Filmde, eski bir arkadaş grubu sevdikleri büyükleri Neziş'in rahatsızlanması dolayısıyla yeniden bir araya gelir ve bu bir araya geliş eski defterlerin açıldığı bir toplantıya dönüşür. Sıcak tonlarda renkleri ile tatlı, yer yer de güldüren bir film olmuş lakin beğendin mi diye sorarsanız cevabım aşağıda incelememde.
Öncelikle Caner Özyurtlu'nun kendisini dinlemeyi çok seviyorum. Birçok konuda da düşüncelerimde yalnız olmadığımı hissettirdiğinden kendisinin youtube kanalını zevkle takip ediyorum. Kendisi bir loş sohbetinde filme 6 verdiğini söyledi ki az verdiğini söyleyemeyeceğim :). Ben kendisini çok sevdiğimden ve iyi bir sinefil olduğunu bildiğimden ondan daha da güzel işler izlemek isterim. Gelelim filmin yorumuna.
Filmdeki ana hikaye, çocukluktan beri iki en yakın arkadaşın "yakın arkadaşına aşık olma" mottosu ile bir türlü birbirine açılamamasını konu alıyor. Her ne kadar yeni kişilerle ilişkileri olsa da bir türlü farklı ilişkilerinde süreklilik sağlayamıyor, yaşanmamışlığın olasılığı akıllarını çeliyor ve sonu olmayan bir loopa bağlanıyor ilişkileri. Hani derler ya ne senle ne de sensiz!
Bir de yan rollerde izlediğimiz ablalar, kardeşler ve arkadaşlar var. Filmdeki komedi düzeyini arttırmak için kullanılan en belirgin çatışmalardan biri; eski iki arkadaşın ayrılan farklı yolları ve geleneksel ile modern ilişkilerin çatışması. Yine komedi kısmına destekte bulunan ve bence en güzeli umursamaz yeni kuşağın eski kuşak ile iletişimi ve ölüm şakaları. İkincisi işe yararken ilki yapay kalıyor.
Çok fazla karakteri olan filmlerde son zamanlarda en dikkatimi çeken şey yan karakterler hikayeyi ne kadar destekliyor, amaçları ne, neye hizmet ediyorlar, kısacası neden varlar. Bunu film için netleştirmediklerinde, yani yan hikayeler ana hikayeyi desteklemeyip filme katkı sunamadıklarında işler sarpa sarıyor, Azizler'de olduğu gibi. Bu filmdeki bazı yan karakterlerde de aynı sıkıntı var; lakin Azizler'den bu konuda daha iyi diyebiliriz. Tabi bu karakterler, alışagelen tipleri oynamaktan kendilerini alamıyorlar. Mesela, Özge Özpirinççi'in oynadığı karakterin tek görevi modern ilişkinin temsili olarak eski arkadaşını kışkırtıp çatışma yaraması ki onda da çoğu zaman diyaloglarda bir yapaylık mevcut. Arkadaşını sürekli eleştirmek dışında fikrini savunduğu kısımlar daha çok ezberden okunan sözcüklere dönüşüyor. Böyle tatlı bir arkadaş hikayesinde mesela ben güldüğünü bile hiç hatırlamıyorum. Neziş ile olan sahneleri saymazsak karakteri savunduğu hayat içinde mutlu değil ama umursamaz görüyorum. Bu da yapay kalıyor altını dolduramadığında. Bir diğer yan karakter, Gökçe'nin ablası biraz daha aktif rol alıyor, inişi çıkışı var ama bir yere de pek bağlanmıyor gibi.
Berrak Tüzünataç'ın oyunculuğunu pek beğenmiyorum kişisel olarak ama bu role çok uyduğunu düşündüm :). Genel olarak da oyunculuklar vasat diyebilirim ama hikaye içinde zaten ne kadar alanları vardı ki. Kendilerinden beklenenleri yapmışlar.
Gelelim ana hikayenin Crashing dizisi ile aynı olmasına :). Netflix bile Biz Böyleyiz'den sonra Crashing öneriyor ki benzemekten öte baya bir aynılık mevcut ama bu benim için sıkıntı mı değil. Birçok hikaye bugüne kadar tekrar edildi, çekildi. Mesela Bluberry Nights filmindeki yan hikayelerden biri "Paris, Texas"'taki hikayeye çok benziyor. Lakin biri aldığı ile hem görsel olarak hem de oyunculuklarla yeni bir şey yaratmış ve ben izlemekten keyif alıyorum. Önemli olan hikayenin ya da fikrin aynı olması değil. Bugüne kadar binlerce hikaye sandığımızdan daha fazla yeniden çekildi, alınıp yeni bir şeye dönüştürüldü. Bazıları o kadar başarılı oldu ki yere göğe koyamadık, ödüllere boğduk. Sorun hiçbir zaman fikrin aynılığı olmadı, sorun bunu almakla kalıp kalmadığı! Fikre bir şey katamadığında sıkıntı oldu. Filmdeki sıkıntı ve yapaylık da bu bence. Fikri dönüştüremedi, yarım kaldı. Bize "orijinali" var, daha güzel diye düşündürttü ki orijinal diye bir şey kaldı mı tartışalım, benim hala üzerine düşündüğüm bir konudur. Sonuç olarak filmin başarısını kesen en önemli mesele bu bence. Bir de Loş Sohbet'i ne zaman izlesem çok finali var diye eleştiri geliyor ama sonu bence tamam, filmdeki asıl sıkıntı o değil.
Sonuç olarak, filmi izlediğime pişman değilim ama ille izleyin demem :). Boş zamanda izlenebilecek tatlı bir film, o kadar. Size kalmış :)!
Gerçekten bende filmi bitirdiğimde beğenip beğenmediğime karar verememiştim, yalnız değilmişim bu anlamda :) fikrinize sağlık..
YanıtlaSilTeşekkür ederim <3
SilBen de senin gibi düşünüyorum yani izleyin diyemem ama neden izledim de diyemem
YanıtlaSilAhahha, aynen güzel açıklamışsın <3
SilYorumuna katılıyorum. Netflix'e ilk geldiğinde izlemiştim. Keyifli vakit geçirtiyor ama yeni bir şey yok filmde.
YanıtlaSilAynen öyle, o da filmi baya kötü etkilemiş :/.
Silyorumlardan dolayı pek izleyesim gelmemişti :) herhalde daha da izlemem
YanıtlaSilYani ısrar etmem izleyin diye :). Ortalama ya da altı gibi bir film
SilO kadrodan ben bambaşka bir şey bekliyordum ama yapacak bir şey yok :)
YanıtlaSilDediğin gibi çıtır izlemelik ama çok fazla şey beklememelik olmuş :)
İşin kötüsü kadro benim sevdiğim bir kadro da değil :). Beklentim daha çok Caner Özyurtlu ve filmin yazarlarından Melikşah'tandı :(.
SilBayılıyorum böyle objektif ve detaylı yorumlara- bilgilendirmeye
YanıtlaSilTeşekkürler
Çok teşekkür ederim, ben de ne zaman senin yorumunu okusam bir yükseliyorum, mutlu oluyorum :D.
SilMaide'den sonra bilemiyorum Altan, hahahahah :)
YanıtlaSilMaide'yi izlemediğim için ben de bilemiyorum :)
SilCaner Özyurtlu'nun Yok Artık'ı çok iyi bir film bence. Biz Böyleyiz orta karar. Fakat Caner Özyurtlu benim de dikkatimi çekiyor.
YanıtlaSilYok Artık bence de güzeldi :). İlk film özellikle. Kendisi bence de filmlerinden daha ilginç bir karakter :). Seviyoruz <3
SilBen bu filmi hiç beğenmemiştim. Kadrosu için izlemiştim ama hayal kırıklığı yaşadım. Sanki kendileri eğlenmek için çekmiş gibi.
YanıtlaSilKadro benim pek sevdiğim bir kadro değil açıkcası o yönden beklentiye girmedim o yüzden ama Caner ve Melikşah'tan beklentim yüksekti tabi :).
Sil