Umarım fark edip sevmişsinizdir :). Yeni yıla girmiş ve blogtaki iki buçuk yıl zamandan sonra biraz değişiklik istedim. Yeni renk yeni başlıkla Öneri Makinesi yayında :). Yeni başlıkta girenler çıkanlar oldu :). Biraz büyüdü, renkler yeni temaya uygun olarak değiştirildi. Falanlar filanlar. Size küçük bana büyük değişiklikler :). Hadi hayırlı olsun :).
Evettt, geldi gönlümün efendisi. Benedict Cumberbacth'li Sherlock aylarr, yılarr sonra başladı ve ben dün şu saate kadar bekleyip (01.00) şu saate kadar izledim (02.45). Bu saatten sonra sorgulamasın kimse Sherlock sevgimi. Haftaya yine aynı plan, bekliyorum <3
Bölümden önemli başlıklar (izlemeyen okumasın);
- John Watson'ın saçı olay
- Sherlock'un high hali güldürdü
- Bu zamanda Sherlock fikri bir kez daha şükrettirdi
- Güldürdü, sevindirildi
- Görüntü kalitesi yine olaydı
- Mary Watson ölmeseydi saçma olurdu
- Ama neden bir anda böyle bir şey oldu anlamadım
- John yakışmadı, sen de böyle yaparsan
- Sherlock her sözün olay
- Sherlock sen bir yolunu bulur, barışırsın John'la
- John, Sherlock bilerek yapmadı şimdi
- Zaten bana dönecek gibi geliyordu Mary cd'ye kadar
- "Miss me" yazınca bir heyecanlanmadık değil
- Bu arada Moriarty nerede
- Ölü mü değil mi emin olamadım
- Ölü olması daha olası geliyor
- Save John derken neyi kastettin Mary
- Kimden neyden yani
- Mycroft zekana hala hayranım
- Mycroft ciddi olarak favorilerimdeki yerini düşünüyorum
- Ve acaba ilk misin ikinci mi emin olamıyorum
- Kesin ilk üçtesin, orası kesin
- Sherlock özlemişim seni
- Kesin tekrar izleyeceğim
- En baştan mı son bölümü mü hala düşünüyorum
Dipnot: BBC ile aynı anda diye reklam verip bana spoiler okutan TLC, gelecek hafta aynısı olmasın ;)
Merhabalar, kendiliğinden gelişen yeni bir bölüm icat ettim :). Böyle liste yapmadığım veya uzun uzun yazmadığım ya da yazmak istemediğim öneriler ya da yorumlarım oluyor onlar için böyle kısa kısa bahsetmek istersem bundan sonra burada yazıyorum :). Bazılarını daha sonra açıklayabilirim ama taze taze yazmak da istersem bulunsun kenarda :). Şimdi size en son neler izledim, okudum kısa kısa bir iki cümleyle paylaşayım.
Obsluhoval Jsem Anglického Krále - Jiří Menzel (2006)
İngilizcesi "I Served the King of England" olan, bol göndermeli Çek yapımı bir film. Ben filmi beğendim, dram komedi türünde. İkinci dünya savaşı zamanında ve öncesinde garsonluk yapan, en büyük hayali otel alıp milyoner olmak olan bir adamın 15 yıllık (indirimle 14 yıl+9 ay) hapis cezası sonrası tekrardan özgürlüğe kavuşmasını izleriz. Geçmiş ile şimdi iç içedir ve film muhteşem bir sözle (neden acaba :)) başlar "Şanssız olmam her zaman şansım olmuştu". Ben beğendim, mesajı güzeldi. Çek filmlerine ağırlık vermek istiyorum aslında çünkü çok güzel işler çıkıyor. Eğer sizin de önerileriniz varsa yorumlarda yazın :).
Bayan Peregrine'nin Tuhaf Çocukları - Tim Burton (2016)
Tim Burton adı geçmese Burton filmi demeyeceğim film. Galler de bir o havayı hissettim ama onun dışında normal bir filmdi. Ne umutlarım vardı da boşa çıktı. En güzel yanı müziklerdi herhalde. Ki bu pek iyi bir şey değil, müzik çok önemli ama başrol film sonuçta. Başrolün oyunculuğunu da beğenmedim, filmde genel olarak beğenmedim oyunculukları tabi Eva Green'i ayrı bir yerde tutuyorum. Bunun dışında ne diyeyim ki. kitabı da sevmedim zaten,filmde eh işte olmuş.
Yalnız Kadınlar Arasında - Cesare Pavese
Kolay okunuyor, kısa kısa bölümler. Kitap iyiydi ama ben "Senin Köylerin"'i daha çok sevdim sanırım. Şimdi de ukitaptaki ilk takasım olarak "Ay ve Şenlik Ateşleri" geldi, onu da merak ediyorum. Yazarı okumak güzel, umarım gelen kitabı da severim. Altını çizdiğim yerlerin birkaçını paylaşayım da adet yerini bulsun :).
"İnsan, giyinip kuşanmak için para kazanan tek hayvan."
"Kendini kurtarmayı beceremeyeni, kimse kurtaramaz."
"En büyük iyilikler bilinmeden yapılır."
"Kimi şeyler onlarsız yaşamayı becerdiğinizde elde ediliyordu."
"Yaşam uzun. Dünyayı da aşıklar kurmadılar. Her doğan gün, yeni bir gündür."
Selamlar, nasılsınız? Geçtiğimiz günlerde bu bölümün ilkini yayınladım ve dediğim gibi devamını yayınlamaya devam edeceğim. Ayrıca önerilerinizi de yazmayı unutmayın. Adını duymadığım filmler varsa çıksın ortaya :). Lakin önce birkaç şey söylemek istiyorum, öncelikle şimdi yeni yıla girdik ya blogumun sağ tarafında 201420152016 yazarken yeni bir yıl eklenecek diye çok sevindim <3 Hemen hemen bütün takip ettiğim blogların yeni yılını kutladım, hala kutlamadıklarım varsa aşağıda yorum olarak yazsın şahsen kutlayacağım :). Bunun dışında herkes yeni yıl yazısı yazdı, kimse beni mimlemedi :((Küçük Emrah boynu bükükler müziği beyninizde yankılanabilir:)) tabi ben de nedense alıp yapmadım, üşengeçlikte 2017 zirvede girmek istedim herhalde :), ama benim yeni yılda her şeyden önce ve en çok istediğim şey barış dolu bir dünyada ve ülkede, kimsenin ölmediği bir yerde huzurlu bir şekilde hep beraber yaşamak. Tek dileğim buydu fakat yeni yılın ilk gününde kötü bir haberle uyandık maalesef. Ne diyeceğimi artık bilemiyorum ama yine de insanlığa olan umudumu kaybetmek istemediğimden bu dileğimin gerçek olmasını diliyorum.
Bu listeye gelirsek bu sefer gerçekten 2000 sonrası filmleri yazdım :). Daha doğrusu önerdim. Ayrıntılı olarak incelemeye açık filmlerdir ama bu sefer kısaca bahsettim. Sizin de aranızda izledikleriniz varsa yorum olarak benimle görüşlerinizi paylaşırsanız sevinirim. Hadi başlayalım :).
1. Zefir - Belma Baş (2010)
Çok güzel bir film, görsellik süper. Sonu filmin içinde ipuçları vermesine rağmen ağzınızı açık bırakacak cinsten.
2. Çoğunluk - Seren Yüce (2010)
Seren Yüce'nin bol ödüllü filmi. Sonuna kadar bu ödülleri hak eden bir film. Bireyin değil çoğunluğun konuştuğu toplumun küçük prototipi çekirdek bir ailenin hayatını izliyoruz ve bu ailenin babasının gölgesinde yaşayan küçük oğlu odak noktamızdır. Yönetmenin yeni filmi "Rüzgarda Salınan Nilüfer"'i hala izlemedim yakın zamanda izlemek isterim.
3. Sarmaşık - Tolga Karaçelik (2015)
Son dönemin en çok adaylığı bulunan hatta "Abluka" ile başa baş giden yine ödüllü bir film. Nadir Sarıbacak'ın oyunculuğuna bayılan biri olarak bu filmde onu izlemek ayrı zevk. Bir tek ondan bahsedip diğer oyuncuların hakkını yemek istemem tabi hepsi çok iyi.
4. Çekmeceler - Caner Alper/ Mehmet Binay (2014)
"Zenne" filminin yönetmenlerinin elinden çıkma Çekmeceler. Bence "Zenne" daha güzeldi fakat bu da iyi bir film. Yine ve yine oyunculuklar çok güzel. Nilüfer Açıkalın ve Tilbe Saran'ı özellikle söylemek isterim fakat genel olarak başarılı. Çekmeceler adı tabi ki tesadüfi değil, baş karakterin psikolojik tedavisi sırasında yavaş yavaş geçmişinin kilitli çekmeceleri açılır ve onu bu sürece getiren olayları izleriz.
5. Bir Zamanlar Anadolu'da - Nuri Bilge Ceylan (2011)
Artık Nuri Bilge Ceylan'ın zamanı gelmişti. İlk listede yoktu eminim Demirkubuz'dan sonra gözleriniz onu aradı lakin göremediniz :). Bu listede olmazsa olmazdı artık. Ben ikisinin de fanatiği değilim ama ikisini de severim lafı dipnotumuz olsun. Bu filme gelirsek de yine oyunculukların konuştuğu bir film. İçinde barındırdığı absürd yanlarını özellikle sevdim.
Merhaba canım blog arkadaşlarım, okuyucularım. Nasılsınız? Nasıl geçti geceniz? Umarım herkes sevdikleriyle mutlu huzurlu bir gün geçirmiştir ve tüm dilekleriniz gerçek olur. Bu yeni yılın ilk gününde sizi bekletmek istemedim ve çekilişimi sonuçlandırarak mutlu etmek istedim :). Bildiğiniz gibi ben hediye almaya da vermeye de bayılıyorum, o yüzden bu yılbaşında birçok çekilişe katıldım, kendim de bir çekiliş yaptım. Tek şart blogu takip edip yorum yapmaktı, ek hak için ise paylaştığınız sosyal medyanın linkini yorumunuza eklemekti. Maalesef yine diğer çekilişlerde olduğu gibi takip etmeyip yorum yazanlar, link paylaşmayanlar oldu. Üzülerek bu hakları dahil edemedim ama bu çekilişle bana daha çok yeni bloggerla tanışma fırsatı buldum gibi geldi ki bu muhteşem bir şey. Birçok blogla tanıştık, kaynaştık benim açımdan çok güzeldi. Tabi deeptone'un katkıları da yadsınamaz. Bu arada ben dayanamadım ve ayraçların fotoğraflarını paylaşıyorum çünkü çok tatlı oldular :). İki çift farklı ayraç değil iki yönlü ayraç arkadaşlar :).
Gelelim kazanana, her zamanki gibi birçok kez kontrol ettikten ve 2016'nın son dakikalarına kadar bekledikten sonra listemi hazırladım ve random.org aracılığıyla kazananı belirledim. KazananBen Bir Deli Çocuk. Kendisini tebrik ediyorum. Yorumlarda mail adresini rica edeceğim. Kendisiyle iletişim kurduğumuz zaman da kendisine bir aksilik olmazsa hemen salı günü kitabını yollayacağım. Lakin olur da iletişim kuramaz isek salı gününe kadar liste aşağıdaki gibidir. Güle güle okusun. Başka çekilişlerde görüşmek üzere diyerek bu çekilişi de kapatıyorum.Hadi görüşürüz :).
Başka bir dünyanın güzel çocuklarının yaşadığı ormanyada
dolaşırken eski bir kitapçıya denk geldim. O ruhu olan kitapçılardan,
sahaflardandı. Ahşabın en güzel renklerinden oluşan raflar, oraya buraya
konulmuş çeşitli kitaplar, eski cdler ve kasetlerlerle donanmış hafif loş ışık
altında güzel kokan bir yarı sahaftı. İki eskimiş koltuk ve ortaya konmuş
indirimdeki kitaplara bakıp aa uu sesleri çıkartacağınız cinsten. Sorduğum
kitapları biraz orada biraz burada diye cevaplayıp sonra yerine dönen orta
yaşlarındaki karizmatik sahibi bile vardı. Kendi halinde okuyucuya karışmayan
sakin bir satıcı. Hava kararmış, ışıklar yanmış, içerisi sıcak, ahşabın büyüsü
elle tutulur derecede ortada, müzik güzel evet çok güzel. Mutlaka bir anı bir
şey almalıyım buradan diyorum, her sevdiğim mekandan evime, kendime bir şey
alma bencilliğiyle. Somut bir şeylere ihtiyacım var, unutmamalıyım bu güzel
ortamı, mekanı. Bitmemeli burada bana da bir şey kalmalı sonrasında. Ahh bu
maddecilik… Orada bakınıp duruyorum bir yandan da çalan müziği kaydetme
çabaları. Mekan, havasına uygun öyle her yerde duymayacağınız ancak dikkatli ve
iyi bir dinleyiciyseniz hatta ve hatta tutkuluysanız seveceğiniz müzik
çalanlardan. Kitaplarla mı müzikle mi sarhoş olsam diye karar veremeyip oradan
oraya atlarken içimdeki coşku çalan müzikle daha da alevleniyordu. Şu çok
kullandığım telefonumdaki müzik programı, hani şarkıyı kaydedip ne olduğunu
söyleyen, hemen devreye girdi ama internetimin o an olmayışı beni tereddütte
bıraktı. Ya şarkıyı sonradan tanımlayamazsa, ya kaydettiği halde sonradan
bulamazsa…Çünkü daha önce beni yarı
yolda koymuşluğu var ama ben şarkı koleksiyoncusuyum böyle nefis bir melodiyi
kaçıramam. Şarkı o kadar güzel ki işimi şansa bırakmak istemiyorum. Ve
dayanamayıp bir kez daha bu karizmatik beyefendiyi rahatsız ediyorum ve
soruyorum çalan şarkının adı ne? Hemen cevaplıyor beni, telaşlı gibi ama yardım
etme isteğiyle. Bana bir fişin arkasına yazıyor adını, emin değil albümü koymuş
ya bu ya bu diyor. Ben bin bir teşekkür ediyorum, bilmiyor koleksiyoncu
olduğumu, önemli değil demekle yetiniyor. Sonra bu fiş cebimde devam ediyorum
bakınmaya, ama bir türlü bir şey alamıyorum. Hala bakınıyorum, bırakmak
istemiyorum burayı. Saatlerce o eskimiş koltukta oturup kitap incelemek istiyorum.
Birini okuyup sıkıldıktan sonra diğerini elime almak istiyorum. Böyle saatlerce
orada okuyarak bu güzel yerden sadece
zevk almak değil ondan daha değerli olan zamanımı vererek ödeşmek istiyorum.
Tabi mümkün olmuyor cebimde fiş elim boş teşekkür ederek çıkıyorum sahaftan.
Aklım orada yürüyorum ışıklandırılmış sokaklarda.
Bir an geliyor bir gün sonra ya da eve döndüğümde
karıştırıyorum ceplerimi fişi
bulamıyorum. Bendeki hüzün artıyor bulamamın telaşıyla. Nasıl olur nasıl, bu
kadar şanssız (salak) olamam. Onu yere atmak istemediğim ıslak mendille
ıslanmış kendi fişim sanıp cebimi temizlerken çöpe atmış olamam. Sümüklü
peçeteler, yere atılmamış çöpler ve diğer fişlerle. Hele ki bu kadar
sevmişken şarkıyı… Sonra bu karakteristik grup adını hatırlama çabaları ama
beynin benden yana çalışmıyor. O an bir türlü gelmiyor aklıma. S kesinlikle s
ile başlıyordu. Kelime oyunları hatırlamak için ama nafile. Yine de biliyorum
ben onu bulamasam da o şarkı beni bulacak çünkü sevdim, içime işledi bugün
aklıma gelmese yarın gelir ya da duyarım bir yerde. Bir şekilde karşılaşacağız
yani eminim. Ama beklediğimden erken olmasını bu kadar çabuk olmasını
beklemiyordum. Bir şarkıyı kaydetmek için açtığım o müzik programının ilk sırasında o şarkı vardı. Kaydetmiş, bulmuştu. Bendeki mutluluk paha biçilemez tabi ki. İçimde
kelebekler. O şarkı artık benimle birlikle o karizmatik satıcının güzel
kitapçısıyla tüm hissettirdikleriyle, loş ışığıyla, kokusuyla her zaman yanımda.
Taşımama gerek yok, görmeme gerek yok sadece bir yerde duymam bana o özel anı
hatırlatmaya, o kitapçıyı unutmama yeterli. O aradığım anı artık bu şarkıyla
hep benle ve ben ona gözüm gibi bakıyorum J.
Dipnot: Fotoğraf bana aittir, izinsiz lütfen kullanmayınız :).
Merhabalar :). İtiraf ediyorum bu filmi atıştırmalıkta yazacaktım fakat baktım uzadı gidiyor dedim hak etti şimdi tek başına bir sayfayı kaptım geldim kendisini, şimdi de yorumlarımı yazacağım :).
1990 yapımı bir Yavuz Turgul filmi. Tabi ki başrolde Şener Şen ki benim canım o canım, Türkiye'deki en sevdiğim oyuncu herhalde. Bayılırım dram, komedi her şeyi hakkıyla oynar. Onunla tanışmak, oturup saatlerce konuşmak hayatta en çok istediğim şeylerden biri fakat kendisine kızgınım çünkü ben onu daha çok izlemek istiyorum ama o Turgul dışında hiçbir yönetmenle çalışmıyor, şans vermiyor. En azından son yıllarda böyle neden bilmiyorum. Ben ise onun başka yönetmenlerin filmlerinde de görmek istiyorum çünkü muhteşem bir oyuncu ve yetenek. Daha çok rolde görmek, izlemek bizim hakkımız :(. Turgul kötü yazıp yönetmiyor ama son filmi Av Mevsimi kötü bir polisiyeydi. Şener Şen bile kurtaramadı. Genel olarak baktığımızda ve Yavuz Turgul dediğimizde benim bir numaram ve en sevdiğim filmler sıralamasında yer alan filmi Gönül Yarası'dır. Eşkıya ve Muhsin Bey'i de severim. Bu filmi de spoiler vereyim sevdim :).
Neyse bu konuları bir kenara bırakırsak ve bu filme geçersek klasik bir Yavuz Turgul filmi. Eğer Muhsin Bey filmini izlediyseniz benzerlikleri fazlaca var. Bir kere Turgul filmlerinde mutsuz son göremezsiniz. Bu filmde yine trajikomik ögeler, başrolde Şener Şen (canımıniçi), geçmişe özlem, İstanbul'daki kültür çeşitliliği vs görülebilir. Yine biraz Şener Şen öveceğim, oyunculuğu mükemmel, duygu geçişleri, içimizi acıtan sözleri, komedisi her şeyi görmek mümkün. Kesinlikle duyguyu size geçirmekte, inandırmakta hiç zorlanmayan bir oyuncu. Bu filmde de hem çok güldüm hem ağladım ve bu iki büyük tepkim de sayesinde oldu. Muhsin Bey karakteriyle biraz karşılaştırma yapmam gerekirse de Muhsin Bey naif bir karakterken, bu filmdeki Haşmet karakteri daha kurnaz, ağzı laf yapan, istediğini almaktan çekinmeyen biri ama iki karakterde de az çok vefa duygusu, sinema veya müzikte bir yere gelme çabası, sanata olan ilgileri gibi özellikleri ortak. İkisi de hak ettiklerini düşündükleri değeri görmek istiyorlar. Filmlerin ikisi de İstanbul'da geçiyor ve İstanbul'un kültür çeşitliğini güzel yansıtıyor.
Filmde yönetmen olan Haşmet ilk kez aşk filmi değil toplumsal bir film yönetmek ister. Bunun için de elinden geleni ardına koymaz. Bu film onun için önemlidir çünkü hayatında bir kez de olsa ödül almak, tanınmak, önemli olduğunu hissetmek ister. Bunca yıldır boşa çalışmadığını, birilerinin öldükten sonra da adını anmasını ve belki de o yeşilçamdan birer figüran, yan rol ya da unutulan oyuncu arkadaşları gibi olmayıp bir kez de olsa bu sinema dünyasında adının olmasını ve başrol olarak nu dünyada yer almak ister. Bir repliğinde şu cümleyi duyarız ağzından, "Artık sinemada yönetmen devri başlıyor", o da artık devrinin başlamasını ister. Unutulan, işleri bittikten sonra bir kenara atılan, parasızlık, işsizlik içinde olan arkadaşları gibi değil. O yüzden tüm gelen aşk filmleri tekliflerine ve imkansızlıklara rağmen bu filmi çeker. İşte unutulmak istemeyen, öldükten sonra da adının kalmasını isteyen bir yönetmenin trajikomik hayatını izleriz. Eski eşleri, çocukları ve arkadaşları arasındaki ilişkiler, yalanları, hayalleri, düş kırıklıkları hepsini izleriz.
Yani yine Şener Şen'in oyunculuğunu konuşturduğu bol bol güleceğiniz, beraber geçmişe özlem duyacağınız güzel bir film. Ben öneriyorum, izlemesi sizden. Her şeye rağmen yanınızda olan sizi koruyup kollayan sevdiklerinizin olması dileğiyle, kendinize iyi bakın :).
Merhaba arkadaşlar, nasılsınız? Yine bir öneri listesi serisiyle karşınızdayım :). İlkiyle bugün itibariyle başlıyoruz. Sizlere her zaman olduğu gibi kendimce izleyip sevdiğim filmleri kısa kısa yazıp önereceğim. Ayy ben Türk filmi sevmem, ben melek şehrinden çıkmam demediğinizi biliyorum :) o yüzden sizlere böyle beş filmlik listeler hazırlayacağım. Şimdi ben çok seviyorum Türk Sinemasını ve film arşivimi genişleten başka yolları da gösteren iki dönem boyunca Türk Sineması dersi aldığım Ebru hocama buradan teşekkür etmesem olmaz, emeği büyük üstümde. Hazır teşekkür etmişken Erman hocama da teşekkür edeyim keza onun da dersleri sadece sinema alanında değil hayat üzerinde aydınlanmama sebep olmuştur. Ya işte böyle bu iki hocacığımın da bende etkileri büyük, her zaman dediğim gibi onlardan ders almak büyük zevk ve ayrıcalık :).
Ben Türk filmi izlemeye bayılırım hele ki son dönem sinemasının muhteşem olduğunu düşünürsek. Festivaller ve başka sinema sağ olsun zaman zaman galalara (-lar değil :)), söyleşilere katılma şansımız da oldu :). Gerçi bu filmleri maalesef anaakım medyada ya da kanallarda izlemek pek mümkün değil fakat ben Özge'nin uydusundan, adını bilmiyorum, bir filme denk geldim. Sanırım paralı olanlarda ara ara gösteriyorlar ama neyse ki internet var. Başka sinema ve festival gitmeyen şehirlerde yaşayan insanlar olarak da sadece sinemada gösterilen filmlerle yetinmek zorunda değiliz. Şimdi hangi filmlerle başlasam diye düşünüyordum ve 2000 sonrası filmlerle başlayayım istedim. Sonra baktım yıllar karışmış :), 90'lara gitmişim ben de belli bir sıra olmadan yazdım.
1. Gönül Yarası - Yavuz Turgul (2005)
İşte benim en sevdiğim filmlerden, bir kez değil kaç kez izledim zaten arada televizyonda da görmek mümkün. Bayılıyorum, bu filme. Müziği, oyunculuklar, monologlar süper bir film. Hala izlemeyen varsa izlesin.
2. Duvara Karşı - Fatih Akın (2004)
Muhteşem bir Fatih Akın filmi. Ben yönetmeni zaten severim sanırım en güzel filmi de budur. Temaları, müziği, oyuncuları her şeyiyle güzel olan filmlerden. Yine izlemeyeniniz varsa büyük kayıp. Hemen açın izleyin.
3. Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi - Onur Ünlü (2011)
Onur Ünlü'nün güzel filmlerinden biri. Ben çok severim. Selçuk Yöntem, Bülent Emin Yarar, Köksal Engür, Cengiz Bozkurt, Yılmaz Gruda, Güler Ökten gibi güzel oyuncuları barındıran, ciddi sistem eleştirileri barındıran, kara komedinin başarılı örneklerinden biri.
4. Masumiyet - Zeki Demirkubuz (1997)
Demirkubuz severler ikiye ayrılır; Kaderciler ve Masumiyetçiler diye :), ben anlaşıldığı üzere Masumiyetçiyim :). Kader'i de severim de bu film başka. Bu arada söyleyeyim fanatik değilim ama severim filmlerini. İlk izlediğim filmi sanırım yönetmenin sonrası geldi zaten ama öyle her zaman izlenecek filmlerden değil, uyarayım. Aşırı ağır ama güzel bir filme hazırlıklı olun.
5. Tabutta Rövaşata - Derviş Zaim (1996)
Ahh ahh nasıl anlatayım ki şimdi ben Mahsun'u, nasıl naif, iyi niyetli bir karakter. Bu Uğurlu kardeşler de oyuncu olmak için doğmuş, ben bayılıyorum onlara, oyunculuklarına, oynadıkları filmlere. Burada da Ahmet Uğurlu çok güzel bir oyunculuk çıkarmış. Film zaten güzel. Açın izleyin.