7 Mart 2017 Salı

Atıştırmalık #8

Yine film izledim ve son izlediklerimden kısaca bahsedip kaçacağım :). Son izlediklerim desem de yayınlayana kadar hep sondakilerden bir önce oluyor :).

Louder Than Bombs - Joachim Trier (2015)




Etkileyici bir film. Savaş fotoğrafçısı depresif bir annenin ölümünün ardından çocuklarının ve eşinin yaşamlarına odaklanırız. Geçmiş ile şimdi filmde iç içe. Isabelle Hubert'ı neden bu kadar övdüklerini anlamak zor değil, iyi bir performans sergilemiş ve çok cool bir kadın ya, "mrs. asalet".  Pianist ve Elle filmleri başta olmak üzere filmlerini merak ediyorum. Ve her izlenilesi yapımda karşıma çıkmak zorunda olan Keira Knightley dışında bir isim varsa o da Jesse Eisenberg (gerçi Kristen Stewart ile de yarışırlar hani). Hiç sevmiyorum adamı hangi rolde oynarsa oynasın, o yüzden objektif olamıyorum pek. Bu filmde ama karakterini çok uygun buldum kendisine nedense :).

Moonlight - Barry Jenkins (2016)




Üç bölümden oluşuyor film. Baş karakterin yaşamının üç hali. Buna istinaden yapılan film afişine de bayıldım. Film de güzel. Bence de La La Land'den daha iyi :) (La La Land cilerle kapışırmışız yorumlarda :), yok yok o da iyi de bu daha iyi bence, evde de sürekli City of Stars'ı söylemiyorum zaten :/). Bu arada bir video gördüm Moonlight ile Wong Kar Wai filmlerinin karşılaştırmasını ve tek bir şey diyeceğim Wong Kar Wai'den esinlenmeyen film mi var :). Adam yaşayan efsane :).

Wiener Dog - Todd Solondz (2016)




Beklentilerim yüksekti ama tam karşılayamasa da güzel bir filmdi. Her zaman dediğim gibi potansiyeli yüksek ama tam olarak değerlendirilememiş. Buna rağmen bu içindeki kısa hikayeleri çok sevdim. Oyuncu kadrosu da çok güzel. Şarkıları da :).

Me and You and Everyone We Know - Miranda July (2005)




Miranda July'nin izlediği ikinci filmi kendisinin ilk uzun metraj filmi. Yazıp yönetmiş. Ben bakış açısını seviyorum bu da eksantrik bir film. Kısa filmlerini de bulursam izlemek isterim. İzlediğim ilk filmin incelemesini de umarım yakın zamanda yayınlayabilirim :). Onu da sevdim. Bu film ayrıca sevdiğim iki festivalden  (cannes + sundance) de eli boş dönmemiş.

Julieta - Pedro Almodovar (2016)




Ahh Almodovar ahh. Olmamış diyorlardı da yorumlarda duymazlıktan geliyordum. Ben olmamış demeyeceğim. O her zamanki entrikalar, olay içinde olaylar veya türlü türlü hikayeler yok. Var ama çok değil. Fazla şaşırtmıyor. Almodovar filmlerini bilenler öyle şeyler beklemesin. Gayet sıra sıra ilerleyen bir anne kız dramı var ki Almodovar olduğu sadece oradan belli. Bir de o gerçek olmadığı apaçık olan pencereden deniz fırtına görünümü çok moralimi bozdu. İyi bir film ama daha iyi olabilirdi. Belki Antia karakteri daha ön planda olsaydı. Odak noktası yanlış olmuş sanki.


Öneri Makinesini Sosyal Medyada Takip Edin:

https://soundcloud.com/ms-m-5
https://www.tumblr.com/blog/mubblr
https://twitter.com/onerimakinesi
Devamını Oku »

6 Mart 2017 Pazartesi

Tek Başına Bir Adam - Tom Ford (2009)

İzlenmekte geç kalınmış bir film. Zamanında kitabını okuyup sevdim ama kesinlikle karşılaştırma yapacak kadar hatırlamıyorum. O yüzden sadece film hakkında yorumlarımı yapacağım. Senesinde çok fazla beğenildiğini hatırlıyorum bu filmin kitap da hatta bu filmin posteriyle basıldı. Film eleştirmenlerden iyi yorumlar aldı ama zat-ı bloggerınız bugünlere kadar izlemedi. Bu gibi durumlarda kullandığımız mottomuz "geç olsun, güç olmasın" ile yola devam ediyoruz.



Colin Firth'in oyunculuğunu konuşturduğu, Julianne Moore'un bile gözüme sempatik gözüktüğü (genelde beğenmemeye yakın nötr'ümdür), izlemesi hoş, estetik bir filmdi. Yönetmenini fark etmem "Nocturnal Animals"'ın çıkışına denk gelir neden derseniz "A Single Man"'in yönetmeni olarak geçtiği için :). A bu o muymuş, o modacı olan mı diye araştırmalara sebep olup Gece Hayvanları'ndan önce bunu izleyelim bakalım ne çıkacak diye izledim filmi :). Zaten izlemek istediğim filmdi ama yönetmenin adı başka gözle bakmama sebep oldu. Tom Ford deyince ve 1960'larda geçen bir film olunca en çok merak ettiğim şey kostüm oldu. Nitekim beni hayal kırıklığına uğratmadı, kostüm tasarımı muhteşem olmasa da çok güzeldi. George (Colin Firth)'un jilet gibi takımları, Komşusunun ve kızının kıyafetleri özellikle gözüme çarptı. Tabi James Dean özentili Carlos'un stili de çok güzeldi. Film yorumunu ertelemek istiyorum ne yapıyorum sohbet muhabbet yapmaya başladım, filmin dedikodusu gibi sonda yazılabilecek şeyleri yorumdan önce yaptım, ayyh.



Kısa bir incelemesini yapalım filmin hadi artık. Kendimden sıkıldım.

Tek başına bir adam, tek bir gün.

George (Colin Firth), 16 yıllık sevgilisi, yol arkadaşını bir trafik kazasında kaybetmiştir. 8 ay boyunca bu süreyi atlamaya çalışır ama bu izlediğimiz günde bu hayatı bitirmeye karar verir. Gündelik normal işlerini yapar, görüştüğü sayılı insanı da o gün mutlu etmek ister ve kendince bir veda etmeye çalışır. Peki George kimdir? George bir üniversitede İngiliz Edebiyatı Profesörü, hayat arkadaşını kaybettikten sonra evinde tek başına yaşayan, az insan az dert prensibiyle yaşayan biri, tabi öncesini bilemiyoruz ama komşusuyla bile ilişkilerinin sınırlı olduğunu düşünürsek çok da geniş çevresi olduğu söylenemez. Gelin bu tek başına adamın hayatını biraz yakından bakalım.



Sevgilisinin ölümünden sonra onun yokluğuna kabullenemeyen, anılarıyla yaşayan bu hayatı çekilir kılan yegane kişiyi kaybetmiştir.Tek başına dünya ağır geliyor ona. 1960'ların Amerika'sından bahsediyoruz, şimdi bile zorken; o zaman hetereoseksüel olmayıp bir yalanın içinde yaşamamak zorken George'un yüksek kalite elit yaşamı bile bu durumu kolayca kaldıramıyor. O yüzden filme bu bağlamda yapılan semboller ve sözler çok anlamlı. "Biz görünmeziz diyen hep sen değil miydin" diye soruyor sevgilisi George'a bir anısında çünkü gay olanlar yok sayılır, görmezden gelinir. Cam evde yaşasalar bile. Cam ev olması da tesadüf değil, gay bir çiftin beraber yaşadıkları bir evin camdan olması topluma sizden korkmuyoruz biz de varız deme şeklidir bir nevi. Cesaret ister. George ise dersinde son günün hatırına dersin dışına çıkıyor ve azınlıklardan, korkudan bahsediyor. Bu filmde alakalı olarak da şöyle bağlayalım bu iki olguyu; Gayler de toplumdaki azınlıklardan biridir ve toplum onları görünmez kabul eder, yok sayar. Filmde de bahsedildiği gibi bu bilinmeyene olan korkudur. Onları istememelerinin sebebi de korkudur. Toplum tarafından istenmeyen, kabul edilmeyendir. Aile kurumunu ve ahlakı bozucudur. İşte bu gibi ön yargılar yüzünden de yalnız bir adamdır George. En yakın arkadaşı bile George'un 16 yıllık ilişkisini "gerçek" olarak görmez. Komşusu da üniversitede profesör olmasına ve  normal şartlarda saygı duyulan bir meslek yapmasına rağmen George'u kaçık olarak görür bu da toplumun sadece George'a değil temsil ettiği azınlığa olan bakış açısıdır.



George sevdiği adamı kaybetmiştir. Bunun yükü zaten ağırken, cenazesine bile aileler sadece katılıyor diye dışlanıp gidemezken "ailesinden" bile daha çok onunla zaman geçirmesine rağmen acısını tek başına yaşamak ve 16 yıldır beraber yaşadığı insanı sırf toplum kurallarına uymuyor diye son yolculuğunda yalnız bırakmak zorunda kalır.

Küçük bir ayrıntı da var filmde, ikiz köpeklerden biri kazada ölür öbürünün durumunu bilemeyiz ve ölen köpek ölen sevgiliyi temsil ederken kayıp köpek ise geleceği meçhul George'u temsil eder.



Sinematografi olarak söyleyeceğim iki şey var birincisi George'un ruh haline göre veya mutlu olduğu kısacık anlarda renk değişmesini çok sevdim, filmin havasını destekleyen sıkışmış çerçeve oranını da. Bir de Umbeyashi'nin bestesiyle ağır çekim ilerlemesi direkt akıllara Wong Kar Wai'i getirdi. Umbeyashi'nin müzikleri Won Kar Wai'nin sevilen filmleriyle özdeşleşmiştir biliyorsunuz. Ağır çekim de yine Wong ustamızın sevdiğidir, filmlerinde kullanır. Özenti mi saygı duruşu mu emin olmadım.

Sonuç olarak film de güzeldi mesajı da. Bir kez daha bu film dolayısıyla empatiyi hatırlayalım. Şimdi Tom Ford'un son filmini izlemeyi umup başka filmlere geçeyim :). Siz bu filmi veya yönetmenin diğer filmini izlediniz mi? Ne düşünüyorsunuz, yorumlarda belirtin. Kendinize iyi davranın ve sevgiyle kalın :).

Çok uzun zamandır yapmadığım bir şeyi paylaşacağım bugün, alternatif soundtrack listesiyle. Daha önce de Locke (2013) ve Lütfen Beni Öldürme (2006) gibi yazılarımda da yapmıştım, şimdi de devam :)

1. Adele - Lovesong
2. Lana Del Rey - Dark Paradise
3. Lily Allen - Somewhere Only We Know
4. Ben E. King - Stand By Me
5. The Ronettes - Be My Baby

Dipnot: Gif ve fotoğrafların hepsi bana aittir. 


Öneri Makinesini Sosyal Medyada Takip Edin:

https://soundcloud.com/ms-m-5
https://www.tumblr.com/blog/mubblr
https://twitter.com/onerimakinesi
Devamını Oku »

5 Mart 2017 Pazar

Kitap Adlarını Kitap Kurtları ile Değiştiyoruz (Pazar 6'lısı)

Sevgili esseve rin bu ay yine çok güzel temalar seçmiş, eğer fikirleriniz varsa da ona iletmeyi, yorum yapmayı unutmayın. Onun yazısı için tıktık. Ben baya alıştım bu pazar altılılarına, her hafta bana uysun her hafta yazayım istiyorum. Yazmayı çok seviyorum hele ki temalar güzel olunca :). Bu haftanın teması çok eğlenceli o yüzden lafı uzatmadan hemen başlayalım.


1. Harry Potter ve Kitap Kurtları


Hahaha, eminim birçok blog arkadaşım bunu yazacak ama olsun ben de yazmak istiyorum çok komik. Siz de yazın size de güleceğim :). Düşünsenize Harry Potter Voldemortla savaşmış yetmemiş bir de Potterfanlarla savaşacak. Yok o kadar da değil, o kadar macerayı kaldırır ama bizle yarışamaz bence :). Dost gibi görünen düşmanlarız. Psikolojik olarak biter, bu sefer de fazla sevgiden :). Biz hep daha çok macera isteriz :).

2. Kitap Kurtlarının Galaksi Rehberi


O kitaptan bu kitaba evrenler arası yolculuk yapmak kolay değil. Rehberimiz olmasın mı? Olsun tabi ki. O yüzden bence cuk oturdu :). Bu serinin 3.5 kitabını okudum ama çok güzel geldi kulağa, koyuverdim :).

3. On Küçük Kitap Kurdu


Hahaha, çok iyi bu tema ya kimin aklına geldiyse, çok eğleniyorum. Böyle uygulamaya geçmiyorsa bile bu şekilde çok eğlendim :). Doğrudur umarım :). Bu da mini mini bir çalışkan iki kitap kurtlarının on kişilik arkadaş grubunun maceraları :).
Devamını Oku »

4 Mart 2017 Cumartesi

Atıştırmalık #7 (İzlerseniz Zararlı Çıkmazsınız)

Atıştırmalıklarımıza devam ediyoruz :). Bu listedeki filmleri çok beğendim söyleyeyim :). İnceleme falan yapmadım son zamanlarda izlediğim filmlerden bir kesit paylaştım yine. Bir tur daha yazacağım sanırım en son izlediklerimi. Bazı yazdığım incelemeler de var burada bahsetmediğim onları da umarım yakın zamanda yayınlarım. Daha uzun yorumlarda görüşmek dileğiyle :).
Devamını Oku »

3 Mart 2017 Cuma

Atıştırmalık #6 (İzlemeseniz de olur İzleseniz de)

Bu aralar çokça film izleyip kitap pek okuyamadığımdan yine film paylaşacağım, hatta iki veya üç bölüme ayırdım izlemeseniz de olur izleseniz de ve izleyin zararlı çıkmazsınız diye :). İlerde belki uzun yazarım da şimdilik burada dursun :).
Devamını Oku »

28 Şubat 2017 Salı

Atıştırmalık #5

Toni Erdmann - Maren Ade (2016)


Devamını Oku »

26 Şubat 2017 Pazar

Reklamdaki Gibi Olmayan Şeyler #Mim

Sevgili Oytunla Hayat blogunun tatlı sahibesi Şebo beni mimledi, kendisine çok teşekkür ediyorum. Kendisini de blogunu da çok seviyorum. Cıvıl cıvıl neşe dolu yazıları var. Onun cevapları için tıktık.
Devamını Oku »

Yazdığı Kitapları Kıskandığınız 6 Yazar (Pazar 6'lısı)

Merhabalar :). Dediğim gibi bu haftanın yazısını da yazıyorum çünkü tema hoşuma gitti. Yalnız hiç ummadığım bir sorun oldu :), şöyle ki ben düşünüyordum ki seçmekte zorlanacağım fakat öyle olmadı aksine listeyi doldurmakta zorlandım. Kendime inanamadım seçerken bir ince elemeci sık dokumacı onu bunu beğenmeyen biri oldum :). Favori yazarlarım kitaplarım var ama kıskanacak kadar birinin kitabını seçerken çok zorlandım. Yine de altı taneyi tamamladım. Bu arada geçen hafta pazar altılısını bir ben yazdım sanırım :), hiç görmedim kimsede.
Devamını Oku »

25 Şubat 2017 Cumartesi

Uyarlamaca #Mim

Sevgili Yorum Atölyesi yazarları Esma ve Sümeyye beni kendi hazırladıkları çok güzel bir mime davet etmişler. Onları severek takip ediyor, onları da bloglarını da çok seviyorum. Davete icabet etmek gerekir ben de bu güzel mimi yapacağım. Sümeyye'nin cevapları için tıktık. Mimin konusu başlıktan anlaşıldığı üzere uyarlamalar. Uyarlama dizi ve filmler hakkında sorular, ben zaten çok doluyum bu konuda özellikle bir seri hakkında.
Devamını Oku »

23 Şubat 2017 Perşembe

Tam Ciddi Olacağım Bir Gülme Geliyor #1

Başlıktan anlaşılmadığı gibi bugün hazırladığım kara komedi listemi sonunda sizlerle paylaşıyorum :). Sanırım türden bahsedince biraz daha anlaşılır oldu :). Kara mizah olarak da bilinen (ing. dark comedy veya black comedy) kara komedi türünün beş örneğiyle karşınızdayım. Peki nedir bu kara komedi, genellikle ölüm teması var ve bunu mizahi bir tavırla anlatıyorsa kara komedidir :). Tabi sadece ölüm değil, böyle mizahı yapılmayacak şeylerin komik yapılanlarıdır mesela :). Kara mizahtır. İşte bu yüzden filmi izlerken tam üzülüp ağlayacaksınız bir gülme geliyor :). Ciddi kalamıyorsunuz. Benim en sevdiğim tür sanırım kara komedidir, neden anladınız zaten :). Zekice yazılmıştır, mesajını çok güzel verir. Özellikle bu tarz filmleri izlemeye bayılıyorum. O yüzden sizin de benim izlemediklerimden önerileriniz olursa seve seve izlerim. Sizin de aralarında izledikleriniz varsa yorumlarda belirtin. Bu listenin devamı gelecek zaten. Ben de bu sevgi olduktan sonra :).

1. Harold and Maude - Hal Ashby (1971)




Bir numarada tabi ki benim en sevdiğim filmler listesinde ilk beşte rahatlıkla yer alan Harold and Maude hem güldüren hem öldüren bir film :). Evet yanlış okumadınız, öldüren bir film :) sonuçta kara komedi böyle şeyler normaldir :).

2. Delicatessen - Marc Caro, Jean Pierre Jeunet (1991)




Karanlık bir dönemde geçen çok tatlı bir film. Açlığın doruk noktalarda olduğu bir dönemde kasaplık yapmaya çalışınca gülsek mi ağlasak mı bir durum ortaya çıkıyor :). Neyse ki film ben gülmeyi seçiyorum :).

3. Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi - Onur Ünlü (2011)




Tabi ki nadir de olsa ülkemizde de başarılı örnekleri bulunmakta. Yine tabi ki gülsek mi ağlasak mı bir durumun olduğu cinayete kurban giden genç eşin ardından kendine günah keçisi bulmaya çalışan akademisyen yaşı biraz geçkin kocanın ve ailesinin hikayesi. Bir de kardeşinin ölümünü aydınlatmaya çalışan görme engelli abi var ki sözleri dinlenmeli. 

4. Liza the Fox Fairy - Karoly Ujj Meszaros (2015)




Macaristan yapımı çok tatlı film diyeceğim de kara komedi ne kadar tatlı olabilirse işte :). Gerçi müzikleriyle ve dekoruyla içinizi ısıtan bir film, karakterleri öldürse de :).Ben çok sevdim, dekor, müzik, hikaye her şey çok güzel. Eleştirilerini de araya sıkıştıran güzel bir film. Bir soundtrack'i var ki zaten bayılacaksınız.

5. Fargo - Joen Coen, Ethan Coen (1996)




Coen kardeşlerin kara komedi türünde yaptıkları filmler gerçekten izlenmeye değer. Bu film de çok sevilen bir film mutlaka duymuşsunuzdur hatta dizisi de var ben izlemedim, bir ara bakmak lazım. Bu filme aynı zamanda polisiye severler de bir bakmalı.


Devamını Oku »