İki haftadır cumartesi günleri tiyatro ve müzikale gitme şansım oldu. Perşembe günü de Frankenstein'ı izledim. Daha önce İstanbul'da hiç gitmediğim sahneleri de görme şansım oldu. O açıdan da güzeldi. İstanbul'a ilk geldiğimde uzaklık benim için sıkıntı değildi, her yere gidiyordum ama artık yakın çevrelerdeki etkinlikleri tercih edip arada çok istediğim etkinlikler olunca yaka değiştirmek ya da zorunluluktan gider oldum uzak yerlere. Yaşlanıyor muyum zamanım artık daha mı değerli bilmem ama son bir iki senedir bu şekilde tercih ediyorum.
Köpek Kalbi Tiyatro Oyunu
Geçen hafta (8 Kasım 2025) Sadabad Sahne'de Köpek Kalbi oyununa gittik. Mihail Bulgakov'un aynı adlı kitabından uyarlanan bir tiyatro oyunu. Öncelikle sahne dekoru çok güzeldi, köpek kostümü de. Köpek rolünü oynayan Caner Çandarlı da başarılıydı, lakin ben oyunu sıkıcı buldum. Sahne çok karanlık ve hikaye de akmıyordu. Kitabı da okumayan biri olarak ana fikri anlasak da oyunun içine girmek ve duyguları anlamak çok zor. Ben genel olarak beğenmedim.
Oyunun özeti;
"1924 yılı… Sovyet Rusya’nın karanlık atmosferinde, toplumsal düzenin ve bürokrasinin içine sıkışmış Profesör Preobrajenski insan beyni ve gençleşme üzerine çalışmaktadır. Ona dünya çapında şöhret kazandıran, insanların gençleşmesini sağlayan bir teknik geliştirmiştir. Beyin araştırmaları sürecinde yeni bir deney yapmayı tasarlar. Sokak köpeği Şarik’e zor bir ameliyatla bir insandan alınan hipofiz ve testisleri nakleder.
Fakat ameliyattan sonra beklenmedik değişimler baş gösterir, Şarik insana dönüşmeye başlar. Bu değişim Profesör Preobrajenski’nin evinin kurallarını altüst edecektir.
Köpek Kalbi, toplum mühendisliği, çürümüş bürokrasi ve sınıf savaşlarıyla toplumsal barışı yitirmiş bir halk üzerinden, insanı insan yapan şey nedir sorusunu soruyor."
Alıntıdır.
Frankenstein Filmi
Yakın zamanda Frankenstein kitabını okuyan biri olarak Guillermo del Toro'nun Franskenstein'nını izledim hemen. Del Toro'nun filmi olduğunu bilmesem yine onun filmi olduğunu tahmin ederdim. O yeşil tonunun ağırlığı, canavar hikayesi ve yer altı mekanı ve su teması ile önceki filmlerindeki görsellerle benzer yapıda. Oyunculuklar kötü değil belki ama bana hitap etmedi özellikle Victor'u oynayan Oscar Isaac'i fazla abartılı buldum. Jacob Elordi'nin dans eder gibi yaptığı roller hoşuma gitmedi. Mia Goth iyiydi bence bir tek onu ve amcasını oynayan Christoph Waltz'u sevdim oyunculuk olarak. Kitaptan bire bir uyarlama değil daha çok yorum olarak uyarlanmış bir film.
Yazının bundan sonrası spoiler içerir.
Kitaptan farklı olarak filmde Victor karakterinin geçmişi daha güzel resmedilmiş ve karakterinin gelişimini anlamak daha kolay. Annesi ve babası ile ilişkisinde; sevgi dolu annesine özleminden kaynaklı ölümü yenme isteği ve yarattıktan sonra soğuk ve katı babasına dönüşme hikayesinin anlatımı başarılı. Aynı şekilde kitaptan farklı olarak Victor'un finalde özür dilemesi belki de tüm filmin can alıcı noktası çünkü kitaptaki Victor'un böyle bir kapasitesi yok ama bence sıkıntı şu filmde resmedilen Victor karakterinin de böyle bir kapasitesi yok; o yüzden Canavar'ın onsuz olan hikayesini dinleyip bir anda özür dileyen bir karaktere dönüşmesi çok hızlı ve nitekim inandırıcı gelmedi. Olması gerekeni gelişim olmadan verince çok çiğ kalıyor. Burada benim filmi sevmememin en büyük sebebi olan şey de bu aslında.
Esas canavarın Victor olması ve bunun birçok şekilde film boyunca Victor'un yüzüne vurulması yine kitapta bunu düşünen sadece biz yani okuyucuyken, filmde çevresinin de bunu görüp kendisine direkt söylenmesi bir nebze de olsa içimize su serpiyor. Prometheus yorumu filmde de karşımıza çıkıyor ve modern Prometheus insanlığa ateşi(bilgiyi) veren el kendini burada da yakıyor. Viktor kitaptan farklı olarak filmde daha olması gerektiği gibi cezalandırılıyor bir nevi ve farkında olarak ölüyor ki bence bu filmin çok sevilmesinde önemli bir etken, benim filmi sevmem için yeterli olmasa da.
Film çok katmanlı, altyapısı güçlü hem psikolojik olarak komplekslerden ve insan ilişkilerinden bahsetmek mümkün hem Yunan mitolojisinden destek alması filmi incelemeye birçok alanda okumaya da açık bırakıyor. Bu yönden film incelemelerini farklı bakış açılarından okumaya yer açması açısından film güzel. Tabi esas kaynağın bu kadar güçlü bir metin olması zaten Frankenstein'ı evrensel bir başyapıt yapıyor. Teşekkürler Mary Shelley diyoruz.
Spoiler bitti.
Fosforu Cevriye Müzikali
Suat Derviş'in Fosforlu Cevriye kitabından uyarlanan oyunu canlı orkestra eşliğinde müzikal olarak Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahne'sinde dün gece (15 Kasım 2025) izledik. Ve öncelikle sahne çok güzel. En beğendiğim tiyatro sahnelerinden biri oldu. Yaklaşık arayla beraber 3 saat süren oyun bence uzundu. Lakin müzik güzeldi, oyunculuklar güzel ve hikaye de güzel anlatıldı. Benim özellikle oyunculuklarını beğendiğim karakterler Güllü ve Sümbül karakterlerini oynayan Yağmur Damcıoğu Namak ve Binnur Özpınar oldu. Bence çok ama çok başarılıydılar. Yağmur hanım zaten bu rol ile ödüllerini de almış ve fazlasıyla hak etmiş. Binnur hanımı da Bizimkiler dizisinden Dunkof'un aşkı Dilek olarak hatırlarsınız belki yaşınız yetiyorsa ama benim çok sevdiğim bir dizi olduğundan bu bilgi beni mutlu etti. Oyunda aksanını bir an olsun bile değiştirmedi ve hep karakterde kaldı. Cevriye rolünü oynayan Irmak Örnek'i bu role pek yakıştıramadım. Sesi güzel oyunculuğu da kötü değildi ama nedense tam o karakterin ruhunu yansıttığını düşünmüyorum.
Oyuncular aktif olarak hem şarkı söyledi hem dans etti hem seyirciyle hem de orkestra şefi ile aktif iletişim halindeydi. Sesleri hepsinin çok güzel ama özellikle pembe paltolu bir oyuncu vardı isminden emin olmadığım için yazmayacağım ama izlerseniz Hasret diye de bir şarkı söyledi. Zaten en çok şarkı söyleyen oyunculardan biriydi. Sesi çok güzel.
Sahne dekoru yine güzeldi ve hem Köpek Kalbi'nde hem de bu oyunda döner bir sahne kurdular ve farklı mekanlarda yer değiştirilmesi çok hoşuma gitti. Fosforlu Cevriye'nin de dekoru güzeldi ve ikisinin de tasarımı Barış Dinçel'e ait. Köpek Kalbi'ndeki ayrıca güzeldi, detaylar hoşuma gitti. Kendisinden de bahsedelim bu kadar beğenmişken iki oyunda da.
Oyun özeti alıntıdır.
"Anne babasını tanımadığı için gökteki yıldızlardan doğduğuna inanan, denizin kucağında bir sokak çocuğu olarak büyüyen, Galata mevkiinde karnını doyurabilmek için “icra-i sanat” eyleyen Cevriye, sıradan bir sokak kızı değil aslında İstanbul sokaklarının ta kendisidir. Hastalık ve soğuktan ölüme yaklaştığı o gece, karşısına çıkan esrarengiz bir Adam sayesinde hayata ve kara sevdaya tutunur. Cevriye’nin daha önce tanıdığı erkeklere hiç benzemeyen ve ona “siz” diye hitap eden bu Adam aslında gizli yaşayan bir idam mahkûmudur. Cevriye onu tanıdığı günden sonra artık bambaşka bir “insan” olmuştur. Hapis, sürgün, aradan geçen zaman ve türlü belalara rağmen bu aşktan vazgeçmeyen Cevriye, sevdiği için her şeyi göze alacaktır."
Bu aralar White Lotus'a başladım ve 3. sezona girdim. Bir diziyi hem bu kadar itici bulup hem de izleyip merak ettiğim olmamıştı sanırım. Bir şekilde merak edip izlemek istiyorum devamını ama beni çok da rahatsız ediyor karakterler biri hariç, Peppa Pig'imiz Jennifer Coolidge. Kendisine bayılıyorum ama detaylı yorumlarımı yine üçüncü sezonu da bitirince yaparım. Kendinizi sevmeyi ve yeni şeyler denemeyi unutmayın, sevgiler.





