1 Eylül 2019 Pazar

Atıştırmalık #47 (6 Film Birden)

Booksmart - Olivia Wilde (2019)



Eğlenceli bir gençlik komedisi. Başrol oyuncularından Beanie Feldstein'ın Monica Lewinsky'yi oynayacağı bir film geliyor diyorlar ki bize de merakla beklemek düşüyor. Yönetmen koltuğunda House MD dizisi, Drinking Buddies filmi gibi sevdiğim işlerde yer alan güzeller güzeli Olivia Wilde var. Kendisinin yönetmenlikte de ilerlemesini canı gönülden diliyorum.

Filme dönersek, iki yakın arkadaş liseden mezun olmadan önce çok çalışmalarının acısını çıkaran bol aksiyonlu bir gece geçirirler. Özellikle Feldstein'ın enerjisi bence filmi yükselten bir etken olmuş.  Mini rolünde Lisa Kudrow ise çok tatlıydı.

Long Shot - Jonathan Levine (2019)



Yine eğlenceli bir seyirlik. Charlize Theron'u çok severim, bu filmde de ne yaptılarsa tüm film boyunca Seda Sayan filtresiyle geziyormuşçasına bebek gibi arzı endam etti. Tabi ki romantik komedi klişelerinden nasibini alsa da eğlenceli bir filmdi. En çok da başkan rolü güldürdü beni. O kadar iyi başkan rolü oynamış ki gerçekten ülkenin başkanı olmuş ama dizi oyuncusu olan başkanın daha zor bir görev için başkanlığı bırakmak istemesi ve bu görevin film oyunculuğuna geçme olması muazzamdı :).

İşten yeni ayrılan gazeteci bir adamın artık dış işleri bakanı olan lise aşkı ve komşu kızıyla yeniden karşılaşmasıyla başlayan bir romantik komedi.

Ne tesadüftür ki Lisa Kudrow bu filmde de ufak bir rolde karşımıza çıkıyor hem de Jenifer Aniston'a güzelce laf sokulan bir filmde :). (Friends hayranlığımı kimse sorgulamasın ama komikti :)).

Isn't It Romantic - Todd Strauss-Schulson (2019)



Bu aralar hafif atıştırmalık filmler izlemeyi seviyorum ve bu film de öyleydi. Bonheur yazdıktan sonra aslında izleyeyim dedim ondan önce o kadar bile ilgimi çekmiyordu. Nitekim kafa boşaltmalık bir film. Rebel Wilson'ı ve aksanını seviyorum bu arada :).

Geçirdiği kaza sonrası romantik komedi filminin baş kahramanı olarak uyanan Rebel Wilson'n isyan edip yine de yaşadığı bu hayatın modernize edilmiş romantik komedisi.

Dear White People - Justin Simien (2014)



Geçenlerde bir gerçeği fark ettim ben ergen komedilerine baya bayılıyormuşum. Dear White People his olarak bana geçmişi anımsatan bir film oldu ama yanılmıyorsam günümüzde geçiyordu. Belki de geçmişte hiç yaşanmamış olmasını dilediğimiz olayların hala yaşanıyor olması bu duyguyu uyandırıyor. Filmin sonunda da anlıyoruz ki pek de uzak olmayan bir geçmişte yaşanan olaylardan esinlenilmiş bir film.

Bir grup üniversite öğrencisinin hayatlarına odaklandığımız, adından da anlaşılacağı üzere ırkçılığı konu alan bir gençlik komedi dram filmi. Hala süregelen bir dizisi de var. Filmin başlarında hikayeyi takip etmek benim için zordu. Çok fazla konuşma ve olay vardı üst üste, oradan oraya farklı görüntüler izleyip dinliyorduk. Daha sonra biraz alışınca ve olaylar daha sakin ilerlediğinde filmi daha iyi yakalayabildim.

Appropriate Behaviour - Desiree Akhavan (2014)



Cameron Post'un yönetmeninden kendisinin baş rolde olduğu otobiyografik ögeler taşıdığına inandığım bu bağımsız filmi çok sevdiğimi söylemeliyim. Cameron Post güzel ama bu film bence çok daha güzel. Hele ki sonunda bir şarkı çalıyor ki yönetmenimizin topraklarından psychedelic bir yolculuğa çıkıyoruz.


Sevgilisinden ayrılan ve bunu atlatmaya çalışan Shirin'in eğlenceli ve hüzünlü ayrılık sonrası beş aşamalı halini izliyoruz. Bu arada biseksüel olduğunu bilmeyen bilse de kabullenmek istemeyen ailesiyle olan ilişkisi de filmde önemli bir yer kaplıyor.

Dial M For Murder - Alfred Hitchcock (1954)



Alfred Hitchcock benim ara ara izlediğim ve beni hep memnun eden filmleri olan bir yönetmen. Favorilerimi sanırım şimdiye kadar izledim ama diğer filmleri de beni mutsuz etmiyor tabi ki.

Grace Kelly'nin baş rolde olduğu bir gerilim/cinayet filmi. Aşk, para, intikam ve bir cinayet. Eski bir tenis oyuncusu kendisini aldatan eşini öldürtmeye karar verir ve olaylar gelişir.

Madeo - Bong Joon Ho (2009)



Artık iyice ağır top filmlere geçelim bence. Madeo izlediğim en iyi anne filmlerinden biri, net olarak söyleyebilirim. Genç bir kızın cinayetiyle suçlanan ve olayları sürekli unutma hastalığı olan Do Joon'ın annesinin oğlunun suçsuzluğunu kanıtlama çabası izlemeye değer.

Kurgu ve hikaye gerçekten başarılı. Baş rol oyuncusunun mükemmel performansı ise ayrıca izlenmeye değer. Özellikle JP ile yaptığı hapishane sahnesi öyle etkileyiciydi ki aklıma gelince bile gözlerim doluyor.

Nitekim izleyin ama ruh haliniz müsaitken :).

Spoiler: Bu arada filmde ölen genç kızın hikayesini alıp geliştirmişler, hatta yakma olayı dahil baya bir esinlenmişler onu fark ettim, Şahsiyetten bahsediyorum. Bunu tek ben düşünüyor olamam değil mi?
Devamını Oku »

29 Ağustos 2019 Perşembe

Neler Yapıyorum #1 Here&Now

Ezgi'nin her ay onun harika objektifinden fotoğraflarla okuduğum Neler Yapıyorum? serisini çok seviyorum ama bir türlü yapamıyorum çünkü onunki kadar bu yazıları güzelleştirecek özgün görselim yok. Yine de madem uzun zamandır yokum o zaman neden bu istenmeyen arayı hem biraz sohbet ederek hem de sizleri benden biraz da olsa haber ederek kapatmayalım. Zaten her ay niyetlenip çeşitli bahanelerle erteliyorum bu ay durum tersine dönsün, bahanem bu yazı olsun ve bloga yeniden bir giriş yapayım.

Aslında Instagram'da aktifim ve bunun nedeni orada paylaştığım içeriğin tamamen farklı olması. Oradan birçok blog arkadaşımla görüştük, pek de uzak hissetmedim kendimi ama yine de blogumu çok özledim. Kaç kere hazır yazıları düzenleyecek zamanı bulup girişsem tembellikten bıraktım.

Tabi bu arada canım blogum sessiz sedasız bir yaşını daha doldurdu ve ben fırsat bulup bir çekiliş yapamadım ama olsun. Bu yıl da böyle geçsin, seneye umuyorum acısını çıkarırız.

Ben yokken bana yazan blogger arkadaşlarım sizler ne kadar güzelsiniz ki beni yeniden evime davet edip komşunuz olmamı istiyorsunuz. Bunun değeri paha biçilemez. Nasıl özel ve güzel hissettirdiniz bana siz de kendinizi aynı şekilde hissedin, çünkü öylesiniz! Sizleri çok seviyorum.

Seviyorum: Akşam eve dönerken minik alışverişler yapıp evime eli dolu dönmeyi seviyorum :).

Yiyorum: Noodle delisi oldum, her boşlukta sipariş ediyorum. Şimdi fotoğraf ararken bile tok olmama rağmen canım çekti :).

Kaynak için resme tıklayın.

İçiyorum: Maalesef kola. Kola benim bağımlılığım itiraf etmek gerekirse ve bu aralar ekstradan nüksetmiş durumda. Sıcak havalarda başka bir şey benim hararetimi kolay kolay almıyor maalesef. Neyse ki su yerine de kola için biri değilim. Her daim su da tüketiyorum.

Hissediyorum: "Blessed" Türkçe karşılığı mutlu ya da kutsanmış ama bence ikisini de karşılamıyor ama tam olarak "blessed" hissediyorum :).

Yapıyorum: Çoğu zaman yaptığım gibi "journaling" ve "mail art". Instagram hesabımda bol bol bu konu hakkında yaptıklarımı görebilirsiniz :).



Düşünüyorum: Ayın sonunu, hahaha :).

Hayalini kuruyorum: Bu aralar ev hayali kuruyorum en çok. İçini bitkilerle, hasırlar ve ahşaplarla donattığım belki de bir köpeğin dolaştığı bohemian bir ev hayali kuruyorum :). Geniş mutfağından güzel kokular yayılan, yüksek pencereli ve tavanlı, kıyısında köşesinde el işlerimle uğraştığım, aydınlık bir ev hayali. Her pazar bayıla bayıla hatta ağzımın suyu aka aka izlediğim Daire kanalının etkisi büyük :).

Kaynak için resme tıklayın.

Dinliyorum:
90'lar Türkçe Pop, her sabah işe gitmeden. Size de şiddetle öneririm, güne enerjik başlamanız için hazırlandı. Garantili, kesin bilgi, yayalım :).



Okuyorum: Metroda ve genelde kafamın boş olduğu sabahlar Yolda - Jack Kerouac. Uzun zamandır okumak istediğim bir kitaptı ve bakalım nasıl gidecek. Hala başlarındayım.

İzliyorum: Beni ağına düşüren ve tembelleştiren Youtube videolarını özellikle "stationery haul" (beni hipnotize eden videolardan) videolarını saymazsak eğlenceli filmler izlemeye çalışıyorum. Hepsini bir atıştırmalık yazısında paylaşmayı isterim.

Benden bu kadar, mektuplar ve tabi ki playlist dışında hepsi pinterestten :). Yeni yazılarda görüşmek dileğiyle. Blogda kalın :).

Devamını Oku »

16 Temmuz 2019 Salı

Sevgili Güllük #6

Merhabalar!

Uzun zamandır aranızda yokum o yüzden bir güncelleme yapmak istedim. O kadar ilginç, yoğun ve karmaşık bir dönemden geçiyorum ki inanın ben bile yetişemezken durup blogda yazı yazmaya ya da düzenlemeye zaman kalmıyor. Zaten elimde Richard Brautigan kitaplarına dair makaleler sürünüyor diğer yandan birkaç izlediğim filmi saymazsak ne film ne de dizi pek izlediğim söylenemez. Üzerine bir de arada geçirdiğim grip eklenince ortalık iyice karıştı tabi. O ara bol bol Friends izledim yeniden, bir iki bölüm derken iki sezon kadar izlemiş oldum ki özlemişim iyi geldi. Arada Instagram'da aktif olsam da genelde hayatın telaşı içinde oradan oraya koşturuyorum.

Yakın zamanda daha aktif bir dönem olmasını umsam da kesin bir şey söylemek zor lakin geleneksel 6. yıl kutlamaları da geliyor. Ne kadar yoğun olsam da onun için de güzel bir çekiliş yapmayı planlıyorum.

Sizlerin yazılarınızı da takip edemedim haliyle, bana darılmayın lütfen. İnanın ben de çok istiyorum daha çok okuyup yazmak ama belki yine de siz beni bu yazının altında bilgilendirirseniz küçük notlarla çok mutlu olurum.

Müzikle kalın.

Kourosh Yaghmaei - Gole Yakh

Devamını Oku »

21 Haziran 2019 Cuma

Nil İpek - Can Kazaz Konseri - World Akustik

Öneri Makinesi

Bomontiada yazlarımızı harika açık hava sinema ve konser etkinlikleriyle şenlendirmeye geliyor hatta geldi. Etkinliklerde ikinci hafta bitti bile. Yapıkredi Bomontiada her Çarşamba Başka Sinema ile filmleri izlemeye, hep Perşembe ise World Akustik sahnesinde alternatif isimleri dinlemeye bizleri davet ediyor. Bu iki etkinliğin de Eylül ayına kadar her hafta tekrarlanacağını ve ücretsiz olduğunu belirteyim.

Öneri Makinesi

Bu Perşembe World Akustik sahnesinin konuğu daha önce Nilipek Sevmek ve Can Kazaz - Sürsün Bahar gibi yazıları başta olmak üzere birçok şarkılarını kaç Abur Cubur yazısında önerdiğimi hatırlamadığım iki ismi arka arkaya dinlemek gerçekten güzel bir tesadüf oldu. Hele bir de mekan olarak güzel olunca tadından yenmedi tabi.

Öneri Makinesi

İlk önce sahneye Nilipek çıktı. Hatta şöyle bir güzellik oldu ki erken gittiğimizden provasının sonuna da denk gelip öncesinden bir doz aldık. Daha sonra saatler dokuzu geçe Nil Hanım sahnede arz-ı endam ederken biz de en önde yerimizi aldık. Nilipek sahnede pek bir işveli cilveli sanki evimize şarkı söylemeye gelmişçesine iki şarkı arasına güzel sohbetler eklemeyi ihmal etmedi. Gayet neşeli güzel ve dolu dolu bir konser geçirdik. Albümlerinden tatlı tatlı şarkılar söyledi. Dans etti ve hatta ettik. Güzel bir konser oldu.

Öneri Makinesi

Öneri Makinesi

Sonrasında sahneye Can Kazaz beyler geldi ki o ne gelmek. Albüm kaydı gibi şarkılar söylemeler, ıslık şovlar, seyirciyi de işin içine katıp bir coşmalar... Can Bey'in konser performansı da pek başarılıymış. Ben gerçekten çok sevdim. Birçok şarkıyı herkes ezbere bildiğinden daha da keyifli oldu. Daha ilk notalardan başlayan iç çekişler ve eşlikler çok güzeldi. Biraz daha konsere devam edip sonra elveda edeceğiz demesi biraz üzse de küçük bir ara olacağını ummayı seçiyorum.

Tabi beklenen Can Bey akustik gitarı eline aldığında gerçekleşti. Nil Hanım sahneye geldi ve "Kendi Halimde" düeti ile bizi çok mutlu ettiler.

Öneri Makinesi

Bomonti dinleyicisi de çok güzeldi gerçekten, birkaç gereksiz insan tipi dışında. Konser alanında bir kısım yerlere puflara yayılmışken bir kısım ayakta salına salına (mesela ben) şarkılara eşlik etti. Akustik konser değildi baya bildiğiniz ekipmanlı bir konserdi.

Sonuç olarak süper bir konser oldu. Siz de Bomontiada etkinliklerini Instagram hesaplarından takip edebilirsiniz. Görüşmek üzere, müzikle kalın <3.

Bomontiada Instagram
Devamını Oku »

18 Haziran 2019 Salı

Susanne Bier - Yönetmen Sineması

Meydan okumanın sonuna geldik geçtik bile. Araya bayram tatili girdiğinden yayın yapamadım lakin şimdi acısını çıkartalım beraber. Söz verdiğim gibi en çok film izleyen arkadaşıma kart atacağım ama sonuç paylaşan arkadaşımı görmedim henüz. O yüzden bu yayının altına kaç film izlediğinizi yazarsanız buradan belirleyelim en çok film izleyen kişiyi.

Son haftanın yönetmeni Susanne Bier'di. Ben o hafta sadece bir filmini izlesem de sonradan ikinci filmi izleyip meydan okumayı bitirdim.

İkinci Bir Şans (2014)



İlk filmde, ahlaki bir seçimin tam ortasına bırakılan bir adamın dramı mevcut. Senaryo şaşırtmasa da ince ince güzel işlenmiş ve kurgulanmış Danimarka'dan enfes görüntülerle iç geçirten bir film. Senaryoda Bier'in birçok filmde beraber çalıştığı Anders Thomas Jensen var.

Polis memuru Andreas, karısı ve yeni doğmuş bebeği ile yaşamaktadır. Bir gün ihbar aldıkları evde,  uyuşturucu bağımlısı ebeveynleri ve bakmadıkları bir bebekle karşılaşırlar. Sonrasında bu bebeklerden birinin ölümüyle iki ailenin de hayatı sonsuza kadar değişecektir.

Oyunculukların çok iyi olduğu, ahlaki sorularla baş başa kaldığımız güzel bir filmdi. Nikolaj Lie Kaas ve Maria Bonnevie (bu ikiliyi Reconstruction gibi harika bir filmden hatırlayabilirsiniz) karşılıklı rolleri bu sefer olmasa da bu filmde de yan rollerde başarılı performanslarıyla karşımıza çıkıyorlar. Senaryosu sizi şoka uğratmasa da güzel bir dram, öneririm.

Sadece Aşk (2012)



Susanna Bier'in filmografisine bakarsanız komedi pek karşılaştığınız bir tür olmaz. Mizahi bir yaklaşımla ve Danimarka'nın soğukluğunu tamamen kaybetmeden İtalya'da geçen tatlı mı tatlı bir romantik komediydi. Filmin başarısında ana karakter Ida'yı oynayan Trine Dyrholm büyük rolü olduğunu düşünüyorum.

Kanser tedavisini yeni bitirmiş iki çocuk annesi kuaför Ida, kocasıyla beraber mutlu bir hayat yaşadığını sanır. Ta ki kocasının aynı saygıyla ona davranmadığını fark edene kadar. Bu sırada kızı ani bir kararla İtalya'da evlenmeye karar verir ve tüm aile İtalya'daki limon ağaçlarıyla bezeli harika bir eve davet edilirler.

Yan karakterlere biraz da derine inilseydi daha da güzel olabilecek bir film olacağını düşünüyorum. İzlemeye alışık olduğumuz klasik romantik komediler kadar yüzeysel değil tabi ki, bu da filmi daha akıcı ve güzel yapıyor.

Meydan okumayı bitirdik. Bana katılan arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Belki yine bir ara tekrarını yaparız ama bu olmasa da başka bir sinema etkinliğiyle yine aranızda olacağım. Kendinize iyi bakın, sinemayla kalın :).
Devamını Oku »

30 Mayıs 2019 Perşembe

Cédric Klapisch - Yönetmen Sineması

Meydan okumada yavaş yavaş sona geliyoruz :). Benim 3. hafta için özellikle seçtiğim bir yönetmen yoktu. Biraz daha hafif bir şeyler izlemek istediğimden bir ay önce izlediğim The Spanish Apartment filminin devamı iki filmi izledim. O filmi izleyeli çok olmadığı için ondan da bahsedeyim istiyorum lakin tabi ki meydan okuma filmlerine dahil değil. Her hafta yoğunluktan dolayı ancak iki film izleyebiliyorum ama şimdiden listemden birçok film sildim ve yeni yönetmenler keşfedip onların filmlerini izlemeyi kafama koydum. Ben de durumlar böyle. Sizler nasılsınız?

The Spanish Apartment (2002)


Öneri Makinesi

Erasmus öğrencisi Fransız Xavier Barcelona'ya gider ve bir yılını dolu dolu orada geçirir. Kendine multi kültürel bir apartman dairesi bulur ve orada unutulmayacak anılar biriktirir. Bir tarafta Fransa'da bıraktığı sevgilisi diğer yanda yeni geldiği yerde tanıştığı yeni sevgilisi. Serinin en sıcak ve güzel filmi bence İspanyol Pansiyonu. Eğlenceli bir film izlemek isteyenlere öneririm.

Russian Dolls (2005)


Öneri Makinesi

Serinin ikinci filminde Xavier ve grubunu Wendy'nin kardeşinin Rusya'daki düğünü birleştirir. Xavier ile Wendy arasında bir yakınlaşma olur. İlk filmden beri sevmediğim Wendy ise sonraki filme de konu olur. İlk filmdeki tadı vermese de eğlenceli bir filmdi.

Chinese Puzzle (2013)


Öneri Makinesi

Gerçekten şehir şehir gezecekler ve yeni bir film yapacaklar diye hepsini New York'ta toplayan zorlama bir senaryo olduğunu düşünsem de yine de keyifle izledim :). Hikayedeki eksikleri ve geçiştirmeleri görmezden gelirsek fena değildi. Sonuna da ayrı mutlu oldum çünkü benim favori çiftim sonunda kavuştu :).

Sevimsiz Wendy sevimsizlikte sınır tanımadı ve aşık oldum deyip pılını pırtısını ve pek tabi çocuklarını alıp New York'a taşındı. Onun peşinden de Xavier durur mu o da uçtu yanlarına. Onun peşinden de kankaları derken serinin son filmi geldi. Güzelim tarihi Avrupa sokaklarından sonra New York binaları soğuk gelmedi değil ama yine de fena değildi. Bir dördüncüsü gelir mi bilmem ama artık "happily ever after" olmasını diliyorum.

Before Sunrise serisini sonraki filmlerle anımsatsa da aslında farklı hikayeler. İki filmde de baş karakterler yazar, aşkı arıyorlar, şehir şehir dolaşıyorlar ama bence Before Sunrise serisi daha doğal bir süreçte ilerliyor ve aslında sadece tek bir çiftin yarı doğaçlama diyaloglarını da içerdiğinden daha samimi geliyor. Bu seri daha komedi ağırlıklı ve bir yerde zorlama gibi bir senaryo oluyor. Yine de ben severim böyle filmleri o yüzden hoşuma gitmedi değil. Siz de seviyorsanız izleyin. İlkini herkese sonraki filmleri sadece seriye bağlı kalanlara öneririm.

Keyifli seyirler, meydan okumanın son haftasında görüşmek üzere :).
Devamını Oku »

27 Mayıs 2019 Pazartesi

Claire Denis - Yönetmen Sineması

İkinci haftanın yönetmeni son filmi High Life ile izleyicileri sevenler ve zaman kaybı olduğunu düşünenler olarak ikiye ayıran Claire Denis'ti. Çok sevdiğim yönetmenler Jim Jarmusch, Wim Wenders ve Jacques Rivette gibi yönetmenlerin asistanlığını yapmış. Kendisinin filmografisi oldukça güçlü filmlerden oluşuyor. Ben yine iki film izleyebildim bu hafta ama fırsat buldukça diğer filmlerini izlemek isterim.

High Life (2018)


Öneri Makinesi

Uzaya görev için gönderilmiş mahkumların hayatta kalma çabalarını izliyoruz. Birçok şekilde yorumlanabilecek derin bir film. Normalde son zamanlarda çıkan uzay filmlerinden sıkılmış biri olarak ilaç gibi geldi ve çok sevdim. Zaten oyuncuları da çok seviyorum. Juliette Binoche, Robert Pattison ve Mia Goth hepsi güzel oyunculuklar sergiliyorlar. Filmin hikaye anlatımı "fragment" dediğimiz tarzda, geçmişten ve şimdiden kesik kesik anlatımlar içeriyor. Film güzel sorular sorduruyor bize. Bilinmeze gidilen bir yolculuğun anlatıldığı bu filmi sizlere öneririm.

Robert Pattison sonda çok güzel şarkı söylüyor :). Hatta linkini şuraya koyayım bir bakın :).

Robert Pattison - Willow


Let The Sunshine In (2017)


Öneri Makinesi

Juliette Binoche filme fazla kalmış gibi hissettim. Maalesef filmi ortalama buldum. Bir ressamın aşkı arayışı anlatılıyor. Filmde sıkılmıyorsunuz çünkü Binoche'yi izlemek bir keyif lakin senaryosu güçlü gelmedi bana. Yine Claire Denis'in diğer filminde olduğu hikaye anlatımı fragment şeklinde, bize gösterilmeyi seçilen bölümler kadar izliyoruz. Son sahnelere Gérard Depardieu eşlik ediyor ve keşke daha fazla karşılıklı sahneleri olsa diyorum.

Binoche'nin oynadığı karakter Isabelle aşkı arayan ve içinde o aşkı hissetmek isteyen tutkulu bir kadın. Ne yazık ki bir türlü aradığını bulamamaktadır. Biz de onun hayatının bir bölümüne tanık oluyoruz. Binoche'ye hayran olmamak elde değil, gerçekten müthiş bir oyunculuk sergilemekte lakin hikayenin yetersiz olduğunu düşünüyorum.

Filmdeki bir disco sahnesinde Acid Arab ft. Cem Yıldız işbirliği Stil şarkısı çalıyordu, izleyip de merak edenlere şimdiden duyurulur :).

Son haftada görüşmek üzere, sevgiler :).
Devamını Oku »

23 Mayıs 2019 Perşembe

Nebula - Tarık Aktaş (2019)

Öneri Makinesi

Nebula, çok sevdiğim, her önerisini bir kenara yazdığım, film zevkimizin aşırı uyuştuğu ve film zevkine güvendiğim Melikşah Altuntaş'ın bu filmi sinemada izleyin önerisiyle gidip gördüğüm bir film. Locarno Uluslararası Film Festivali ve İstanbul Film Festivali'nden ödülle dönen Nebula filmini izlemek gerçekten farklı bir deneyim ve sırf bunun için bile izlenilebilir.

Hay'ın çocukluğunda ölü bir atı görmesinden sonra kurban edeceği hayvanı keserken kendi bacağını kesmesiyle devam eden alıştığımız bir olay örgüsüne sahip olmayan bir film. Filmde Hay'ın çocukluğundan kısa bir kesit izledikten sonra günlük hayatından kısa anılar izliyoruz aslında. Doğa ve insan; ölüm ve yaşam filmde iç içe geçiyor. Mekan olarak da kah ormanda kah deniz kenarında Hay ile beraber geziniyor ve ölüm ile yaşam arasındaki ince çizgiye bakıyoruz.

Öneri Makinesi

Oyuncuların o yöreden seçilmesi ve hemen hemen hepsinin daha önce hiçbir oyunculuk tecrübesi olmaması özellikle tercih edilmiş ki bu doğallık da filmde farkını hissettiriyor. Filmin sonunda çalan müziği ve afişini de çok beğendiğimi belirtmeden geçmeyeyim. Herkesin farklı anlamlar çıkarabileceği yoruma açık bir film olan Nebula'yı klasik film anlatısından sıkılanlara öneririm. Sinemayla kalın.
Devamını Oku »

21 Mayıs 2019 Salı

Saf - Ali Vatansever (2019)

Öneri Makinesi

"El Yazısı" filmiyle acı tatlı hikayeler anlatan Ali Vatansever bu sefer güncel sorunlardan birini baş role almış. Toronto Uluslararası Film Festivalinde gösterilen film, Palm Springs Uluslararası Film Festival'den de ödülle döndü.

Dönüşüm üzerinden anlatılan bu hikayede mahallelerindeki kentsel dönüşüm projesi dolayısıyla evlerini kaybetme riski olan evli genç bir çifte odaklanıyoruz. Kamil adalet duygusu yüksek, iyi niyetli işsiz genç bir adamdır. Remziye ise kocasını sürekli alttan alan çalışan genç bir kadındır. Kamil'in parasını denkleştiremediği kursu alamadığında zar zor bulduğu işini kaybetme tehlikesi ile yüzleşir. Bu durum da Kamil'in dönüşümünü başlatır. Kamil'in dönüştüğü kişi en sonunda Remziye'yi de etkiler ve o da kendi payına düşeni yaşar.

Remziye, çocuk özlemiyle yaşayan bir kadındır. Maddi durumlarından ötürü belki de başka sebeplerden henüz çocukları yoktur. Temizliğe gittiği evde çalışan yabancı uyruklu bakıcının yerini almak da onun bir nevi amacıdır. Remziye'nin başka yerde çalışan arkadaşı ise onun yerine geçmek ister. Bu uğurda sınırları zorlayan Remziye, filmin sonunda verdiği kararla dönüşümün bir parçası olur.

Öneri Makinesi

Kentsel dönüşüm üzerinden anlatılan hikayede sadece kentlerin değil insanların da değişimini karakterler üzerinde görüyoruz. Dönüşen kentler Kamil ve Remziye'yi de dönüştürmeyi ihmal etmiyor. Zorlu hayat koşulları ve sürekli çevredeki insanlar tarafından sınanan çiftimiz bu çatışmadan nasıl dönüştüğünü filmde izliyoruz.

İlk bölümde Kamil'in bakış açısına sahipken ikinci bölümde Remziye'ye odaklanıyor film. İki karakteri de ayrı ayrı görmek mümkünken olaylar karşısında ki dönüşümlerini görüyoruz. Saadet Işıl Aksoy'u seviyorum ama rol için tereddütlerim oldu nedense; lakin özellikle ikinci bölümde güçlü bir kadın karakteri başarıyla canlandırdı. Kamil'i canlandıran Erol Afşin'in de Kamil'in dönüşümünü güzel yansıttığını düşünüyorum. Çift olarak uyumları da iyiydi. Onur Buldu'yu da komedi olmayan bir rolde görmek güzeldi. Onur Buldu'nun eşini oynayan Ümmü Putgül de az görünse de güzel bir oyunculuk sergiliyor.  Sonuç olarak; bu filme bir şans vermenizi öneririm. Sinemayla kalın.
Devamını Oku »

19 Mayıs 2019 Pazar

Federico Fellini - Yönetmen Sineması

İlk hafta için seçtiğim yönetmen sinema tarihinde önemli bir yere sahip Federico Fellini'ydi. İlk hafta sadece iki filmini izleyebildim Fellini'nin ama kesinlikle diğer filmlerini de izleyeceğim. Çok sevdim. Bence siz de konusu size en yakın gelen bir Fellini filmiyle başlayın ve bu efsane yönetmenin filmlerini izlemedim demeyin!

öneri makinesi

öneri makinesi
50 yıl 


La Strada (1954)

öneri makinesi

İlk filmimde "La Strada" oldu. 1954 yapımı siyah beyaz bu filmde; saf ve temiz kalpli Gelsomina, zalim ve kaba Zampano ve son olarak da şakacı ve mantıklı Soytarı'yı baş rollerde izleriz. Bu üç ana karakter arasında geçen filmde, dört küçük kız çocuğuna daha bakmak zorunda olan Gelsomina'nın annesi kızını para karşılığında Zampano'nun yanında gösterilerde çalışması için gönderir. Zampano arabasıyla şehir şehir gezen bir gösteri sanatçısıdır ve daha önce yanında bulunan Rosa'nın ölmesiyle yeni birine ihtiyaç duyar. Gelsomina pek de zeki bir kadın değildir ve Zampano'un türlü fiziksel ve duygusal zorbalıklarına şehir şehir sokak sokak gezdikleri bu süre boyunca ses çıkarmaz. Zampano'nun yanında gösterilere çıkan Gelsomina işini çok sever. Zampano ise ona değer vermez ve sadece kendi istediği şeyleri yapmasını ister. Bir noktada Zampano'yu bırakmak istese ve önüne türlü fırsatlar çıksa da Zampano'yu bırakmaz ve hep onu takip eder. Gösteri için buluştukları sirkte denk geldikleri Soytarı ise Zampano'ya ağır şakalar yapar ve verdikleri küçük detaylardan daha önceden birbirlerini tanıdıklarını anlarız. Soytarı'nın da bir şekilde bu ikiliye dahil olmasıyla üçünün de hayatı önlenemez bir şekilde değişir. 

Film eleştirmeni Pauline Kael'in bu filmdeki ana karakterlerin vücudu, aklı ve ruhu temsil ettiğini söyler ve pek de yanılmaz zannımca. Ben filmi sevdim.

Amacord (1973)

öneri makinesi

Bir kasabanın bahar ile başlayıp sonbaharda biten acı tatlı hikayelerine odaklanıyoruz. Daha çok iki erkek çocuk, haylaz bir dayı, çılgın bir dede ve anne babadan oluşan geniş bir aileye odaklansak da kasabanın sakinlerini izlemeyi bırakmayız.  Bu arada dönemin politik durumu da filmde gösterilir. Kasabada güzelliğiyle nam salmış Gradisca; ortalığı karıştırmakta üstüne olmayan bir grup ergen; kasabanın esnafı ve daha fazlasının anlatıldığı eğlenceli bir film.

Diğer filmlerde görüşmek üzere :). Sizler ne durumdasınız?
Devamını Oku »