10 Mart 2017 Cuma

Hala İzlemediğimi Söyleyemediğim Filmler

Hani böyle kült olmuş rüşdünü ispatlamış filmler olur ya. Genelde herkes tarafından sevilen, üzerine sayfalarca yazı yazılan ve birçok filmi etkileyenler işte ben onlardan bazıları izlemedim. Duysanız yok artık dersiniz. Yani gider kaç senesinin adı duyulmamış filmini izlerim de  Godfather 1 ve 2'yi bir sene öncesine kadar izlememişimdir. Ya da Can Dostum gibi çok bilinen bir filmi yine geçen seneye kadar afişini bilirdim sadece, burada bahsettiğim gibi pek memnun kalmadım ama olsundu. Yine Matrix gibi bir filme yıllar sonra başlayıp sonuncunu izlememiş de olabilir, tekrardan tüm seriyi izlemem gerekedebilir. Bu ve bunun gibi en az film seyreden insanın bile izlediği ve benim hala izlemediğim ağzınızı açık bırakan filmleri listeleyeceğim. Emin olun yarım bıraktığım kitaplar kadar şaşıracaksınız :). Bu da hem eğlenceliğimiz hem de bu senenin benim için küçük bir challenge'ı olsun bu sene izlediğim filmlerin arasına bu filmleri de serpiştireyim :). Yok artık, yuh o da mı demek serbest :). Siz de bakın bakalım bu listede izledikleriniz mi izlemedikleriniz mi daha çok :). Bu arada koskoca yazı yazdım başlık gerçeği yansıtmadı sanki :).

Sakin kalın, baygınlık geçirmeye gerek yok. Başlıyoruz :).



1. Esaretin Bedeli 

Yaa şöyle büyük bir açılış yapmak istedim başlığa yakışır. Yok hala izlemedim. Denk de gelmedim ama umudum var bu sene izleyeceğim :).

2. Batman Serisi

Bunun için açıklamam şu; önce ilk Batman serisini izlemek istemem. Başladım da aslında Tim Burton abimiz çekmiş sonuçta ama bir şey oldu devamı gelmedi. Artık Burton'ın ikinci filmini de ya izlerim izlemem başlayacağım Nolan'ınkine. Zaten ikisi de sevdiğim yönetmenler ama işte :/.


Yandı gülüm keten helva

3. Kuzuların Sessizliği

Bu film de eskilerden ama evde çok sevilen bir film eskiden beri överler bizimkiler ama ben hala izleme şerefine nail olamadım.

4. Yeşil Yol

Bak bu filmi baya merak ediyorum ama denk getirip izleyemedim bir türlü :).

5. Er Ryan'ı Kurtarmak

Aslında hala ilgimi çekmiyor bu film.

Özrü kabahatinden büyük :)

6. Gladyatör

Sadece adını bilirim hala izlemedim, o kadar gösterilmesine rağmen :). Bir gün izleyeceğim inanıyorum, hala beni çekmese de olacak :).

7. Cesur Yürek

Ağlamayın, yok artık demeyin, kınamayın. Olabilir, olur böyle şeyler. Kızmayın, izleyeceğim bir gün valla bak :(.

Bu filmleri hala izlemediğimi okuyan takipçiler (Temsili)

8. Rocky

Acı yok Rocky acı yok lafının kaynağını izlemek ben de isterdim. Tüm seriyi olmasa da bir ilk birkaç filmi en azından :/.


9. Terminatör

İlk filmi izledim sonra yine kaynadı gitti arada. Valla birinin bu listedeki on filmi elime verip (seriler dahil) tek sayalım dahil başka film göstermeyip izletmesi lazım yoksa hep bir şeyler oluyor :).

10. Titanik

Kapanışı güzel yapmak istedim :). Milyon kere gösterilen bir dönemin fenomen filmi Titanik'i asla bir kere bile baştan sona izlemedim. Hep tvde yarım yamalak denk geldim ve hiç bir zaman açıp da bir kere bile baştan sona izlemedim tüm konusunu bilmeme rağmen. Ama bilirsiniz ki üşengeç olmak bunu gerektirir :).

Amannn asıl neşemiz kaçmasın diyen blogger :).


Ben film izlemem diyen insanın bile izlediği filmleri izlemediğimi söylemekten bir kez daha gurur duymazken kendinize iyi davranın, sanatla kalın :).

Dipnot: Giflerin hepsi bana aittir :).

Öneri Makinesini Sosyal Medyada Takip Edin:

https://soundcloud.com/ms-m-5
https://www.tumblr.com/blog/mubblr
https://twitter.com/onerimakinesi
Devamını Oku »

9 Mart 2017 Perşembe

Atıştırmalık #9 (Biraz Nostalji)

Bu sefer atıştırmalığımız biraz nostaljik :).

Taxi Driver - Martin Scorsese (1976)




Güzel film, Robert De Niro eski aşkımdır Al Pacino için bıraktım :). İzledikten sonra "Are you talking to me?" deme garantili :).

The Birds - Alfred Hitchcock (1963)



Sizce kuşlar insanlara zarar vermeyen oradan oraya uçan varlıklar mı? Dünyayı sadece ve sadece güzelleştirmek için mi buradalar? Göç ederken sessizce oradan başka bölgelere mi giderler? Çocuk düşmanı değil de çocuk dostu mu? Kana susamış toplu halde gezen çete değiller mi? Bu filmi izlemeden karar vermeyin çünkü kararınız değişebilir :). Beğendim beğendim, arada baya eğlendim de :). Ya bu adam bu imkanlarla böyle filmler yapmışsa şu imkanlarla neler yapardı ben görmek isterdim.

Psycho - Alfred Hichcock (1960)



Sanırım izlediğim korku filmi adı altında geçen filmler tek Hitchcock'a aittir ama o da izlenir hani. Bu üçüncü filmim ve sanırım çoğunu izlerim yine. Tabi korku filmi hiç izlemedim diyemem ama bilinçli olarak çok nadirdir, sevmediğim tek tür sanırım. Müthiş bir filmdi bu siyah beyaz bir film. Gölgelendirmeler, ışığın kullanımı çok güzeldi. Oyunculuklar çok iyiydi hele ki Norman Bates karakterine bayıldım, süper bir filmdi. Eğer iyi bir seyirci olursanız Hitchcock'u bu filmde görebilirsiniz :).

Frenzy - Alfred Hichcock (1972)



Buram buram İngiliz kokan, aksanı, sokakları, evleri, Scotland Yard'ı ve patatesleriyle bir İngiliz filmi olmuş :). Öyle ki bana Agatha Christie romanlarını hatırlattı, adı da geçiyordu zaten. Pos bıyık Poirot dedektifimiz olmasa da polis memuru vardı :). Mizahi yanı da güçlüydü. Güzel bir film, özellikle Hitchcock severerdenseniz bu filmi kaçırmayın.

The Apartment - Billy Wilder (1960)



Başrol kadın oyuncusuna hayran kaldım maşallah çok güzel bir yüzü var söylemeden edemeyeceğim kendisi Shirley Maclaine olur, iyi bir oyun da sergilemiş :). Filmi çok sevmedim ne yalan söyleyeyim. Komik olması gereken yerlerde gülmeyince pek sevmedim herhalde. Türü romantik komedi dram. Sevdiğim de bir üçlüdür aslında. Kötü bir film değil, özellikle sonu çok tatlı :).


Öneri Makinesini Sosyal Medyada Takip Edin:

https://soundcloud.com/ms-m-5
https://www.tumblr.com/blog/mubblr
https://twitter.com/onerimakinesi
Devamını Oku »

8 Mart 2017 Çarşamba

Kadın Yönetmenler

Merhabalar, yine yapmak istediğim bir temayı günün anlam ve önemine uygun olarak bugün sizlerle paylaşmak istedim :). Bugün başarılı kadın yönetmenlerden oluşan bir liste paylaşacağım sizlere. Daha önce de ana karakterlerin kadın olduğu yedi filmlik bir liste daha hazırladım ona da buradan ulaşabilirsiniz. Tüm kadın yönetmenlere ithafen ben filmlerini izlediğim ve başarılı bulduğum yedi kadın yönetmeni ve tüm eserlerini paylaşıyorum.

Aşağıda da Filli Boya'nın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü için hazırladığı reklamı paylaşıyorum, hala izlemeyeniniz varsa mutlaka izleyin, yine bir kadın yönetmen, Sinem Cezayirli'nin yönettiği bu belgesel; çok anlamlı ve güzel. Eğer dün saat 21.00'da televizyon izlediyseniz mutlaka görmüşsünüzdür, bugün de yine aynı saatte göreceksiniz. Beş farklı yerde çekilen bu filmin çekimleri de bir aydan fazla sürmüş. 60 kişi katılmış. Müzikte blogu takip edenlerin aşina olduğu Can Kazaz ve Nilipek'e ait, sevdiğim bir şarkıyı duyunca da daha çok mutlu oldum. Muhteşem bir iş çıkmış ve kadınlar vardır!



1. Miranda July


Filmleri: Me and You and Everyone We Know (2005), The Future (2011)

2. İlksen Başarır


Filmleri: Başka Dilde Aşk (2009), Atlıkarınca (2010), Bir Varmış Bir Yokmuş (2015)

3. Yeşim Ustaoğlu


Filmleri:  İz (1994), Güneşe Yolculuk (1999), Bulutları Beklerken (2004), Pandora'nın Kutusu (2008), Araf (2012), Tereddüt (2016)

4. Sofia Coppola


Filmleri: The Virgin Suicides (1999), Lost in Translation (2003), Marie Antoinette (2006), Somewhere (2010), The Bling Ring (2013)

5 Belma Baş


Filmleri: Poyraz (kısa film, 2006), Zefir (2010)

6. Maren Ade


Filmleri: Der Wald vor Lauter Baumen (2003), Alle Anderen (2009), Toni Erdman (2016)

7. Nadine Labaki


Filmleri: Caramel (2007), Peki Şimdi Nereye? (2011)

Devamını Oku »

7 Mart 2017 Salı

Atıştırmalık #8

Yine film izledim ve son izlediklerimden kısaca bahsedip kaçacağım :). Son izlediklerim desem de yayınlayana kadar hep sondakilerden bir önce oluyor :).

Louder Than Bombs - Joachim Trier (2015)




Etkileyici bir film. Savaş fotoğrafçısı depresif bir annenin ölümünün ardından çocuklarının ve eşinin yaşamlarına odaklanırız. Geçmiş ile şimdi filmde iç içe. Isabelle Hubert'ı neden bu kadar övdüklerini anlamak zor değil, iyi bir performans sergilemiş ve çok cool bir kadın ya, "mrs. asalet".  Pianist ve Elle filmleri başta olmak üzere filmlerini merak ediyorum. Ve her izlenilesi yapımda karşıma çıkmak zorunda olan Keira Knightley dışında bir isim varsa o da Jesse Eisenberg (gerçi Kristen Stewart ile de yarışırlar hani). Hiç sevmiyorum adamı hangi rolde oynarsa oynasın, o yüzden objektif olamıyorum pek. Bu filmde ama karakterini çok uygun buldum kendisine nedense :).

Moonlight - Barry Jenkins (2016)




Üç bölümden oluşuyor film. Baş karakterin yaşamının üç hali. Buna istinaden yapılan film afişine de bayıldım. Film de güzel. Bence de La La Land'den daha iyi :) (La La Land cilerle kapışırmışız yorumlarda :), yok yok o da iyi de bu daha iyi bence, evde de sürekli City of Stars'ı söylemiyorum zaten :/). Bu arada bir video gördüm Moonlight ile Wong Kar Wai filmlerinin karşılaştırmasını ve tek bir şey diyeceğim Wong Kar Wai'den esinlenmeyen film mi var :). Adam yaşayan efsane :).

Wiener Dog - Todd Solondz (2016)




Beklentilerim yüksekti ama tam karşılayamasa da güzel bir filmdi. Her zaman dediğim gibi potansiyeli yüksek ama tam olarak değerlendirilememiş. Buna rağmen bu içindeki kısa hikayeleri çok sevdim. Oyuncu kadrosu da çok güzel. Şarkıları da :).

Me and You and Everyone We Know - Miranda July (2005)




Miranda July'nin izlediği ikinci filmi kendisinin ilk uzun metraj filmi. Yazıp yönetmiş. Ben bakış açısını seviyorum bu da eksantrik bir film. Kısa filmlerini de bulursam izlemek isterim. İzlediğim ilk filmin incelemesini de umarım yakın zamanda yayınlayabilirim :). Onu da sevdim. Bu film ayrıca sevdiğim iki festivalden  (cannes + sundance) de eli boş dönmemiş.

Julieta - Pedro Almodovar (2016)




Ahh Almodovar ahh. Olmamış diyorlardı da yorumlarda duymazlıktan geliyordum. Ben olmamış demeyeceğim. O her zamanki entrikalar, olay içinde olaylar veya türlü türlü hikayeler yok. Var ama çok değil. Fazla şaşırtmıyor. Almodovar filmlerini bilenler öyle şeyler beklemesin. Gayet sıra sıra ilerleyen bir anne kız dramı var ki Almodovar olduğu sadece oradan belli. Bir de o gerçek olmadığı apaçık olan pencereden deniz fırtına görünümü çok moralimi bozdu. İyi bir film ama daha iyi olabilirdi. Belki Antia karakteri daha ön planda olsaydı. Odak noktası yanlış olmuş sanki.


Öneri Makinesini Sosyal Medyada Takip Edin:

https://soundcloud.com/ms-m-5
https://www.tumblr.com/blog/mubblr
https://twitter.com/onerimakinesi
Devamını Oku »

6 Mart 2017 Pazartesi

Tek Başına Bir Adam - Tom Ford (2009)

İzlenmekte geç kalınmış bir film. Zamanında kitabını okuyup sevdim ama kesinlikle karşılaştırma yapacak kadar hatırlamıyorum. O yüzden sadece film hakkında yorumlarımı yapacağım. Senesinde çok fazla beğenildiğini hatırlıyorum bu filmin kitap da hatta bu filmin posteriyle basıldı. Film eleştirmenlerden iyi yorumlar aldı ama zat-ı bloggerınız bugünlere kadar izlemedi. Bu gibi durumlarda kullandığımız mottomuz "geç olsun, güç olmasın" ile yola devam ediyoruz.



Colin Firth'in oyunculuğunu konuşturduğu, Julianne Moore'un bile gözüme sempatik gözüktüğü (genelde beğenmemeye yakın nötr'ümdür), izlemesi hoş, estetik bir filmdi. Yönetmenini fark etmem "Nocturnal Animals"'ın çıkışına denk gelir neden derseniz "A Single Man"'in yönetmeni olarak geçtiği için :). A bu o muymuş, o modacı olan mı diye araştırmalara sebep olup Gece Hayvanları'ndan önce bunu izleyelim bakalım ne çıkacak diye izledim filmi :). Zaten izlemek istediğim filmdi ama yönetmenin adı başka gözle bakmama sebep oldu. Tom Ford deyince ve 1960'larda geçen bir film olunca en çok merak ettiğim şey kostüm oldu. Nitekim beni hayal kırıklığına uğratmadı, kostüm tasarımı muhteşem olmasa da çok güzeldi. George (Colin Firth)'un jilet gibi takımları, Komşusunun ve kızının kıyafetleri özellikle gözüme çarptı. Tabi James Dean özentili Carlos'un stili de çok güzeldi. Film yorumunu ertelemek istiyorum ne yapıyorum sohbet muhabbet yapmaya başladım, filmin dedikodusu gibi sonda yazılabilecek şeyleri yorumdan önce yaptım, ayyh.



Kısa bir incelemesini yapalım filmin hadi artık. Kendimden sıkıldım.

Tek başına bir adam, tek bir gün.

George (Colin Firth), 16 yıllık sevgilisi, yol arkadaşını bir trafik kazasında kaybetmiştir. 8 ay boyunca bu süreyi atlamaya çalışır ama bu izlediğimiz günde bu hayatı bitirmeye karar verir. Gündelik normal işlerini yapar, görüştüğü sayılı insanı da o gün mutlu etmek ister ve kendince bir veda etmeye çalışır. Peki George kimdir? George bir üniversitede İngiliz Edebiyatı Profesörü, hayat arkadaşını kaybettikten sonra evinde tek başına yaşayan, az insan az dert prensibiyle yaşayan biri, tabi öncesini bilemiyoruz ama komşusuyla bile ilişkilerinin sınırlı olduğunu düşünürsek çok da geniş çevresi olduğu söylenemez. Gelin bu tek başına adamın hayatını biraz yakından bakalım.



Sevgilisinin ölümünden sonra onun yokluğuna kabullenemeyen, anılarıyla yaşayan bu hayatı çekilir kılan yegane kişiyi kaybetmiştir.Tek başına dünya ağır geliyor ona. 1960'ların Amerika'sından bahsediyoruz, şimdi bile zorken; o zaman hetereoseksüel olmayıp bir yalanın içinde yaşamamak zorken George'un yüksek kalite elit yaşamı bile bu durumu kolayca kaldıramıyor. O yüzden filme bu bağlamda yapılan semboller ve sözler çok anlamlı. "Biz görünmeziz diyen hep sen değil miydin" diye soruyor sevgilisi George'a bir anısında çünkü gay olanlar yok sayılır, görmezden gelinir. Cam evde yaşasalar bile. Cam ev olması da tesadüf değil, gay bir çiftin beraber yaşadıkları bir evin camdan olması topluma sizden korkmuyoruz biz de varız deme şeklidir bir nevi. Cesaret ister. George ise dersinde son günün hatırına dersin dışına çıkıyor ve azınlıklardan, korkudan bahsediyor. Bu filmde alakalı olarak da şöyle bağlayalım bu iki olguyu; Gayler de toplumdaki azınlıklardan biridir ve toplum onları görünmez kabul eder, yok sayar. Filmde de bahsedildiği gibi bu bilinmeyene olan korkudur. Onları istememelerinin sebebi de korkudur. Toplum tarafından istenmeyen, kabul edilmeyendir. Aile kurumunu ve ahlakı bozucudur. İşte bu gibi ön yargılar yüzünden de yalnız bir adamdır George. En yakın arkadaşı bile George'un 16 yıllık ilişkisini "gerçek" olarak görmez. Komşusu da üniversitede profesör olmasına ve  normal şartlarda saygı duyulan bir meslek yapmasına rağmen George'u kaçık olarak görür bu da toplumun sadece George'a değil temsil ettiği azınlığa olan bakış açısıdır.



George sevdiği adamı kaybetmiştir. Bunun yükü zaten ağırken, cenazesine bile aileler sadece katılıyor diye dışlanıp gidemezken "ailesinden" bile daha çok onunla zaman geçirmesine rağmen acısını tek başına yaşamak ve 16 yıldır beraber yaşadığı insanı sırf toplum kurallarına uymuyor diye son yolculuğunda yalnız bırakmak zorunda kalır.

Küçük bir ayrıntı da var filmde, ikiz köpeklerden biri kazada ölür öbürünün durumunu bilemeyiz ve ölen köpek ölen sevgiliyi temsil ederken kayıp köpek ise geleceği meçhul George'u temsil eder.



Sinematografi olarak söyleyeceğim iki şey var birincisi George'un ruh haline göre veya mutlu olduğu kısacık anlarda renk değişmesini çok sevdim, filmin havasını destekleyen sıkışmış çerçeve oranını da. Bir de Umbeyashi'nin bestesiyle ağır çekim ilerlemesi direkt akıllara Wong Kar Wai'i getirdi. Umbeyashi'nin müzikleri Won Kar Wai'nin sevilen filmleriyle özdeşleşmiştir biliyorsunuz. Ağır çekim de yine Wong ustamızın sevdiğidir, filmlerinde kullanır. Özenti mi saygı duruşu mu emin olmadım.

Sonuç olarak film de güzeldi mesajı da. Bir kez daha bu film dolayısıyla empatiyi hatırlayalım. Şimdi Tom Ford'un son filmini izlemeyi umup başka filmlere geçeyim :). Siz bu filmi veya yönetmenin diğer filmini izlediniz mi? Ne düşünüyorsunuz, yorumlarda belirtin. Kendinize iyi davranın ve sevgiyle kalın :).

Çok uzun zamandır yapmadığım bir şeyi paylaşacağım bugün, alternatif soundtrack listesiyle. Daha önce de Locke (2013) ve Lütfen Beni Öldürme (2006) gibi yazılarımda da yapmıştım, şimdi de devam :)

1. Adele - Lovesong
2. Lana Del Rey - Dark Paradise
3. Lily Allen - Somewhere Only We Know
4. Ben E. King - Stand By Me
5. The Ronettes - Be My Baby

Dipnot: Gif ve fotoğrafların hepsi bana aittir. 


Öneri Makinesini Sosyal Medyada Takip Edin:

https://soundcloud.com/ms-m-5
https://www.tumblr.com/blog/mubblr
https://twitter.com/onerimakinesi
Devamını Oku »

5 Mart 2017 Pazar

Kitap Adlarını Kitap Kurtları ile Değiştiyoruz (Pazar 6'lısı)

Sevgili esseve rin bu ay yine çok güzel temalar seçmiş, eğer fikirleriniz varsa da ona iletmeyi, yorum yapmayı unutmayın. Onun yazısı için tıktık. Ben baya alıştım bu pazar altılılarına, her hafta bana uysun her hafta yazayım istiyorum. Yazmayı çok seviyorum hele ki temalar güzel olunca :). Bu haftanın teması çok eğlenceli o yüzden lafı uzatmadan hemen başlayalım.


1. Harry Potter ve Kitap Kurtları


Hahaha, eminim birçok blog arkadaşım bunu yazacak ama olsun ben de yazmak istiyorum çok komik. Siz de yazın size de güleceğim :). Düşünsenize Harry Potter Voldemortla savaşmış yetmemiş bir de Potterfanlarla savaşacak. Yok o kadar da değil, o kadar macerayı kaldırır ama bizle yarışamaz bence :). Dost gibi görünen düşmanlarız. Psikolojik olarak biter, bu sefer de fazla sevgiden :). Biz hep daha çok macera isteriz :).

2. Kitap Kurtlarının Galaksi Rehberi


O kitaptan bu kitaba evrenler arası yolculuk yapmak kolay değil. Rehberimiz olmasın mı? Olsun tabi ki. O yüzden bence cuk oturdu :). Bu serinin 3.5 kitabını okudum ama çok güzel geldi kulağa, koyuverdim :).

3. On Küçük Kitap Kurdu


Hahaha, çok iyi bu tema ya kimin aklına geldiyse, çok eğleniyorum. Böyle uygulamaya geçmiyorsa bile bu şekilde çok eğlendim :). Doğrudur umarım :). Bu da mini mini bir çalışkan iki kitap kurtlarının on kişilik arkadaş grubunun maceraları :).
Devamını Oku »

4 Mart 2017 Cumartesi

Atıştırmalık #7 (İzlerseniz Zararlı Çıkmazsınız)

Atıştırmalıklarımıza devam ediyoruz :). Bu listedeki filmleri çok beğendim söyleyeyim :). İnceleme falan yapmadım son zamanlarda izlediğim filmlerden bir kesit paylaştım yine. Bir tur daha yazacağım sanırım en son izlediklerimi. Bazı yazdığım incelemeler de var burada bahsetmediğim onları da umarım yakın zamanda yayınlarım. Daha uzun yorumlarda görüşmek dileğiyle :).
Devamını Oku »

3 Mart 2017 Cuma

Atıştırmalık #6 (İzlemeseniz de olur İzleseniz de)

Bu aralar çokça film izleyip kitap pek okuyamadığımdan yine film paylaşacağım, hatta iki veya üç bölüme ayırdım izlemeseniz de olur izleseniz de ve izleyin zararlı çıkmazsınız diye :). İlerde belki uzun yazarım da şimdilik burada dursun :).
Devamını Oku »

28 Şubat 2017 Salı

Atıştırmalık #5

Toni Erdmann - Maren Ade (2016)


Devamını Oku »

26 Şubat 2017 Pazar

Reklamdaki Gibi Olmayan Şeyler #Mim

Sevgili Oytunla Hayat blogunun tatlı sahibesi Şebo beni mimledi, kendisine çok teşekkür ediyorum. Kendisini de blogunu da çok seviyorum. Cıvıl cıvıl neşe dolu yazıları var. Onun cevapları için tıktık.
Devamını Oku »

Yazdığı Kitapları Kıskandığınız 6 Yazar (Pazar 6'lısı)

Merhabalar :). Dediğim gibi bu haftanın yazısını da yazıyorum çünkü tema hoşuma gitti. Yalnız hiç ummadığım bir sorun oldu :), şöyle ki ben düşünüyordum ki seçmekte zorlanacağım fakat öyle olmadı aksine listeyi doldurmakta zorlandım. Kendime inanamadım seçerken bir ince elemeci sık dokumacı onu bunu beğenmeyen biri oldum :). Favori yazarlarım kitaplarım var ama kıskanacak kadar birinin kitabını seçerken çok zorlandım. Yine de altı taneyi tamamladım. Bu arada geçen hafta pazar altılısını bir ben yazdım sanırım :), hiç görmedim kimsede.
Devamını Oku »

25 Şubat 2017 Cumartesi

Uyarlamaca #Mim

Sevgili Yorum Atölyesi yazarları Esma ve Sümeyye beni kendi hazırladıkları çok güzel bir mime davet etmişler. Onları severek takip ediyor, onları da bloglarını da çok seviyorum. Davete icabet etmek gerekir ben de bu güzel mimi yapacağım. Sümeyye'nin cevapları için tıktık. Mimin konusu başlıktan anlaşıldığı üzere uyarlamalar. Uyarlama dizi ve filmler hakkında sorular, ben zaten çok doluyum bu konuda özellikle bir seri hakkında.
Devamını Oku »

23 Şubat 2017 Perşembe

Tam Ciddi Olacağım Bir Gülme Geliyor #1

Başlıktan anlaşılmadığı gibi bugün hazırladığım kara komedi listemi sonunda sizlerle paylaşıyorum :). Sanırım türden bahsedince biraz daha anlaşılır oldu :). Kara mizah olarak da bilinen (ing. dark comedy veya black comedy) kara komedi türünün beş örneğiyle karşınızdayım. Peki nedir bu kara komedi, genellikle ölüm teması var ve bunu mizahi bir tavırla anlatıyorsa kara komedidir :). Tabi sadece ölüm değil, böyle mizahı yapılmayacak şeylerin komik yapılanlarıdır mesela :). Kara mizahtır. İşte bu yüzden filmi izlerken tam üzülüp ağlayacaksınız bir gülme geliyor :). Ciddi kalamıyorsunuz. Benim en sevdiğim tür sanırım kara komedidir, neden anladınız zaten :). Zekice yazılmıştır, mesajını çok güzel verir. Özellikle bu tarz filmleri izlemeye bayılıyorum. O yüzden sizin de benim izlemediklerimden önerileriniz olursa seve seve izlerim. Sizin de aralarında izledikleriniz varsa yorumlarda belirtin. Bu listenin devamı gelecek zaten. Ben de bu sevgi olduktan sonra :).

1. Harold and Maude - Hal Ashby (1971)




Bir numarada tabi ki benim en sevdiğim filmler listesinde ilk beşte rahatlıkla yer alan Harold and Maude hem güldüren hem öldüren bir film :). Evet yanlış okumadınız, öldüren bir film :) sonuçta kara komedi böyle şeyler normaldir :).

2. Delicatessen - Marc Caro, Jean Pierre Jeunet (1991)




Karanlık bir dönemde geçen çok tatlı bir film. Açlığın doruk noktalarda olduğu bir dönemde kasaplık yapmaya çalışınca gülsek mi ağlasak mı bir durum ortaya çıkıyor :). Neyse ki film ben gülmeyi seçiyorum :).

3. Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi - Onur Ünlü (2011)




Tabi ki nadir de olsa ülkemizde de başarılı örnekleri bulunmakta. Yine tabi ki gülsek mi ağlasak mı bir durumun olduğu cinayete kurban giden genç eşin ardından kendine günah keçisi bulmaya çalışan akademisyen yaşı biraz geçkin kocanın ve ailesinin hikayesi. Bir de kardeşinin ölümünü aydınlatmaya çalışan görme engelli abi var ki sözleri dinlenmeli. 

4. Liza the Fox Fairy - Karoly Ujj Meszaros (2015)




Macaristan yapımı çok tatlı film diyeceğim de kara komedi ne kadar tatlı olabilirse işte :). Gerçi müzikleriyle ve dekoruyla içinizi ısıtan bir film, karakterleri öldürse de :).Ben çok sevdim, dekor, müzik, hikaye her şey çok güzel. Eleştirilerini de araya sıkıştıran güzel bir film. Bir soundtrack'i var ki zaten bayılacaksınız.

5. Fargo - Joen Coen, Ethan Coen (1996)




Coen kardeşlerin kara komedi türünde yaptıkları filmler gerçekten izlenmeye değer. Bu film de çok sevilen bir film mutlaka duymuşsunuzdur hatta dizisi de var ben izlemedim, bir ara bakmak lazım. Bu filme aynı zamanda polisiye severler de bir bakmalı.


Devamını Oku »

21 Şubat 2017 Salı

Sevgili Güllük #26 (Video Klipler 2)





Devamını Oku »

20 Şubat 2017 Pazartesi

Sevgili Güllük #25 (Video Klipler 1)

Her zaman film değil :),






Devamını Oku »

19 Şubat 2017 Pazar

İsminde kış mevsimini çağrıştıran bir kelime geçen veya olayların kışın geçtiği 6 kitap (Pazar 6'lısı)


Temasına bayıldım ama kitap bulmakta zorlandığım bu pazar altılısı yazısıyla şubatın ilk altılısını yapıyorum. İlk iki temada ilki çevrilmesini istediğim kitap olmamasından; zorlasam bir iki tane çıkar ve romantik türde kitap okumadığımdan; yine aynı şekilde uğraşsam bir iki tane çıkar) bu ay çok istememe rağmen iki hafta yazamadım ama bu hafta zorlanmama rağmen online kütüphanemi tekrardan gözden geçirip gözüme ilk çarpan bu altı kitabı seçtim. Belki sonradan daha farklı kitaplaraklıma gelir ama ilk izlenimler bunlar olduğu için pişman olacağımı sanmıyorum.
Devamını Oku »

18 Şubat 2017 Cumartesi

Sevgili Güllük #24 (Let's Dance 5)

Just dance, gonna be okay.

Devamını Oku »

17 Şubat 2017 Cuma

Sevgili Güllük #23 (Let's Dance 4)

Dance me to the end of love...

Devamını Oku »

16 Şubat 2017 Perşembe

Sevgili Güllük #22 (Let's Dance 3)

Devamını Oku »

13 Şubat 2017 Pazartesi

Mim: Koleksiyon

Merhabalar, bugün bir mim fikriyle karşınızdayım. Daha önce böyle bir mim yaptınız mı gördünüz mü bilmiyorum ama yapmadıysanız mutlaka yapın. Ben denk gelmedim o yüzden böyle bir mim başlatmak istedim. Zaten bazılarınız el mahkum yapacak mimleyeceğim kaçış yok :). Şaka şaka, ben mimlerim isteyen vakti olan yapsın :). Kendi ayraç koleksiyonuma bakarken aklıma geldi ben birkaç şeyin baya bir koleksiyonculuğunu yapıyormuşum. Madem yapıyorum bakalım kimler de yapıyor bir
Devamını Oku »

10 Şubat 2017 Cuma

Atıştırmalık #4

Children of Men - Alfonso Cuaron (2006)



Devamını Oku »

9 Şubat 2017 Perşembe

My Blueberry Nights - Wong Kar Wai (2007)

Wong Kar Wai'nin en güzel anlattığı belki de anlatmayı en çok bildiği iki duygu var; aşk ve acı. Birini anlatmadan diğeri eksik kalıyor sanki. Mesela acısız aşk olmuyor mu? Yok mu bir çaresi hocam diye sormak geliyor içimizden. Çaresi yok en azından filmlerinde. Acıyı dibine kadar yaşayıp aşkı doruklarda hissetmek ruhunda var. Ayrılmaz ikili, birbirleri olmadan varlık gösteremiyorlar sanki. Nasıl Days of Being Wild, In the Mood for Love ve 2046'da derin acıları ve umutsuz aşkları
Devamını Oku »

8 Şubat 2017 Çarşamba

Happy Together - Wong Kar-Wai (1997)

Yine bir Wong Kar Wai yine bir aşk filmi. Ben bu adamın sinemasına bayılıyorum <3. Çok sevdiğim iki oyuncu da başrolde olunca ortaya yine güzel bir iş çıkmış. Tony Leung zaten efsane bir oyuncu, Leslie Cheung'un da yine Kar Wai'nin Days of Being Wild'dan sonra izlediğim ikinci filmi ama orada da hayrandım burada emin oldum favorilerime rahatlıkla girebilen bir oyuncu. Çok güzel muazzam bir oyunculuk yine göz doldurdu bu filmde.
Devamını Oku »

2 Şubat 2017 Perşembe

Bir Kişisel Çelınc Hatıraları (#17 Çelınc)

Noldu? Başlığı görünce şaşırdınız değil mi? Bu benim size sürprizimdi aslında ama söylemeyi unuttum :). Bu listeyi son güne sakladım, böyle bir anı olsun, kenarda dursun dinleyelim diye. Meydan okumada paylaştığım tüm şarkılar sırasıyla bu listede :). Nasıl fikir, beğendiniz mi :)? Kendince bir teması oldu ve böyle bir müzik listesi çıktı ortaya :). Malum ben bazı günleri atladım o yüzden adına yakışır olsun diye +2 bonusuyla 17 şarkılık bu listeyi keyifle beni anarak dinleyin :).
Devamını Oku »

#17 Çelınc 17. Gün

Ayy kaç zamandır ne film izliyorum ne de doğru dürüst kitap okuyorum. Bu çelınc iyi geldi en azından blog hareketleniyor, siz de sağ olun yorum yapıyorsunuz. Ben, kim beni, benim hayatımı veya benim hakkımda bir şeyleri merak eder diyordum ama yorumlarınız beni şevklendirdi ve ben buralara kadar geldim, teşekkürler. Bu ne ya veda mı ediyorum noluyor, hopp dur orada daha yeni başladık gelsin meydan okumalar gitsin mimler. Hadi son soruyla bu çelıncın kapanışını yapıyor ve
Devamını Oku »

1 Şubat 2017 Çarşamba

#17 Çelınc 16.Gün

Son iki hadi bakalım :), hala gelmedi çelınc önerileriniz bakın boşlukta kalcam :).

16. Kağıda bir şey çiz ve bize göster.

Hıhhh tam adamına söyledin, ben kim çizim yapmak kim. Yani herhalde hayatta en çok istediğim şeylerden biridir keşke resmetme yeteneğim olsa şöyle ajandama, not defterime, oraya buraya küçük
Devamını Oku »

31 Ocak 2017 Salı

Bizim Dünyamız - Thich Nhat Hanh

Bu ad bir yerden tanıdık geliyor mu? :) Evet evet pazar altılısı yazımda bahsettiğim Sinek Sekiz yayınevinden bir kitap. Yazıyı yazdıktan sonra kendimi resmen gaza getirip kitabı aldım, mutluyum :). Bu arada bazı okumak istediğim kitapların baskısı tükenmiş görünüyor sitelerde fakat İrem Çağıl yeniden basılacağı müjdesini vermiş :) Beklemedeyiz. Bu arada da ben baskısı olanları okumaya bir yandan başladım. İlk aldığım kitap da Bir Zen rahibinin barış ve ekoloji hakkındaki düşünceleri alt
Devamını Oku »

#17 Çelınc 15. Gün

Şaka maka yavaştan bitiriyorum bir meydan okumayı, hani bana tebrik :). Bu bitiyor madem gelsin mimler, meydan okumalar yazın yorumlara, katılacağım :):) Hahaha, yok hepsine katılamam en kısadan olanlara katılırım belki :). Bitiyor dedik de son üç yani, devamını da yapacağım :).

15. On beş yaşındaki birine vereceğin nasihat ne olurdu?

Yani nasihat değil nasihatlar verilebilir fakat ben kimim ki nasihat vereyim o da ayrı mesele :). Neyse
Devamını Oku »

30 Ocak 2017 Pazartesi

#17 Çelınc 14. Gün

14. Keşke arkadaşım olsa dediğim ünlü?

Ohhh çok güzel soru geldi :). Düşünsem aralarından seçemem belki ama bu soruyu okuduğumda aklıma bir isim geldi çünkü ben büyük takipçisi olduğumdan hep komşum olsa komşum olsa diye gezen biriyim :). Kim mi? Mabel Matiz :). Ondan müthiş bir arkadaş olurdu. Multi yetenek, iyi kalpli (en azından görüğümüz kadarıyla ), çok yönlü, sanatsever, beste yapar, söz yazar, şarkı söyler,
Devamını Oku »

29 Ocak 2017 Pazar

Hikayeler #4

Merhabalar, nasılsınız? Nasıl geçiyor günler? Benim bu aralar çokça bolca şansa ihtiyacım var, bana şans dileyin, gönderin :). Ben bugün üşengeçliğimi kırmak istedim ve art arda yazıları yayınlıyorum. Birkaç gündür hazır yayınları bile yayınlamaya üşeniyordum bugün bir dur diyebildim neyse ki ve yine süper kitap önerileriyle karşınızdayım :). Bir de aşağıda ilk karşılaştığım bir sorun oldu nedenini bilmiyorum ve çözemedim son çare olarak da gri alt
Devamını Oku »

#17 Çelınc 13. Gün

Hepinizin istediği, hayali gerçek olsun, benimki de :).

13. 10 yıl sonra nerede, nasıl yaşamak istiyorsun?

Sevdiğim insanlarla, sevdiğim bir yerde, bir sürü insan dışındaki canlıyla beraber, çeşitliliğin çok olduğu, toprakla iç içe, huzuru bulduğum, mutlu olduğum ve ettiğim evim diyebileceğim bir yerde :).


Devamını Oku »

#17 Çelınc 12. Gün

Ayyyhh, noldu bana nazar mı değdirdim kendime, bir iki gündür üşengeçliğim üstümde hazır yazıları bile yayınlayamadım, çelıncda nerede kaldık noldu kaçırdım ama yetişeceğim. Yeni yazıları hazırlıyorum, görüşmek üzere :).

12. Son 10 yılda hayatında neler değişti?

Her şey.


Mabel Matiz - Yaşım Çocuk

Devamını Oku »

26 Ocak 2017 Perşembe

#17 Çelınc 10 Gün

10. Asla unutmak istemediğin anın.

Hımmm, gün geçmiyor ki bir tane zor olmayan soru gelmesin :). Valla çok geniş bir soru ben daraltıyorum ve blogda unutamadığım bir anımı düşüneyim. Düşünüyorum. Sanırım beni aşırı aşırı mutlu eden yorumları unutmak istemem çünkü beni yazmaya teşvik ediyor, buraya verdiğim emeğin geri dönüşü olduğunu gösteriyor ve beni çok mutlu hissettiriyor. O yüzden blogla alakalı bu anımı unutmak istemem :).


Multitap - Battaniyem




Devamını Oku »

25 Ocak 2017 Çarşamba

#17 Çelınc 9. Gün

9.Göç etmek zorunda kalsan yaşamak için seçeceğin ülke?

Tabi zorunda olmasın isteyerek olsun. Hımm, valla seçmekte zorlanacağım bir soru daha çünkü ben her yerde yaşamak, kültürünü tanımak isterim. Aklıma birçok seçenek geliyor tek bir tane seçemem ama bir baştan başlayayım :). Eskiden beri neden bilmiyorum, İtalya'ya hiç gitmediğim halde içimde bir sıcaklık var oraya karşı ne zaman orası hakkında bir şey okusam görsem mutlu oluyorum, içimi bir sıcaklık kaplıyor. Mutfağını da çok seviyorum. Bir de diline de merakım var ders almışlığım da vardır, oraya gidip devamını getirmek isterdim, konuşmak çok güzel ve kulağıma hoş gelen bir dil. Bu nedenlerden ötürü ve en azından bu hissin kaynağını görmek güzel olurdu ama bunun dışında Avrupa'yı, Asyayı, Afrika'yı, Güney Amerika'yı, Avustralya'yı, Kuzey Amerika'yı kısaca tüm dünyayı merak ediyor, yaşamak, yaşamasam bile görmek bir süre kalmak isterim. Ülkeyi geçtim kıta kıta bahsediyorum farkındaysanız çünkü bir iki ülke yeterli cevap gelmiyor bana :).


Can Kazaz - Kırlangıçlar gibi


Devamını Oku »

24 Ocak 2017 Salı

#17 Çelınc 8.Gün

8. Bir dahaki hayatında kim olmak isterdin?

Şaka maka yapıyorum şu meydan okumayı düzenli olarak hem de neredeyse yarısını katettik yolun :). Bugünkü soruyu da hiç düşünmedim yazarken artık bir şeyler düşüneceğiz :)

Herhalde iyisiyle kötüsüyle sevabıyla günahıyla yine kendim olmak isterdim. Şimdi başkası uzaktan iyi hoş görünür bilmezsin derdini tasasını,davulun sesi uzaktan hoş gelir yani ve yine bilumum atasözleri :). Yine bir soruya atasözlerimizle cevap vermişim :). Neyse ben yine ben olmak isterdim herhalde ama farklı zamanlar ve mekanlar olsa fena olmaz hani :). O da madem bir daha geliyorum dünyaya yeni bir şeyler göreyim diye:). Hep aynı hep aynı :).


Athena - Kendi Yolumda


Devamını Oku »

23 Ocak 2017 Pazartesi

#17 Çelınc 7. Gün

7. Eğer bir hayvan olsaydın hangisi olurdun?


Nilipek - Senden Uzakta



Kesinlikle köpek olurdum. Zaten arada düşünmüyor değilim acaba önceki hayatımda köpek miydim diye, belki de çok sevdiğimden. Sadığım, sevdim mi severim, ilgiyi severim, boğazıma düşkünüm falan filan. Bir de burada da belirteyim yıllardır aşağıda koyacağım videolardan birinde başkarakter olmak istedim, hala arada açıp izliyorum, onlarla duygulanıp sevinip bir gün onlar gibi olmanın hayalini kurup ömrümün o anının gelmesini bekliyorum :) Bence artık olmalı :). Bu video sadece örnektir bu arada, daha çok izliyorum da :)




Köpek olmasaydım da bukalemun falan olurdum kaçmak yerine olduğu yerde kalıp renk değiştirerek hedef falan şaşırtırdım, varmış da yokmuş gibi görünüp canımın istediğiyle istediğim zaman muhattap olurdum. Süper kahraman gibi gücün var daha ne olsun bir de ağırkanlı hayvanlar, bir takım üşengeçlikler, renk değiştirmelerinden belli. Dilleri de çok çok hızlı yemek konuşunda hem olduğu yerde kalıyor hem doyuyor yok böyle bir hayat. Etrafta gördü mü yemek dil hooppp dışarı zaten hızlı. Zaten dedik ya ağırkanlı pek hızlı da değil, yattığı yerden yine bir diğer süper gücü diliyle hominide gırtlak gubidi gandi yan gel yat keyfim. Keskin gözlerinden biri bir yöne bakarken diğeri başka yöne bakabiliyormuş. Bir taşla iki kuş, iki bakışa gerek yok, yine bir rahatlık bir güzellik. Hala sırları tam olarak çözülemeyen karmaşık hayvanlar, zekiler zeki olmasalar bu kadar yan gel yat üniversitesi bitirmezlerdi herhalde, armut piş ağzıma düş kolay değil yani :). Ha bir de ağaçta yaşıyorlar başka bir güzellik. Tam benlik süper hayvanlar :). Bir de böyle gözleri patlak patlak çok tatlılar, ağır ağır pıt pıt yürüyorlar :).




Bu arada benim bukalemun görüp sevmişliğim var artık ne kadar sevilebilirse :). Baya ağaç oldum kolumda, bacağımda gezindi çok tatlı bir şey böyle pıt pıt pıt tırmanıyor. Bir de benim karşılaştığım gözlerini öyle yavaş açıp kapıyordu ki çok tatlıydı aynı ben, bir üşengeçlikler tembellikler falan :). Gerçi zavallıcığı düşürdüm de neyse ki kaçmadı ve NEYSE Kİ bir şey olmadı yine de baya alıştık birbirimize :).

İşte böyle benim cevaplarım, sizinkileri de merakla okuyacağım :).


Dipnot: Fotoğrafı aşağıdaki linkten aldım, bukalemunlar hakkında da bir makale okuyabilirsiniz :). İlginç hayvanlar :).

http://www.nationalgeographic.com.tr/makale/eylul_2015/renklerin-dili/2564

Devamını Oku »

22 Ocak 2017 Pazar

Yarım Bıraktığım 6 Kitap (Pazar 6'lısı)



Ve tam gaz bu seriye devam ediyorum, hani bana alkış :). Üşengeçliğimi koydum bir tarafa yazıyorum da yazıyorum :). Bu pazarın konusu yarım bıraktığımız kitaplar. Ben yarım kitap bırakmayı hiç sevmem, zaten belli bir zamana kadar zorlaya zorlaya da olsa, aylarca elimde de kalsa bir kitabı aldıysam bitirirdim fakat son yıllarda pek de zorlamıyorum kendimi. Diğer seveceğim kitaplara o zamanı ayırmak istiyorum. İçim acıya acıya yarım bırakıyorum. Doğru mu yapıyorum emin değilim çünkü düşük bir ihtimal de olsa o kitabı sevme olanağım var. Yaşlanıyorum herhalde bazen o kadar sıkılıyorum ki kendimi zorlamaktansa bırakmak daha iyi geliyor. Yani böyle pişmanlıklarla bazen kitapları yarım bırakıyorum. Hiç unutmuyorum Susanna Tamaro'nun "Sonsuza Kadar " kitabında baş karakterin ölen eşi yanına bir sürü kitap alıyor beğenmez ya da yararlı olmadığını düşünürse idi sanırım kitabı bırakıyordu. Bunun için açıklaması da o kitaba harcayacağı zaman yerine başka okuyacağı kitapların zamanını çaldığını düşünmesiydi. Bu sözden sonra yarım bıraktığım kitaplara bir nevi bahanem oldu diyebilirim. Ama asıl neden mantıklı olmasıydı. Tabi arada diğer düşünce de bana hakim olmuyor değil :). Yine bir kişilik bölünmesi ile karşınızdayım :). Yine de çok yarım bırakma taraftarı değilim. O yüzden bazı kitapları yarım bıraksam bile sonradan okumak için tutuyorum, bazılarına devam edip bitiriyorum bile :). O yüzden şimdi yarım bıraktıklarımdan altısına gelin bir bakalım, belki iyi bir çocuk olup bitiririm bile bu yazıdan sonra :).




1. Goriot Baba - Balzac



Klasik okumaya bayılırım, ortaokul dönemlerimde birçok dünya klasiği okudum fakat bu kitabı bir türlü bitiremedim. O kadar çok sıkıldım, o kadar sevmedim ki sanırım o dönemlerde bıraktığım tek kitap falandı. O kadar çekiniyorum ki bu kitaptan kesinlikle yanından geçmiyorum ama yanlış anlaşılmasın klasik okumayı çok seviyorum. Bundandır ki Balzac okumaya başka bir kitabıyla devam etmek isterim.


2. Şeker Portakalı - Jose Mauro De Vasconcelos



Çok şaşırdınız değil mi? Daha çok şaşıracaklarınız da olacak listede :) Bu kitap başlarında o kadar üzdü o kadar üzdü ki daha başından çok içim acıyıp ağladığımdan dayanamayacağım deyip bıraktığımı hatırlıyorum. Belki bir gün yine elime alırım ama çok aşırı duygu yüklü, pek emin değilim.


3.  Fiyasko - Imre Kertesz



Bu kitapta çok ama çok fazla betimleme ve tekrarlar var. Yarısına geldim de sanki, bitirsem bitirirdim lakin çok sıkıldım. Ciddi anlamda ve bıraktım.


4. Sophie'nin Dünyası - Jostein Gaarder



İşte felseye başlayacakken bunu oku diyen insanlar bana da dedi ama ben 20 30 sayfanın ötesine gidemedim :) Tabi o zaman ortaokul ya da lisedeydim şimdi elime alsam okur muyum bilmem ama nasıl bir fikir olmuşsa pek elime alasım gelmedi o zamandan beri :).



5. Kıyamet Gösterisi - Neil Gaiman/ Terry Pratchett



Bu kitabı resmen son 100 sayfası falan kala bıraktım niyeyse :). Neil Gaiman severim de beraber olmamış herhalde. Bir de kendimi okuyacağım diye zorladığım kitaplar çok uzun süre elimde kalıyor bu da hem başka kitap okuyamama hem de kitap okuma isteksizliği yaratıyor ben de o yüzden de kitaplara ara veriyorum veya elimde sürünüyor o kitap bazen bırakmak daha iyi geliyor.


6. Milena'ya Mektuplar - Franz Kafka



İşte asıl bombayı sona sakladım :). Ben bir türlü sevmedim bu kitabı yarısından az kala da bıraktım ama azimliyim bitireceğim :). Kafka'yla barışamadım bir türlü. Lise zamanımdaydı galiba Dönüşüm'ü okuduğumda güzel ama fazla abartılıyor diye düşündüm ama tekrar okumak istiyorum hala aynı mı düşüncem diye :).


Öneri Makinesi'ni sosyal medyada takip edin.

Twitter
Tumblr
Soundcloud
Devamını Oku »

21 Ocak 2017 Cumartesi

Atıştırmalık #3

Merhabalar, yine bir atıştırmalıkla sizlere iki film ve bir kitaptan bahsedeceğim. Bu arada ben de Kara Komedi listesi hazırlamaya devam ediyor bir de hikayeler (küçük bir güncelleme var orada bir bakın:)) serimin yeni listesini yazıyorum. Umarım ikisi de yakın zamanda blogda olacak :) Sizlerden de bazı öğretmen ve öğrenci arkadaşlarımın tatili başladı, umarım güzel planlarınız vardır. Güzelce dinlenin, okuyun, tanıyın, keşfedin, gezin tozun tadını çıkarın :). Ve en az bir yeni şey deneyin, yeni bir şeyler tadın, görün, okuyun, gezin size iyi gelecek :). Büyük bir şey olmasına gerek yok, sizin için yeni ilk olan herhangi bir şey yapın, hatta gelin bana da yorum olarak da yazın :).

La Piscine - Jacques Deray (1969)




Bu filmi de Sade ve Derin blogunda gördüm, merak ettim ve izlemeden önce tesadüf öğrendim ki A Bigger Splash filmi aslında bu filmin yeniden yapımı imiş. Tek bir şey söylemek istiyorum Alain Delon <3 :). Filme gelirsek de ortalama bir suç gerilim filmi, pek objektif olamıyorum dönemin modası beni benden alıyor gerçekten. Renkler, dekor, kıyafetler çok güzel.

A Woman Under Influence - John Cassavettes (1974)




Gena Rowlands'ın muhteşem bir performans sergilediği John Cassavettes filmi. Ben baya sıra sıra izliyorum Cassavettes filmlerini ama hiçbirini sevmiyorum Gloria kadar. Ama izliyorum yine de çünkü güzel filmler. Ama daha rastlamadım Gloria gibisine.

Kabuk Adam - Aslı Erdoğan 




Uzun zamandır okumak istediğim bir yazardı Aslı Erdoğan, birçok kitap yorumlarında okudum, gördüm ismini ve bu kitapla bir giriş yapmış oldum. Ara ara tekrar edilen yerler olsa da ben çok beğendim, su gibi aktı. Yazarın da ilk kitabı benim de okuduğum ilk kitabı. Sıra sıra tüm eserlerini okumam için sanırım bu kitap vesile olacak :). Bu arada kapağına ve rengine bayıldım. (Ayraç Eskişehir'den, selam olsun :))



Öneri Makinesi'ni sosyal medyada takip edin.

Twitter
Tumblr
Soundcloud
Devamını Oku »

#17 Çelınc 5. Gün

5. Her zaman ve bazen özlediğin iki şey?

Huzurlu bir ortamda yaşamak ve (bu aralar) Ankara'da üniversitemin ilk iki senesi.


Mabel Matiz - Yıllar Saçlarına
Kalben - Haydi Söyle





Devamını Oku »

20 Ocak 2017 Cuma

Türk Filmleri #3

Öneri Makinesi Türk filmleri serisini gururla sunar :). Serimize devam ediyoruz :). Yine beş filmlik listemizi aşağıda bulabilirsiniz. Ben bazen okuyorum güzel Türk filmleri olmuyor son dönemde diye ve çok üzülüyorum çünkü aslında sadece diğer Türk filmleri kadar reklamları olmadığı için, her sinemada oynamadıkları veya festival dışı gösterilmedikleri için belki de çok fazla ön planda değiller ama varlar. Bu listede de seçtiğim filmler Muhsin Bey dışında 2000 sonrası. Beğendiğim son dönem filmlerini yine paylaşmaya devam edeceğim umarım siz de beğeniyorsunuzdur bu bölümü :). Bu filmlerde aşağıda veya diğer listelerde izledikleriniz var mı, nasıl buldunuz merak ediyorum, izledikleriniz varsa yorum yazın :).

1. Zenne - Mehmet Binay/ Caner Alper (2011)


Bu filmi queer sinema yazımda da önerdim, şimdi de öneriyorum. Yönetmenlerin ilk filmi.



2. Üç Maymun - Nuri Bilge Ceylan (2008)


Yönetmenin ilk izlediğim filmi ve yine Ercan Kesal. Çok seviyorum bu oyuncuyu ama tabi filmdeki tek sevdiğim oyuncu o değil Ahmet Rıfat Şungar'ın da oyunculuğu güzel. Hatice Aslan'da güzel oynamış. Oyunculuklar güzel anlayacağınız :). Hikaye de güzel.




3. Yazı Tura - Uğur Yücel (2004)


İki farklı karakter iki farklı hayat bir şekilde ilişkili ve birçok hikaye. İzlemesi kolay değil, ağır bir film ama etkileyici.




4. Sonbahar - Özcan Alper (2008)


Yönetmenin ilk filmi; dokunaklı, acı, görsellik güzel.



5. Muhsin Bey - Yavuz Turgul (1987)


Birazcık Turgul sinemasından şurada bahsetmiştim, Muhsin Bey'den de :).



Öneri Makinesi'ni sosyal medyada takip edin.

Twitter
Tumblr
Soundcloud
Devamını Oku »

#17 Çelınc 4.Gün

4. Etrafındakiler hangi sorunun çözümü için sana gelirler?

Valla öyle bir Güzin ablalık durumum yok, baya yakınlarım dertleşmek için, fikir danışmak için gelir çok çok. Durduk yere hiç öyle aman şu sorunum var dur şunun alnında sorun çözücü, alanında uzman yazıyor bir danışayım diyen yok yani :). Ya da ben hatırlamadım, bilmiyorum. Belki de onlar bana gelmeden seçip anlatıyorlarsa bak onu bilemem :). Ben bu soruyu biraz manasız buldum belki de ben farklı yönden düşünüyorum bilemeyeceğim yani. Arkadaşımın, ailemin derdi var anlatası da varsa gelir anlatır herhalde ayy bu anlamaz bunu geç, bu sorunda uzman bir gidip sorayım demez herhalde :). Sonuçta amaç paylaşmak yani, yükü hafifletmek. Akıl akıldan da üstündür (ve bilimum atasözlerimiz :)) Kendimi düşünüyorum; şuna şunu sorsam, kalanına şunu sorsam, o pek anlamaz onu geç buna danışayım demiyorum herhalde. Diyor muyum acaba bilemedim, blogger kendini sorgulamaya girişti yine, hadi ben kaçar :). Aşağıya da manalı şarkı koydum, halledebilir, üstesinden gelebilirdik falan diyor :). Bu challenge'ın baya kendi içinde bir abur cuburu, müzik arşivi oldu Türkçe alternatif hem de kendiliğinden ama bu ayrıntıyı fark etmek hoşuma gitti bir anda, devam ederim ben böyle sorulara manalı şarkılarla :):):)



Birileri - Halledebilirdik




Öneri Makinesi'ni sosyal medyada takip edin.

Twitter
Tumblr
Soundcloud
Devamını Oku »

18 Ocak 2017 Çarşamba

#17 Çelınc 2. Gün

Ahh ahha kendi ellerimle kendimi yaktım, ben nasıl oldu da bu challenge'a katıldım bilmiyorum, evet sorular çok güzel, okuması da çok güzel ama gel gör ki yazması çokkkk zorr. Yani önceki yazımda bir de gittim neler yazdım, düşündükçe aklıma geldi yazsana en başa büyük puntolarla üşengeçlik diye. Gerçi siz bilirsiniz benim üşengeçliğimi, merakımı ama birkaç anı anlatırdım bu konularda güzel olurdu ben neler seçtim :). Bir de benim unutkanlık ve sakarlık anılarım var ki sormayın :). Bakın soru yok ya nasıl döküldü maddeler.  Neyse sağlık olsun :). Bir daha böyle bir şey olursa artık yazacağım bunları içimde kalmasın :). Gelelim bugüne ama bugünde çokkk zor şu kaçma hakkımı kullanacaktım da vazgeçtim benim için yine çok kişisel bir soru yani sonuçta binbir türlü yolu vardır kalp kazanmanın beşten fazladır elbet ama beş tane seçmek gerek, oyunu kuralına göre oynayalım :). Zaten kastım da genel olarak tüm insanları kapsıyor özel bir durum değil ama bu sefer kaçamaklı cevaplar vermeyi umuyorum. Umarım yine yazdıktan sonra pişman olup aklıma başka şeyler gelmez :). Hadi başlayalım ama müziksiz asla 😊😊


Athena - Ses Etme



1. İyi bir insan olması

Lami cimisi yok, iyi insan olması, iyi bir kalbi olması işte. İyiliğini görürsem mesela küçük büyük fark etmez ısınırım o insana, saygı duyarım. Tabi ki dünya iyi kötü diye ayrılmıyor ve biz de beyaz siyah değiliz ve herkese göre değişir bu durum tek bir duruma iyi kötü diyemeyiz falan filan da (anladınız işte :)) ama yine de şu ölümlü dünyada iyi bir şeyler için çabalaması, iyi niyeti, iyi kalbi olması insanın beni mutlu eder. Bir de esprili ise ohh ne güzel bir insandır o :).

2. Multi yetenek/ Çok yönlü olması

Sinemayla ilgileniyor, resim yapıyor, enstrüman çalıyor, gönüllük de yapıyor, yazı da yazıyor onunla haşır neşir bununla da ilgiliyse o insanla konuşmak da arkadaş olmak da çok zevkli. Ben böyle insanlara saygı duyuyorum. İlla bir şeyler öğrenirsin bu insanlardan. Zaten genelde bu tür insanlar çok zeki olur ve ben zeki insanları çok severim. Kendi başına madde olsa olur :). Sherlock sevgimden anlamışsınızdır :)

3. Sanatla ve doğayla ilgili olması

Sanatın hiç fark etmez herhangi bir dalıyla ilgiliyse o insan benim canım, çok severim. Sanat güzeldir çünkü :).Yine aynı şekilde doğayı seviyor, ağacı, böceği, bitkileri, hayvanları seviyor değer veriyorsa o insan yine güzel insandır.

4. Pozitif biri olması

Genelde olaylara iyi yönden bakan her kötü şeyde bile iyiliği gören çabuk sinirlenmeyen böyle mutlu insanlar benim de moralimi düzeltiyor. Samimi, dürüst, pozitif insanlar beni de iyi yönde etkiliyor, güzel enerji veriyorlar bana o yüzden böyle pozitif insanlar önemli, onlar bulunması zor, nadir bulunanlardan, sahip çıkalım :).

5. İyi bir dinleyici olması

Böyle lafı ağzına tıkmayan seni dinleyen dediklerine önem veren kendisi konuştuktan sonra sen konuşurken de dinleyen dinlediği gibi değer de veren insan da benim canımdır. Dünyanın en saçma şeyini de söylesem beni canı gönülden dinliyorsa ben o insanı daha da severim :). İyi dinleyen insanın empati kurma becerisi de yüksektir bu da benim için değil hayat için önemli bir şey zaten.


Ayy yine çok zorlandım kesin aklıma başka şeyler gelecek sonradan ama yapacak bir şey yok zaten insanları sevmenin beş değil beş bin yolu vardır siz yeter ki sevmek isteyin :).
Devamını Oku »

Attila Marcel - Sylvain Chomet (2013)

Merhabalar, bugün size çok tatlı bir Fransız filmi önereceğim. Görüntü kalitesi, dekoru ve renkleriyle Wes Anderson'ı anımsatan izlemesi çok zevkli tam bir pazar filmi, Attila Marcel. Ben de pazar izledim, çok güzel oluyor ama çarşamba önermiş oldum ama :) yani her zaman izleyebileceğiniz içinizi ısıtan filmlerden. 



Filmde baş karakterimiz Paul Marcel, ailesinin ölümünden sonra ikiz teyzelerinin yetiştirdiği, onlarla yaşayan onlara dans stüdyolarında piyanosuyla eşlik eden ve bolca hamur işi yiyerek hayatına devam eden bir gençtir. Sosyete teyzelerinin onun için karar verdiği bir yaşamı yaşamakta ve sorgulamamaktadır. Tek şartı da o küçük hamur işleridir. Bir de 15 yıldır yılın genç piyanisti olmak için yarışmaktadır. Bu tek tüze hayatı bir gün piyanist tamircisi görme engelli M. Coelho'nun düşürdüğü plağını ona vermek isterken sıradışı komşusu Madam Proust, onun bahçesi ve bitki çaylarıyla tanışır. Bu bitki çayı ve biraz müzik onu geçmişine, bebekliğine, annesi ve babasına götürür. 



Film Paul'un bebek bakışları ile açılır ve babasının korkutucu bakışıyla son bulur. İşte bu bakış ve rüya yüzünden uyuyamaz ve hiçbir fotoğrafa babasını dahil etmez. Annesinin özlemiyle yaşayan Paul teyzelerinin ona çizdiği yolda sessizce, elindeki çörekleri yiyerek yürür ama bu yol Madam Proust tarafından bilerek ve isteyerek sekteye uğratılır ona geldiği yeri gösterip kendi yolunu çizmesini sağlar. 



Görüntüsü kalitesi, renkleri ve dekoru Wes Anderson filmlerini anımsatıyor dedik (dedik diye anlaşılmasın ki özenti, çünkü değil o tatta :)) aynı zamanda içindeki o olumlu ruh hali de. Müzikleri çok ama çok güzel. Geçmiş müzikal tadında. Her anıya gidişimizde bir şarkı eşlik eder bize. Bunun dışında da yine çok tatlı Fransız şarkıları var, bayıldım. Film benim bayılarak izlediğim, gördüğüm, yaşamak istediğim evlerde geçiyor. Yüksek kapılı tavanlı eski binalar olur ya, orada. Mimariyi pek göremesek de iç dizayn ve yüksek tavanlar beni yeterince mutlu ediyor. Özellikle Madam Proust'un gizli bahçesi beni benden aldı. Nasıl bilmiyorum ama çok güzel olmuş. 


Önemli mekanlarımızdan biri de Paul'ün gitmekten zevk aldığı park. Orada Madam Proust'a da denk gelir ve artık aynı bankı paylaşırlar. Ve orada geçen Madam Proust'un bir diyaloğu var ki müthiş. Sizlerle de paylaşayım:



A: Ağaç hasta onu kesip, yerine yenisini dikeceğiz. Hayatın döngüsü böyledir.
M. P.: Katip kılıklı birinin hayat döngüsünü açıklamasına ihtiyacım yok.
A: Bakın ben burada yalnızca işimi yapıyorum.
M. P.: Bütün piçler böyle söyler.
B.:Bakın! Aynısından dikiyoruz.
M.P.: Çocukları güneşten bu koruyacak! Nesiller boyu cilt kanseri garanti!
M.P.: Ne ahmak bir ineğim! Çocukların geleceği umurlarında bile değil. O zaman cennette boktan bir bulutun üzerinde olacaklar. Ben sizin cennetinize inanmıyorum. Budistim ben! Budistim, siktir olun gidin. Cennet buracıkta ve siz onu mahvediyorsunuz. Lanet olası tuvalet kapılarını okusanız yeter! "Lütfen burayı bulduğunuz gibi bırakın!" Tuvaletinize gezegeninizden daha iyi bakıyorsunuz.


Marcel ve Proust isimleri tesadüf değil. Marcel Proust'un ismini taşıyan bu iki karakter yazarın hem ismini hem de hayatlarını beraber tamamlıyorlar. Paul geçmişin yükünü Madam Proust sayesinde öğreniyor aslında kabulleniyor. Onun sayesinde Marcel adını sahipleniyor, babasını hatırlıyor. Zaten Proust'a anı, hafıza konusunda göndermeler yapılıyor, birkaç yerde okudum. Şahsen Proust okuma şerefine henüz nail olamadığımdan yorumlarda denk geldim.




Yönetmeni araştırırken Paris, I Love You filminde kısa filmi olduğunu gördüm ve hatırlamadım hangi film olduğunu tekrar izledim o da çok güzel. Zaten bu farklı yönetmenlerden oluşan kısa filmlerin olduğu film benim en sevdiklerimden bu film sayesinde bir kez daha hatırladım. 


Ben böyle tatlı Fransız filmlerini izlemeye bayılıyorum, eğer siz de seviyorsanız bu filme şans verin :).


Dipnot: Fotoğraflar bana aittir :).


Öneri Makinesini Sosyal Medyada Takip Edin:

https://soundcloud.com/ms-m-5
https://www.tumblr.com/blog/mubblr
https://twitter.com/onerimakinesi
Devamını Oku »

17 Ocak 2017 Salı

#17 Challenge 1. Gün (Meydan Okuma Yaptım)


Hemi de ilk kez. Aslında ilk kişisel çelınc diyelim çünkü 2015'ten beri bir okuma çelıncına iki senedir inatla devam ediyorum :). Bu aralar çok istediğim bir olaydı, sevgili Fermina Daza'nın blogunu okurken çelınc var dedi bir bakayım deyip hem yeni bir blog keşfettim hem de çelınç buldum (bakınız):). Kişisel olmasına rağmen yapasım geldi. Zaten dedim ya bu aralar böyle okuma olur soru olur çelıncları yazın bana yapacağım :). Yapasım geldi bir kere hazır yakalamışken de yapayım dedim. Sorular ve renk kandırdı mı beni bilmiyorum ama girdik bir kere bu yola :). Normalde pek atlamam böyle şeylere ama atladım bu sefer şimdi de el mahkum yapacağım :). Lakin ben başladım yazmaya ama daha ikinci soruda bir zorlandım sonra dedim ki ben madem yapacağım dedim yapayım ama her soruyu değil. Hem yapmak isteyip hem zorlanınca böyle bir çare buldum. Kendimi sıkmak istemeyince sonuç böyle oldu, arada kaçıp tekrar geleceğim yani :). Ama bazı kaçamaklar dışında çoğunu yapacağımdan emin olun. Bir meydan okumayı da tam yap dediğinizi duyar gibiyim :). Çok tatlı olan bu çelıncı yapanınız olur da yorum bırakmaz ise aşağıya darılırım. O yüzden siz de katılırsanız ve yazarsanız, yorum bırakın, hepsini okumak istiyorum. Dediğim gibi ben ara ara bu 17 soruyu yapacağım affınıza sığınarak. Şimdi gelelim ilk soruya ama müziksiz asla :)


Yüzyüzeyken Konuşuruz - Ne fark eder?



1. Beş sözcükle kendini anlat.


Şekerim ben beş sözcükle anlatılacak insan mıyım aşk olsun, bana kelimeleri bırak cümleler yetmez ayol desem havalı olurdu ama demeyeceğim :). Şimdi üç olmaması iyi genelde böyle sorular üç olur ya, seçmeyi iyice zorlaştıran ki ben sınırlamayı pek sevmem zaten açıklama falan da yaparım ama beş sözcük en azından biraz daha seçmeyi kolay kılıyor olabilir. Bir düşünelim. Şimdi aslında bunu başkaları söylese daha doğru olur herhalde ama elimden geldiğince objektif olacağım. Sanırım muhalefet, değişken, sıkılgan, güler yüzlü, komik. Muhalefet bana çokça denildiği için yazdım, yoksa hiç değilim :P, ne denirse yaparım. İlk seferde dengesiz yazdım ama öyle değil aslında ruh halimde gelgitlerin çok olmasından kaynaklı bir değişkenlik var; çabuk parlayabilirim ya da mutlu olabilirim ama bir anda melankolik de olabilirim; değişken, kararsız hallerim olmuyor değil. Aşırı derecede herhangi bir şeyden çok çabuk sıkılabilirim aslında sıkılganın anlamı utangaç diye geçiyor benim kastım o değil, her şeyden çok çabuk sıkılma, bırakma ya da vazgeçme durumum var pek sevdiğim bir özellik olduğu söylenemez ama neyse ki her zaman değil :). Genelde güler yüzlüyümdür, sürekli bir sırıtma halim vardır, gülecim yani işte çoğu zaman. Hatta sinirlendiğimde veya ciddi durumlarda da gülebilirim ama o genelde başka duyguların dışa vurumu oluyor :) ve bence komiğim anlamıyorlarsa onların sorunu :)) (belki de kibir yazmalıydım hahaha:). Çok zormuş ya bu soru ilk sorudan bir kaldım. Açıklama yaparım dedim ben bak yetmedi sadece beş kelime.
Devamını Oku »

16 Ocak 2017 Pazartesi

Sevgili Güllük #21 (Sherlock 4. Sezon Finali?)

Bu yazının her kısmı baştan aşağı spoiler içerebilir, bu saatten sonra spoilerınızdan ben sorumlu değilim.



Geldiği gibi gitti gönlümün efendisi. Öyle bir son yapmışlar ki hani dönmezsek üzülmeyin, yaptık finali demişler. Zaten Sn. Cumberbatch'in röportajları pek iç açıcı değil, senaristler desen bir iki yıldan az demiyorlar. Mırın kırın ediyorlar bunu bile zor planladık bilmem ne falan filan. Sn. Cumberbatch'in Dr. Strange olması o bu filme katılma ihtimali derken umudumuzu kırmaktan beter edip yok ettiler. Bu durum beni fazlasıyla sinirlendirdi ve üzdü. Hayır 15 sezon Arka Sokaklar çekiliyor her hafta iki saat size noluyor ben anlamıyorum. İki üç yıla bile razıyız sayenizde yapın işte arada. Moralim çok bozuk arkadaşlarım. Duygu değişimleri yaşıyorum arada kusura bakmayın. Neyse gelin bölüm yorumu yapalım sonra atarıma devam edeceğim.

- Sherlock yaptın yapacağını :).
- Açılış süperdi
- Mycroft zekana olan saygım bölüm boyunca sarsılmadı değil
- Olsun yine de hem komik hem zekisin, seviliyorsun
- Euros sen var ya, nasıl kendinden nefret ettirdin
- Çatladım bölüm boyunca
- Ne gıcıkk ne gıcıkk
- Son sahneye kadar baya sinir oldum
- Sonunda Sherlock'un kafası çalıştı da hem kardeş hem Watson kurtuldu
- Yalnız sözde Sherlock duygusuz, adamı iyice duygu adamı yaptınız
- En son Rosie'yi falan seviyordu
- Hayır hoş falan ama;
- (Bir de ben çok görmek isterdim Rosie'yi büyükken
- Baya bir rol verebilirdi
- Annesinin zekasını alıp Sherlock'la Watson'ı ezebilirlerdi
- Çok komik olurdu :):)
- Watson'cım alınganlık yok, Sherlock'tan bahsediyoruz
- Hem karına yaptığını da unutmadım
- Ama iyi adamsın yine de niyeyse az koymuşlar seni bu sefer)
- Bu kadarı doğasına aykırı
- Gerçi sen daha çocukken oyun diye
- Senle Sherlock oynasın diye
- Git arkadaşını öldür
- Çocukta duygu mu kalır
- Yine piskopat değil sosyopat olmuş
- Mazallah böyle kardeş zeki de olsa evlerden uzak
- Tabiki Euros'tan bahsediyorum
- Ama ona da üzüldüm sonunda yine en çok kendi çekiyor
- Ama Sherlock nasıl korudu kolladı kardeşini
- Sürekli ziyaret etti falan
- Baya son bölüm belleyip duygu adamı yaptılar tekrarlayayım
- Neyse şu beş yıl oyunu çok güzeldi
- I want to break free ile giriş falan efsane
- Bir heyecanlanmadık değil sayende Moriarty
- O bile sempatik kaldı Euros'a göre
- Off o Euros ki ne Euross
- Yine diyorum evlerden ırak
- Hayır o Watson'ın eşi her yerden çıkmak zorunda mı
- Daha da gıcık oldum son gibi özet yapmış bana
- Ya bi git
- Miss me, miss you diye diye gidemedi
- Yine son deyince bir kötü oldum
- Yalnız bu Holmes ailesi de neymiş
- Sözde en az zeki olanı Sherlock
- Düşünün ailenizde en az zeki olan Sherlock
- Holmes'lar İngiltere zeka seviyesini ellerinde tutuyorlar maşallah
- Bir tane normal düzey yok
- Yalnız Molly'ye ne üzüldüm
- Irene Adler'den daha çok yakıştırıyorum Sherlock'a
- Ama işte The Woman olayı var
- Yani o olay çok güzel
- Kadın da az zeki değil
- Falan filan da yine de Molly forever
- Sherrinford'u da kardeş değil yer yapmışlar
- Sir Arthur Conan Doyle'da mı öyle düşündü acaba
- Neyse güzel olmuş yine de
- Son kare de çok güzeldi yaa
- Son gibi olmuş
- Çok üzüldüm ve aşırı duygulandım
- Ama istiyorum ki beş sene on sene sonra bile de olsa
- Devamı gelsin :)

Bonus Şarkı: Moriarty'nin dönüşü şerefine :) Başa hüzünlü bir şarkı koydum, gidişine üzüldüm diye ama hadi öyle bitirmeyelim. Her şey gitsin umut kalsın.



Ya bir de bölümün adı "Final Problem" inadına yapıyorlar sanki yaaa, neden neden? Biz razıyız küçük oyunlara da, neden bu çözüldü diye bitiriyorlar. Biz o Sherlock'un mizah anlayışına, olayları çözüşünü seviyoruz, beyninin içini de, düşüncelerini ekranda görmeyi de. Gelin bitirmeyin şu diziyi o bu sebeplerle. Hem senin ilk göz ağrın sayılır Cumberbatch'cim, gelir miydi o Dr. Strange karakteri. Yani gelirdi belki yine, müthiş bir oyuncu ve tiyatrocusun ama Sherlock başka yaa. Gel yapma etme bak ben buradan sesleniyorum sana Benedict Cumberbatch kapatma kapıları, bak küçük Cumberbatchler de geliyor, sen bu diziyi bitirme. Şu yoğunluklar elbet biter sen de dönersin 221Baker Street'e. Duygusala bağladım. Yazıyı bile yayınlamak istemiyorum son Sherlock yazısı olmasın diye. Umuyorum bir daha görüşürüz Sherlock yazılarında, hadi ben sherlocked.

Öneri Makinesini Sosyal Medyada Takip Edin:

https://soundcloud.com/ms-m-5
https://www.tumblr.com/blog/mubblr
https://twitter.com/onerimakinesi
Devamını Oku »