6 Eylül 2020 Pazar

İyi Filmler Beni Ağlatır

Bu aralar film izlemiyorum, izleyemiyorum. Yoğunluğa suç atabilirim ama ondan değil biliyorum. Yine de hep sevdiğim filmleri tekrar izliyorum. Güvenli sularda yüzüyorum. Ne hissettiğimi ve nasıl hissedeceğimi biliyorum. Bu bana güven veriyor, risk almıyorum. 

Jules et Jim, Burning en son Vivre Sa Vie, tekrar izledim. Hepsi rahatlıkla tüm zamanların en sevdiğim filmlerde başı çeker. Olayları, karakterleri, mekanları unutmuş oluyorum ama dedikleri doğru filmlerin bana hissettirdiklerini asla. 

Eski Fransız filmlerini çok seviyorum. Rohmer'ın filmlerinde yaşayan bir karakter olmak istiyorum mesela. Plaktan müzik dinlemek, sahaftan aldığım minicik kitabı okumak ve Jules et Jim'i sinemada görmek istiyorum. 

Anna Karina, ne büyük yetenek. O büyük gözleri ile sadece bakmıyor, konuşuyor. Karakteri anlıyor ve onunla yaşıyor, yaşatıyor. Duygu dolu. Bir insanın hayatını yaşamak istemesi ölümcül müdür? Ona giden her yol mübah mıdır? Biri gerçekten de çok konuştukça sözler anlamını yitirir mi? Konuşmadan anlaşmak mümkün mü? 

Sonra aklıma Catherine geldi. Bir anda kendini buz gibi sulara atışı, en sonunda da bile isteye ölüme gidişi. Sonra Shin Hae-mi'nin günbatımı dansı, açlığı. Mona 'nın yollara düşmesi... Kadınlar... Hayatını istediği gibi yaşamak için bile bir şeylerden vazgeçmek zorunda kalan insanlar. Güçlü ne istediğini bilen ama kazanırken kaybedenler, kaybederken bile kazananlar... Sonuna kadar korkusuzca yürüyenler... 

Güçlü kadınları izlemek beni mutlu ediyor. Onları sinemada izlemek ekstra keyif. Özellikle toplumun değer biçtiği rolü bir çırpıda silip atıp kendi yollarını ne pahasına olursa olsun kendi çizen kadınları izlemek her zaman ilham verici.

Oslo, 31 August, birçok açıdan alakasız ama tüm gün aklımda. Ne filmdi ama... İçim acıyor.

Bir filmi izledikten sonra başka filmler izlemek istiyorsam ve bende başka hisler bırakıyor; bir tohum gibi filizleniyor ve çoğalıyorsa fikirler işte o zaman anlıyorum iyi ve nasıl hissettiğimi unutmayacağım bir film izlediğimi. Saat 03:44 ve beni bu yazıyı yazmaya iten sadece bir film. Bazen sen sadece Harry değilsindir, bazen bir film sadece bir film değil. Onu unutabilirsin ama nasıl hissettirdiğini asla. 

Bahsi geçen ve önerilen filmler;

Jules et Jim

Burning

Vivre Sa Vie

Vagabond

Harry Potter Serisi

8 yorum:

  1. Güçlü kadınları izlemek okumak gerçekten insana böyle özgüven aşılıyor. Bence yoğunluktan değil de içinde bulunduğumuz durum bizi biraz bunalıma sürükledi. Çünkü bu aralar ben de pek bir şeyler izleyemiyorum. Senin yazında yazdığın filmlere de bakacağım izlememişim çünkü. Sen bu kadar etkilendiysen severim diye düşünüyorum. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Belki de, bunalım olabilir. İzlersen yorumlarını yazmayı unutma :D. Bakalım sevecek misin :)

      Sil
  2. Uzun zamandır yoktum buralarda. İnsana keyif veren işlerden uzaklaşınca nasıl tatsız bir hayatla kaldığını iyi biliyorum. Bir dönem ben de hiç film izleyemezdim şimdi ise her gün bir tane izliyorum resmen. Blog da öyle, uzaklaşmak zorunda kalınca aslında bana ne kadar iyi geldiğini fark ediyorum. Umarım bahanelerimiz biter ve gümbür gümbür yaşarız bu hayatı. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de yavaştan başladım izlemeye, bir de sinemaya gitmeyi özledim ya :(. Virüs birçok açıdan etkiledi bizleri. Ondan mı emin de değilim ama oluyor bir şeyler işte :).

      Sil
  3. evet anlayabiliyom seni, iyi filmler ağlatır doğru, duygu taşması oluyo de mi :) yani, filmde duygu sömürüsü olmaz öle bişi değil. filmde belki doğru bişi olur veya yüce bir duygu belk veya fazla sanat gibi :) jules ve jim tabii yanii, vivre sa vie hıhım, ah rohner zaten, örneğin, dört mevsim öyküsü nü hep izliyom :) böyle hep izlediğim bi film de, melekler koyu (le baie des anges) :) senin bana sölediğin peppermint soda da onlardan benim için :) chabrol ve lelouch bütün filmleri :) truffaut camdaki kadın, yaşasın pazar :) oleey ne güzeldi yazın heyecenlandırdıııı :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İyi film ağlatıyor, bazen yalnız değilim diyorsun bazen güzelliğinden bazen derdini net anlatmasından bazen de filmin insanda uyandırdığı duygu yoğunluğundan. Fazla sanat ilginç bir tanım oldu ama sanat olduğunu hissettiren filmlerde zaten hüngürt şakırt :).

      Sil
  4. Güçlü kadın öğeleri barındıran filmleri de kitapları da çok seviyorum. Ayrı bir haz veriyor bana ♥

    YanıtlaSil