İki sorunun da cevabı kısa olduğundan tek yayında toplamak istedim :).
7. En çok neyi özlüyorsun bu hayatta hiç düşündün mü?
Bir şey özleyeceksem çocukluğumu yani kendime kendimin bakmak zorunda olmadığı Inside Out filmindeki gibi temel ve sabit duyguların beni yönettiği zamanları özlüyor olabilirim :). Büyüyünce işler çok karmaşıklaştı.
8. Bizim için seçtiğin 3 alıntıyı okuyalım bugün.
Olur okuyalım da hangilerini seçeceğim yüzlerce seçenek arasından o zor işte :).
En sevdiğim filmlerden biri Harold and Maude. Herkese de öneririm çünkü müthiş bir mesajı ve anlatımı var. O filmdeki muhteşem bilge replikler arasında en sevdiklerimden üçünü yazdım :).
Maude:Harold, everyone has the right to make an arse of themselves. You can't let the world judge you too much.
...
Harold Chasen:I haven't lived. I've died a few times.
....
Maude:That was fun! Let's play something together.
Harold:I don't play anything.
Maude:Nothing? Dear me, everybody should be able to make some music. That's the cosmic dance.
...
Ve birçoğu, filmi mutlaka izleyin :). Sevgiyle kalın.
6. Şöyle bir düşün ve tekrar tekrar dinlemekten vazgeçmediğin 7 şarkılık bir liste hazırla.
Bana en sorulmayacak sorulardan biri çünkü benim müzik listelerim ne Spotify hesabıma ne de başka bir şeye sığıyor :). Çok dinliyorum ve hep farklı dinliyorum. Biraz ondan biraz bundan. O yüzden Spotify 2018 en çok dinlediklerime bakıp geçen senelerde de çok dinlediğim şarkıları seçtim ve fark ettim ki filmler bana unutamayacağım şarkılar katmış :).
Tove Lo - Stay High
Nasıl depresif bir insansam hareketli şarkıda bile sözleri en acıklı şarkıyı bulmuşum yıllar geçti hala dinliyorum, bağıra bağıra nakaratını söyleyerek.
Eric Satie - Gymnopedie 1
Dün de listeme ekledim acayip bir beste. Her dinlediğimde beni aşırı ama aşırı etkileyen bir müzik. Etkisi kaybolur mu sanmıyorum. Satie'nin minimalist ve akılda kalıcı bir tarzı var bana çok hitap eden.
John Lurie - Eva and Willie's Room - Beer For Boys - Eva Packing (Youtube'da kaydı yok, Spotify'da aynı adla dinleyebilirsiniz.)
Şimdi ben en sevdiğim filmler listesinin bir filmi olan Stranger Than Paradise'tan Ezgi'ye doğru yol alan bir hikaye yazacağım takip edin :). Stranger Than Paradise en sevdiğim yönetmenlerden Jim Jarmusch eseri, Jim Jarmusch o dönemki müzisyen kankası (hala devam ediyor mu bilmem) müthiş müzisyen John Lurie, John Lurie filmin başrolünde oynayan ve harika bir soundtrack albüme imza atan sanatçı, bu şarkı da o soundtrack albümünden, o soundtrack albümü Stranger Than Paradise filmi için yapıldı ve o filmin bana kartpostalını gönderen şahane insan da bu meydan okumanın sahibi Ezgi :). Teşekkürler :).
Holden - Ce Que Je Suis
Çok Fransızca şarkı dinlesem de sözlerini baştan sona ezbere bildiğim nadir şarkılardan çünkü Fransızca bilmiyorum. Lakin bu şarkı çok güzel, kalp kıran cinsten :(.
The Mamas and The Papas - California Dreaming
Chungking Express sağ olsun şarkıyı bilsem de dilime yıllardır dolayan film oldu. Ondan sonra en az iki filmde de zaten çeşitli versiyonlarıyla karşıma çıktı. Öyle ki çalmayı da öğrendim. Sen çok yaşa bizi her filminle mutlu etsen de hüzne boğmayı ihmal etmeyen Wong Kar Wai.
Nina Simone - Just In Time
Temsili bir şarkı, kısaca Nina Simone diyebiliriz. Bu şarkı da Before serisinin en sevdiğim filmi Before Sunset'in sonunda çalıyordu :).
Massive Attack - Psyche
Psyche benim en sevdiğim mitolojik karakter olabilir. Hatay Müzesi'nde de mozaiği vardı da yeni yerinde göremedim, çok üzüldüm. İlginç bir şekilde şarkı öyle güzel ki bu kadar denk olur. Müziği sözleri, şarkıcının sesi büyülü gibi.
Ve liste uzar gider :). Bugünün şarkısı da bu listenin son üyesi Psyche olsun :).
İşte bu soruyu kesin Ezgi hazırladı diyeceğiniz sorulardan biri :). Kendisi ben dahil birçok insana ilham oluyor ve bu ilhamı kendine saklamayıp böyle güzel bir soruyla yeni ilhamlara yol açacak bir soru soruyor. Bana en çok ilham veren şeyler doğa ve sanat. Aslında aşağıdaki biraz gevezelik çünkü en çok bana ilham veren şey temelde bu ikisi. Yaşamın kendisi ve katmaya çalıştığımız anlam bir nevi. O yüzden sanatın her türünü çok seviyorum ve doğaya aşığım zaten.
Doğa
Doğa ile alakalı her şey beni cezbeder, hayal kurdurur. Ağaç göreyim su göreyim iki yaprak göreyim sevinirim. Bir kere doğal bir parkta bir geziye çıkıp kaybolmuştuk ve ben bildiğiniz transa girdim. Başka alemlerdeydim ve daha kısa planladığımız yol, kaybolunca 1-2 saat daha uzadı ve ben daha da keyiflendim. Arkadaşlarım biliyordu ki o gün beni sarhoş eden sadece o doğanın kendisiydi.
Fotoğraflar
Güzel çekilmiş her fotoğraf beni başka diyarlara götürür. Ne fotoğrafı olursa olsun.
Filmler
İzlediğim güzel bir film birçok açıdan beni ilhamla doldurur bu bazen bir replik bazen ise bir görüntü olabiliyor. Sinema iyi ki var.
Müzik
Aslında hepsi birbirine bağlı şöyle ki bir filmden ilham alıp şarkı yazabiliyor ya da bir müzikten ilham alıp yazı yazabiliyorum. Her şey o kadar birbirine bağlı ki ayırmak zor.
Kitaplar
Karakterlerin ve yazarın zihninde gezinmek bana yine ilham veren şeylerden biri. Farklı bakış açıları beni besleyen bir şey. Herkesin bakmadığı bir tarafa bakmak ve anlamaya çalışmak.
Bloglar
Öyle güzel yerli ve yabancı bloglar var ki beş senedir yazmasa da tek bir yayın yapsa da bakmaya okumaya doyamıyorum. O yüzden hep yazın ve paylaşın umarım.
Seyahat Etmek
Seyahat beni enerjiyle dolduran bir şey. Yeni bir yer görmek yeni bir tat ile tanışmak ilk kez bir sokakta yürümek beni çok ama çok mutlu ediyor. Bazen kendi doğup büyüdüğüm şehirde bile turist oluyor ve bundan çok büyük keyif alıyorum.
İnsanlar
Yaşım büyüdükçe sabrım bu konuda biraz azalsa da yeni insanlarla tanışıp arkadaş olmak onların fikirlerini dinlemek çok hoşuma gidiyor. Mektup arkadaşlarımla konuşmak ve bir insan üzerinden bir kültür bir ülke hakkında fikir edinmek gerçekten muazzam.
Mutfak
Mutfak ayrı bir kültür o yüzden dünyadan tarifler öğrenmek ve izlemek daha da güzel, deneyip yemek benim hem damak tadımı hem ufkumu genişleten bir yer.
Mektuplar, El İşleri ve Vintage Her Şey
Güzel dekore edilmiş bir zarf veya sevgiyle hazırlanmış uzun bir mektup beni gerçekten ilhamla dolduruyor. Bunun yanında "crafting" denilen o sonsuz deniz, ne zaman ne sürpriz yapacağı belli olmuyor. Vintage ve indie temalı her şey bana ilham olur ve mutlu eder. Bu bazen bir dükkan bazen eski bir kartpostal oluyor :).
Pinterest, Instagram Tumblr, Youtube
İnterneti ya da sosyal medyayı diyeyim kullanan insanların sayısı artıkça üretim de arttı. Farklı insanlarla fikir alışverişi yapmak ilgilendiğim ya da merak ettiğim bir konuda bilgi almak çok güzel. Hiç haberim olmayan bir şey hakkında fikir sahibi olup onun verdiği ilhamla farklı bir şey üretebiliyorum ki bu da mükemmel.
Ve gördüğüm, duyduğum, kokladığım, hissettiğim, tattığım, hayal ettiğim her şey. İlham ben boşluğa bakarken de gelebiliyor, hatırladığım rüyada da, listelere sığmaz ki. Yani kısaca yukarıdakiler gevezelik boşuna okudunuz, haha :).
Bana en çok ilham veren bestelerden biri var bugün, çok güzel çok özel <3.
4. Hava nasıl olursa olsun yürüyüşe çık bugün, o gün gözüne ne güzel göründüyse birkaç fotoğraf da çek, anlat bakalım neler oldu?
Bugün hava mis gibiydi, hiç soğuk yoktu ince bir kazak, güneş gözlüğü, spor ayakkabılar ve kot ceket ile tüm üşengeçliğime rağmen meydan okumaya sadık kalarak çıktım dışarı (Ezgicim artı point istiyorum ben :)). Tabi dışarı çıkan ben ilk önce nereye gider, kırtasiyeye. Bir mektup arkadaşımın gönderdiği paket çok hoşuma gitti. Araştırınca ve sorunca Instagram'dan krepon ya da pelur olabileceğini söylediler ben de kırtasiyeye bakmaya gittim. İkisi aynı değil sanırım çünkü krepon bana daha kalın gibi geldi. İlk gittiğim kırtasiyecimde bulamadım ikincisine doğru yol aldım.
Şunu anladım ki insanın sürekli gittiği yerlerde fotoğraf çekmesi çok zormuş, hiç rahat edemedim ve nasıl fotoğraf çekilmez bugün onu göstereceğim size. Turist olarak gittiğiniz bir yerde beğendiğimiz şeyleri fotoğraflamak ne kolaymış onu da gördüm. Kırtasiye aşırı büyük değil ve gönül isterdi ki güzel bir ataş standı vardı onu çekeyim ama her zaman gittiğim yer, iki yanımda da insan varken durduk yere fotoğraf çekemedim :). Çektim de kıyıda köşede bir tane beğenmedim :). Orada pelur kağıt bulamadım ama güzel krepon kağıtlar vardı iki sedefli iki normal alıverdim.
Oradan çıkıp marketten kendime çikolata aldım, hihi. Tam bir tatlı canavarı duruyor karşınızda, sebepsiz yere gelen tatlı krizlerine çözüm olarak stok yenilemesi yapıp eve de ekmek aldıktan sonra PTT'ye giderken sürekli geçtiğim çamlık dediğimiz mini parktan geçtim, fotoğraf çekmek için çünkü orada çok güzel ağaçlar, dinlenilecek banklar ve kışın bile solmayan sarı çiçekler var. Gel gör ki orada da fotoğraf çekemedim. Çektim de böyle oldu ve kötü çeksem de bu kadar çekmem normalde emin olun :). Ne sarı çiçekler var ne de bir açı. Zaten yönüm de ters ben normalde aşağıdan yürürüm. Fotoğraf çekeyim diye yukarı çıkayım dedim. Daha elime telefonu alıp ilk karemi çekemeden arkadan bir amca gelip, küçük hanım beni çekme demesin mi :). Amca zaten çekemiyorum sen de bir dur diyemedim tabi, yok yok dedim :). Bu arada ben bu fotoğraflarla uğraşırken çok güzel bir haber geldi ama aynı haber kötü haberi de beraberinde içeriyordu :). Ne olduğunu söylemeyeceğim lakin bana bol şans dileyin :). Neyse en son amcadan aldığım ilhamla (!) bu fotoğraflar çıktı. Aslında çok tatlı bir yün evi, aralıklarla ilerleyen sarı çiçekler vardı o yolun üzerinde çekmek istediğim de siz hayal edersiniz artık :). Hatta iyi bir çocuk olursanız belki sarı çiçekleri bu fotoğraflarda bile görebilirsiniz :).
Bugün hep bu şarkıyı mırıldandım, Fatih Erkoç severler burada mı :)? Bu şarkıyı bir de Yıldız Tilbe düetiyle dinlemenizi öneririm :). Gününüz güzel geçsin <3.
Bazı evlerde hep pişen bir yemek vardır. Pişirmekten vazgeçmediğin bir tarifi bizimle paylaşır mısın?
Yaa bu soru da tam benlik çünkü yemek demek ben demek :). Ben yemek için gelmişim dünyaya, keyifle yerim, güzel yerim. Biraz memleketçilik yapayım, Antakya'da doğup büyüdüysen genlerin zaten öyle kodlanıyor bir nevi. Severiz yapmayı da yemeyi de. Yeni tatlara da her zaman açığımdır ve sürekli tarif denerim; yemek ya da tatlı. O yüzden tarif seçemedim bir türlü ve bu saatlere kaldı.
Ben sürekli yeni tarif denerim, evde sürekli pişen yemekleri de haliyle annem yapıyor oluyor. O yapmasa arada ben yapıyorum canım isterse, hehe :). Tatlı da çok denesem de soru yemek olduğu için soru da bana sorulduğu için kendi tarifimi paylaşayım diyorum ama bir yandan da Antakya mutfağı çok ünlüdür biliyorsunuz oradan mı bir şey paylaşayım derken arada kaldım :).
Şimdi kendi tariflerimden ziyade yöresel bir yemek seçeceğim sanırım ailem de sürekli yaptığı için benim çocukluktan beri çok ama çok sevdiğim ev kokan bir yemeğimsi var. Yanında marul, taze asma yaprağı ya da beyaz lahananın yapraklarının içine konulan bir sarmiçi sizin deyiminizle kısır tarifini vereyim bari :). Bizim sarmiçi öyle diğer kısırlara benzemez pek, malzemesi daha az ama lezzeti ve keyfi aşırı güzeldir. Tek başına, beş çayında, zeytinyağlı yemeğin yanında, bir kase mercimek çorbasının yanında da harika bir alternatiftir. Aman canım çekti kalkıp biraz yapayım dersiniz de hemen iki dakika da yanına özellikle yazın salatalık, domates, turşu, peynir koyar da ufacık bir öğünü şölene çevirirsiniz. Kesinlikle öneri yanında yukarıdaki üçlüden (asma yaprağı, lahana veya marul) olmasıdır ki içini sarmiçiyle doldurup iştahla ısırasınız :). Yazarken ağzım sulandı, neyse ki elimde şu an fotoğraf yok ama ilk yaptığımızda ki uzun sürmez, koyarım hemen bu yazıya :). Hadi malzemeler :);
ince bulgur
biber salçası
yazın domates kışın salçası
nar ekşisi
zeytinyağı
bol ince kıyılmış maydanoz
yine ince kıyılmış taze soğan (yeşill kısımlarını sakın atmayın incecik kıyın)
kimyon
tuz
Önce istediğiniz kadar bulguru, kimyon koyup soğuk suyla ıslattıktan sonra bulgurun şişmesini bekliyoruz. O arada yeşillikleri doğrayın varsa güzel domatesiniz onu da ince ince doğrayabilirsiniz. Şişen bulgurlara salçaları ekleyip yoğurmaya başlıyoruz. Bu arada salçanızın tuz durumuna göre burada tuz ekleyebilirsiniz ki en son tadına bakacağınız için o ayarlamayı kendinize göre ayarlayabilirsiniz.
Bulgurlar yumuşayana kadar elle yoğurmaya ve rengi güzel bir kırmızı olana kadar salçayı eklemeyi unutmuyoruz. Aman abartmayın kırmızı olacak diye; hem tadı kaçar hem ekşi de geleceği için çok koyu istemediğiniz bir renk olur. Eğer elinizde güzel acı biber salçası varsa sarmiçiniz biraz acıyla daha da lezzetlenecektir ya da acı seviyorsanız ince doğranmış taze biberi salçaları eklemeden biraz yoğurun ki acısı bulgura geçsin. Bulgurların köfte gibi olmamasına özen göstermelisiniz ki yediğinizde tane tane ağzınıza gelsin :).
Yenme kıvamına gelen bu karışımın içine nar ekşisi ve yeşillikler eklenir hatta öncesinde bulgura salçadan eklemeden önce doğradığınız taze soğanın beyaz kısımlarını biraz koyup yoğurursanız daha da lezzetli bir sarmiçi elde ederseniz. Son olarak bulgurlar parlayana kadar göz kararı zeytinyağı ekleyip sarmiçinizi sunum için hazırlayabilirsiniz.
Benim çocukluğumdan beri vazgeçemediğim ve bayıla bayıla yediğim bu sarmiçi tarifi tabi ki önce anneannem ve sonra annemden şimdi de benden size :). İkisi de genel olarak efsane yemek yaparlar ve sarmiçi de evdeki herkesin vazgeçilmezidir. Biraz alıştığınız kısırdan farklı Antakya'nın sarmiçisini denemek isterseniz güzel bir yemek. Keyifle ve afiyetle kalın <3.
Dün listeyi koymayı unuttum, bugün iki şarkı daha :).
2. Düşün ki bugün doğum günün, sana ne alınsa mutlu olursun? Şöyle güzel bir hediye listesi yap kendine.
İşte benim sorum, bana kalsa her ay bir gün seçer o gün kutlarım doğum günümü ama yaşım değişmeyecek o iki yılda falan bir artabilir. Aşırı seviyorum doğum günlerini :). Tabi bunun şımartılıp güzel hediyeler almakla hiç ilgisi yok :/.
Claudia Pearson: Hand Drawn Maps
1. Aklıma ilk gelen şey Uzak Doğu Turu seyahat bileti. Kültürünü, yemeklerini ve tabi ki kırtasiye dünyasını çok merak ediyorum. Mümkünse bir süre Japonya, Çin, Hong Kong veya Güney Kore'de (Uzak Doğu'da herhangi bir yer kabulüm) yaşayıp bol bol doğayı seyre dalıp o doğal park senin bu müze benim gezmek istiyorum. Tabi bol bol uzak doğu mutfağından lezzetler tadıp kültürlerini öğrenmek hatta tecrübe etmek istiyorum. Filmlerde ve kitaplarda gördüğüm o kültürü yaşamak rüya gibi bir şey olurdu herhalde :).
2. Avrupa turu. İskandinavya, güney sahilleri, biraz yukarı biraz aşağı gezmek, yemek, içmek ve bir sürü şey keşfetmek istiyorum. Orijinal mekanlara girmek, thrift veya vintage/second hand mağazalarından alışveriş yapmak; müzik, film ve aklınıza gelebilecek her türlü festivale katılmak istiyorum.
En iyisi siz bana bir televizyon programı ayarlayın da sunucu olayım :). Hatta tek tek saymayayım 80 günde değil de 365 günde Devri Alem diyelim de tam olsun. Gezmek gezmek ve keşfetmek istiyorum. Bu Türkiye'de gitmediğim bir şehir de olabilir yurt dışında herhangi bir şehir de. O yüzden gelsin seyahat biletleri :).
3. Yok mu istediğin başka şey diyenlere ise güzel bir fotoğraf makinesi/kamera ve Polaroid fotoğraf makinesi diyebilirim. Eski fotoğraf görüntüsünü çok seviyorum o yüzden o tarz herhangi bir makine de fena olmaz :). O da olmadı bir de telefondaki fotoğraflarımızı şipşak polaroid olarak çıkaran bir yazıcımız var ya o da hiç fena olmaz :).
4. Bir de donanımlı mini bir klavye istiyorum güzel müzik yapabileceğim, yanında alet edavatı da olsun ki kayıt yapabileyim :). Olmadı natürel cila soprano ukulele de çok kıymete geçer (ne alaka:/) :). Evde iki tane concert ukulele var ama ben soprano ile de çalmak istiyorum :).
5. Bol bol kırtasiye malzemeleri de isteyebilirim Türkiye'de özellikle bulmakta zorlandığım ürünlerden oluşan :). Ya da güzel bir sürü kağıt efemera :).
Present & Correct
6. Şöyle çeşit çeşit sayfa sayfa pul almak da fena olmazdı bol bol kart mektup yollamak için :).
En son yaptığım pul alışverişi
7. Üstünde adımın yazılı olduğu güzel bir şef bıçağı beni aşırı mutlu eder. Yemek ve pasta yapmayı sevip sürekli yeni tarifler denediğimden herhangi bir mutfak gereci yine beni mutlu etmeye yeter aslında :). Hem size de güzel yemekler yaparım :).
8. Vintage veya vintage esintili herhangi bir şey almak beni aşşırı mutlu eder. Gerçekten vintage olmasına gerek yok; o tarz aksesuar, ev dekorasyonu, teneke kutu, kitap ya da aklınıza gelebilecek herhangi bir şey benim için güzel bir hediye fikridir her zaman :). Vintage, retro, indie bu tarz şeylere takıntılı olduğumdan ufak bir hediye bile beni oldukça sevindirir. Geçmişi olan ya da olmuş gibi olan eşyaları ayrı bir seviyorum sanırım :).
Daha ne isteyeyim diye düşünüyorum da seyahat biletlerinden sonrası biraz çok düşününce ortaya çıkan sonuçlar oldu açıkçası çünkü şöyle bir düşündüm de bu aralar en çok istediğim şey seyahat etmek uzak diyarlara. Trenle, uçakla veya gemiyle çünkü otobüs tutuyor a dostlar :). Kesin istediğim şeyler vardır ama gezmek ve keşfetmek ağır basıyor.
Lakin seyahat biletlerini aşabilme ihtimali yüksek ve bana ciddi anlamda sürpriz olacak tek bir şey var ki gönülden istediğim ama şartların uygun olmadığı, o da hayatımın sürprizi olabilir yani. O yüzden ben bir şey demiyorum video konuşsun. Gözler yaşlı, ne güzel eğleniyordum niye böyle bitti anlamadım :).
Tabi en önemlisi gönülden bir kutlama. Gerçekten doğduğum ve beni tanıdığı için mutlu olan insanlarla çevrili olmak ve bana hissettirilmesi de yeter aslında. En önemlisi de bu değil mi zaten bu günü özel kılan. Sevmek, sevilmek ve bunu hissedip hissettirmek. Bu bazen bir şarkı bazen en sevdiğiniz bir tatlı bazen güzel bir çift söz bazen bir kart bazen ise ince düşünülmüş küçük bir hediye olabiliyor. O yüzden sadece doğum günlerimizde değil hep sevdiğimiz ve çok sevildiğimiz insanlar tarafından çevrili olalım.
Şimdi gidip sizin cevaplarınızı okuyayım bakalım en çok istediğiniz şeyler neymiş belki yeterince şanslıysam bir kişiyi mutlu etme şansım bile olur, kim bilir :). Yarın görüşmek üzere <3.
Dipnot: Fotoğrafların üzerine tıklayarak kaynağına ulaşabilirsiniz.
Kalbinin güzelliği yüzüne vurmuş zamana bakarsak yeni ama kalbimdeki yeri eski olan canım Ezgi meydan okuma başlattı ve ben de katılmasam olmazdı çünkü hazırladığı etkinlik de kendi ve bloğu gibi çok güzel ve tatlı.
Ben de bu meydan okumayı her güne ayrı önceden hazırladığım ve Instagram hesabımda paylaştığım bir fotoğrafla renklendireceğim. Bilenler biliyordur, Instagram hesabımda daha önce şuradaki yazımda da bahsettiğim gibi "mail art" içerikleri paylaşıyorum. Arada "Art Journal" da paylaştığım oluyor. Bugünkü fotoğrafımda ise derin duygular beslediğim mor renginin hakim olduğu bir günlük sayfasıyla açılışı yapayım istedim. Yazılarımız bereketli ve neşeli geçsin diye :).
Müzik listesi yapmayı da çok severim bilirsiniz o yüzden günlük olarak çok sevdiğim bir şarkıyı paylaşacağım böylece Şubat ayının müzik listesini de meydan okuma sonunda çıkarmış olacağım ki Spotify'da şimdiden çalma listesi hazır, meydan okumanın adında. Aşağıya link koyuyorum oradan takip edebilirsiniz :). Gün be gün listemiz oluşacak şimdi boş görünse de :).
Siz de katılmak isterseniz sorular ve linki aşağıda. Hem Ezgi'nin insanın içinizi açan fotoğrafları ve bloğunu da ziyaret etmiş olursunuz :).
Bu sene blogda daha çok aktif olmak istiyorum. Daha çok meydan okumaya katılmak, daha çok okumak, daha çok yazmak, yorumlamak ve tabi ki daha çok önermek :). Bu meydan okuma da bu yılın güzel anılarından biri olacak, daha çok blogla tanışacağız ve okuyacağız gibi hissediyorum o yüzden hadi başlayalım :).
1. Anlat bakalım bu meydan okumaya başlamayı neden kabul ettin?
Yukarıda bahsettim aslında ama biraz daha detaylandıracak olursam birincisi; Ezgi'yi çok seviyorum. İkincisi; sorular çok tatlı, kişisel gibi ama değil gibi de ki kişisel mimlerden fellik fellik kaçan birisi olarak orta ayarda diyebilirim. Üçüncüsü; blogda daha çok aktif olmak, yazmak, okumak, yorumlamak. Dördüncüsü; bu tarz etkinliklerle birbirimizi farklı açılardan da tanıdığımızı düşünüyorum. Beşincisi; 2019 yılı içinde böyle bir etkinliğin parçası olarak güzel bir anı biriktirmek blog arkadaşlarımla. Daha da ne olsun diyorum ve yarın görüşmek üzere sizleri selamlıyorum :).
Bugünün şarkısı Dua Lipa'dan. K-pop sevip dinlemesem de Dua'yı çok severim, bu enerjik şarkıyla meydan okumaya başlamak da iyi olur gibi :). (yazar burada K-Pop severlerin kalbini çalmayı hedeflemiştir :)).
Katil Marlina, müzikleriyle ve görüntüsüyle içimizi hoş eden ama konusuyla da yüreğimizi dağlayan aralara serpiştirilmiş kara mizahla süslü bir western, yol ve hatta 4 perdelik bir intikam filmi.
Eşini ve çocuğunu kaybeden Marlina, evinde yalnız yaşayan bir kadındır. Marcus'un başını çektiği bir çete grubu hırsızlık için Marlina'nın evini seçmişlerdir. Arkadaşlarından önce eve gelen Marcus, Marlina'ya bu hırsızlığı ve ona yapacakları zulmü anlatırken Marlina'nın da kafasında bu zulme karşı bir plan oluşur.
Hırsızlık, Yolculuk, İtiraf ve Doğum bölümlerinden oluşan bu filmde Western filmlerinde görmeye alışık olduğumuz birçok sahneyi Marlina ile yeniden izleriz. Marlina hamile komşusu Novi ile karşılaşır ve bu iki kadın filmin iki perdesinde birbirlerine yardım ederler özellikle filmdeki erkeklerin hepsinin şiddete meyilli olmasının yanı sıra korkak olduğunu gördükten sonra Marlina ve Novi'nin ne kadar güçlü ve cesur karakterler olduklarını birinin yardıma ihtiyacı olduğunda diğerinin canını tehlikeye atma pahasına yardım etmekten kaçınmadıkları zaman bir kez daha görürüz.
Küçük bir köyde geçen bu hikayede imkansızlıklar birçok haksızlığı beraberinde getiriyor. Bu bozuk düzende Marlina, yalnız ama güçlü bir kadın olarak adaletini de kendi sağlamak zorunda kalıyor. Umut aşılayan sonuyla feminist bir western izlemek isterseniz Endonezya sinemasının ödüllü yönetmeni Mouly Surya'dan Katil Marlina'ya bir göz atmanızı öneririm. Sinemayla kalın.
Aynı gökyüzüne bakıyor, aynı denizin dalgalarını dinliyor, aynı acıları yaşıyoruz.
Mia, aylık maaşı çalıştığı odanın tek gecelik ücretinden bile az yalnız kimliksiz bir genç. Wen, ebeveynleri ayrılmış, ilgisiz ve sevgisizce annesinin yanında büyümek zorunda olan bir çocuk. Bu acımasız dünyada ayakta kalmaya çalışan iki karakter üzerinde yoğunlaşıyor film.
Marilyn Monroe'nun büyük heykelinin dizinin dibinde başlayıp bir nevi bitiyor film. Mia'nın arkadaşının yerine baktığı bir gecede bir vekil yanında iki kız çocuğuyla otele gelir ve çocuklara istismarda bulunur. Bu olayın tek tanığı ise Mia'dan başkası değildir. Ertesi gün, okulda çocukların şiddet izlerinin fark edilmesiyle aileler haberdar edilir ve adli süreç başlar.
Film bundan sonra iki hayata odaklanır; çocuklardan Wen'in ve işini kaybetmemek için sessiz kalan Mia'nın. İki karaktere yoğunlaşsak da Mia'nın otelde çalışan arkadaşı, Wen'in annesi ve arkadaşının annesi gibi yan karakterlerle de filmdeki kadın portreleri genişletilir. Bir de bu adli süreçte Wen'in avukatı vardır ki adaleti sağlamak ve çocuklara yardım etmek için tüm gücüyle çalışır.
"Peki ya adalet?"
Güçlü erkekler tarafından ezilmiş kadınların yanı sıra ezilen bir erkek de görmek mümkün bu filmde çünkü erkek olmak yetmiyor bu dünyada güçlü olasın ki sözün geçsin yoksa senin de bir değerin yok. Kırılan kalpler, incinen ruhlar, asla kapanmayacak yaralar ve harcanmış hayatlar var. Çökmüş bozulmuş bir sistem ve bu sisteme hizmet eden doktorlar, polisler var. Daha kendilerini bilmezken yaşamın en acı tarafıyla yüzleşmek zorunda bırakılmış küçücük canlar ve tekrar tekrar yaşamak zorunda kaldıkları o cehennem var. İşin kötü yanı bu bir kurgu değil, yaşadığımız bir gerçek. Yönetmen de bu şiddeti gerçekçi bir şekilde yüzümüze vuruyor, seyircisini karakterlerinin yerine birçok kere koyuyor ve hatta açık açık söylüyor; "senin de başına gelebilir".
"Bir daha kadın olarak doğmak istemiyorum, tekrar çekemem."
Wen'i canlandıran Maijun Zhou'dan muazzam bir performans izliyoruz. Karakterin çığlıklarını duymamak için sağır olmaktan fazlası gerekir. Aynı şekilde Mia'yı canlandıran Vicky Chen de başarılı bir performans sergiliyor. İzlemesi hiç kolay olmayan bir film. Kamera bu iki karakterin gözü oluyor, sessizce onları takip ediyor. Çin Sineması'nın ödüllü yönetmeni Vivian Qu'dan kalp kıran bir dram.
Fesleğenimi ekemedim, hala her türlü yardım fikrine açığım :(.
Yine kitaplardan uzak olduğum günler devam ediyor, iki yarım kitap var elimde; Ağır Roman ve Dans Ediyor Bir Hane. Onları bitirmeden yeni kitaba geçmeyeceğim.
8-9 ay önce topuğumdan Aşil gibi vurulduktan sonra tetanoz aşısı vurulduğumu hatırlayanlar vardır belki. Bugün de saçma ama derin bir şekilde bıçakla parmağımı kestiğimden öncekinin de tek doz aşı olmasından kaynaklı artık işe yaramadığını söyleyip yeniden ömür boyu bana yetecek kadar 5 aşılık bir program yaptılar. İkincisi bir ay sonra, ondan sonraki 6 ay sonraymış. Sürekli bir yerlerimi kesme eğilimindeyim de hadi hayırlısı.
Geçen sene yapılan ve benim de çok severek katıldığım bir etkinliğin ikincisi geldi. Hediyeleri ne kadar çok sevdiğimi biliyorsunuz ve bu etkinlik hem hediye alma hem de verme içeriyor :). Hediyeler de kart ve kitap olunca tadından yenmiyor tabi :). İncirli Kurabiye bloğunun yazarıyla bu etkinliği ara ara konuşuyorduk ve kendisi yeniden başlattı. Ne kadar kalabalık o kadar güzel. Yazısı ve yapmanız gerekenler aşağıdaki linkte. Süre biraz az o yüzden acele edin :).