile sürekli iletişim halinde ve ihtiyaç durumunda yardıma koşmaya hazır bir kişilik. Onların tercihleri ile gittikleri yollarda gelişimini ve dönüşümünü izlemek de çok güzeldi. 

Arka planda İtalya'nın siyasi tarihi yer alırken bu iki kardeş odaklı bir ailenin hikayesini izliyoruz. Bu çok kullanılan ve tutan da bir denklem ama pratikte aileyi hep beraber kalabalık bir şekilde işlemektense farklı tercihler sonucu hayatları değişen bireyler üzerinden anlatması benim ayrıca hoşuma gitti. Özellikle iki ayrı kutuptan anlatması daha da hoşuma gitti. Filmde bir aile nasıl çeşitli olabilirse o kadar çeşitli profiller var. Aile aslında küçük İtalya diyebiliriz, bu küçük dokunuşla da olabildiğince farklı yönlerden ülkenin hali az çok gösterilmeye çalışılmış. Düşünülmesin ki abes kaçmış aksine her karakteri hikayeyi heyecanla takip ediyoruz.


Onlar gençliklerini yaşarken biz de küçük bir İtalya turuna çıkıyoruz Matteo ve Nicola'nın peşinden. 1966-2002 yılları arasında özellikle 70lere kadar olan kısımda bir dönem gençlerinin ruh halini ve  bulunduğu ortamı açıkça gösteriyor. Günümüze ne şartlarda nasıl geldiğini çekinmeden göstermiş. Tarih bilenler daha iyi anlayacaktır ama ben gördüğümle de bir neslin nasıl hangi ortamlarda yetiştiğine dair bağlantıları mantıklı ve etkileyici buldum. Söylemekten çekinmemiş çoğu şeyi, ne varsa koymuşlar. Bu da zor bir iş olsa gerek, baya bir ön çalışma isteyen de bir film olmuş.

Bir neslin nasıl yetiştiğine dair güzel bir fikir veriyor. Öyle güzel işlenmiş bir fikir ki bu döngüsel şekilde devam edeceğinin de habercisi. Yine hayatın bir çember, sonu gelmez bir döngü olduğuna dair yapılmış güzel bir film. Her şeye rağmen hayat devam ediyor, insanlar ölüyor, doğuyor, hayat hep akışta sen de gelip geçen bir parçasısın. Bıraktığın iz kadar var oluyorsun, sevdiklerin uğruna, savaştıklarınla bazen de tercihlerinle. Çok sevdiğim bir söz vardır, "Her şeyin sana olmasına izin ver: güzellik ve terör. Sadece devam et. Hiçbir duygu nihai değildir". İşte öyle bir film. Tam bu acıyla yaşayamam, bu son derken insan oluyor ve yeni şartlara beklemediğin anda uyum sağlıyorsun. Her acı bir süreç ve geçici! Yine de sevmek ve sevilmek güzeldir diyor ya, insanın içi ısınıyor, yaşamanın bir anlamı oluyor gibi, neden geldim bu dünyaya anladım diyorsun. 

Zaten ağlamaktan helak olmuşken bir de sonda Jules et Jim filminin soundtrack müziklerinden "Catherine et Jim" çalınca yaralarımıza gerekli tuzlar basılarak bitiriyoruz filmi. Bayıldım, bayıldım! Çok güzeldi! Anlatırken bir daha izleyesim geldi. Onlar moka pot çıkarıp kahve içtikçe içim daha da bir ısındı, mutlu oldum. Bu filmi izleyin izlettirin. Her zamanki gibi aşkla sevgiyle sinemayla kalın efem!

Devamını Oku »

28 Ağustos 2021 Cumartesi

Rebels of The Neon God - Tsai Ming-Liang (1992)

Öneri Makinesi

Filmin adını ilk duyduğumda her "Rebel" kelimesini duyduğumda aklıma gelen şey James Dean'i ikon yapan "Rebel Without A Cause" filmiydi. Nitekim, filmin bir sahnesinde tüm karizması ve yakıcı bakışlarıyla James Dean de oradaydı. Kendisine bir kez daha teşekkür ediyoruz bu dünyadan gelip geçtiği ve gelmiş geçmiş en karizmatik insan olarak zihinlerimizde sonsuz yer edindiği için.

Öneri Makinesi

Film iki farklı karakterin hayatlarına odaklanıyor. Hikayeler birbirine paralel şekilde ilerlerken bir yerde bu asi iki gencin yolu ilginç bir şekilde kesişiyor. Ah Tze, geçimini arkadaşı ile beraber gece bozuk para ile çalışan aygıtlarda biriken paraları "toplamakla" sağlayıp gündüzleri arkadaşlarıyla ya da oyun oynayarak zaman geçirir. Onun gündelik yaşamına konuk olurken bu düzenli hayatı aşk ile değişikliğe uğrar. Abisinin arkadaşı olarak tanıştığı Ah Kuei ile aralarında bir arkadaşlık başlar. Sevgisini göstermekte sorun yaşayan asi gencimiz gelgitli halleri ile kızımızı üzer. 

Öneri Makinesi

Bir yandan da sınavlara hazırlanan ve ailesi tarafından sürekli ne yapılması gerektiği söylenen ve yolu çizilen Hsiao Kang'ın hikayesi var. Film boyunca ağzından sayılı kelime çıkan Hsiao Kang'ın, kendisi hayırlı bir evlat olsun diye annesinin okuyup üflediği muskalara rağmen dershane parasını habersiz alarak kendine yeni bir yol çizmek için yola çıkar.

Öneri Makinesi

Aslında bu iki gencin hikayesine odaklanılan filmde yan karakterlerden Ah Kuei'ye ayrıca hatta en çok sevdim. Onun dalıp dalıp sigara içtiği sahneler içime işledi. Sevdiğini sahiplenmesi, bunun için uğraşması ve beklemesi yine çok dokundu bana. 

Öneri Makinesi

Bir diğer öne çıkan yan karakterlerden biri de Hsiao'nun babası.  Aslında en çok ilgi ve sevgi beklediklerimiz yine en çok derdimizin olduğu, bizi de en çok acıtanlar, yaralayanlar oluyor ve belki de sorunlarımızın kaynağını oluşturuyor. Burada da kopuk bir baba oğul ilişkisi ve beklenilen itaatin gerçekleşmediğinde çıkan çatışma aslında bu karakterimizin esas olayı diyebiliriz. Beklenileni vermeyip ben buradayım demenin nerede görülmüş kolay olduğu, burada da asırlardır süren ve asla bitmeyen iki kuşak arasındaki bir çatışmanın ateşini fitilliyor. Ailevi çatışmalar bakımından da "Asi Gençlik" filmi ile benzerlik gösterdiğini söyleyebiliriz. 

Karakterin acımasızlığı beni çok rahatsız etti. Filmin başlarında hamamböceğine işkence sahnesi karakterin mizacı konusunda fikir veriyor ki sonradan yine bu yöntemi başka bir karakter üzerinde deneyecektir. Her ne kadar karakteri aşırı itici bulsam da bu konuda başarılı olduğu gerçeğini değiştirmiyor. 

Filmin müzikleri, ambiyansı ve melankolisine bayıldım. Bayıldım! Kızımızın tarzı beni benden aldı. Bir asi gencin olmazsa olmazı blue jean ve sigara ile gününü motosikletleri üzerinde geçiren ve gang filmlerinin olmazsa olmazı üç arkadaşın maceraları da yine favorilerimden olduğundan oradan da kalbimi çaldı.

Öneri Makinesi

Filmi sevince hemen yönetmenin diğer filmlerine baktım ve nitekim şu bilgiyi, hatta spoiler bile diyebiliriz, öğrendim. Yönetmen birçok filminde su metaforunu kullanıyor ve suyu da sevgi olarak tanımlıyor. Sevgiye su gibi ihtiyaç duyduğumuzdan karakterlerin sevgisizlik ile mücadelesi belki de benim özellikle bu film özelinde konuşursak daha çok içine aldı. Bu filmde de Ah Tze'nin evini su basar ve ne zaman ki aşkı bulur, sular çekilir. Sevgiyi bulan ama bununla ne yapacağını bilemeyen Ah Tze, ne zamanki sevgiye yeniden ihtiyaç duyar, sular yeniden yükselir. Film boyunca da baba ve iki ana karakter sürekli yağmurdan ıslanır.

Ben çok sevdim bu filmi, hatta o kadar sevdim ki bana tekrardan Uzak Doğu sinemasını ne kadar sevdiğimi hatırlattı. Yönetmenin diğer filmlerini izlemeye başladım bile. Biraz eski oyun konsolları biraz motorla gezinti, bolca blue jean görmek ve sigara dumanı solumak isterseniz bu filme bir göz atın derim. Susuz da sevgisiz de kalmayın, asi kalın!

Devamını Oku »