9 Ekim 2020 Cuma

Bukalemunlar Kitabı - Jose Eduardo Agualusa

Coğrafya ve ülkelerin harita üzerindeki yerini bilme konusunda hiçbir zaman başarılı ve bilgi sahibi olmadığımdan kitabın geçtiği yer ve yazarın memleketi olan Angola'ya da internetten baktım. Portekizce'nin konuşulduğu ve Orta Afrika'da yer alan bir ülke olduğu dışında hala pek bir bilgi sahibi değilim fakat gerçekten tropik meyvelerin yendiği bu ülkeye dünyanın adını bildiğim bilmediğim herhangi bir yerine gitmek istediğim kadar gitmek istiyorum. 

Bukalemunlar Kitabı'nı bazen bir kertenkele, bukalemun ya da geko tanımlarıyla adlandırılan ve ev arkadaşının önerisi ile ile bu ada kavuşan Eulalio anlatıyor. Kitaplarla dolu bir evde ev sahibi albino ile yaşayan Eulalio kertenkele doğası gereği yaptığı görevler dışında gün içindeki hobisi Felix'in hayatını izlemek. Felix'in sıra dışı işi de bu işi daha zevkli kılıyor. Geçmiş satan Felix Ventura gelen müşterilerine istedikleri yönde bir şecere, hikaye satıyor. "Çocuğunuza daha iyi bir geçmiş verin" mottosu ile çeşitli meslek gruplarından müşterisi olan Felix'in kapısı bir gün gizemli bir yabancı tarafından çalınır. Kimliğinden bahsetmek istemeyen bu yabancı ve bu yabancı gibi aşk da kapısını çalınca Felix'in yaşamı bu kitabın temelini oluşturur. 

Bukalemun kitapta sadece bir karakter değil birçok şeyin sembolüdür. İnsanlar bazen görünmez olmayı bazen avına ulaşmak için bulunduğu ortamla uyum sağlayıp yokmuş gibi davranırken bukalemunlar gibi kamuflaja sığınır yani yalan söyler. Bu yalanlara gerçeklerden daha çok inanırlar çünkü "Gerçekler kusurlu ve acıdır"(sf.118). 

Rüyalar ve gerçekler, yalanlar ve gerçekler kitapta en çok irdelenen iki konu herhalde. Farklı yazarlardan alıntılanan sözlerle de sıkmadan desteklenince daha etkili bir anlatım olmuş. Bunun için de baş karakterlerin yani iki dost; bir bukalemun ve geçmiş satan adamın yalan ve gerçeğin birbirine karıştığı yaşamlarını anlatmak akıllıca! Edebiyatla kalın efem :).

Devamını Oku »

7 Ekim 2020 Çarşamba

Gönülsüz Köktendinci - Muhsin Hamid

Uzun zaman sonra bir kitap yorumu ile karşınızdayım. Belki aranızda eskilerden benim kitap yorumları, listeleri yaptığım zamanları hatırlayanlar vardır, ne güzel zamanlardı :D. 

öneri makinesi

Bir günde bitirdiğim Gönülsüz Köktendinci kitabından sizlere bahsedeceğim. Pakistan'ın Lahor şehrinde Cengiz adlı genç oraya ait olmadığı her halinden belli yabancı bir adamla sohbete başlar. Cengiz bu yabancı ile yemek öncesi ve sonrası içilen iki leziz çay arasında üniversiteye okumaya gittiği Amerika'daki anılarından bahseder. Monolog şeklinde ilerleyen kitapta yabancıya dair tüm fikirlerimiz Cengiz'in gözlemlerinden gelir. 

18 yaşında Amerika'nın en iyi üniversitelerinden biri Princeton'a kabul edilen ve mezun olur olmaz prestijli bir danışmanlık şirketinde yüksek maaşlı bir iş bulan Pakistanlı Cengiz, Amerikan rüyasını gerçekleştirir. Bundan bir süre memnuniyet de duyan Cengiz hem tavır hem de finansal anlamda da güçlü olunca çevresi tarafından hızlıca kabul görür. Kariyer ve sosyal statü basamaklarını hızla tırmanan Cengiz, hayatının akışına alışmış gibidir, ta ki 11 Eylül olayları olana kadar. Bunca zaman arada aklına gelen ama gerilere ittiği iç çatışması da işte tam burada ortaya çıkar. Bunca zaman alıştığı bu yeni kimliği gördüğü haberler ve yaşadığı tecrübeler ile sarsılmaya başlar. Bu yeni edindiği Amerikan kimliğini ve bakış açısını sorgulamaya başlar. 

Postkolonyal yaklaşıma sahip kitapta Cengiz "mimic man"(mukallit/taklitçi) tanımına cuk diye oturuyor. Cengiz'in kendinde bunu fark etmesiyle başlayan iç çatışma da kaçınılmaz tabi. Doğu ile batının çatışması temel çatışmalardan biri, bunun yanında semboller de dikkat çekici kitapta. Küçük ama çok şey anlatan detaylar var.

Cengiz güzel, varlıklı ve nitelikli bir çevresi olan Erica'ya aşık olur. İsminin Erica olması tesadüf değil tahmin edersiniz ki, bakınız "Am-Erica". Erica; Amerikan rüyasının, batının kanlı canlı bir tasviridir. Cengiz, Erica'nın kalbini kazanmak ister ama asla kendi olarak bunu başaramaz yani Doğu'nun temsili Cengiz Batı'yı fethedemez kitapta. Erica hayalinde mükemmel olan bir beyaz adama aşıktır. Gerisinin yorumu sizde :).

Bir de Cengiz isminin de tesadüf olmadığını düşünüyor ve cahil olmayıp biraz daha tarih bilgim olsa başka başka okumalar da çıkacağını düşünüyorum :).

Daha çok şeyler yazılır kitap ile alakalı çünkü burada pek de bahsetmediğim çarpıcı bir tarafı var. O yüzden bu kitabı öneriyor ve sizin de yorumlarınızı okumayı merakla bekliyorum :). Şu an tükenmiş olsa da belki bir yerlerde denk gelirseniz bir göz atın derim. 

Beni "reading slump"'tan kurtardı diyebilir miyiz zamanla göreceğiz ama bir gerçek var ki şimdi geçmişe üniversiteye ışınlanıp canım hocalarım ve arkadaşlarım ile bu kitabı tartışmak isterdim. 

Benim gibi olmayın, edebiyatla kalın :).

Devamını Oku »

3 Ekim 2020 Cumartesi

Anneanne Tarifi Zahter Salatası Yanında Bir Adet Mektup

Merhabalar, pek yazmıyorum çünkü ne okuyorum ne izliyorum :D. Bir tek Masterchef izliyorum ama onu da yazmayayım artık :D. 

öneri makinesi

Yemek yapmak her zaman hayatımın bir parçası olmuştur. Yeni tarifler denemeyi sevdiğim kadar bizim oraların yemeklerini yapmayı da yemeyi de çok severim. Youtube kanalımda da hem Antakya mutfağı hem de farklı mutfaklardan küçük küçük tarifler paylaşıyorum. Detayı detayına tarif vermiyorum ama kısa kısa hikayeler anlatıyorum. Belki ilginizi çeker. 

Doğduğunuz ve büyüdüğünüz yörenin yemeklerinden yapmayı ve yemeyi en sevdikleriniz hangileri? Mutfak kültürü insanın kişiliğini etkiler mi? Hadi biraz bunlardan konuşalım :).


Devamını Oku »

15 Eylül 2020 Salı

Atıştırmalık (Türk ve İtalyan Sinemasından Filmler)

Gözümün Nuru - Hakkı Kurtuluş, Melik Saraçoğlu 2013


Otobiyografik hikayesi olan net bir film. Ben sevdim. Hoşuma gitti. Yönetmen olmak isteyen ve Lyon'da sinema okumaya giden bir gencin aniden gözlerinin rahatsızlanması ve kör olma riski ile apar topar İstanbul'a dönmesini, ameliyat ve sonrasında geçen süreyi anlatıyor. Hayalleri ile gerçek arasında sıkışan genç yönetmen ailesinin desteği ile bu süreci geçiriyor. Trajikomik bu hikayede tadımlık yeşilçam melodramlarından sahneler yüzde tebessüm oluşturuyor. Mubi'de şu an gösterimde ve hala izleyebilirsiniz. Öneririm :).


La Dolce Vita - Federico Fellini (1960)


Fellini'nin en bilinen filmlerinden Tatlı Hayat geçen gün Mubi'ye gelince izleyeyim dedim. 3 saate yakın siyah beyaz çekilen bu film hoşuma gitse de favorilerim arasında değil. Çapkın gazeteci karakterini Marcello Mastroianni canlandırıyor. İşi gereği Roma sokaklarını karış karış gezen bir gazeteci Marcello (karakterin ismi de aynı) karakterinin peşinden biz de haber kovalıyoruz. Kitap yazmaya çalışırken para kazanmak için magazin haberleri yapıyor ve aslında bu iki farklı dünya da genel olarak Marcello'nun hayatının temel çatışmasını temsil ediyor. İki farklı dünya arasında gezinen Marcello ne istediğini tam olarak bilmiyor.

Bu sırada da birçok insan ile tanışan yakışıklı Marcello evde nişanlısı beklerken çapkınlıktan da geri kalmıyor. Birçok dost da edinen Marcello'nun evli ve iki çocuk babası arkadaşı ile olan ilişkisi dikkat çekiyor. Bu arkadaşın hikayesi ve  Marcello'nun hayatına etkisi, beni en çok etkileyen hikaye oldu. Bunun yanı sıra nişanlısı ile olan ilişkisi de bence etkileyiciydi.

Nedense filmin Marcello Mastroianni'nin özel hayatı ile benzerlikler olduğunu düşündüm. Biraz hayatına baktığımızda Marcello bey az can yakmamış. Son olarak da ekranda kendisini bayıla bayıla izlediğimi not düşmek isterim. Her filminde benim de canımı yakmayı ihmal etmiyor :). Gösterişli bir yaşam tarzlarının yanı sıra entelektüel bir çevresi de olan Marcello'nun kendisi dahil etrafındaki herkesin kostümleri de göze ayrıca hitap eden güzel bir detay.
Devamını Oku »

6 Eylül 2020 Pazar

İyi Filmler Beni Ağlatır

Bu aralar film izlemiyorum, izleyemiyorum. Yoğunluğa suç atabilirim ama ondan değil biliyorum. Yine de hep sevdiğim filmleri tekrar izliyorum. Güvenli sularda yüzüyorum. Ne hissettiğimi ve nasıl hissedeceğimi biliyorum. Bu bana güven veriyor, risk almıyorum. 

Jules et Jim, Burning en son Vivre Sa Vie, tekrar izledim. Hepsi rahatlıkla tüm zamanların en sevdiğim filmlerde başı çeker. Olayları, karakterleri, mekanları unutmuş oluyorum ama dedikleri doğru filmlerin bana hissettirdiklerini asla. 

Eski Fransız filmlerini çok seviyorum. Rohmer'ın filmlerinde yaşayan bir karakter olmak istiyorum mesela. Plaktan müzik dinlemek, sahaftan aldığım minicik kitabı okumak ve Jules et Jim'i sinemada görmek istiyorum. 

Anna Karina, ne büyük yetenek. O büyük gözleri ile sadece bakmıyor, konuşuyor. Karakteri anlıyor ve onunla yaşıyor, yaşatıyor. Duygu dolu. Bir insanın hayatını yaşamak istemesi ölümcül müdür? Ona giden her yol mübah mıdır? Biri gerçekten de çok konuştukça sözler anlamını yitirir mi? Konuşmadan anlaşmak mümkün mü? 

Sonra aklıma Catherine geldi. Bir anda kendini buz gibi sulara atışı, en sonunda da bile isteye ölüme gidişi. Sonra Shin Hae-mi'nin günbatımı dansı, açlığı. Mona 'nın yollara düşmesi... Kadınlar... Hayatını istediği gibi yaşamak için bile bir şeylerden vazgeçmek zorunda kalan insanlar. Güçlü ne istediğini bilen ama kazanırken kaybedenler, kaybederken bile kazananlar... Sonuna kadar korkusuzca yürüyenler... 

Güçlü kadınları izlemek beni mutlu ediyor. Onları sinemada izlemek ekstra keyif. Özellikle toplumun değer biçtiği rolü bir çırpıda silip atıp kendi yollarını ne pahasına olursa olsun kendi çizen kadınları izlemek her zaman ilham verici.

Oslo, 31 August, birçok açıdan alakasız ama tüm gün aklımda. Ne filmdi ama... İçim acıyor.

Bir filmi izledikten sonra başka filmler izlemek istiyorsam ve bende başka hisler bırakıyor; bir tohum gibi filizleniyor ve çoğalıyorsa fikirler işte o zaman anlıyorum iyi ve nasıl hissettiğimi unutmayacağım bir film izlediğimi. Saat 03:44 ve beni bu yazıyı yazmaya iten sadece bir film. Bazen sen sadece Harry değilsindir, bazen bir film sadece bir film değil. Onu unutabilirsin ama nasıl hissettirdiğini asla. 

Bahsi geçen ve önerilen filmler;

Jules et Jim

Burning

Vivre Sa Vie

Vagabond

Harry Potter Serisi

Devamını Oku »

18 Ağustos 2020 Salı

Aliexpress Kırtasiye Alışverişi ve Biraz Motivasyon Desteği

Vergiler, pullar, artan fiyatlar, yükselen dolar derken geçen ay bir bütçe ayarlayıp en sevdiğim alışverişlerden birini yaptım. Biraz da motivasyon konuşması, belki ilham olur. Sevgiler...

öneri makinesi

Devamını Oku »

14 Ağustos 2020 Cuma

Art Journal videosu ama daha çok yol hikayesi



Defter kullanımı, günlük yazmak benim geç edindiğim ama çok sevdiğim bir alışkanlık. Düzenli olarak her gün yazmasam da bazen ihtiyaç bazen masraf listesi, bazen günün özeti, bazen de blog ve youtube planlarımı yazdığım ama en çok yaratıcılık ile güzel desen ve renkteki kağıtlarla kolaj yapmak bu tertemiz sayfalara benim en büyük hobilerimden biri.



Bir postcrossing sitesinden nerelere :D. İşimin olmadığı boş boş dolandığım bir anımda bir çocukluk hayaline açılan bir site keşfettim. Uluslararası kart değiş tokuşu. Bilgilerini okuyup seveceği bir kart seçip süsleyip göndermem, daha sonra üç yıldır aşklarına mektuplar vesilesi ile şahit olduğum ve geçenlerde evlenen mektup arkadaşımın benim postcrossingde ilk aldığım dünya haritalı kartı göndermesi; ki hayalimdir gezmek, ile başlayıp duvar dolduran bir kart koleksiyonu; sonrasında Instagram ile mektup arkadaşlığına iyiden iyiye başlamam ve yetinmeyip büyüyen yeni bir sayfaya dönüşmesi; benim postcrossinge ara vermem pul fiyatlarından ötürü, iki hobiye de yetişemem ve bunun yanında büyüyen bir kırtasiye koleksiyonu. Bunların yanında gelen yeni hobiler ve onlardan biri defter merakı. Kağıt kalınlığının, yazdığın kalemin ve el yazısının önemini kavradığım bir döneme vesile olan bir art journal, günlük yazma merakı.



Günlük rutinini, alışveriş listeni ama en çok kendini yazarak farklı bakış açısı ile keşfetmenin keyfi. Tabi her zaman keyif olmuyor bazen uzun iç hesaplaşmaları ve kendini sorgulamalara sebep olduğu da bir gerçek. Yine de öğreniyorsun bu güzel :). Bazen de yazarak değil ama farklı desen ve dokudaki kağıtların farklı çeşitli malzemeler ile kolajlayıp istediğin hissi ruh halini kağıda dökmek çok rahatlatıcı güzel ve ayrıcalıklı. Bunun ilk videosu da aşağıda, devamı gelecek.


Devamını Oku »

12 Ağustos 2020 Çarşamba

StrangeLove Playlist

İddia ediyorum bugüne kadar yaptığım en güzel playlist! İçime her şarkısı sinen ve temasına uyan aşk dolu dram listesi. Hepsi birbirini tamamlayan defalarca dinlediğim ve hala değerini bende koruyan şarkılar. Siz de dinleyin, favorinizi söylemeyi unutmayın!


Dipnot: Listenin adı Depeche Mode şarkısından esinlenmekle birlikte ne grupla ne de şarkıyla başka bir ilgisi yoktur :D.

Dipnot 2: Pinterest'ten görsel şov demeyelim mi :)












Devamını Oku »

16 Haziran 2020 Salı

Kırtasiye Alışverişi (Alışveriş Bahane Sohbete Geldim)

Merhaba, nasılsınız? Ben yine istemediğim aralar verdim. Ne oldu bana böyle? İnanın hiçbir şey yapmıyorum. Dışarı çıktığım yok, zorunluluklar dışında. Üretimlerim de azaldı. Ne izliyorum, ne okuyorum. Bütün yaptığım şey çalışma dışında yatağa uzanıp Mürsel, köpek videoları ve Caner Özyurtlu'nun 90'lar radyo programlarını anımsatan dünya tatlısı Instagram canlı yayınlarını izlemek.

Tüm videolar çalma listesi!!!!!!!!

https://www.youtube.com/playlist?list=PLQvTr8DURAKDV20jygHALakv9Jte_QnsJ

Ve aralarından bir bölüm!


Kendisinin büyük hayranıyım ve nedense onun taşıdığı endişelerin çoğunu ben de taşıdığımdan kendime yakın hissediyorum. Bu yalnız değilim hissi fena arkadaşlar. Youtube işlerine girmesine de öyle memnunum ki zaten severdim, konuşmalarını dinledikçe daha da çok sevdim. İlk videosundan beri takipteyim. Loş sohbetin zaten hastasıydım ama "Bugün Var Yarın Yok" kayıtları inanın müthiş. Ünlüler ve dar gelirli izleyiciler, belirlenen konu üzerinden kendi hikayelerini anlatıyorlar. O kadar tatlı ve güzel ki yenilerinin gelmesini sabırsızlıkla bekliyorum. Kendisinin büyük takipçisiyim. Şimdi de yine kendisinin dahil olduğu Crossover Talks, bir diğer hayran olduğum Cenk Bey'in de içinde olduğu bir sohbet programı. Yeni takıntım olma yolunda ilerliyor.

Bu kısa süreli ayrılığımızı kırmak için bahane olarak iki hafta önceki son Youtube videomu paylaşayım dedim. Kırtasiye alışverişi izlemeyi benim gibi severler bir bakabilir bu kısacık videoya. İşin güzel yanı, hepsinin (4 -5 ay önce virüsün esamesi okunmazken geçen bir zamanda) İstanbul'daki kırtasiyelerden alınmış olması. Bilirsiniz ki buradaki kırtasiyelerde bu tarz şeyler bulmak zordur.


Asıl zamanımın büyük kısmını kaplayan şey ev bakmak. Buraya yazayım da belki bir yerden bir şey çıkar. 1+1 mümkünse balkon veya teraslı yüksek tavanlı rutubetsiz güvenilir bir mahallede depreme dayanıklı güneş alan geniş ve salona açılan mutfağı olan tatlı mı tatlı komşuları ile dünya iyisi ev sahibinden bir ev bakmaktayım canımıniçleri. Ahahaha, çok şey istiyorum gibi duruyor ama 10 şey istiyorsam genelde yarısına tav olup tutmak istiyorum, benim amacım evrene mesajımı iletmek :). Şu ana kadarki tecrübelerim o kadar kötü ki ev bakmaktan soğusam da daha yılmadım. O evi bulacağım <3.


Bu sene Covid yüzünden bir ilk yaşayacağım. Doğum günümü tamamen yalnız geçirmek de varmış. Evin tozunu almayacağım, Harry Potter gibi tozlardan kendime pasta yapıp üfleyeceğim. Belki Hogwarts mektubum günün sonunda gelir :D.


Sizden ne haber? Tabi yazılarınızı da okuyamıyorum hayırsız bir birey olarak. Ne deseniz haklısınız. Yakın zamanda yeniden aktif olmak dileğiyle diyelim. Sizi seviyorum<3<3.
Devamını Oku »

8 Mayıs 2020 Cuma

Avokadolu Hummus, Sen Hala Denemedin Mi?

Mektup hazırlığı öncesi kızarmış ekmek üzerine taze yapılmış avokadolu humus ve beyaz peynir! Harika bir hafta sonu atıştırmalığı, belki denersiniz. Şuraya bırakıyorum :). 



Devamını Oku »