Yazın başında büyük umutlarla başladığım izleme listemden 30 filmi seçtiğim, son 3 yıl içinde çekilen filmleri izleme amaçlı koca bir yaz boyunca verilen süreyi kapsayan
Limonata Tadında Film Maratonu'nu ben tabi ki bitiremedim. Bırakın bitirmeyi yanına yaklaşamadım.
Bu liste dışı 3 filmi tarihleri uyduğu için yazdım ki öncesinde böyle bir şeyin olabileceğini tahmin ettiğimden bu hakkımı saklı tuttum :). Maraton için 30 film seçtim ama bir defter dolusu izlenecek film listemin olduğu unutulmasın :).
Yavaş yavaş herkes sonucunu paylaşırken ben paylaşmasam mı çok dedim çünkü maratonuna katılanların yüz karası olarak bırakın 30 filmi üçte birini bitiremedim :/. Meydan okumalarda bana bir şeyler oluyor daha da yapamıyorum sanki :). Son dönemlerde daha çok dizi izlediğimden öncesinde de pek film izlemediğimden izlediğim filmlerin de meydan okumanın tarihlerine uymadığından maalesef sonucum 9 film oldu :(. Film sonu notlarımı yazdım diye yayınlıyorum yoksa rezillik :). Umudumu kaybetmiyor başka meydan okumalara diyorum (hala!?!).
Engineering Vibes ve
Thesaglams' a teşekkürlerimi sunarım bu güzel maraton için. Önemli olan katılmaktı dimi blogdaşlarım :).
1. Ahlat Ağacı - Nuri Bilge Ceylan (2018)
Yine muazzam bir film, çok güzeldi. Gözlerim doldu, güldüm de. Diyalog ve monologlar düşündürücü ve o kadar güzel yazılmış ki, Tiryaki kamerasıyla daha da etkileyici oluyor. Her ne kadar zaman zaman inkar etsek de eleştirsek de değişeceğiz asla benzemeyeceğiz desek de annemizin babamızın çocuklarıyız.
2. Oh Lucy - Atsuko Hirayanagi (2017)
Kısa filmini izlediğim keşke uzunu olsa dediğim filmin aslı uzunmuş :). Kısa filmdeki beklentimden çok daha farklı bir filmdi. Güzeldi. İstifçi içe kapanık ve yalnız Lucy bir gün İngilizce dersine başlaması ve yıllar sonra ilk kez başkası olma şansı deneyimi ile monoton hayatından çıkar. Daha güzel olabilir miydi bence evet ama yine de hoşuma gitti :).
3. Annihilation - Alex Garland (2018)
İzlerken neden abartıldığını anlamadığım film. Yani iyi, fena değil hatta güzel bile olabilir de pek sevmedim. Bir de o kadar çok gördüm ki her yerde bu filmi, filmin açıklamasını yazmak yerine neden açıklamadığımı yazmayı tercih ederim. Bıktırdılar :).
4. How To Talk to Girls At Parties - John Cameron Mitchell (2017)
Punk ruhuyla, müziğiyle çekilen filmleri severim. Bu filmin de bir tek punk şarkılarını sevdim zaten yoksa cık, geri kalanını beğenmedim. İnanması güç Hedwig and the Angry Inch'i çeken yönetmenin bu filmi çeken yönetmen olması :/. Siz Hedwig'i izleyin :).
5. Red Sparrow - Francis Lawrence (2018)
Gereksiz uzun (140 dk) ve pek beğenmedim. Lawrence'ın stili en çok hoşuma giden şey filmde bir de Lawrence'ı seviyorum ben galiba ya; iyi değil ama kötü de gelmiyor gözüme. Sizce de filmde en beğendiğim şeyin Lawrence'ın stili olması garip değil mi :/. Jencim, severim seni bilirsin ama Phantom Thread'e laf atmakla olmuyormuş değil mi güzelim (
Phantom Thread'e bayıldığımdan değil ama Red Sparrow'dan daha iyiydi).
6. Isle of Dogs - Wes Anderson
Anderson tarzı diye bir şey varsa (ki var) o tarz bu stop-motion animasyon filmde de bangır bangır buradayım diyor. Ara ara sıkılmadım değil ama yine de iyi film. Olmasını ummadığımız bir dünyada köpeklerin dışlandığı ve evcil hayvan olarak kedilerin yerini aldığı Japonya'da, bir adaya terk edilen köpekler arasında sadık bir çocuğun köpeğini arama uğraşını izliyoruz.
7. Don't Think Twice - Mike Birbiglia (2016)
İlk başta keşke biraz daha inceleseydim de açsaydım dediğim sonrasında toparlayan ve düşecekken stabil kalan film. Fazlaca anlamadığım espri içeriyor, Amerikan esprisi dediklerinden sanırım. Doğaçlama tiyatro olunca akla Mahşer-i Cümbüş geliyor en azından izlerken benim geldi, hehe :). Amerikalı Mahşer-i Cümbüş oyuncularının Amerikan esprileriyle bezeli bir film.
8. Tereddüt - Yeşim Ustaoğlu (2016)
Güzel çok güzel bir dram. Ustaoğlu izlemeyenler yönetmenin filmografisine göz atsın, pişman olmazsınız. Toplumun farklı kesimlerinden iki kadının benzer hayatları.
9. Kelebekler - Tolga Karaçelik (2018)
Sinemada izleme şansına eriştiğim çok güzel bir Karaçelik kara komedisi ya da trajikomedisi mi desem bilemedim ama çok güldüm bir de duygulandım. O kötü efektler de olmasaydı iyi olurdu ama olsun. Çok iyi. Üç kardeşin köklerine dönüşü, yol hikayesi. Bir kere daha izlemek istiyorum.
Devamını Oku »