17 Mayıs 2017 Çarşamba

30 ŞMO #12

12. Gençliğinden (ergenliğinden) bir şarkı.

O dönemler dinlediğim grupları bir özet geçeyim de o arada düşüneyim seçme de kolay olsun :). Linkin Park, Evanescence, Placebo, HIM, Lacuna Coil, Flyleaf ilk aklıma gelenler,  Şimdi baktım da hiçbiri neredeyse yok şu an, nasıl bir dönemden geldiysem hiç kalıcı olmamışlar hahahaha :). Gothic gruplar dinliyormuşum bir de hafif asilik var ama metali o zaman da kafam çok kaldırmıyor bir iki şarkı, indie'nin yolunu o zamandan yapmışım. Bir de punk da etkiliydi, hatırlıyorum az çok dinliyordum. Bir de emolar vardı off ya nasıl bir dönemdi o, kıyafetleri falan filan bir onları sevmezdim herhalde. Metal de baya revaçtaydı, rap rock da onlardan da birkaç sevdiğim vardı işte. Rock her zaman kalbimizde zaten, bugünlere geldik :). Yine iyi gelmişim yani, neler atlatmışız ya yazdıkça geliyor aklıma :):). Türkçe müzik ayrı bir olaydı yeri gelirse onu ayrıca anlatmak isterim :).

Şimdi yazarken o gruptan o gruba geçiyorum da büyük nostalji yaşadım, ne günlerdi ya offf... Forumlar falan vardı Flyleaf'in de vardı, çok iyi hatırlıyorum, orada üye falandım :). Birkaç üye olup yorum yaptığım forumlardan biriydi sonra solisti değişti falan tutunamadı ama baya severdim (şimdi dinliyorum sözler kalmış aklımda, hala hatırlıyorum :'( <3), LP'a göz kırpıp Evanescance'dan paylaşacakken öyle karar verdim şu an, hadi bakalım :). Özlemişim de biraz, bakalım aranızda bilenler var mı :).

"I'm so sick infected with where I live
Let me live without this"



Diğer Meydan Okuyucular

Mürekkeple Hayaller
Haykırarak Yazıyorum
Beyda'nın Kitaplığı
Belle'nin Kütüphanesi
Devamını Oku »

16 Mayıs 2017 Salı

Petrol Değil Toprak (İklim Krizi Döneminde Çevresel Adalet) - Vandana Shiva

Sinek Sekiz yayınevinin kitaplarına kaldığımız yerden devam ediyoruz. Malumunuz daha önce bir kitaplarını yine okuyup yazdım şurada, burada da okumak istediğim kitaplarından (yani hepsinden) bahsettim. Bu kitaba gelirsek genel anlamda bazen bazı şeyleri birçok kez tekrarlaması ve bir iki bölümü yüzeysel geçmesi dışında kitabı sevdim. Kapaklarına yayınevinin bayılıyorum zaten, bu da çok güzel. Biliyorsunuz ki kitaplarda geri dönüştürülemeyen hiçbir madde kullanılmıyor.


Sinek Sekiz'in bu kitabı yine bizlere iklim, gıda ve enerji yani petrol krizinin ne kadar yakın olduğunu ve aynı müsrif alışkanlıklarımıza devam edersek ne gibi sonuçlarla karşılaşağımızdan ve ne yapmamız gerektiğinden bahseden bir kitap. İklim değişiklikleri, küresel ısınma, endüstriyel gübreler, gıdadan yakıt üretimi, araba üretimi ve kullanımı, ambalajlı ürün tüketimi, hatta genel olarak tüketim kitapta bahsedilen konulardan bazıları. Genelde Hindistan'dan örnek verilerek kitap işlense de birçok farklı yerden istatistik okuma şansımız da var. 

İklim, gıda ve enerji aslında hepsi birbirine bağlı birbirini etkileyen üç konu. Petrolün tepe noktasına ulaşmasını öngören istatistik ve çeşitli verilere dayanarak çok da fazla zamanımızın kalmadığı ve petrol olmadığı zaman ne yapabileceğimiz hatta o noktaya gelmeden iklimimizi, soluduğumuz hava ve elde ettiğimiz gıdanın nasıl ve ne şekilde korumamız gerektiğini ekolojik yaşam, toprak üzerinden anlatan bir kitap. Küçük bir denklem yapalım daha iyi anlamak için; bir traktörün çalışması için enerjiye ihtiyacın var, bu enerjiyi de petrol olarak adlandıralım; fakat zaman gelecek petrol zor bulunacak hatta belki hiç. Şirketlerin de, araba satıp para kazanmak için senin araba kullanmana ihtiyacı var lakin petrol yok ya da pahalı, o yüzden bu para kaynağı kesilmesin diye bilimi, belki de hükümetleri kullanarak yeni alternatifler üretiyor. Bu alternatifler için yerel çiftliklerin topraklarını şirketler almak istiyor, doğal alanlar bu uğurda yer açmak için kesilip biçiliyor, gıdadan önce yakıt ihtiyacını karşılamak gelince de sadece yakıt üretilebilecek gıdalar üretiliyor. Gıda seçeneği azalırken, ormanlar, verimli topraklar da monokültüre yani tek tip gıda üretimine odaklandığı için gıda krizine yol açıyor. Ormanlar, verimli topraklar gider, yerine çalışan arabalar gelince temiz hava azalıyor, iklim değişiyor. Doğanın dengesiyle oynanıyor ve kötü havayı emen ağaç ya da toprak kalmıyor. İklim krizi, küresel ısınma kaçınılmaz oluyor. Senin arabanın çalışması için, gıdan ve temiz hava hakkın engelleniyor ve toprakların elinden alındığı gibi yoksul yine yoksul kalıp şirketler bu sonuçları düşünmeden parasına para katıyor. Tabi yakıt alternatifinden biri bu, diğer getirilen alternatifler de bundan daha az zararlı değil çevreye. Araçlara yol yapmak için katledilen ormanlar, ağaçlar da cabası.



İşte yazarın isyan ettiği nokta burası; petrol için bu kadar yıkıma gerek yok, onsuz da yaşayabiliriz hatta daha güzel yaşarız. Toprak bir ister beş verir. Kötü havayı azaltır, birçok doğal afeti önlerken, aynı zamanda sana çok çeşitli yani biyoçeşitliliği yüksek besin imkanı sağlar. Doğayla savaş halinde değil onunla beraber çalıştığında, insan veya hayvan gücü kullanarak toprağın daha verimli olmasını sağlarsın, ne çevreye ne de insanlığa zarar verirsin. Yazar işte bu yüzden de sürekli yerelliği savunuyor. Tüketimden veya hazır gıda yerine üretimi destekliyor. Gıdaları daha verimli yapmak için bilime gerek olmadığını çünkü zaten çeşitli bitkileri yetiştirdiğinizde hem daha sağlıklı hem daha lezzetli hem de daha bereketli olduğunu vurguluyor. Eğer yakıt için veya satmak için tek tür bitki üretilirse birçok açıdan çevremize ve bize zarar vereceğini söylüyor.

Aslında birkaç konuda aklıma takılan yer oldu, onlardan biri; GDO'lu ürünler. Bu konu hakkında detaya inilmemiş ve ben bu konuda bir sunum izledikten sonra bazı düşüncelerim sorgulandı. Bu kitapta o konuların cevabını bulmak isterdim ama bu konunun üzerinde pek durulmamış. GDO'nun yararlı ya da gerekli olduğunu düşündüğümden değil ama bazı şeylerin netlik kazanmasını isterdim belki başka kaynaklarda :). Bir de hayvanlar ile alakalı bir konuda tam olarak aydınlanamadım :).

Genel olarak bu üçlü kriz; gıda, iklim ve enerji üzerinden anlatılan bu kitabı şiddetle okumanızı tavsiye ediyorum. İlk başlarda fazlaca veri, rakam veya istatistik olsa da daha sonra petrol yerine neden toprak dediğini anlatan güzel makaleler var. Hepsi de verilere dayalı. Etkileyici, hatta çarpıcı bir kitap. Bugüne kadar belki de gıdanızın nereden geldiğini hiç düşünmediniz ya da trafikten arabalardan ve egzozdan şikayet ettiniz ama bir eylemde bulumadınuz. Bu kitaptan sonra bunların nedenleri hakkında daha da düşünme belki de bir adım atma isteği duyacaksınız. Endüstriyelleşme, gelişme ve ilerleme adı altında nasıl bazı şeylerin geri dönüştürülemez şekilde yok edildiğini okumak kolay olmayacaktır lakin bu kitap nasıl bunlara engel olabileceğiniz için size fırsat sunabilir; ufak bir değişiklik olsa bile.

Her zamanki gibi altını çizmediği yer kalmadı gibi; bu yüzden ben de bazılarını paylaşacağım.

Alıntılardan Bazıları;

"Daha önceleri büyük çaplı savaşlar, sömürgeci genişleme ve kölelik sonucu insanın kendi kendini perişan edip yıktığına şahit olduk. Fakat insanlığın bir kesiminin hareketlerinin bütün insan türünün varlığını tehdit ettiğine bugüne kadar hiç görmemiştik."

" Önerdikleri, nükleer enerji ve endüstriyel biyoyakıt gibi sürdürülemez enerji seçeneklerinin teşvik edilmesi, karbon "dengeleme", kirlilik ticaret ve pazarları ile umarsız teknolojik maceraperestlikten başka bir şey olmayan fikirler, örneğin gökyüzüne reflektör, okyanusa da metal dolgular yerleştirmek gibi karbondioksit miktarını azaltalım derken ekolojik süreçlere daha da zarar verecek projelerdir."

"Yenilenemez enerjiyle çalışan makineler yenilenebilir insan ve hayvan enerjisinin yerini alınca, atmosferin karbon dengesi bozulmaya başladı."

"Arabalar insanları yutuyor. ...... Arabalar toprağı ve ekosistemleri yutuyor. Atmosfer fosil yakıt emisyonlarınca yutuluyor."

"İnsanlar arabalara kurban edilir; onların geçim kaynaklarının, topraklarının ve soludukları havanın yok edilmesinde bir sakınca yoktur."

"Önümüzdeki üçlü kriz. yani iklim değişikliği, petrol arzının tepe noktasına ulaşılması ve gıda-tarım krizi, değişmemizi ve petrol ötesi bir çağa geçiş yapmamızı zorunlu kılıyor."
Devamını Oku »

30 ŞMO #11

11. Dinlemekten asla bıkmayacağın bir şarkı.

Çokkk zor bir soru, baya düşünmem gerekti. Sanırım benim kralımın eski grubundan bir şarkı paylaşacağım bir klasik olur. Bu şarkı çok güzel, benim için de anlamı büyük, söyleyen zaten yaşayan efsane (konserine gidişimi daha doğrusu ne kadar sevdiğimi okumak için tıktık), grup da eskimeyenlerden ee daha ne olsun nasıl bıkayım ben bu şarkıdan :).

"So for once in my life
Let me get what I want,
Lord knows, it would be the first time"


The Smiths - Please Please Let Me Get What I Want




Diğer 30 ŞMOcular <3

Haykırarak Yazıyorum 
Mürekkeple Hayaller
Yine Bir Gün Biz Böyle

Devamını Oku »

15 Mayıs 2017 Pazartesi

Bol Kahveli Mim



Merhabalar, mimlenmediğim bir mimle karşınızdayım :). Kendimi yine de mimli sayıyorum çünkü Deeptone arkadaşımız mimlerinde isim belirtmese de herkesi mimliyor ve eminim özellikle belirtmese de beni de kastetti :). Kahve işin içinde olunca bensiz olmaz dedim bir kahve aşığı olarak :). Biraz da sorularla ve güzel, canınızı çektirecek kahve fotoğraflarıyla gevezelik edeyim, bahanem olsun :). Bu arada bu mimi hazırlayan bol kahveli arkadaşımızın mimi de şurada :).




1. Kahve içmeyi en sevdiğiniz ve en sık içtiğiniz yer neresidir?




Her yer :). Evde, kafede, işte, okulda fark etmez. Kahvenin olduğu yerde yaşarım öyle söyleyeyim. Kahve bana gelmez ben giderim. Öyle severim hatta çayı sever kahveyle aşk yaşarım :). Çeşitli demleme kahve, farklı aromalar, stiller falan filan onlara da aşırı meraklıyım verdiğim paraya da acımam :). Geçen sene Ankara'da bir kahve festivali vardı, Özge'yle gittik, var ya her standa uğradık, denedik, dinledik. İkimizde kahveci olduğumuzdan bayıldık. Bir de çikolatalar vardı ki off ki ne off. Senede iki kere falan oluyor siz de fırsat bulunca gidin enfes. Tadımlık, bedava, bir sürü kahve. Kahve gurmesi (kesin özel bir adı vardır) olursunuz, çeşitli kahve çekirdekleri falan filan. Bir de muhteşem bir kokusu var ki söylemeden edemeyeceğim. Mest olursunuz. Ben de kahvelerin hepsini sevdim herhalde :), hatta aklımda kalan Federal'in bir aroması vardı latteye ekleyip yapıyorlardı aşık olmuştum. Tabi bu aklımda kalan, o kadar görgüsüz gibi saldırdık ki stantlara daha çok beğendiğim oldu da hatırlamıyorum :). Kremalı, aromatik kahvelere de bayılırım. El emeği olan antin kuntin kahvelere yani. Kahve mekanları da vardır ya mesela böyle güzel, orijinal kafeler, oralara gidip özel tatlısıyla güzel bir kahveye asla hayır diyemem <3. Anlaşıldığı üzere kahveyle tatlı bir şeyler atıştırmayı da severim :).




Nescafe dediğimiz kahveyi de severim. Sade sevsem de evdeyken süt veya süt tozu koyar koydururum midemi rahatsız etmesin diye. Dibek kahvesi vardır bayılırım, özellikle Ankara'da Hamamönü'nde bir yer var kumda yapılan dibek kahvesi en çok orada içmeyi severim, çikolatalı lokum yerken tavla atmayı da (içinden İsmail abi çıktı, çaktırmayın :)).

Bunun dışında Türk kahvesine de bayılırım, sade, bol köpüklü ve fincanda :). Fal baktırmayı da sevdiğimden (bir kere bile para vermedim), hep kapatır karşımdakini bakmaya zorlarım :):). Aşırı severim o ritüel gibi şeyi, eğer bir gün olur da sizlerle de buluşursak ilk söyleyeceğim Türk kahvesidir fal bakıyor musunuz diye test etmek için :).

Şu lotusa da bayılırım hani <3

Genelde klasik kahvelerde şekersiz ve sade veya sütlü kahve sevsem de kremalı ve farklı yerlerde şekerli, aromatik kahveleri içmeyi de severim. Çeşitli, farklı tatlar denemeyi sevdiğimden sürekli denerim :). Kahveyi her şekilde severim yani :).

2. Kahveyi ne zaman tercih edersiniz? Sabah kahvesi mi akşam kahvesi mi?




Kahvaltıdan sonra bir Türk kahvesi içerim, sade, köpüklü, fincanda :). Bizim evde kahve eksik olmaz, herkes Türk kahvesi içer olmadığı gün krize gireriz mazallah, o yüzden ben de çoğunlukla sabahları içerim bir tane. Daha sonra nescafe ya da bir ihtimal bir Türk kahvesi daha ya içerim ya içmem. Dışarı çıkarsam da farklı türde kahvelerden bir tane içerim mutlaka bir yere oturursak hatta bazen iki. Fal baktıracağım biriyse ille Türk kahvesi söylerim bir tane, başka şeyler içsem de :). Zaman yok gördüğünüz gibi kahve içilen farklı mekanlar var, kahve hep var yani :). Tam bir kahve insanıyım dimi :).

3. Kahvenin 40 yıllık hatırı var derler, inanır mısınız? Var mıdır hatırı?



Olmaz mı bea, sohbeti bile başkadır onun. Muhabbeti öyle güzeldir ki, kahve sohbetin tüm acısını alır, ardında sohbetten mi kahveden mi anlayamadığın muhteşem bir tat ve koku bırakarak sen bilmeden sohbetin nedeni olur. Yaaa öyle güzeldir kahve işte, değil 40 ömürlük hatırı vardır <3.

O kadar yazdım ki resmen birinin sormasını bekliyormuşum, hahaha :). Bu mim tüm kahve aşıklarına gelsin :).


Dipnot: Fotoğrafların hepsi (aslında benim de güzel kahve fotoğraflarım var ama çok üşendim bu yüzden) tumblr'dan; çaktırmayın ;)
Devamını Oku »

30 ŞMO #10

Valla şaka maka 10'a geldik. Özellikle biz gün be gün yapıp istikrarla bu yola baş koyanları tebrik etmek istiyorum :) çünkü benim meydan okuma geçmişimi bilen bilir :). Bu 10'da 10 beni mutlu eden bir durum, devamı da gelir umarım:).

10. Seni üzen bir şarkı

Beni çok mutlu eden şarkı olduğu gibi belki de daha fazla üzen şarkı var. Aşağıdaki de onlardan biri.


Crystal Castles - Tell Me What to Swallow




Diğer Son Meydan Bükücüler <3

Mürekkeple Hayaller 30 ŞMO
Okuyan Muggle 30 ŞMO
Beyda'nın Kitaplığı 30 ŞMO
Devamını Oku »

14 Mayıs 2017 Pazar

Hatay Kitap Fuarı



Selamlar :). Bugün sonunda fuara gittim ve hemen sıcağı sıcağına sizlerle 2 saatlik fuar anılarımı paylaşmaya geldim. Normalde aldığım kitapları yazmıyorum ama bu fuara özel aldığım kitaplardan da bahsedeceğim, ve her zamanki gibi yayınevlerinden de :). Büyük yayınevleri resmen hayal kırıklığı baştan söyleyeyim, Can, YKY, Everest, Doğan Kitap, İş Bankası şaka gibi %20 indirimle beni üzen yayınevleri, böyle olmamalıydı. Bilmesem inanacağım yani, Everest'e diyorum ama kitaplar ucuz diyor; YKY'ye diyorum gülüp cevap bile vermiyor. Olmadı cık. Kırmızı Kedi fena değil %30'du yanlış hatırlamıyorsam.



Lakin yine beni sevindiren ve mutlu eden yayınevleri de vardı. Onlara geçmeden önce bahsetmem gereken bir şey var; katılım çok az ve yayınevleri mutsuz :(. Organizasyonla alakalı diyen var, katılım az diyen var ama bugünden itibaren fuara ücretsiz otobüslerle gidebilirsiniz. Öğretmenler, sizlere sesleniyorum, öğrencilerinizi alın alın gidin. Aileler yine aynı şekilde. Bu fuar birde kalmasın, geleneksel olsun devam etsin. Böyle güzel bir etkinlik başlamış, başlamadan bitmesin :(. İmkanı olan herkes ziyaret etsin. Ben bugün yine dayanamayıp elim kolum dolu dolu döndüm çok güzel iki saat geçirdim, bütçem gönüllü olarak sarsıldı ama mutluyum. Sizlere de tavsiye ediyorum.



Sahaflardan başlayalım, o kadar güzel sahaflar gelmiş ki yok yok. Neredeyse yeni, modern edebiyat, klasikleri, az bulunanlardan çok satanlara kitapları olan çok güzel sahaflar var. Mutlaka göz atın, çok uygun fiyata yeni gibi kitaplar var. Özellikle birinden Volga Sahaf'tan ben dört kitap aldım aşağıda görebilirsiniz. Çok tatlı da bir sahibi var baya sohbet ettik, İstanbul'dan gelmiş. Belki gitmişliğiniz bile vardır, Ortaköy'de yeri varmış.



Diğerlerine bu sahaf kadar bakamadım lakin, daha fuar devam ediyor kesinlikle gidip bir daha göz gezdireceğim. Satışı olmayan ya da eski sevdiğim basımlardan güzel kitaplar var, kaçırmak istemem :).



Bir diğer çok alışveriş yaptığım yayınevi %30 indirimiyle 6:45 oldu. Bu yayınevini seviyorum. Yazarları güzel. Okumak istediğim birçok yazardan birkaçını erittim bu vesileyle. Zaten kitapları tanıtan ve satan arkadaşlar Ayten ve Çağrı size eminim çok yardımcı olacaklardır, bana çay ikram ettiler ve bilirsiniz ki kahvenin hatırı varsa çayın da ondan aşağı kalır yanı yoktur :). İşini yine severek yapan insanlar, fuarın güzelliklerinden biri. Önerilerini dikkate alın, ben şahsen aldım çünkü kitaplarının ve yazarlarının farkında bilgililer. Bakalım sizler neler keşfedeceksiniz. Ben istediğim kitapların çoğunu alsam da bir tur daha yaparım, dediklerine göre gelecek kitaplar da var. Yine oraya gitmek de şart :). Kitapları bitirince belki sıradaki "Bir Yayınevi Beş Yazar/Kitap" onlardan gelir. Zaten küçük kitap basmaları da beni mutlu eden bir durum, bir de daha önce bu yıl okumak istediğim kitaplarda bahsettiğim bir kitabı da aldım, bulana 100 puan benden :).





Bir diğer sevdiğim yayınevi Aylak Adam'dan da bir kitap aldım ama yine aynı çatı altında olan bir diğer yayınevi Zeplin'den. Yine bu kitabı almamı sağlayan Öner öğretmenimiz çok övdü zaten yazarı da sevdiğimden merak ettim ve aldım. Aylak Adam ve Zeplin her zamanki gibi %50 indirimle beni en çok mutlu eden yayıneviydi. Aylak Adam'dan çok kitap göremesem de çok popüler olan benim de bir çekilişimde hediye ettiğim aforizmaların hepsi vardı ve 5'i 20 liraydı. Gayet güzel bir indirim. Bir kez daha tebrik ediyorum kendilerini, fuara en çok yakışan yayınevlerinden hep gelsinler.



Fotoğrafını çekmeyi unuttuğum ama hoş sohbeti olan, güzel indirim yapan bir de Parodi Yayınevi vardı. Yeni bir yayınevi ama bir distopya önerdi satış görevlisi, o aklımda belki duymuşsunuzdur distopya türünde Karanlık Zihinler onu alabilirim. İlgimi çekti. Okuyanınız varsa yorumlarınızı alırım :). Yine güzel indirim yapan yayınevlerinden, uğramadan geçmeyin, siyah stantları da çok güzel.



Benim kitaplarım ve izlenimlerim bu yöndeydi, umarım katılım artar ve devamı gelir. Ben en az bir kere daha gitmeye çalışacağım, genel anlamda sevdim. O büyük dediğimiz yayınevlerine ekstra bir indirim olmaması durumunda uğramam ama sahaflar ve indirimli yayınevlerine bir kez daha uğramazsam eksik olur o yüzden eğer yakınlardaysanız siz de bir uğrayın, bu güzel yayınevlerine hoşgeldin deyin :).
Devamını Oku »

30 ŞMO #9

9. Seni mutlu eden bir şarkı şarkı 

Blondie çok sevdiğim bir grup. Beni mutlu eden fazlaca şarkı olsa da Blondie enerji yükseltenlerden biri. Zaten Blondie genel anlamda enerjik şarkılar olan bir grup, bayılıyorum. Bu şarkıları da en sevdiğim herhalde :).

"She moves like she don't care, 
Smooth as silk, cool as air,
Ohhh it makes you wanna cry"

Blondie - Maria



Diğer Son Meydan Bükücüler <3

Hayat Ağacı 30 ŞMO
Mürekkeple Hayaller 30 ŞMO
Mete Bilge 30 ŞMO
Haykırarak Yazıyorum 30 ŞMO
Devamını Oku »

13 Mayıs 2017 Cumartesi

30 ŞMO #8

8. Bağımlılıklar hakkında bir şarkı

Şimdi size baştan sona ezberlediğim ilk İngilizce şarkıyı paylaşacağım (bir tekrar ettim hala hatırlıyorum) :) :). Yine lise yine ergenlik hahaha:):). Placebo'yu çok severim. Nedense Zakkum ile bağdaştırdığım bir grup zamanında da benzetiliyordu galiba vardı bir şeyler de hatırlayamadım, belki de olmadığından bilen yazsın lütfen :). Bir ara yeri gelirse size Zakkum'un solistiyle tanışma anımı da anlatayım, eğlencelidir :). Sahi Placebo nerede??

"I was alone, fallin free, trying my best not to forget"

Placebo - Meds



Diğer son meydan bükücüler <3

Mürekkeple Hayaller 30 ŞMO
Haykırarak Yazıyorum 30 ŞMO
Momentos 30 ŞMO
Belle'nin Kütüphanesi 30 ŞMO
Devamını Oku »

12 Mayıs 2017 Cuma

30 ŞMO #7

7. Yolculukta dinlenilecek bir şarkı

Yolculuk deyince aklıma birçok isim geliyor ama sanki Red Hot Chili Peppers tam bir yol grubu. Arabada tıngır mıngır giderken arkadaşlarınızla eşlik edeceğiniz enerjinizi yükselten şarkıları var. Benim için özellikle anlamlı olanı şu ana kadar belki de en güzel yolculuğumu, tatilimi geçirdiğim altı arkadaş kiraladığımız minibüs ile yaptığımız şehirler arası yolculukta bu şarkıyı dinlememiz ve yine alakalı bir listede bu şarkıyı seçmem. Bir daha öyle bir geziye dahil olabilir miyim bilmiyorum ama umarım olur ve en az o yolculuktaki kadar eğlenirim ve macera yaşarım(z) :). İşte o yolculukta en çok dinlediğimiz şarkılardan biriydi aşağıda paylaşacağım şarkı, o günleri de bu vesileyle anmış olayım, bu da dileğim olsun tekrar böylesi güzel bir anı biriktirebilmek için <3.

"By the way I tried to say I'd be there waiting for"


Red Hot Chili Peppers - By The Way



Diğer Son Meydan Bükücüler <3

Mürekkeple Hayaller 30 ŞMO
Haykırarak Yazıyorum 30 ŞMO
Okuyan Muggle 30 ŞMO
Yine Bir Gün Biz Böyle 30 ŞMO
Beyda'nın Kitaplığı 30 ŞMO
Devamını Oku »

11 Mayıs 2017 Perşembe

Atıştırmalık #15 (3 Film)

Bir şey diyeceğim nisanda o kadar film izlememiş o kadar izlememişim ki, bu ay açığı kapatayım dedim ama zor yetişirim çünkü o kadar izlememişim yani. En azından bir iki dizi bitirdim bu da bir şey. Yine son zamanlarda izlediğim filmlerden kısaca derledim, bakalım siz hangilerini izlediniz? :).

Silence - Martin Scorsese (2016)




Ayy ne reklamı yapıldı ne, ben de dedim eksik kalmayayım, izleyeyim denk gelirsem hala izlemedim demem diye :). Yani sondaki bir diyalog hariç benim ilgimi çeken bir film olmadı. Tarihi filmleri sevmem zaten genelde bu filmi de sevdim diyemem. Yine de hristiyanlık, yahudilik, müslümanlık, budizm ya da başka bir din fark etmez; herkesin özgürce inancını istediği gibi yaşayabildiği bir yer istiyorum. Sanane ondan bundan herkes kendine baksın. Bu filmdeki işkenceler; fiziksel ve psikolojik gerçekten çok zor.

Rear Window - Alfred Hitchcock (1954)




Valla bu adamı seviyorum, çok iyi :). Canım Hitchcock seyretmek istiyor arada mesela bazen Godard izleyesim gelir onun gibi. Neyse ki ikisinin de bolca filmi var :). Bu filmde de bacağı kırılan baş karakterimizin sıkıntısını gidermek için internette dolaşıp netflixten dizi izleyemeyince tiyatroya taş çıkartan komşularının hayatlarını arka pencereden izler ve şüpheli bir durumla karşılaşır. Zaman zaman sevgilisi, hemşiresi ve dedektif arkadaşından yardım alarak bu şüpheli durumu çözmeye çalışır. Yine gerilim ve komedinin dozu beni kendine hayran bıraktı. Yine iyi bir çocuk olursanız yönetmeni bu filmde de görebilirsiniz :). Söylemeden edemeyeceğim Grace Kelly'nin zarafeti, güzelliği ve moda anlayışı gerçekten müthişti :).

The Man From Earth - Richard Schenkman (2007)




Coherence'ı izlediniz mi bilmiyorum ama o tarz bir film. Bence Coherence bu filmden daha iyiydi gerçi ama bu da güzel. Böyle birkaç akademisyen, arkadaşlarının aniden işini bırakmasını merak ederken gitmeden bir veda kutlaması yapmak isterler ama arkadaşlarının gidiş nedeni onları başka dönemlere götürecek, birçok konuyu konuşacak ve sorgulatacak, geçmişten merak ettikleri soruları sorup beyin fırtınası yapacaklar. Oturduğun yerden bilim kurguyu çok yaratıcı buluyorum ve bu zaman kavramı resmen kafamızda, hiçbir alet edevata gerek yok, bir buçuk saatliğine her şeyin mümkünatına inanıp sohbet edebiliyorsunuz işte. Daha inandırıcı olabilirdi bence, yine de gerçekten ilgili akademisyenlerle bilim kurgu yazsak nasıl olurdu diye düşünce aşamasını yazsan ve filme alsan böyle olurdu herhalde ama güzel, izleyin yani :)

Devamını Oku »