Merhabalar, nasılsınız? Havalar güzelleşti gibi, artık bayılacağız bu sıcaktan deme vakti çoktan geldi bile :). Merhaba yarı yanmış kollar :). Dikkat edin kendinize, öyle çok güneşte kalmayın :). Canım okuyucularıma bir şeycikler olmasın. Ben bu aralar sıcaklardan değil ama deli gibi kışı özlüyorum, Ankara'nın kışını. Renkli kazaklar, çoraplar giymeyi, atkısız beresiz çıkmamayı, Ankara'nın o güzel grisini, karını, o soğukta içilen sıcacık kahveyi, okunan kitabı, botlarımı, kalın paltomu, Aylak Madam'ın yokuşunu tırmanmayı, yeni yerler keşfetmeyi, tiyatroya gitmeyi, Sakarya'da yürümeyi, Tunalı'da gezmeyi, Kızılay'da yemek yemeyi, sahaf araştırıp, kitap karıştırmayı ve karanfil kokusunu... Özlüyorum işte. Şimdi de yapılmaz mı illa ki yapılır ama o his yok. O kışın güzel kokusu yok. Bir şeyler eksik sanki. Kış gelirse belki o his gelir diyorum, Ankara'daki ilk kışımın o tertemiz, güpgüzel, mis kokusunu tekrar hissederim belki. Ahhh saçmalıyorum sanırım,temanın beni getirdiği haller herhalde, yine aşkım kabardı canım Ankarama :). Sanırım platonik takılıyorum. Pek bir karşılığını alamadım. Nankörlük mü ediyorum acaba :). Neyse o anlar beni sevmese de. Ama umalım ki o da beni seviyor olsun :).
Merhabalar :) Nasılsınız? Umarım bu güneşli günler gibi güzel geçen günleriniz olur. Tam da bir pazar yazısı başlığı değil mi :/ ama ben salı paylaşıyorum olsundu :). Gayet uzun ve açıklayıcı olduğunu düşündüğüm başlıktan da anlaşılacağı gibi bugün gerek pazar gerek hafta içi dizisi olmadığı günler araya sıkıştırıverdiği, sabahları hatta ve hatta sıkıcı hafta sonu öğlen saatlerinde (yeterince açıklayıcı oldu, sus artık) televizyonda verilen bu tatlılar tatlısı, iyinin kazandığı, kötülerin cezalandırılıp iyi yola saptırıldığı, adaletin yerini bulduğu, hayatın aslında pembe bir pamuk şeker olduğunu gösteren (?) ve tabi ki hep mutlu sonla biten bu içimizi ısıtan filmlerin 10 tanesini nostalji edasıyla sizlerle paylaşacağım ve eminim ki canım 90 kuşağı bu filmlerin en az beşinin tiyakisi diğer beş filmin de aşinası. Sanırım hepsi Amerika yapımı :/, pek bir çeşitlilik, sizi şaşırtan olaylar ya da sanatsal bir şey tabi ki yok (yerdim mi övdüm mü kinaye mi yaptım inanın ben de bilmiyorum). Ve hepsi tabi ki komedi türünde ki bayılırım. Yani kısaca böyle kafanızı rahatlatıp boşaltmak , birazcık gülümsemek ve nostalji yaşamak için tekrardan (yani işte artık büyüdük ya falan filan, mesela ben bugün özellikle, bir sayı atladım :))) izlenilebilecek filmlerden tabi ki Türkçe dublaj şartıyla :). Çenemin düştüğü bir yazıya yine merhaba dedik sanırım ben listeye geçtim, görüşelim :).
1. Jumanji
Ne zaman çıksa ama ne zaman çıksa bayıla bayıla izlerim. Şimdi tamam, Wong Kar Wai izleyip, Godard sevebilirim ama hepsinin yeri ayrı. Arada elitliğime gölge düşürür alırım cipsimi kolamı geçerim TV karşısına oturur izlerim. Jumanji ya Jumanji! Kaç versiyonu yapıldı da vermedi aynı tadı. Canım Robin Williams bıraktığında bizi, çocukluğumu da aldı sanki :(. RIP Robin. Seni unutmadık, hala o güzel sıcacık gülümsemenle içimiz ısınıyor.
2. Bitirim İkili Serisi
Ya dünyanın en şapşik polis memuruyla, dövüş ustası Chan abimizin bu serisi sevilmez mi ya :). Her izlediğimde uzak doğu yemekleri yiyesim gelir :). Ünlü Çin Mahallesini de ilk bu filmde görmüş olmam muhtemel. Filmde Chan oturaklı, sabırlı, kibar tamam tamam hep stereotip ama olsun arada iyi geliyor. Hem serinin ikinci filminde güzeller güzeli Ziyi Zhang da var :).
3. Şaşkın Dedektif
Yine bir şapşik polis memuru ama bu sefer sahtesinden, komedisi bol actionı yerinde :). Ya ben polisiye seviyorum, komedi de. Bunların ikisini beraber daha çok seviyorum :). Bu filmi de çocukken çok severdim.
4. Dr Dolittle/Çatlak Profesör Serileri
Jim Carrey'den hallice bir Eddie Murphy var burada, mimik adamı. Sevmemek, gülmemek mümkün mü şimdi. İkisi farklı filmler ama yani ayırmaya da gerek yok :). Çok tatliş filmler (resmen dilim değişti nasıl yazıyorum ya, sen elit bir blogsun kendine gel). Kendime ayarımı da verdiğime ve şizofrenimi sizlere kanıtladığıma göre yeni maddeye geçelim.
5. Sihirli Oyuncakçı
Dustin Hoffman'ın olduğu yine çok tatlı çok güzel bir film. Valla eve dvdsini aldım arada izliyorum :). Severim. Yalnız çeviriden ötürü ilk izlediğimde televizyonda sebeci sebeci diyormuş da anlamıyormuşum ne dediğini. Meğersem muhasebeci demek isterken alaylı bir dille sebeci diyormuş :). Bir arkadaşım benden elit olmasın söylemişti :/.
6. Polis Akademisi Serisi
Mahonyyyy! Ya yine ne zaman çıksa izlerim bence siz de bir yerde görünce durup izliyorsunuz. Zaten bir ara bir yerde gördüm ya da okudum, Türkiye'de Amerika'dan daha fazla seviliyor sanırsam bu seri (tamamen uyduruyor da olabilirim) :). Tabi TV'de sürekli koymalarının etkisinin olduğunu düşünüyorum:).
7. Wasabi
Yine bir polis memuru yine komedi yine action. Baya baya benim çocukluğum suçluların peşinde geçmiş. Boşuna çocukken dedektif olmak istemiyordum demek, fazla etkisinde kalmışım :'))). Bu sefer karizmalar karizması Jean Reno var hem de Luc Besson ile birlikte. Benim en sevdiğim yönetmenlerden Besson'ın senaryosunu yazdığı bu film yine sizi saracak. Zaten Jean Reno'yu sevmeyeni kınıyorum, kınadım.
8. Mrs Doubtfire
Yine Robin yine Williams. Canım benim ne de tatlı bir filmdir bu :).
9. Daddy Day Care
Ya tekrara düşmüyorum listenin kendisi tekrar zaten :). Evet Eddie Murphy var ve ben iki filmini şimdiye kadar yazdım zaten, bunu da yanına koymadım ama... Blog benim yayın benim kurdum bırak bu liste benim (yumruk emojisi).
10. 101 Dalmaçyalı
Ve geldik benim çocukken çok sevdiğim filmler arasında olan köpeklerin başrolde olduğu tüm filmler adına bu filmi koyuyorum (sadece köpekleri futbolcu basketbolcu hokeyci cicicici yapan filmler hariç, abartmasınlar yani bir konu buldular diye). Beni bilen bilir (Bu lafı da hiç sevmem) ben köpek delisiyim hatta şu an deli gibi olmayan köpeğimi sevdiğim fantastik bir dünyam var. Nerede görsem sevmeye çalışırım ama her zaman karşılık aldım mı tabi ki hayır. Çoğu zaman platonik veya tek taraflıydı. Hatta bir keresinde hayvanı nasıl bıktırdıysam, beni sevme dercesine ısırdı bile beni. O köpeği bir daha sevmedim ama başka köpekleri çokça sevmeye devam ettim. Yolda sahibini durdurup köpek sevdim. Baya çılgın gibi köpek severim anlayacağınız. Hatta sanırım ben köpeğimi sevmekten öldürebilirim, rivayetler var bu konuda. Hayatım boyunca beklediğim an ise birinin bana köpek sürprizi yapmasıdır (hala bekliyorum pls) hani şu videolardaki gibi (misal christmas puppy surprise) <3<3<3<3 Kedi köpek insanı derler ya anladınız herhalde ben köpek insanıyım :). Yavru köpek görünce sulu göz olan o gıcık insan da benim, düşünün artık bir de köpek sahiplensem neler olur. Burayı sayfalarca içimdeki sevgiyi anlatmak için kullanabilirim amma ve lakin gereksiz :). Çenemi yukarıda değil şu an burada bıraktım sanırım. Kuvvetlidir kolay kolay düşmez tabi hemen, gördüğünüz gibi.
Konudan yeterince saptığıma göre sonuç kısmına geçeyim. Umarım buraya kadar gelebilmişsinizdir. Aslında bir Adam Sandler filmi de koymak isterdim ama kısmet değilmiş. Sizin de böyle çocukluğunuzu hatırlatan, nostalji yüklü filmleriniz varsa yorum yazın, çekinmeyin :). Kendinize çok iyi bakın, hayal etmeyi ve çocuk kalmayı asla bırakmayın.
Onur haftasının da gelmesi sebebiyle uzun zamandır taslakta beklettiğim bu listeyi günün anlam ve önemine ithafen paylaşmak istedim. Tek tek filmleri açıklamadım. Bazılarını zaten blogda görmeniz mümkün, diğerlerini de yeri geldikçe zaten göreceksiniz. Bahsetmediklerimden bazıları beni ciddi anlamda etkileyen filmler. Umarım yine bir liste dolayısıyla bahsederim veya tek başına inceleme yapma fırsatım olur.
Peki Queer Sinema nedir? Neden ve nasıl Queer gibi eşcinselleri "aşağılamak" için kullanılan bir kelime bu sinemayı temsil ediyor? Queer kuramı nedir? Sinemadaki yeri ve temsili nedir? Queer sinemanın yeni ve eski örnekleri nelerdir? Babam böyle pasta yapmayı nereden öğrendi? Eminim bu soruların hiçbirini merak etmiyorsunuz :), ama eğer merak ederseniz en alta bir link bırakacağım orada tüm bu soruların cevabını bulabilirsiniz :). Eğer daha fazla bu ve benzeri kitap okumak isterseniz birkaç önerim olabilir, bunun için de yorum bırakmanız yeterli :). Ayrıca bu vereceğim linkte daha çok film örnekleri görebilirsiniz.
Benim de birkaç cümle yazmam gerekirse bu makale ile alakalı şunlar olur. Yalnız uyarmam gerek, çok güzel açıklamalar var makalede benim yazacaklarım sadece birkaç yerin açımlaması, yorumlaması (bildiğiniz paraphrase işte, Türkçe'sini yeni öğrendim tek kelime kullanarak, çaktırmayın :)), o yüzden bununla yetinmeyin makale bundan çok daha fazlası, ne yazsam eksik olacak. Mesela genelde Hollywood sinemasında (ki günümüzde de devam ediyor Türk Sinemasından bahsetmiyorum bile, az çok her ne kadar duyarlılığın arttığını düşünsek de), eşcinseller ve eşcinsel olmak genel olarak, "komik, korku veya kaygı uyandıran durum, anormalilik, toplum dışılık" olarak bize yansıtılıyor. Özellikle "eski queer sinema" başlığına bakarsanız, eşcinsel karakterlerin filmin sonunda ya intihar ettiğini ya da öldürüldüğünü görebileceğimizi belirtiyor. Yine bu ilk filmlerde "efemine eşcinsellik çevrelerindeki erkeklerin erilliklerinin ölçülmesinde ölçüt olmuşlar." İşte bu gibi örnekler bence yeni dönem bazı Dünya Sineması'nda ve Türk Sineması'nda da hala sıklıkla görülen stereotip karakterler aslında. İşte bu yeni dönem Queer Sinema bu algıyı yavaş yavaş yıkıyor sanırım. Aşağıda göreceğiniz filmlerde bu yeni dönemin örneklerinden sayılabilir.
Ve her zaman dediğim gibi empati önemli. Saygı duymak önemli. Aşk aşktır ve aşk her zaman kazanır :).
1. Haftasonu - Andrew Haigh (2011)
2. Zenne - Caner Alper, Mehmet Binay (2012)
3. Bana Marianna De - Karolina Bielawska (2015)
4. Aşk Başkadır - Ira Sachs (2014)
5. Tangerine - Sean Baker (2015)
6. Mavi En Sıcak Renktir - Abdellatif Keshish (2013)
Şimdi size bu yolculuğun nasıl başladığını kısaca anlatayım. Yıllar yıllar önce günlerden bir gün ben soundcloud'da yine gezinip yeni keşifler ararken şu an kesinlikle hatırlamadığım bir şekilde "Silik Düşler" adlı bir kayda denk gelirim ve bağımlısı olurum. Öyle böyle değil her gün her saat dinlerim sesi, müziği bu kadar mı güzel olur diye diye. Sonra öğrendim ki bu adam aslında birçok sanatçının aranjörü, sahne arkadaşı o su bu su şusu. Anlayacağınız o günlerden beri takip ederim. Sonra bizim gibi bağımlısı olan dinleyicilerine bu kaydın, kayıtların yetmeyeceğini düşünmüş olacak ki geçtiğimiz yılın mart ayında böyle efsane, tüm şarkıları dinlenilesi, bayılınılası, ölünülesi çok güzel bir albüm çıkardı. İyi ki de çıkardı ve ben bu yazıyı yazabildim. Aslında maddelere gerek bile kalmadı ama hem derleyip toparlamak için hem de biraz daha yakından incelemek için bir liste yapalım çünkü kendisinin bu efsaneliğinin hala yeterince iyi bir dinleyici kitlesine ulaşmadığını düşünüyorum ki bu çok ama çok haksızlık. O yüzden gelelim Can Güngör sevmek için beş nedene :).
1. Naif sesi ve ondan hallice güzel müzikleri, sözleri
Albümdeki şarkılar efsane diye boşuna demedik. Sesi, müziği, sözleri bir an başka bir evrene geçmeniz garanti :)
Bu da aşırı aşırı güzel, siyah-beyaz çekilmiş, içinize işleyen "Uçurumlardan" klibi.
2. Sevdiğimiz isimlerin aranjörü olması
Can Güngör zaten yıllardır müzik istelerimizde ama işin görünmeyen kısmında, bazen sahnede Göksel'e Teoman'a davulla eşlik ederken bazen de Mabel Matiz veya Ceylan Ertem'in albümlerinin yapım aşamasında.
3. Ona Kent Ozanı diyollağ
Evet, arama motorlarına Can Güngör yazınca karşınıza kent ozanı çıkıyor. Bu tanımlama ona sanırım ilk müzik yazarı Murat Beşer'den gelmiş ve öyle de kalmış.
4. Resmen müzik için doğmuş yahu!
Albümdeki tüm enstrümanları kendisi çalmış, sadece üç şarkıda Ozan Tekin klavyesiyle eşlik etmiş. Sayın Tekin artık yakın takibimde son zamanlarda nerede bir şey sevsem karşıma çıkıyor, dur bakalım :).
Bu kayıt şarkının demosu yani ilk dinlediğimiz zamanki hali <3
5. Künt Grubu
Bu grupta kimler yok ki. Bir kere birçok projede, şarkıda beraber çalıştığı Cihan Mürtezaoğlu var. Benim yine çokkk sevdiğim bir müzisyendir ve albümü çıktığında yine böyle bir yazıda görmeniz yüksek muhtemel kişidir. Çok güzel şarkıları vardır bir bakın. Zaten arada beraber konser de verdikleri görülmüştür. Tabi grupta sadece bu iki isim yok Sen Yağmur Dök'ten tanıdığımız Ezgi Altıner'de bu grupta. Yine birçok önemli sanatçıya gitarıyla sahnede eşlik etmiş Efe Demiral'da burada, kendisinin çok güzel de bir albümü vardır bu sene çıktı "Inside Out" adıyla. Diğer kulaklarımızın pasını silen üyeler; Zeynep Özkazanç, Fatih Vural. Bu grubu kendi solo kayıtları kadar başarılı bulmasam da güzel şarkıları var. Zaten bu kadar sevdiğimiz insan bir aradayken ortaya kötü bir iş çıkması imkansız. Sırf bu kadar güzel müzik yapan adamın bir araya gelmesi bile bir olay.
Bu bölümümüzün bir diğer konuğu sevgili Can Yayınları. Kendilerini çok severim. Yine YKY'de olduğu gibi Can Yayınlarında da hem klasikleri hem yeni yazarları okumak büyük bir zevk. Söz konusu klasikler olunca güvendiğim yayınevlerindendir bu ikisi. Can Yayınlarının özellikle son birkaç yıldır yazları D&R ile anlaşmalı olarak yaptıkları 5 Lira kampanyası dolayısıyla birçok yazar keşfettim. Onları sonuna kadar destekliyor ve böyle daha çok kampanya yapmalarını diliyorum. Çok güzel yazarları içinde barındırıyor. Biz de bundan ne kadar yararlansak o kadar iyi. Aslında önermek istediğim çok yazar var ama şimdilik gelelim seçtiğim beş yazar ve kitaba.
1. 1984 - George Orwell
Her yerde görmüşsünüzdür eminim hepiniz de okudunuz ama bu listede olmazsa olmazdı. Kitap hakkında ekstra bir yorum yapmayacağım ama kesinkes herkesin ama herkesin okuması gereken bir kitap. Hayvan Çiftliği de güzeldir ama bu kitap bence en iyisidir. Lütfen okuyun, okutturun.
2. Şans Müziği - Paul Auster
Paul Auster bilinen postmodern yazarlardan. Bu kitabı da beni en çok etkileyen kitaplarından. "Görünmeyen" kitabı da güzeldir. New York Üçlemesi benim sıradaki Paul Auster kitabım. Eğer sizde postmodern okumayı seviyor iseniz Paul Auster'a şans verin.
3. Güvercin - Patrick Süskind
Koku kitabının yazarı Süskind'in yine etkileyici kısacık bir romanı. Karakterin iç çatışmaları, çekişmeleri okumaya değer. "Koku" en bilinen kitabı, onu da hem okuyup hem izlemenizi öneririm çünkü hem kitap hem filmi iyi olan nadir uyarlamalardan.
4. Simyacı - Paulo Coelho
Brezilyalı yazarla tanışmam bu kitaba dayanır. Birden fazla okuduğum nadir kitaplardan. Yine okumam gerektiğini hissediyorum şu aralar. Bu kitap dolayısıyla birkaç kitabını daha okudum ama "Simyacı" kadar etkileyeni olmadı. Sadece Elif kitabını çok vasat buldum. Onun dışında göz atmanız gereken bir yazar.
5. Yüreğinin Götürdüğü Yere Git - Susanna Tamaro
Çok istesemde klişelerden kaçamadım :). Hep duyulan, bildiğiniz yazarları listeledim. Eğer bir daha bu yayınevinin listesini yaparsam ki şüphesiz yaparım, daha az duyulan yazarları seçmeye çalışacağım :). Susanna Tamaro İtalyan bir yazar. Dili yumuşacık, akıp gidiyor kitap. Bir diğer kitabı "Sonsuza Kadar" da yine aynı şekilde. Birazcık dinlenmek isterseniz yanınızda bulunsun bu yazar. Özellikle bu mevsimlerde tek solukta okumak için güzel kitaplardan.
Not: Fotoğraflar yine babil.com'dan alınmıştır. Sitede seçili kitaplarda indirim var bakmanızı öneririm :). Alışverişlerinizde çok tatlı başkuşlu ayraçlar ve bez çanta gönderiyorlar <3.
Bu aralar ne izliyorsun diye sorarsanız size iki yönetmenin adını verirdim. Biri Pedro Almodovar, diğeri ise Wong Kar Wai. Bu sene izleme fırsatı bulduğum bu iki yönetmenin de resmen bağımlısı oldum, şimdi her bulduğum fırsatta filmlerini izlemeye çalışıyorum. Bugün de sizlere bu yönetmenlerden ikincisini yani, Wong Kar Wai'nin resmi olmayan üçlemesini tanıtacağım ama sadece önereceğim, inceleme olmayacak :). Yönetmen Wong Kar Wai'nin "Days of Being Wild" ile başlayıp, "In the Mood for Love" ile devam edip, "2046" ile sonlanan bu üç güzel filmini sizlere tanıtacağım. Benim izlemem 2046 ile başladı çünkü üçleme olduğunu bilmiyordum :). Zaten bu filmi izlemesem de ikinci filmi izliyor olacaktım eğer bulabilseydim. Wong Kar Wai'nin adı genelde 2. film ile anıldığı için onu izlemeye çalışıyordum çünkü ilk kez yöentmenin filmini izleyecektim, ondan umudu kesince 2046'yı izledim ama gelin görün ki o aslında serinin son halkasıymış :) (Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak). Zaten karmaşık olan film benim için daha da karmaşık oldu. Tabi başlarında ama sonlarında alıştım. Hatta çok sevdim, o filmi Chungking Express izledi ki bence kesinlikle izleyin. Ardından ben şu seriyi artık izleyeyim dememle, ilk film ardından ikincisi hızımı alamayıp 2046'yı tekrar izledim :). Ve bir kez daha hayranlık. İlk izlediğimden mi bilinmez ama üçlemede 2046'nın yeri ayrı bende ama bu tabi ki demek değil diğerleri kötü. Aksine belki de benim son filmi bu kadar sevmem ilk iki filmde kurulan bu dünyanın sağlamlılığıdır, bilinmez (çünkü ben iki filmi izlemeden zaten sevmiştim 2046'yı, kendi kendimi çürütürüm, üstüme tanımam :)). Bu sadece bir yorum tabi :). Size sevmeniz için çok sebep verecek bu filmlere gelin kısaca bakalım. Bakmadan önce şunu söylemeliyim ki üç filmin de müzikleri içinize işler, etkisinden kolayca çıkamazsınız. Son filmdeki güzeller güzeli Ziyi Zhang başta olmak üzere, karizmalar karizması Tony Leung Chiu Wai'nin oyunculukları beni benden aldı. İlk filmdeki Leslie Cheung yine aynı şekilde. Ne deseler ne yapsalar içime işledi ama yine de diğer oyuncuların hakkını yemek istemiyorum. Gerçekten her şeyiyle başarılı filmler. Laf yine uzadı, hadi bakalım artık yakından :).
1. Days of Being Wild - Vahşi Günler (1990)
"Duydum ki bacakları olmayan bir kuş varmış. Sadece uçabilen, uçabilen ve yorulduğunda rüzgarda uyuyan. Kuş ömründe sadece bir kez yere inebilirmiş... öldüğünde" "Doğumundan ölümüne kadar sadece uçabilen bir kuş olduğunu düşünürdüm. Gerçek şu ki kuş hiçbir yere gitmedi. Kuş en baştan beri ölüydü." "Bu bir gerçek, inkar edemezsin çünkü geçmişte kaldı."
"Her zaman bir dakikanın uçup gittiğini düşünürdüm. Ama bazen o gerçekten kolay kolay geçmiyor. Bir keresinde, biri saatini gösterdi ve bana sırf bu dakika yüzünden, beni hatırlayacağını söyledi. Bunu dinlemek o kadar cazibeliydi ki... Ama şimdi saatime bakıyorum ve kendime bu andan itibaren bu adamı unutmak zorunda olduğumu söylüyorum."
Serinin ilk filmi. Kalp kırıklıklarıyla dolu bir aşk hikayesi. Kimseye bağlanamayan bir genç, ona aşık iki kadın. Oğlan gerçek annesini ararken, kadınlar onun gerçek sevgisini arar. Çok güzel çekimler, diyaloglar, hikayeler. İlk gençlik dönemi, ilk aşklar. Ama içlerinden birinin hikayesi bitmez, o başka filmin konusudur.
2. In the Mood for Love - Aşk Zamanı (2001)
"Biz onlar gibi olmayacağız." "Eğer fazladan bir biletim olsaydı, benimle gelir miydin?"
Bir erkek bir kadın. İkisi de evli ve bir ortak noktaları var. Eşlerinin yasak aşkı var. Onların aşkı bu çiftin arasında başka bir aşka yol açar. Ama bu aşk mutlu sonla biter mi hayır. Wong Kar Wai'nin bu üçlemesinde mutlu son aramayın; ama melankoli, kalp kırıklıkları, aşk acısı ve unutamama bunlardan bolca bulursunuz. Yine yavaş çekimler, eller, süzülen sigara dumanları, vantilatör genel olarak filmlerinde görülen belli başlı semboller. Yönetmeni izlemek bir zevk. Kıyafetlerden, dekorlara ince düşünülmüş, güzel ayrıntılar.
3. 2046 (2004)
" 2046'ya herkes aynı amaçla gider, kayıp anılarını tekrardan yakalamak için çünkü 2046'da hiçbir şey değişmez. Yine de, hiç kimse bunun doğru olup olmadığını bilmiyor çünkü hiç kimse geri dönmedi."
"Aşk zaman işidir."
"Bir keresinde birine aşık oldum. Acaba o da beni sevdi mi diye merak etmeden duramıyorum."
"Eğer doğru insanı bulduysan neden diğerleriyle zaman harcayasın ki?"
"Neden önceki gibi olamıyor? Lütfen gitme. Bu gece benimle kal. Seni ödünç almama izin ver."
Her kalp kırıklığı başkasının kalbine mal oluyor. Mutluluk, karşılıklı aşk çok uzakta. Bu sefer Su Li Zhen in acısını unutamamış Chow' un ondan sonraki hayatını izleriz. Geçmiş hep orada; ne yakasını bırakıyor ne de mutlu ediyor. Geçmiş belirsiz. Bu sefer güzeller güzeli Bai Ling var. Hüzün, kalp kırıklığı, karşılıksız aşk, vazgeçememe, unutamama, nefret ve acı acı acı. Chow'un kalbi kırıktır ve o da kalp kırar. Dedik ya mutlu aşk yok bu filmlerde varsa da adı var, görünen yok.
Not: Eğer bu yayındaki gifleri ve fotoğrafları sevdiyseniz daha fazlası için tumblr hesabımı takip edebilirsiniz :). http://mubblr.tumblr.com/
Vayy!! Bakın otuz olmuşuz. Nice otuzlara inşallah demek istiyorum. Şaka maka bu abur cuburlarda ciddi bir müzik arşivi oldu, bence bir bakın. Eminim en az bir liste kalbinizi çalacak ve bütün gün dinleyeceksiniz :). Kendimi birazcık övdükten sonra gelelim bugünkü listemize. Bilirsiniz ki artık dinlediğimiz şarkılar tek bir versiyonuyla kalmıyor hele ki beğeniliyorsa illa ki o şarkı coverlanır, akustik versiyonu ya da remixi yapılır. Hıh, işte ben de bugün sizler için orijinalı kadar güzel, dinlemeye değer remixleri paylaşacağım. Her ne kadar orijinal cover toptancısı olsam da arada beğendiğim hatta bazılarını çok sevdiğim remixler de oluyor. Özellikle son zamanlarda o kadar güzel yapıyorlar ki orijinalından daha dinlenilebilir oluyor. Burada genelinde orijinalı de güzel olan şarkılar var. Lafı yeterince uzattım, hadi başlayalım.
1. Kid Cudi - Pursuit of Happiness (Steve Aoki)
2. Blue Foundation - Eyes on Fire (Zeds Dead)
3. Tom Odell - Another Love (Zwette)
4. Lana Del Rey - Summertime Sadness (Cedric Gervais)
Merhaba arkadaşlar, bugün sizlerle yeni bir bölüme merhaba diyeceğiz. Bir yayınevi beş kitapta düzenli olarak daha önce üstünde durmadığım yazarlar, yayınevleri ve kitaplarından bahsetmeye çalışacağım. Böylece sizlerle daha çok kitap öneri alışverişinde bulunacağımızı düşünüyorum. Bu haftanın konuğu benim kitaplığımda kitaplarının bolca bulunduğu Yapı Kredi Yayınları. Bunun tabi ki birkaç sebebi var. Bunlardan ilki çok güzel ama çok güzel yazarları barındırması (hem klasikler hem yeniler), ikincisi ise Ankara'daki bayisinde her zaman %25 indirim olması. Yani öyle bir şey ki öylesine bir bakayım diye girsem bile elimde en az iki kitapla çıkıyorum bir de kitap alacağım diye gittiğimde düşünün :). Baya bütçe düşmanı bu indirimle. Kapaklarının güzelliği de cabası. Elimden geldiğince blogda daha önce bahsetmediğim yazarlardan, kitaplardan bu listeyi oluşturmaya çalıştım. Umarım seversiniz. Lütfen yorum yapıp yeni yazarlar kitaplar önermeyi unutmayın. Bir daha ki listeyi beraber oluşturalım :).
1. Hoşgör Köftecisi - Orhan Veli Kanık
Yazarı ortaokul ve lise dönemlerinizden hatırlamanız muhtemel :). Melih Cevdet, Oktay Rıfat gibi isimlerin yanında görmeniz ve Garip akımının kurucularından olduğunu hatırlamanız da mümkün :). Bu kısacık kitapta hemencecik okursunuz. Bence bir göz atın. Yıllar önce okumama rağmen hala aklımda kalan hikayeleri var.
2. Bütün Şiirler - Sabahattin Ali
Bu bloggerda hem şiir sevmem diyor habire de şiir kitabı öneriyor (blogger kendi güvenirliliğini kendi yitirtti) diyor olabilirsiniz ama çok sevmiyoruz diye de okumuyor değiliz yani (dengesiz blogger). Sabahattin Ali'nin üç romanını okudum ama neden bunu önerdim? (yazıyı bırakırsanız hakkınız var artık) Çünkü okuduğum üç romanı da artık çok bilinen sevilen romanlar. Ben her ne kadar birine pek düşkün olmasam da genel anlamda hepsi güzel. Şu aralar hikayelerini merak ediyorum ve o da okunacak listemde fakat buradaki şiirlere de bir bakın derim. Özellikle daha önce şurada ve şurada da paylaştığım gibi şiirleri çokça bestelenmiş şairlerden. Benim de en sevdiğim şiirlerden biri olan "Ben sana vurgunum" bu kitaptadır tabi ki. Her ne kadar artık "Grinin Elli Tonu" (izlemedim şarkı da fena değil merak edenler buraya) filmi ile bu şarkı dolayısıyla şiir anılsa da yine güzel en güzel şiiri olabilir benim için. Bu ve bunun gibi birçok güzel şiiri içinde barındıran bu kitabı listeye almamı açıkladım herhalde. Hem klişeden de biraz da olsa kaçmak istedim, dur bakalım oldu mu :).
3. Tek Başına Bir Adam - Christopher Isherwood
Hala filmini izlemediğim güzel kitap. A Single Man, A Serious Man sinemada seviyor hani bu başlıkları. Ahh ah çok şey yazılır da şimdi uzatmayacağım. Malum üşengeçlik kolay iş değil. Kısacık kitap alın okuyun kendi fikriniz olsun (okuyucusunu azarlayan blogger da görülmüş şey değil hani, üşengeçlik zor zanaat).
4. Dokuz Öykü - J. D. Salinger
Daha önce "Çavdar Tarlasında Çocuklar"'dan bahsetmiştim bu sefer de bu öykü kitabından bahsedeceğim. Neden mi? Çünkü en sevdiğim kitaplardan birinin yazarı (Tabi ki ÇTÇ) bu kitabı da yazmış. Adından anlaşılacağı üzere dokuz öykü içeriyor. Yine diğer kitaptan aldığınız tadı bulabilirsiniz az çok (öbürü en sevdiklerimden anlayın işte :)).
5. Kapan - Vüs'at O. Bener
Geldik son kitabımıza. Bu kitabı Özge'yi yine bir sınavda beklerken bitirdim. Kısacık, soğuk Ankara havalarına müthiş giden, içinize işleyen, altını çok çizdiğiniz yani yine bir okuyun, okutturun kitaplarından.