20 Haziran 2017 Salı

En Çatlağından 10 Tatlı/Komik Film

Merhabalar, merhabalar :). Sağ üstteki anketten yola çıkarak film listelerine ağırlık vermeye başladım :). Şimdilik açık ara öne geçen o :). İtirazınız var ise ankete bekleriz :). Tabi bu demek değil ki diğer yazılar olmayacak, olacak ama öncelik en çok talepten yana :).

Gelelim bugünün listesine. Komedi olarak sunulan en çok paylaşılan filmlerden sıkıldınız mı? Artık o filmlere gülmüyor ve sıkılıyor musunuz? O zaman doğru yerdesiniz (yine içime overlokçu kaçtı). Benim de izlemekten en zevk aldığım bu tarz komedilerdir not düşeyim :). Bu alışılmışın dışındaki hiçbir kalıba sığmayan karakterlerin olduğu filmler moralinizi düzeltip enerjinizi yükseltme garantili. İşte popüler komedi filmlerine alternatif en absürt en kara en romantik ve en tatlısından 10 çatlak film burada :).


1. Little Miss Sunshine - Valerie Faris/Jonathan Dayton (2006)



Bu film listede olmazsa olmazdı herhalde. Tüm üyelerin hasarlarla dolu olduğu aileyi bir araya getiren ailenin en küçük bireyinin dans yarışmasına gitme isteğidir. Yolda birçok engelle karşılaşan ailemiz bakalım dans yarışmasında başarı elde edecek midir? Biraz ipucu vereyim, başarı sadece bir derece değildir :).

2. Me You and Everyone We Know - Miranda July



Yine absürd, eksantrik bir romantik komedi. Ana karakterimiz Christine para kazanmak için yaptığı iş dışında bir sanatçıdır. Bir adama aşık olur ve bu ikilinin dokunduğu iletişime geçtiği insanların başka hikayelerini de izleriz. Çok katmanlı iç içe geçen bir çok hikayenin olduğu bu film bağımsız severleri oldukça memnun edecek :).

3. Welcome to the Doll House - Todd Solondz (1995)



Evin ortanca çocuğu Dawn birçok açıdan kendini şanssız görmektedir. Üniversiteye hazırlanan abisi ve küçük sevimli annesinin göz bebeği kardeşi arasında pek göze çarpmadan yaşar. Okul hayatında da zorluklarla karşılan Dawn'un işi hiç de kolay değildir. Büyümeyi anlatan bu ödüllü kara komedi film hem güldürüp hem hüzünlendirenlerden :).

4. Toni Erdman - Maren Ade (2016)



Bu üç saate yakın süren komedi dram filmi en olmadık yerlerde kahkaha atmanıza sebep olacak :). Yurt dışında yaşayan kızını tatilde ziyarete giden babanın kızının hayatına nasıl ve ne şekillerde dokunduğunu izliyoruz.

5. Eagle vs Shark - Taika Waititi (1998)



Son dönemlerde filmlerine ağırlık verdiğim yönetmen favorilerime girdi bile :). Bu absürd çatlak filmde bir kartal ile köpek balığının aşkından çok daha fazlası var :). Müzikleri ile de ayrıca sizi mutlu edecektir. Sıradan aşk hikayelerinden sıkılanlara da güzel bir alternatif :).

6. Sideways - Alexander Payne (2004)



En yakın arkadaşının evlenmeden önceki son haftasında onu şarap evlerinde yolculuğa çıkaran kitabı yayınlanmayan İngilizce öğretmeni Miles'ın ve Jack'in bir haftalık bol şaraplı yol hikayesi. Eğer şarap seviyorsanız dikkatle izlemenizde fayda var, bir anda krize girebilirsiniz :), çünkü şarap hakkında bilgilenirken o üzüm bağlarının arasında canınız çokça çekebilir, uyarmadı demeyin :). Posteri de ayrı bir güzeldir.

7. Dawn By Law - Jim Jarmusch (1986)



Jim Jarmusch'u seviyorum. Siz de seviyorsanız ve bu filmi izlemediyseniz hemen izleyin :). Eğer Jarmusch hiç izlemediyseniz de bu filme bir şans verin. Siyah beyaz çekilen bu komedinin başrollerinde yönetmenin sevdiği oyunculardan şarkıcı Tom Waits, ünlü İtalyan oyuncu Roberto Benigni ve John Lurie'nin aynı koğuşu paylaştığı bu film güzel bir seyirlik :).

8. Bottle Rocket - Wes Anderson (1996)



Wes Anderson'ın ilk filmlerinden. Diğer filmleri kadar renk skalası göze çarpmasa da (ki çarpıyor:)), sonraki filmlerin nasıl olacağına dair bu konuda güçlü sinyaller veren bir film. Akıl hastanesinden taburcu olan Anthony'i kurtarmaya gelen arkadaşı Dignan'ın küçük bir soygunla başlayıp işleri büyütmesiyle sizi kahkahaya boğacak :). Özellikle son soygunlarında bir ekip var ki evlere şenlik. Bir de yan rol var Kumar, benim favorim onun sahnelerinde kahkahaya hazırlıklı olun :).

9. Beterböcek - Tim Burton (1988)



Tim Burton'ın gotik dünyaları meşhurdur. Onun tatlı dünyası da ancak Beterböcek ile olurdu herhalde :). Evini bırakmak istemeyen sevimli hayalet çiftimizle ona yardım amacıyla kandırıp başlarına türlü işler açan çeşit çeşitli deforme olmuş yaratık insan gördüğümüz bu film çok eğlendirecek. Özellikle sonundaki Winona Ryder dansı filmin şekeri :).

10. Scott Pilgrim Dünyaya Karşı - Edgar Wright (2010)



Sevdiğiniz kızın kalbini kazanmak hiç bu kadar zor olmamıştı :). Sevdiği kızla beraber olmak için dünyaya karşı gelen Scott Pilgrim günlük yaşamda olan olaylara fantastik bir açıdan bakarak betimlemeleriyle sizi hem güldürecek hem de olaya farklı bir açıdan bakmanızı sağlayacak.
Devamını Oku »

18 Haziran 2017 Pazar

Mim: Yaz İçin Öneriler

Merhabalar, nasılsınız? Benim ruh halimin en iyi olduğu, dünyanın en mutlu en şanslı insanı olduğumu hissettiğim bir dönem olduğu söylenemez ama idare ediyorum. Okuyorum, izliyorum, notlar alıyorum, listeler hazırlıyorum ama günün sonunda yazıya geçirip yayınlayacak enerjiyi bulamıyorum kendimde. Bu yaz temalı mim iyi geldi, hem yavaş bir giriş olur hem de diğer yazılar için enerji verir diye düşünüyorum :). Beni mimleyen Meczup'a teşekkür ediyorum :). Ben de onu ilk hazırladığım mimimde mimlemiştim o da burada okumak isteyeniniz olursa mimi, hatta mimlediğim arkadaşlarım çok güzel yazılar yazdılar onlara da bakın :). İade-i ziyaret gibi oldu bir nevi yani :).

Blog zaten öneri makinesi hani işim bu, öneriyorum :). Daha önce de belirttiğim gibi yaz mevsimi bizim için güzel bir tema, ben de blogumda yazılarımda ve temada kullandım, kullanmaya da devam ediyorum. Bu mim için ise özel bir şeyler yapmak istedim. Sadece kültür sanat değil (ama olacak kaçış yok :)) genel olarak yaz mevsimi için içimizi serinletecek ferah güzel kısa öneriler yapacağım. Yazın da çok gezme şansım olmadığından; deniz, kum, güneşten uzak olanlar ve özellikle öğrenciler için ekonomik maddeler olacağından yazlarınızı hem faydalı hem de eğlenceli geçirmenize olanak sağlayan öneriler olmasını umuyorum. Umarım sıkılmadan okursunuz :).


Serinletici Kokteyller




Yazın en çok ihtiyaç duyulan şey sıvı içecekler herhalde. Yazın güzel meyveleri de devreye girince tercihinize göre alkollü alkolsüz birçok yeni keşif yapabilirsiniz :). Hazır almak yerine evde yapılan naneli limonatalar, ayranlar, karpuzlu çilekli meyve kokteyleri, meyveli buzlu çaylar, soğuk kahveler ve bilimum yaratıcılığınıza kalmış çeşitli içecekler için yaratıcılığınızın yanına elinizi korkak alıştırmayacağınız sınırsız buz küpleri yeterli olacaktır :).

Meyveler ve Dondurma




Yazın meyve çeşitleri çok hatta benim en sevdiğim meyve çilek ve favorilerimden karpuzun mevsimi :). Bir de bunların yanına üzümler, kayısılar, kirazlar, dutlar, kavunlar, şeftaliler onlar bunlar da gelince yazı özel kılıyorlar :). Hele bir de kaynağından yeme şansınız varsa daha da güzel :).

Dondurma ayrı bir başlığı hak ediyor ama diğer soğuk yenen tatlıları da kırmamak lazım :). Meyveli, fıstıklı, soslu, kurabiyeli, çikolatalı, sütlü yazın vazgeçilmezi ferahlığın adresi dondurma :). Benim gibi yaz kış yiyenleri tenzih ediyorum tabi ki :)

Etekler, Elbiseler, Şortlar




Yazın güzelliklerinden biri de tiril tiril elbiseler, etekler ve şortlardır herhalde. İncecik, bol desenli, renkli kumaşlar veya keten, denim kumaşlar da yine yazın en güzel yanlarından. Yine bunların en güzel arkadaşları tişörtler, bluzlar ve gömlekleri de unutmamak lazım. İçimizi açan güzel ayrıntılar. Siz de spor ayakkabılar, kumaş ayakkabılar, babetler veya sandaletlerle kombininizi tamamlayıp kendinizi güneşli günleri hazır hissedebilirsiniz :).

Aksesuarlar




Kıyafet önerdik, aksesuarlar eksik kalmasın. Ben aksesuarlara bayılırım. Hem de her türlüsüne, yaz kış kullanırım. Gözlük, şapka, yüzükler, bileklikler, bandana, kolyeler, saat, broşlar, halhallar, küpeler; aklınıza gelebilecek her tür aksesuar yazın size ayrı bir hava katacak, en basit kombinizi bile size özel kılacaktır :).

Açık Hava Sinemalar




Yazın en güzel yanlarından biri de bu nostaljik olayın yeniden hayat bulması herhalde :). Elinize buzlu içeceğinizi, çekirdeğinizi alın ve filmin keyfini akşamın tatlı esintisiyle çıkarın. Başka Sinema'nın büyük şehirlerde bu etkinliği yaptığını biliyorum, birkaç özel mekan da yapıyor. Kendim de deneyimleyen biri olarak söylüyorum eğer böyle bir şansınız varsa şehrinizde bu fırsatı kaçırmayın :). Burada da bir liste var nerede diye, bir bakın :).

Mini Diziler




Açık hava sinemamız yoksa biz ne yapalım diyenlere ilk sezonu size unutturacak zamanı tanımayan mini diziler ne güne duruyor. Al bak önerdim burada, aç izle bir tanesini keyfine göre :).

Hikayeler ve Kolay Okunan Kitaplar




Yazın havalardan dikkatimiz azalıyor ve güneşin tadını çıkarmak istiyoruz haliyle. Bol bol hayallere dalıp odak noktamızı sık sık değiştiriyoruz. O yüzden öykü kitapları veya kolay okunan akıcı, mizahi yönü güçlü kitaplar benim de tercihim oluyor. Bu kısa öyküler özellikle aniden gelen dikkat dağınıklığına birebir :). İsterseniz şöyle hikaye önerileri de yaptım, bir fikriniz olsun :).

Şarkılar Seni Söyler




Müziğin yazı kışı yok, her daim dinliyoruz ama kendi müziğinizi yapmak istemez misiniz? Piknik yaparken, arkadaşlarınızla kalabalık bir grupken veya evde kendi kendinize şöyle tıngırdatacak bir müzik aleti edinin. Yeni bir şey öğrenmenin  ve bir aleti çalabilmenin verdiği keyif paha biçilemez olacaktır. Bu ister ukulele, melodika olsun ister bir darbuka veya mızıka sonuç aynı. Bütçenizin el verdiği bir çalgı edinin ve öğrenin. Teşekkür edeceksiniz :).

Retro Fotoğraf Makineleri


Tarkovsky'nin Polaroid Fotoğraflarından


Benim henüz elimde olmayan çok ama çok isteğim makinelerdir. Polaroid olsun, Lomography'nin makineleri olsun bayılıyorum ve hepsini istiyorum :). Yazın bu makinelerle çekilen fotoğraflara da bakmaya bayılıyorum :). Eğer sizin de yoksa telefonunuzu biraz kurcalayın, çok güzel programlar keşfedeceksiniz :). Anılarınızı bir de bu gözle kaydedin :).

Parklar, Çimler ve Piknik




İşte yazın en güzel yanlarından biri çimlere yayılmak :). Elinizde kitap, yanınızda kendi ellerinizle hazırladığınız atıştırmalıklar tek başınıza veya sevdiklerinizle bir ağacın altında güzel temiz bir örtünün üstüne kendinizi bırakın ve mümkün olduğunca kalkmayın :). Yukarıda önerdiğim her şeyi açık havada, piknik yaparken uygulayın :).Güneş kemiklerinize nüfuz etsin ve siz bu anların tadını çıkarın :).

Valla yazarken içim açıldı, bu yazıyla da blogda başlayan yaz esintileri devam ediyor :). Sizin yaz için önerileriniz neler, bunlardan hangileri sizin de vazgeçilmeziniz? Yorumlarınızı bekliyorum :).


Dipnot: Fotoğrafların hepsi aksi belirtilmediği takdirde tumblrdan alıntıdır. 
Devamını Oku »

12 Haziran 2017 Pazartesi

Sevgili Güllük #37 (Doğu Ekspresinde Cinayet 2017)

Biraz geç oldu ama paylaşmasam olmaz :). Kenneth Branagh hem yönetip hem en sevdiğim dedektiflerden Hercule Poirot'u oynayınca bir de yetmezmiş gibi canımın içi gözümün nuru Johnny Depp olunca bu ikisinin döktürmesini bekliyorum. Gerçi tahminimce Johnny Depp baştan ölecek, belki konuk oyuncu gibi bile olabilir lakin napayım seviyorum oynadığı karakterleri, filmlerini (kendisini:)).

Branagh'ın Hamlet'ini hala izlemediyseniz çok şey kaçırıyorsunuz. Bu film de Agatha Christie uyarlaması bir de en güzel romanlarından. Yine hem yönetip hem başrolü kimselere vermiyor. Sarışın Poirot diğer Poirot tiplemelerine veya benim kafamda oluşturduğum Poirot figürüne uymuyor ama kendisi muhteşem bir oyuncu, tiyatrocu o yüzden güzel şeyler yapacağını biliyorum :). Yani bir de hem de ile oluşan bir yazı oldu ama çok heyecanlandıran bir film :). Kadro süper, merakla bekliyorum. Tesadüfe bakın uzunnn yıllar sonra tekrardan şu an Agatha Christie okuyorum, hem de (<-bknz.) Poirotlu bir roman, o yüzden de baya bir heyecanlıyım :).


Devamını Oku »

10 Haziran 2017 Cumartesi

İtalyan Kızı - Iris Murdoch (Yarıyıl Reading Challenge 2017)

Benim ve katılan arkadaşlarımın listeleri için tıktık. Kitap önermeyi unutmayın :).

8. Birleşik Krallıkta geçen bir kitap

Bugün sizlere yine listede seçmediğim bir kitabı anlatacağım :). Yukarıdaki madde için Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresini seçtim ama gel gör ki bu kitabı okudum maddeye de uyuyordu, makine durur mu yapıştırdı hemen :). Valla azimliyim bitireceğim bu listeyi galiba :).

Eren'in blogunda çokça gördüğüm bir yazardı, fuarda sahafta görünce de alıverdim. Baskısı tükenmiş bir kitap (bknz.sahaf güzelliği). Yazara da başlangıç kitabım oldu. Kitap akıcı, olaylar hemen gelişiyor bu yönünü sevdim :). Beni hazırlıksız yakalayıp şaşırttığı da oldu :). Kitapta öyle olaylar oluyor ki yani bir Beni Affet veya Brezilya günlük dizileri tadında hissetmedim desem yalan olur :). O kadar şey üst üste oldu ki gülmeye başladım artık ve absürd bir yanı var gibi geldi ya da ben öyle sandım emin değilim ama güldüm okurken :). Dram ama anlatış şeklinden midir nedir, böyle güldürdü de yani :). Benim psikolojim mi bozuk okuyan varsa yorum yapsın, ona göre kendimden şüpheleneceğim :). Böyle eski bir dizi vardı Dallas diye ben izlemedim de, büyüklerimiz kimin eli kimin cebinde belli değil derdi biraz öyle bir durum vardı :). Belki de o güldürdü beni bilemeyeceğim, biraz spoilerı da verdik ama baskısı tükenmiş bulana kadar unutursunuz bence :).


Kitap Edmund amcanın annesinin ölümü üzerine eve dönmesiyle başlar, evden gitmesiyle sonlanır ama bu arada neler olur neler. Bu evde ölen annesi 'absent presence' der edebiyatçılar hatta karakter yoktur, ölüdür, uzaktır ama hala varmış gibi karakterleri, olayları etkiler. Yoktur ama vardır yani :). Burada da ölen anne Lydia yokluğuyla bile oğullarını hatta gelinini ve torununu etkiler. Edmund'u evde abisi, yengesi, büyüyen kızları, İtalyan kızı Maggie ve abisinin çırağı ve onun kız kardeşi evde bekler.  Edmund'un eve gelmesiyle "evin düzeni" bozulacak, karakterlere yeni yollar açılacaktır.

Kitabı genel anlamda beğendim. Akıcı, çabuk ilerleyen bir olay örgüsü vardı. Bazı altını çizdiğim yerler de oldu hoşuma giden. Yazarı okumaya devam ederim, önerilere de açığım hatta lütfen listemdeki dördüncü madde için benim listeme öneri yorumu yapın :). Önerilen kitaplardan anket açacağım, kazananı alıp okuyacağım :).

Kendinize iyi bakın, sanatla kalın :).
Devamını Oku »

8 Haziran 2017 Perşembe

Sevgili Güllük #36 (Alvvays - In Undertow)

Daha önce şu yazımda bahsettiğim güzel grup Alvvays yeni bir şarkı yayınlamış bize de hemen dinlemek düşer :). Bu yaz nasıl bir yaz ya hep bir sevdiğim en bir sevdiğim isimler yeni yeni şarkılar albümler çıkarıyorlar. Seviyorum :).





Alvvays - In Undertow


Devamını Oku »

İsahag Uygar Eskiciyan Önerdi: Jose Saramago - Görmek (Konuk Yazar)

Merhabalar, nasılsınız :)? Bugün ilk kez ben değil blogumun ilk konuk yazarı sevgili İsahag Uygar Eskiciyan sizler için önerecek, çok heyecanlıyım :). Kendisiyle Instagram üzerinden iletişim kurdum, beni kırmadı ve bir öneri yazısı yazmayı kabul etti. Bu yazısında sizler için Jose Saramago'nun Görmek romanını önerdi. Umarım bu yazı da güzel bir serinin başlangıcı olur :).

Eskiciyan'ın mayıs ayında Sel Yayıncılık'tan çıkan son kitabı Konteyner Zaafı'nı yazdığımı şuradan hatırlıyorsunuz. Bugüne kadar bir roman, bir şiir ve üç öykü kitabı bulunan yazarın Aşağıdan Seveceğim Ülkeyi adlı şiir kitabıyla 2013'te Arkadaş Z. Özger İlk Kitap Ödülü, Metropol Ninnisi adlı öykü kitabıyla 2015 Selçuk Baran Öykü ödülünü almıştır. Konteyner Zaafı ise şimdiden ikinci baskıya girmiş. Eğer hala okumadıysanız ve öykü severseniz Konteyner Zaafı'nı sizlere öneririm. Lafı da fazla uzatmadan, yazara tekrar teşekkür ediyorum ve sizi onun sözleriyle baş başa bırakıyorum. Keyifli okumalar, edebiyatla kalın :).



Görmek.



Saramago’nun Körlük adlı romanı bu kez Işık Ergüden çevirisiyle bir süre önce Kırmızı Kedi Kitap’tan yayınlandı. Görmek romanının da Ergüden çevirisiyle tekrar yayına hazırlandığının haberini direkt çevirmeninden aldım. Bu haberi sizlerle kitabı hatırlatacak bir kısa metin eşliğinde paylaşmak istedim. Bu şekilde ben de romanı bir kez daha hatırlamış olacağım. Son zamanlarda seçimlerin ne denli saçma bir hâl aldığını malumunuz. Vekillerin, belediye başkanların, siyasetçilerin, gazetecilerin, yazarların tutuklu olduğu bir ülkede seçimlerde hile yapmasını da “en iyi biz biliriz.” Peki ya seçmenin gücü? Onu da Saramago işlemiş.

Nobel ödüllü yazar José Saramago’nun Görmek romanında adı bilinmeyen bir ülkenin adı bilinmeyen başkentinde yapılan seçimlerde halk sözleşmişçesine saat dörtte oy kullanmaya gider. Sandıklar açılıp oylar sayılmaya başlanınca oyların çoğunun “beyaz oy” yani herhangi bir parti ve adaydan yana tercih kullanmadıklarını okuruz kitaptan.

“Şurada burada gezip duran sözcükleri nasıl bir araya getireceğimizi bilebilseydik dünya belki daha yaşanabilir bir yer olurdu. Hor görülen sözcüklerin günün birinde bir araya gelebileceğine dair kuşkularım var, Benim de, ama düş kurmak bedava,[1]” (Son zamanların alıntı çılgınlığından dolayı kitaptan bir alıntı yapma konusunda kararsız kaldığımı itiraf ediyorum. Ama oldu işte.)

Yukarıdaki diyalog ise Görmek romanından. Saramago’nun 1994’te kaleme aldığı ve 1998’de yazara verilecek Nobel Edebiyat Ödülü’nün yolunu açan Körlük romanındaki “beyaz körlük” salgınından etkilenmeyen tek kişi olan doktorun karısı bu sefer Görmek romanında karşımıza çıkıyor diyalog ise komiserle aralarında geçiyor. Sandıklar açılıp oyların büyük bir kısmının beyaz oy olduğu ortaya çıkınca seçim bir hafta sonra yinelenir. Ama bu sefer beyaz oy oranı yüzde seksen üçe kadar yükselir. Hükümet yetkilileri, diğer partiler, bunu anarşist bir eylem olarak görür ve başkentin yerini değiştirmek, savunma ve emniyet güçlerini şehirden çekerek olası bir kaosla halkı cezalandırmak isterler ama sonuç tahmin ettikleri gibi olmaz. Devlet tarafından terk edilmiş eski başkent ülkenin en huzurlu ve olaysız yerine dönüşür. Romanın tamamında Saramago’nun büyük bir haz veren diliyle demokrasi, seçim, halk, hükümet eleştirini görürüz.

Portekizce aslından ilk defa çevrileceğini de eklemem gerekir.





[1] Görmek, José Saramago, s. 280, Can Yayınları, 2008, Çeviri: Aykut Derman
Devamını Oku »

5 Haziran 2017 Pazartesi

Tek Kanatlı Bir Kuş - Yaşar Kemal (Yarıyıl Reading Challenge 2017)

Merhabalar :). Yarıyıl Reading Challenge'da sıradaki kitabım Şule'nin çekilişinden gelen seçtiğim bir kitap oldu. aslında kırmızı kapaklı bir kitap için iki farklı kitap söyleyip hangisini okursam dedim ama bu kitabı okuyunca bu da uyar dedim ve hemen listede değişiklik yaptım :). Şuraya tıklayarak meydan okumaya katılanların listesini görebilir, bize önerilerde bulunabilirsiniz (şahsen ben önerilerden anket açacağım) :). Gelelim kitabımıza :).

2. Kapağı kırmızı olan bir kitap


Yaşar Kemal'in bu kısacık romanını okurken tadı damağınızda kalacak, keşke daha uzun olsa diyeceksiniz. Girilemeyen ışığı yanmayan bir kasabaya atanan postane şefi ve karısının yeni gelenlerle beraber bir türlü kasabaya gitmeyen araçların geçip gitmesini izlerken bekledikleri bu kasabanın önünde kimse kasabaya gitmek istemez. Tren yolculuğundan kasabaya gelene kadar anlatılan bu kısacık romanı ben beğendim. Betimlemeler, insan ve doğa tasvirleri çok güzel. İnce Memed de hep okumak istediğim bir seriydi bu kitaptan sonra daha da bir heveslendim, bu sene okurum umarım.

Siz de Yaşar Kemal seviyor veya daha önce hiç okumadıysanız fikir sahibi olmak için bu romanı seçebilirsiniz. Daha önce de bir romanını okuduğum yurt içi ve yurt dışında birçok ödül kazanan usta yazarın ben de İnce Memed başta olmak üzere kitaplarını okumaya devam etmek istiyorum.

Öneri Makinesi'ni sosyal medyada takip edin.

Twitter
Tumblr
Instagram
Goodreads
Soundcloud
Devamını Oku »

30 Şarkı Meydan Okuması Meydan Bükücüler

Herkese merhaba :). Dün meydan okumamızı bitirdik. Bir ay nasıl geçti anlamadım. Bu bir ayda birçok güzel şey oldu, yeni bloggerlar, yeni şarkılar ve isimler keşfettim. Yorum yaptım, dinledim, sevdim, hüzünlendim. Hayatımıza fon müziği olmuş şarkıları paylaştık, beraber dinledik. Ne mutlu ki bir sürü insan katıldı bu etkinliğe ve büyüdü bu alışveriş.

Katılan herkese tek tek teşekkür ediyorum. Başta benimle beraber hatta bazen benden daha da çalışkan, günü gününe yapan sevgili blogger arkadaşım canım Bonheur'a çok teşekkür ediyorum kendisi benimle başlayıp benimle bitirdi <3. Yine çok sevdiğim blogger arkadaşlarım Gözde ve Belle'ye  teşekkür etmek istiyorum müsaadenizle. Kendileri benimle başlayıp benimle devam ettiler, arada geç kalsalar da koşup yetiştiler, hala meydan okumaları devam ediyor aşağıdan bakabilirsiniz :). Beraber 30 günü 30 farklı şarkıyla tamamladık.

Tabi diğer blogger arkadaşlarım haftalık yaptı diye onları es geçtim saymayın, onlarda vakit darlığında bile haftalık veya yarı yarı yapıp beni kırmadılar. Koştular geldiler, hem yorum yaptılar hem dinlediler. Sevgili Momentos, Şebnem ve Mariposa. Onlara da çok teşekkür ediyorum. Bir de bu vesileyle tanıdığım yeni blogger arkadaşlar oldu, şarkılar paylaştılar hem de çok güzel. Hem blog hem de şarkı keşfi yapmış olduk onlara da tek tek teşekkür edeyim, onlar sadece meydan okumayla değil diğer yayınlarımı okuyup yorum yaparak da beni mutlu ettiler; sevgili Handan, Özlem, jihoo, Beyda, Ayşe Şule, Balthus, Ruhuna Renk Kat. Olur da arada kaçırdığım olursa kusura bakmasın ve lütfen yorumlarda belirtsin. Herkese çok teşekkür ediyorum katıldığı için nice meydan bükmelere :). Aşağıdaki bu meydan okumanın son listesidir, meydan okuma için artık yayın yapmayacağım için burada toplu bir şekilde dursun, devam eden arkadaşlarında şarkılarını gidip dinleyelim arada :).

30 Şarkı Meydan Okuması Katılanlar

Okuyan Muggle
Belle'nin Kütüphanesi
Mürekkeple Hayaller
Haykırarak Yazıyorum
Momentos
Handan
Kafka'ya Mektuplar
Beyda'nın Kitaplığı
Oytun'la Hayat
Yinebirgünbizböyle
Hayat Ağacı
Benim Blokum Bu
Ruhuna Renk Kat
Zihnin Arka Sokakları

Ve gelelim somut bir teşekküre, ben tüm katılan arkadaşlarımın son şarkılarını yani bizi bize anlatan şarkıları toparladım ve bir liste yaptım. Henüz devam edenlerinde ilk şarkılarını koydum. Bakalım biz bloggerları hangi şarkılar anlatıyor :). Bu da bu etkinliğin anısı olsun. Keyifli dinlemeler :).



Devamını Oku »

4 Haziran 2017 Pazar

Renklerin Beyaz Perdeden Silemediği Bir Klasik: Siyah Beyaz Filmler

Fotoğraf makinesi, ilk kamera, tren, film derken sinema hayatımıza girdi :). Giriş o giriş birçoğumuzun gönlüne taht kurdu ve sanat oldu. Birçok film yapıldı, izlendi, oynandı. Siyah beyaz ile başlayan hareketli görüntülerin serüveni, sessiz sesli sinema derken renklerin de girmesiyle, boyutlar da değişti en son sayamadım kaça çıktı :). Lakin ta o zamandan bu zamana değişmeyen bir şey oldu. Şu an hala birçok ünlü yönetmenin türlü imkanlara sahip olup da yine de vazgeçemediği şey siyah beyaz filmler oldu :). Kimisi maddi kimisi estetik kimisi ise işlevsel açıdan siyah beyazı tercih eden yönetmenlere gelin bir göz atalım. Renkler beyaz perdeye geldi ama siyah beyaz filmleri bitiremedi, işte renklerin geldikten sonra bile ekrandan silemediği siyah beyaz filmler :). Keyifli seyirler :).

Sen Aydınlatırsın Geceyi - Onur Ünlü (2013)




Sondan başa gidersek benim de sevdiğim ödüllü yönetmenlerden Onur Ünlü'nün bol ödüllü filmi "Sen Aydınlatırsın Geceyi" filmi adını Shakepeare'den alır. Euripides'ın "İnsan endişeden yaratılmıştır" sözüyle başlayan film sıradan insanların süper güçleri olduğu bir kasabada geçmektedir. Kara mizah ve dram türlerinde olan bu filmin başrollerinde Demet Evgar, Ali Atay, Ercan Kesal ve Serkan Keskin gibi önemli oyuncular yer alır. Süper güçlerin hayatı kolaylaştırmadığı kimseyi de kahraman yapmadığı bu siyah beyaz film sıradan insanların sıradışı güçleriyle sizi izledikten sonra da fazlasıyla düşündürecek.

İlgili şiir

" Yarayla alay eder yaralanmamış olan,
Bak nasıl da sararıp soluvermiş tanrıça kederlerden,
Sen çok daha parlaksın çünkü,
Sen tüm göklerdeki yıldızın ilki,
Sen aydınlatırsın geceyi"

Frances Ha - Noah Baumbach (2012)




Eğlenceli, komik, bir türlü büyüyememiş bir kadın Frances Ha. Yeteneği olmasa da, fiziği elvermese de dans etmeyi seven Frances'in en yakın aynı zamanda aynı evi paylaştıkları arkadaşı onu bırakıp başka bir eve taşınınca Frances'in kendine yeni bir düzen kurması gerekecektir. Siyah beyaz olup da bu kadar renkli bir film olmayı başaran az film vardır, bu hafta sonu bu filme bir şans verin :).

A Coffee in Berlin - Jan Ole Gerster (2012)




Sıradaki filmimiz Almanya'nın bağımsız filmlerinden. Sadece kahve içmek isteyen Nico'nun absürd, komik, rahatsız edici ve her şeyin üst üste geldiği kahvesiz bir günü :). Bunun yanında da siyah beyaz Berlin'e bir bakış. Kahvesiz güne başlayanların sonu işte böyle olur desek mi yoksa kahvenin 40 yıl hatırı var ilkini reddedersen lanetlenirsin mi desek ne desek :).

Angel A - Luc Besson (2005)




Fransa'da bir köprüden atlamayı kafasına koymuş bir adama göklerden 2 metre boyunda bir melek gelirse işler biraz karışacaktır :). Komik, eğlenceli ve fantastik ögelere sahip bu Angel-A size keyifli bir zaman geçirten güzel bir Luc Besson filmi.

Coffee and Cigarettes - Jim Jarmusch (2003)




Jim Jarmusch'un renklerle arası iyi ama siyah beyaz filmler de ondan sorulur. Bu film dışında da birçok siyah beyaz film yapan yönetmenin bu filmi, kısa hikayelerden oluşan bir kitap gibi. Birçok ünlü oyuncunun bu kahve sohbetine katıldığı film size keyifli dakikalar geçirtecek. Güzel haber Jim Jarmusch da kahve insanı :). Hepsi birbirinden eğlenceli karakterleri olan bu film hakkında daha fazla bilgi için tıktık.

The Man Who Wasn't There - Joel Coen/Ethan Coen (2001)




Coen kardeşlerin de bu güzellikten eksik kalmayıp onlar da siyah beyaza yakışan bir kara film, suç filmi çekmişlerdir. Bir berberin trajikomik hikayesi bizi geçmişe götürüp nostalji tadı verirken bir yandan da absürd olayların birbirini izlemesini seyreder, baş karakterimiz "the barber" gibi kaçınılmaz sonu bekleriz.

25 Watts -  Pablo Stoll/Juan Pablo Rebella (2001) 




Rotamızı Uruguay'a çevirelim, ödüllü 25 Watts üç gencin yaşamına siyah beyaz bir pencereden bakmamızı sağlıyor. Yine komik, hatta belki biraz çatlak bir film :). Bağımsız film severler bu filme bir göz atsın :).

Girl on the Bridge - Patrice Leconte (1999)




Ünlü Fransız oyuncular Vanessa Paradise ve Daniel Auteuil başrolde oynadığı bu siyah beyaz aşk hikayesinin replikleri paylaşımlarınızın altına yazacağınız cinsten :). Ayrıca filmin bize çok da uzak olmayan ezgilerle Fransa'da bir köprüde başlayıp İstanbul'da bir köprüde yine tanıdık ezgilerle bittiğini hatırlatalım :).

Kasaba - Nuri Bilge Ceylan (1997)




Nuri Bilge Ceylan'ın Cannes öncesi filmlerinden Kasaba'da akla gelebilecek her türlü çatışmayı; insanın kendisiyle, insanla ve doğayla, izleyebiliriz. Kasaba'da kendini sıkışmış hisseden, ne giden ne de kalan baş karakterimizin ormanın içinde ailesiyle olan sohbeti herhalde filmin doruk noktası. İzlediğim en kısa NBC filmi olabilir şu ana kadar. Yönetmenin filmlerini severlerdenseniz bir de siyah ve beyazla neler yaptığını görün :).

Ed Wood - Tim Burton (1994)




Tim Burton bizi 50'li yılların Hollywood'una, başarısız bir yönetmenin trajikomik hikayesini anlatmak için sanki o dönemde film izliyormuşçasına siyah beyazla o zamana götürüyor. Ed Wood, başarısız bilim kurgu ve korku filmleri çeken, zor şartlar altında filmine bütçe sağlayan ama asla vazgeçmeyen, Orson Welles hayranı yapımcı, senarist ve yönetmendir. Biyografik olan bu film başta Johnny Depp ve Martin Landau olmak üzere müthiş oyunculuklarıyla sizi gülmekten kırıp geçirecektir :). Ed Wood ile beraber film yapmak isteyecek, Bela Lugosi ile yeniden Dracula olacaksınız. Başından sonuna temposu düşmeyen en güzel Depp-Burton işbirliklerinden, Burton'ın bu başarısız yönetmenin hayatını çektiği en başarılı işlerinden biri olan bu filmi izlerken keşke yine bu tatta daha çok film yapsa diyeceksiniz.


Film özellikle şu sözüyle de Feud'u ciddi anlamda anımsattı;

"Bu meslek, bu kasaba seni çiğneyip sonra da tükürür"

Berlin Üzerindeki Gökyüzü - Wim Wenders (1987)




Wim Wenders'ın ustalığını konuşturduğu bir film. Şiirsel Gerçekçilik ve Alman Dışavurumculuk akımlarının etkilediği yarı siyah beyaz bu film ikinci yarısında renklere geçiş yaparak siyah beyazın estetik görünümün yanı sıra işlevselliğini de kullanarak bizi şaşırarak filmden alacağımız keyfi de arttırıyor. Siyah beyazın ve renklerin güzelliklerini ayrı ayrı vuguluyor. Zülfi Livaneli ve Nick Cave'i bir arada dinleyebileceğiniz enfes bir soundtracke sahip bu film özellikle sinema aşıkları için nefis bir seyirlik :).

Clerks. - Kevin Smith (1994)




Sundance'ten ödülle dönen Clerks, izin gününde çalışmak zorunda kalan markette satış sorumlusu Dante'nin ve yakın arkadaşı, kendisi film kiralamak için başka dükkana giden ama aslında Dante'nin hemen yan dükkanında müşterilerine film kiralayan Randal'ın bu tek günlük siyah beyaz maceraları; arkadaşları, müşteri tipleri ve müşteri satıcı ilişkileri ile size güzel bir seyirlik sunacak :). Bu siyah beyaz filmi renklendiren anlar ise sizi güldürürken çizimleri ile de hoşnut edecek animasyon olarak çekilen sahneler olacak :).


Psycho - Alfred Hitchcock (1960)



Renkli sinemanın çok da eski olmadığı bir dönemde, yine de bu film öncesi renkli filmler de çeken, "Psycho" ile siyah beyaz bir klasik yapan Hitchcock'un düşük bütçe gibi nedeni olmasına rağmen o ünlü banyo sahnesinin de renklerle fazla kanlı olacağını düşünmesi de filmi siyah beyaz çekmesinde etkili olduğu söyleniyor. Güzel bir film yapmak için ne renklere ne de yüksek bütçelere gerek olmadığını yine de korku/gerilim filmi çekileceğini gösteren Hitchcock; aynı zamanda bugüne kadar güncelliğini korumuş bir klasik bizlere sunmuştur. Film dezavantaj gibi görünen siyah ve beyaz çekimin işlevselliğini ve avantajlarını öyle güzel kullanmıştır ki ortaya zamansız, hala yönetmenlere esin kaynağı olan bir film çıkmıştır. Siyah beyazın kullanımına en güzel örneklerden biri olan "Psycho", siyah beyaz film yapacaklara ders niteliğinde ve bize harika bir seyirlik sunmakta :). Keyifli seyirler, bol sanatlı günler :).


Öneri Makinesi'ni Sosyal Medyada Takip Edin

Twitter
Instagram
Goodreads
Tumblr
Soundcloud
Devamını Oku »

30 Şarkı Meydan Okuması #30

Ve geldik meydan okumamızın sonuna :). Bu yayında yine şarkımı paylaşıp gideceğim ama başka bir yayında bu meydan okumanın genel yorumunu yapacağım :). Dile kolay bir aydır yapıyoruz iki çift lafım olacak tabi :).

30. Sana seni anlatan bir şarkı

Bana beni en iyi Nina Simone anlatıyor. The Animals'dan bilenler de vardır ama Nina başka söyler :). O güzel sesi ve duruşuyla bu şarkıyla içimi dağlarken eşlik etmekten kendimi alamıyorum çünkü "Life has its problems and I get more than my share" :). Keyifli dinlemeler :).

"Baby you understand me now,
If sometimes you see that I'm mad,
Don't you know no one alive can always be an angel,
When everything goes wrong, you see some bad,
But I'm just a soul whose intentions are good,
Oh Lord, please don't let me be misunderstood"


Nina Simone - Don't Let Me Be Misunderstood


Devamını Oku »