15 Eylül 2020 Salı

Atıştırmalık (Türk ve İtalyan Sinemasından Filmler)

Gözümün Nuru - Hakkı Kurtuluş, Melik Saraçoğlu 2013


Otobiyografik hikayesi olan net bir film. Ben sevdim. Hoşuma gitti. Yönetmen olmak isteyen ve Lyon'da sinema okumaya giden bir gencin aniden gözlerinin rahatsızlanması ve kör olma riski ile apar topar İstanbul'a dönmesini, ameliyat ve sonrasında geçen süreyi anlatıyor. Hayalleri ile gerçek arasında sıkışan genç yönetmen ailesinin desteği ile bu süreci geçiriyor. Trajikomik bu hikayede tadımlık yeşilçam melodramlarından sahneler yüzde tebessüm oluşturuyor. Mubi'de şu an gösterimde ve hala izleyebilirsiniz. Öneririm :).


La Dolce Vita - Federico Fellini (1960)


Fellini'nin en bilinen filmlerinden Tatlı Hayat geçen gün Mubi'ye gelince izleyeyim dedim. 3 saate yakın siyah beyaz çekilen bu film hoşuma gitse de favorilerim arasında değil. Çapkın gazeteci karakterini Marcello Mastroianni canlandırıyor. İşi gereği Roma sokaklarını karış karış gezen bir gazeteci Marcello (karakterin ismi de aynı) karakterinin peşinden biz de haber kovalıyoruz. Kitap yazmaya çalışırken para kazanmak için magazin haberleri yapıyor ve aslında bu iki farklı dünya da genel olarak Marcello'nun hayatının temel çatışmasını temsil ediyor. İki farklı dünya arasında gezinen Marcello ne istediğini tam olarak bilmiyor.

Bu sırada da birçok insan ile tanışan yakışıklı Marcello evde nişanlısı beklerken çapkınlıktan da geri kalmıyor. Birçok dost da edinen Marcello'nun evli ve iki çocuk babası arkadaşı ile olan ilişkisi dikkat çekiyor. Bu arkadaşın hikayesi ve  Marcello'nun hayatına etkisi, beni en çok etkileyen hikaye oldu. Bunun yanı sıra nişanlısı ile olan ilişkisi de bence etkileyiciydi.

Nedense filmin Marcello Mastroianni'nin özel hayatı ile benzerlikler olduğunu düşündüm. Biraz hayatına baktığımızda Marcello bey az can yakmamış. Son olarak da ekranda kendisini bayıla bayıla izlediğimi not düşmek isterim. Her filminde benim de canımı yakmayı ihmal etmiyor :). Gösterişli bir yaşam tarzlarının yanı sıra entelektüel bir çevresi de olan Marcello'nun kendisi dahil etrafındaki herkesin kostümleri de göze ayrıca hitap eden güzel bir detay.
Devamını Oku »

6 Eylül 2020 Pazar

İyi Filmler Beni Ağlatır

Bu aralar film izlemiyorum, izleyemiyorum. Yoğunluğa suç atabilirim ama ondan değil biliyorum. Yine de hep sevdiğim filmleri tekrar izliyorum. Güvenli sularda yüzüyorum. Ne hissettiğimi ve nasıl hissedeceğimi biliyorum. Bu bana güven veriyor, risk almıyorum. 

Jules et Jim, Burning en son Vivre Sa Vie, tekrar izledim. Hepsi rahatlıkla tüm zamanların en sevdiğim filmlerde başı çeker. Olayları, karakterleri, mekanları unutmuş oluyorum ama dedikleri doğru filmlerin bana hissettirdiklerini asla. 

Eski Fransız filmlerini çok seviyorum. Rohmer'ın filmlerinde yaşayan bir karakter olmak istiyorum mesela. Plaktan müzik dinlemek, sahaftan aldığım minicik kitabı okumak ve Jules et Jim'i sinemada görmek istiyorum. 

Anna Karina, ne büyük yetenek. O büyük gözleri ile sadece bakmıyor, konuşuyor. Karakteri anlıyor ve onunla yaşıyor, yaşatıyor. Duygu dolu. Bir insanın hayatını yaşamak istemesi ölümcül müdür? Ona giden her yol mübah mıdır? Biri gerçekten de çok konuştukça sözler anlamını yitirir mi? Konuşmadan anlaşmak mümkün mü? 

Sonra aklıma Catherine geldi. Bir anda kendini buz gibi sulara atışı, en sonunda da bile isteye ölüme gidişi. Sonra Shin Hae-mi'nin günbatımı dansı, açlığı. Mona 'nın yollara düşmesi... Kadınlar... Hayatını istediği gibi yaşamak için bile bir şeylerden vazgeçmek zorunda kalan insanlar. Güçlü ne istediğini bilen ama kazanırken kaybedenler, kaybederken bile kazananlar... Sonuna kadar korkusuzca yürüyenler... 

Güçlü kadınları izlemek beni mutlu ediyor. Onları sinemada izlemek ekstra keyif. Özellikle toplumun değer biçtiği rolü bir çırpıda silip atıp kendi yollarını ne pahasına olursa olsun kendi çizen kadınları izlemek her zaman ilham verici.

Oslo, 31 August, birçok açıdan alakasız ama tüm gün aklımda. Ne filmdi ama... İçim acıyor.

Bir filmi izledikten sonra başka filmler izlemek istiyorsam ve bende başka hisler bırakıyor; bir tohum gibi filizleniyor ve çoğalıyorsa fikirler işte o zaman anlıyorum iyi ve nasıl hissettiğimi unutmayacağım bir film izlediğimi. Saat 03:44 ve beni bu yazıyı yazmaya iten sadece bir film. Bazen sen sadece Harry değilsindir, bazen bir film sadece bir film değil. Onu unutabilirsin ama nasıl hissettirdiğini asla. 

Bahsi geçen ve önerilen filmler;

Jules et Jim

Burning

Vivre Sa Vie

Vagabond

Harry Potter Serisi

Devamını Oku »